| Komisyon Adı | : | (10 / 124, 226, 320, 321, 336, 601, 637, 958, 1055, 1126, 1127, 1128, 1129, 1130, 1131, 1132, 1133, 1134, 1135, 1136, 1137, 1138, 1139, 1140, 1141, 1142, 1143, 1144, 1145, 1146, 1147, 1148) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 28 .01.2015 |
KEFEK BAŞKANI İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılması, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş olan Komisyonda çok Değerli Başkanlığınızda milletvekili arkadaşlarımın ve uzman arkadaşlarımızın yapacakları çalışmalarda öncelikle başarılar diliyorum.
Hakikaten bu Komisyonun çok önemli bir komisyon olduğunu düşünüyorum. Sahada özellikle yasa çıktıktan sonra neler oluyor bitiyor, bu anlamda belki de bugüne kadar yapılan komisyon çalışmaları içerisinde en faal olan komisyon olacak. Ben bu anlamda, tekrar, memnuniyetimi dile getirerek tüm arkadaşlarımıza, Başkanım sizlere başarılar diliyorum.
Tabii, kadına yönelik şiddet sadece bizim ülkemizde değil, aslında dünyanın her yerinde başlı başına bir problem. Tüm dünyada çok yaygın bir insan hakları meselesi. Dünyanın her yerinde ırk, dil, din, etnik grup ayırmadan her tür toplumda her farklı biçimde yüzünü gösteren bir şiddet ve tüm kadınların yaşadıkları ortak toplumsal bir sorun olarak görülmektedir. Ve ne yazık ki ülkemizde de bunun varlığı, bir insan hakları ihlali, toplumsal bir sorun olarak da var olmaya devam etmektedir.
Özellikle 1980'li yıllardan itibaren sivil toplumun konuyla ilgili yürüttüğü kampanyalar, kadına karşı şiddet ve toplumsal gündemdeki önemli konulardan biri olarak görülmeye başlamıştır. Bu farkındalık kamu kurumları ve mevzuat nezdinde de kendini göstermiş, ilk yasal kurumsal düzenlemeler yapılmaya başlanmış. Ancak kadına karşı şiddet meselesi, salt olarak kadınların fiziksel şiddete maruz kalması ve öldürülmesine indirgenemeyecek kadar kapsamlı bir meseledir. Kadına yönelik şiddet fiziksel olarak görülebileceği gibi ekonomik, sosyal, sözel, psikolojik ve cinsel olarak da farklı şekillerde görülebilmektedir.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemiz, bildiğiniz üzere, gerek uluslararası taahhütleri gerekse kadına yönelik şiddetin ülkedeki durumunu dikkate alarak kadına yönelik şiddetin önlenmesi, mağdurların korunması amacıyla her alanda yasal ve idari tedbirler olarak topyekûn bir mücadele başlatmıştır. Bu alanda kaydedilen en önemli gelişmelerin başında bugüne kadar Türk Medeni Kanunu'nda, Türk Ceza Kanunu'nda, CMK'da yapılan değişiklikler, yine 2006/17 sayılı çocuk ve kadınlara yönelik şiddet hareketleri ile töre ve namus cinayetlerinin önlenmesi için alınacak tedbirler konulu Başbakanlık Genelgesi de bunlar arasında sayılabilir.
Yine, uygulamanın geliştirilmesi için Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından ulusal eylem planları, Bakanlığımız nezdindeki çalışmalar da aktif olarak devam etmekte.
Hepinizin bildiği üzere, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu 2009 yılında kurulmuş ve bu konu, kurulduğu andan itibaren de Komisyonumuzun gündemine alındı. Tabii, 2009'da kuruldu, 2010 yılında kadına karşı şiddetin önlenmesi amacıyla bir alt komisyon kuruldu. Bugün, aslında sunumu ben Alt Komisyon Başkanımız Ordu Milletvekilimiz Mustafa Hamarat'ın yapmasını arzu ederdim çünkü bu Komisyonda, Alt Komisyon Başkanı olarak çok ciddi emeği var arkadaşlarımızla beraber. Ama kendisi bugün burada olmadığı için ben de Komisyon Başkanı sıfatıyla bu görevi yerine getirmek için sizlerle beraberim.
2010 yılında yapılan çalışma içerisinde -belki sizinki kadar çok geniş kapsamlı değil ama- alt komisyon faaliyeti olarak o gün gerek sahada yapılan çalışmalar gerek hukukçular, akademisyenler, şiddet mağdurları ve belki faillerin de içerisinde olduğu geniş kapsamlı bir çalışma yapıldı. Ve 2010 yılında yapılan çalışma sırasında o günkü mevzuata da bir bakmak lazım. O gün mevzuatta sadece 4320 sayılı 1998 yılında çıkarılmış bir kanun vardı, Aile Kanunu. Aile mahkemeleri yeni kurulmuştu. Ve şiddet konusunda o güne kadar da zaten sağlam ve sağlıklı veriler oluşmamıştı çünkü bu anlamda bu yasa çıkana kadar da öyle kayıt tutacak ayırt edici bir mekanizma da söz konusu değildi gerek Emniyette gerekse adli makamlarda. Sadece bu iş müessir fiil olarak çıkmaktaydı.
Tabii, bu 4320 sayılı Kanun'un o tarihte yürürlüğe girmiş olması uygulama noktasında... Ben de o dönemde avukatlık yapan bir kardeşiniz olarak sahada çok önemli sıkıntılar yaşadık aslında. Kanun'un içeriğinden doğru düzgün ne hâkimlerin, savcıların, uygulayıcıların haberi vardı, avukatlar dahi bu Kanun'a nasıl müracaat edeceğini bilemiyordu o dönemde.
Bu süreçte böyle bir çalışma yapıldı. Bununla beraber -bu konuya tekrar döneceğim- kadına karşı şiddetle mücadelede özellikle hepimizi ilgilendiren bir konu olduğu, yine bu raporumuzda kadına karşı şiddetle mücadele medyanın kritik rolüne ve eğitimine özellikle önem çektik bu hususlarda çözümle ilgili. Çünkü medya, bugün insanların etkileşimine baktığımızda görsel her şey çok daha etken olmakta. Bu raporumuzun sonuç kısmında bildirgelerimiz arasında yer almakta.
RTÜK'ün medyada kadına karşı ayrımcılık ve cinsiyetçi kalıpları teşvik eden yayınlara karşı sonuç kısmında dikkatli olmasını istedik.
Bu yayınların STK'lar ve üniversitelerle iş birliği yapılarak takip edilmesini ve yine bu tarz yayınlar öncesi uyarı işaretleri konulmasını -ki şu anda konulmakta- dahası sadece yayınları yapanları değil yayınları izleyenlere sıradan insanlar içerisinde harekete geçilmesi konusunda tavsiyelerde bulunuldu bu rapor vesilesiyle.
RTÜK ve Millî Eğitim Bakanlığının da bu süreçte yine medya okuryazarlığı dersinin tartışmaya gelmesi söylenen, yazılan, rapora dercedilen tavsiyeler arasında.
Yine, şiddetle mücadelenin çok yönlü bir mücadele olması gerektiğinden yola çıkarak özellikle bakanlıklarımız, kurumları arasındaki koordinasyon ve iş birliğinin yine raporumuzda dikkat çektiğimiz hususlardan.
Bununla beraber, özellikle Sağlık, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları arasında bir koordinasyonun, şiddeti önleme ve engelleme konusunda temel rolüne de dikkat çektik ve bu kurumlardaki doktor, hemşire, polis, mülki amirler, savcı ve hâkim gibi ilgili personelin yine kadına karşı şiddet konusunda farkındalığın ve bilgilerinin artırılması gerekliliği raporumuzda belirtilmiştir.
Komisyonumuz 2010 yılında gerçekleştirdiği bu çalışmanın ardından gelen süreçte -biraz evvel de söyledim- belli bazı ilerlemeleri kaydetti. Şimdi, bu çalışma yapılırken yürürlükte 4320 sayılı Kanun vardı, fakat buradaki tavsiyeler, özellikle rapordaki -raporu da biz size sunacağız- en çok eleştirilerden bir tanesi, neredeyse tamamı, yarıya yakın kısmı, özellikle belki yarıyı da geçecek şekilde mevcut mevzuatla ilgili sıkıntılardı. Ortada bir vakıa var ve mevcut 4320 sayılı Yasa bu vakıaya karşı yetersiz kalan bir düzenlemeydi. Neredeyse -raporumuzu okuduğunuzda göreceksiniz ki- eleştirilerin tamamına yakın bir kısmı 4320'nin eksikliğiyle alakalı ve yapılacak olan yasal düzenlemelerdir. Önerilerimizin çoğu da bu hukuki düzenlemelere göreydi.
Şimdi onlara çok fazla girmeyeceğim zaten rapor sizde olacak çünkü güncelliğini de bu anlamda ben kaybettiğini düşünüyorum oradaki önerilerin. Akabinde, hepinizin de bildiği gibi, yine kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla ilişkin mücadeleye Avrupa Konseyi Sözleşmesi 2011 yılında ülkemiz tarafından imzalandı, onaylandı ve hepimiz tarafından "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinir. Ve yine bu sözleşmeye uygun olacak şekilde ülkemizde 6284 sayılı Yasa olarak bilinen 4320 sayılı Yasa'dan çok daha geniş, 4320 sayılı Yasa'da sadece aile bireyleri varken, kapsamın da genişletildiği bir düzenleme o günden bugüne hayatımıza geçti.
Eğer o çalışmanın bir katkısı olduysa bu yasal düzenlemenin hayata geçmesi noktasında çok önemli bir veri oluşturduğunu düşünüyorum. Bununla beraber, tabii, ülkemizdeki hassasiyet, Bakanlığımızın hassasiyeti, yapılan çalışmaların da bir veri olması vesilesiyle bu Kanun hayatımıza girdi.
Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, Meclisimizin ve Komisyonumuzun ve Hükûmetimizin bugüne kadar çalışmalarında ve bugüne kadar geldiğimiz noktadan şöyle kısaca bir bahsetmiş bulunduk.
Kadına karşı şiddet 6284 sayılı Yasa uygulanmasına rağmen, hâlâ gündemden düşmemiştir. Yani biz birçok alanda tedbir alıyoruz, geçmişte töre ve namus cinayetleri, Meclis araştırma komisyonu kuruldu, yasal düzenleme yapıldı ama bir bakıyoruz ki hâlâ kadına karşı şiddet gündemimizde mevcuttur.
Şimdi, burada, tabii, başka konuları da irdelemek gerektiğini düşünüyorum. Bunun sadece bir yasal düzenlemeyle yeterli olmadığını, burada toplumu etkileyen özellikle aile bireyleri olsun, kadın-erkek ilişkileri olsun, toplumu etkiyen etkenlerin ne olduğuna bakmak lazım. Biraz evvel söylediğim raporda da bunun çok yönlü olduğunu, esas boşluğun hukuki düzenlemelerde olduğunu ama bununla beraber medyanın, eğitimin, toplumu ve bireyleri etkileyen tüm faktörlerin de çok önemli etkenler arasında olduğunu da belirtmemiz lazım. Çünkü bugün hâlâ çok geniş kapsamlı bir mevzuat varken bu gündemden düşmüyorsa bunun başka alanlardaki faktörlerine... Belki sonuç kısmında bunlara tekrar değineceğim ama sırayı bozmamak adına devam etmek istiyorum.
Araştırma Komisyonunun da bu anlamda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü sizin yapacağınız çalışmayla 6284 sayılı Kanun'un öncesindeki durumu, sonrasındaki durumu, gösterilen iyileşme ve gelişmeleri kıyaslama, mevzuattaki eksiklikleri tespit etme, 6284 sayılı Kanun'la kurulan mekanizmada da bir eksiklik varsa bunları saptama anlamında Komisyonunuzun da ayrıca katkı vereceğini düşünüyorum.
Bu kabul edilen kanunlarla kurulan kurumların sağlıklı işleyip işlemediklerinin tespit edilmesi, var olan eksiklikler varsa bunların ortaya çıkarılması, belki yeni bir düzenlemeyle takviye etmek gerekiyor mu, bu anlamda da Komisyonun çalışması çok önemli.
Yine, Parlamento tecrübelerimiz göstermiştir ki bir kanun çıktıktan sonra yetkili kurum, kapasiteleri, altyapıları, bunlara yeterli olup olmadığı noktasında bunun da gözlemlenmesi, takip edilmesi ve denetlenmesi gerekiyor. İşte bu anlamda da yapacağınız saha çalışmalarının çok önemli katkı sunacağı kanaatindeyim.
Bununla beraber, ben, özellikle 6284 sayılı Yasa'da gördüğüm birkaç eksikliği sizlerle paylaşmak istiyorum yani size sadece ışık tutması adına.
Biliyorsunuz 6284 sayılı Yasa -biraz evvel söylediğim minvalde- çok geniş kapsamlı düzenlenmiş ama uygulamada özellikle şiddet önleme ŞÖNİM merkezleri kuruldu. Bu hâlihazırda bildiğim kadarıyla 14 ilde var. Bu ŞÖNİM'lerin yapısının, donatımının ilden ile yeri geldiğinde farklılık arz ettiğini görmekteyiz.
Buradaki ekipman ve uygulama noktasında bazı sıkıntılar var, sanıyorum yönetmeliği de çıkmadı. Bunların tamamlanması, burada görev alacak kişilerin korunması da dâhil olmak üzere, yolluk vesaire birçok konuların da altyapısında eksiklikler olduğu sahada bize gelen konular arasında.
Yine, 6284 sayılı Kanun kapsamında önleyici ve koruyucu tedbirleri verecek mülki amirler, kolluk amirleri, hâkimler, savcılar, bunların da sık sık eğitime tabi tutulmaları, ne yapacakları konusunda çok daha sağlam ve sağlıklı bir bilgiye ulaşmaları konusunda... Bunların dönemsel olarak yapılması gerekiyor. Bu Kanun geldiğinde biz Adalet Komisyonundaydık o dönemde. Yine altyapı itibarıyla da Emniyetle de şöyle bir diyaloğumuz oluşmuştu: Özellikle bu Kanun'da görev alacak herkesin bu konuda çok ihtisas sahibi insanlar olması lazım Emniyet personeli de dâhil. Ben 6284 çıktıktan bugüne kadar bu Kanun'un uygulanışı noktasında çok önemli bir mesafe aldığımızı da söylemek istiyorum.
Hatta şöyle bir öneride de bulunmuştuk Kanun çıkarken: Emniyette bu birimlerde görev alacak yani bu konuyla ilgili, Yasa'nın uygulamasıyla ilgili hangi safhada olursa olsun görev alacak arkadaşların, görevli kişilerin de ayrıca ihtisas yapması gerektiğini, belki Emniyetin bu birimlerinin daha eğitim verilirken bu aşamada görev yapacakların ayrılması gerektiği konusunda da bir bilgi vermiştik.
Yine, Kanun'da bu önleyici tedbirlere ben daha çok ağırlık verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü biz şu ana kadar 6284, daha evvelki yapılan çalışmalar, yasal düzenlemeler dâhil bunların hepsi aslında şiddet ortaya çıktıktan sonra yapılan ve sonuca yönelik düzenlemelerdir. Bu Kanun'un bir yönden de şiddeti önleyici, işte ŞÖNİM'lerin görevi şiddeti izleme, önleme, engelleyebilme noktasında bir yükümlülüğü vardır. Bu tedbirlere ben çok daha fazla ağırlık verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Yine, kamu kurumlarına görevler verilmiş. Her kurumun kendi üzerine düşen görevi bu anlamda sağlam bir şekilde yapabilmesi gerekiyor.
Yine, karar verici durumdaki hâkimlerimiz de konuyu özetleyecek gerekli bilgi ve evrakı hazır edecek birimlerini oluşturması... Bu Kanun'un uygulanması sırasında da bizim Komisyonumuza da bireysel başvurular olmakta, özellikle Kanun'un uygulanması sırasında haksız ve yersiz bir şekilde ikincil mağduriyetlere de sebebiyet vermemek gerekmektedir. Bu konuda da hassas olunması gerektiği kanaatindeyim.
Yine, 6284 sayılı Kanun'la yetkilenmiş kurumlar arasında tüm bakanlıklar, kurumlar dâhil olmak üzere her birinin kendi içindeki koordinasyonunun sağlam bir şekilde yapılması gerektiği kanaatindeyim. Eğer yetki ve sorumluluk karmaşası olursa bürokratik işlemler hızlanmaz ve şiddet mağdurlarına bir mağduriyet daha eklemiş oluruz.
Bunlar uygulamada zaman zaman bize gelen konular olduğu için sizlerle paylaşma ihtiyacını hissettik.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugüne kadar hayata geçirdiğimiz tüm yasal reformlar bu şiddeti önleme anlamında değerli adımlar ama yasal reformların hayata nasıl geçtiği, sorunların çözümünde ne kadar etkili olduğu da nasıl uygulandığıyla alakalıdır.
Kısa vadede ve uzun vadede iki hususu daha sizlerle paylaşacağım ve konuşmama son vereceğim. İlki, yasal düzenlemelerin, özellikle 6284'ün hayata geçirilmesinde etkin şekilde uygulanması, uygulama sürecinde de ortaya çıkan sorunların çözümü noktasında yine iyi bir denetim mekanizmasıyla eksikliklerin tamamlanması. Burada da biz parlamenterlere önemli bir görev düştüğü kanaatindeyim.
Yine, ikincisi, toplumda özellikle mevcut cinsiyetçi kalıp ve klişelerin önüne geçilmesi ve hiç kuşkusuz kadına karşı şiddet bu kalıp ve klişelerden beslenmekte ve bunlardan dayanak almakta. Bu çerçevede kadına karşı şiddetin toplumumuzun ve dinimizin geleneğinde olmadığına, hem de bir insan hakkı ihlali olduğunu özellikle insanların zihinlerine küçük yaşlardan itibaren yerleştirmemiz gerektiği kanaatindeyim ve kanunlarımıza karşı, kadına karşı suç addetmesi, şiddet uygulayanların cezalandırılmasında biraz evvel tüm konuşmam çerçevesinde söylediğim şekilde tek başına yeterli ve caydırıcı olmadığını, aslında biz sonuç kısmından ziyade başa dönmeliyiz, bununla ilgilenmeliyiz, bütün tedbirleri almalıyız. Bu, devletin özellikle görevidir ama başa dönüp bu sorunun çözümü ortaya çıkmasındaki sebepleri de yok edecek tedbirleri alma noktasında işte Komisyonunuzun yapacağı çalışmalar bizim bundan önceki alt komisyon çalışmalarının önemli katkı sunduğu gibi, ben çok önemli sahada katkı sunacağı kanaatindeyim.
Ve şiddet ne şekilde olursa olsun, kime yapılırsa yapılsın bir insan hakkı ihlali olduğu konusuna üstüne basa basa vurgu yapıyorum ki kadına ve çocuğa olduğunda ki yapı itibarıyla, yaradılış itibarıyla çok daha vahim olduğunu paylaşmak istiyorum. Bu konuda, özellikle eğitimin ve farkındalık noktasında medyanın çok önemli katkı olacağını düşünüyorum. Başta, eğitim, medya toplumsal, zihinsel dönüşümün bu sorunun çözümü noktasında önemli katkı sunacağı kanaatiyle ben tekrar geçtiğimiz hafta katılacağım bu toplantıya İstanbul'daki program nedeniyle katılamadığım için tekrar mazeretimi sizlere sunmak suretiyle beni davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Tüm bu sunumu da, çok emeği geçmiş olan alt komisyon başkanım, bugün Komisyonumuzun üyesi değil ama Ordu Milletvekilimiz Mustafa Hamarat ve milletvekili arkadaşlarım adına bu fırsatı verdiğiniz için de tekrar teşekkür ediyorum, saygı ve selamlarımı sunuyorum.