KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Evet, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, değerli Başbakan yardımcıları, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum öncelikle.

Bugün, biraz önce Sayın Türeli'nin de belirttiği gibi değerli devlet adamı, eski Başbakanlarımızdan Sayın Ecevit'in ölüm yıl dönümü, kendisini rahmetle anıyorum.

Bugün, değerli Başbakan yardımcılarımızın gözetiminde, özellikle basın özgürlüğüyle ilgili ortam da çok önemli olduğu için konuşacağız, biraz önce sözü edildi, dolayısıyla RTÜK'ü, Basın Enformasyon Genel Müdürlüğünü, yaptıkları faaliyetleri değerlendireceğiz, ama Sayın Kurtulmuş'un başlangıçta bir sözü var, ben onunla başlamak istiyorum.

Diyorsunuz ki Sayın Başbakan Yardımcım, "Türkiye artık borç veren bir ülke hâline gelmiştir, IMF'ye de borç veriyor." IMF'ye borç verdiğini bilmiyorum, yani öyle bir açıklama olursa memnun olurum, ne kadar borç verdik, ne zaman borç verdik IMF'ye?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Taahhüt verdik.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bu verilen borç ne kadardır ve ne zaman verilmiştir, açıklarsanız çok memnun olurum.

Ayrıca, şunu da belirtmekte yarar var, madem böyle bir giriş yaptınız: Türkiye, borçlulukla ilgili olarak daha iyi bir durumda değil. Bakın, 2002 sonunda Türkiye'de Hazine, KİT, belediye, özel sektör, reel sektör banka borçlarını topluyorum, hane halkı da dâhil olmak üzere bütün bunları topluyorum, millî gelirin yüzde 107'si kadar bir borçluluğu var Türkiye'nin. Millî gelirin yüzde 107'si kadar 2002'nin sonunda. 2013'ün sonunda ne kadar biliyor musunuz? Aynı kategori, yani Türkiye'nin kamu borcu, artı reel sektör, özel sektör borcu, hane halkı borcu da dâhil olmak üzere, aynı şekilde, yüzde 124 şimdi. Millî gelirin yüzde 124'üne ulaşmış vaziyette.

Değerli arkadaşlarım, bakın, kamu borcu -geçen gün Cengiz Bey de söyledi- düştü. Evet, Maastricht standartlarında tutuyor ama Türkiye'nin toplam borcu... Bakın, Türkiye'nin en dip krizini yaşadığı yıldır 2002, en derin krizini yaşadığı yıldır, ondan daha fazla şu anda Türkiye'nin borçluluğu. Halkın borçluluğunu dikkate almadan sadece kamunun borcunu nasıl görürüz? Sayın Başbakan Yardımcım, şimdi, siz ekonomiyle ilgili olmayan bir sunuma bile böyle başlıyorsunuz, övünerek başlıyorsunuz, onun için bunları söylemek zorunda kaldım. Türkiye 2002'den dahi borçlu bir vaziyettedir maalesef.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Borcun çevrilebilirliğine bakacaksın.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ne çevrilebilirliği var ne şeyi...

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Siz niye cevap veriyorsunuz? Siz Divandasınız cevap veriyorsunuz ya.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Böyle gidersen bakan olma şansını da bitiriyorsun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bilgiç, siz de Hükûmeti ...eleştirmek durumundasınız. Bizler, hepimiz Hükûmeti eleştirirsek, makul eleştiriler yaparsak muhakkak ki onların bu eleştirilerden çıkaracağı dersler onları daha da başarılı kılar. Dolayısıyla, sizlerin de bizim gibi eleştiri yapmanız gerekir. Bizim kadar olmasa da bir nebze yapmanız lazım, hemen savunmaya geçmemeniz lazım dolayısıyla.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Kuşoğlu, aynı açıdan bakmıyoruz ki biz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bir rakam daha vereyim Sayın Başbakan Yardımcım, hanehalkının yani vatandaşın varlığının borca oranı 2002 sonunda 5,1'di, 2013'ün sonunda bu rakam yüzde 54'e çıkmış vaziyette. Bakın, 10 kat artmış hanehalkının varlığının borcuna oranı. Böyle bir ülkedeyiz, böyle bir sıkıntılı durumdayız ve biz IMF'ye borç vermedik, onun için bu yanlışlığı düzeltmek istedim.

TİKA'yla girmiştiniz, TİKA'yla ilgili çalışmaları gerçekten takdir ediyoruz. Geçenlerde, eylül ayında TİKA'nın IŞİD'le bağlantılı olduğu, Kosova'da bazı cami hocalarının bu konuyla ilgili olarak tutuklandığı yazdı. Biz de Sayın Başkanla beraber Fatih Sultan Mehmet Camisi'ne gitmiştik, orada bir namaz kılmak da nasip olmuştu. Oranın cami imamı da tutuklanmış ya da gözaltına alınmış. Sanmıyorum böyle bir şey olacağını, buna pek yer vermiyorum ama dikkatli olunması gerekir diye de düşünüyorum, onu belirtmeden geçemeyeceğim ama bunların istismar edilebilecek konular olduğunu da kabul etmek lazım, çok dikkatli olmak lazım bu konularda.

Basın özgürlüğü konusuna gelince ki çok önemli bir konu, bu konjonktürde de bunun üzerinde çok fazla durmak lazım. Gerçi değerli büyüğüm burada, Sayın Oktay Ekşi burada, duayen bir gazeteci olarak kendisi herhâlde söz alacaktır, konuşacaktır bu konularla ilgili olarak ama ben de çok önemli gördüğüm için bu konuyla ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum. Biliyorsunuz, bu sene açıklanan Uluslararası Gazeteciler Cemiyetinin bir raporunda Türkiye 180 ülke arasında 154'üncü sırada basın özgürlüğünde. Bu geçen yıllarda da böyleydi, evvelki yıl yine iktidara mensup milletvekilleriyle Amerika'da bu derneğe yaptığımız ziyaret sırasında da bayağı sıkıntılı saatler yaşamıştım, ben de muhalefete mensup bir milletvekiliyim ama uluslararası bir camiada, bir yurt dışı seyahatinde sürekli olarak suçlanmak, özgürlüğün olmadığı bir ülkede yaşadığımızla itham edilmek beni de utandırmıştı doğrusu. Bu utancın devam etmesinden ben de sıkıntı duyuyorum, bunu bildirmek isterim.

Bu konuyla ilgili olarak da partimizin 4 milletvekili tarafından yapılan bir çalışma var, kitaplaştırıldı da, "Kalemi Kırılan Gazeteciler", orada da bu konu çok detaylı olarak anlatılıyor. Galiba, yanlış hatırlamıyorsam, on iki yılda 1.863 gazeteci işsiz kalmış yani bu iktidar döneminde 1.863 gazeteci işsiz kalmış vaziyette, büyük bir utançtır diye düşünüyorum.

Ve bu dönemde, maalesef, telefonla bir başbakan haber yazdırabiliyor, telefonla ya da telefonla gazeteci kovdurabiliyor ya da telefonla bir gazete patronunu ağlayana kadar azarlayabiliyor. Böyle bir dönem yaşıyoruz. Ya da telefonla televizyon programı sansürlenebiliyor. Anında telefon ediliyor, "Şu programı izliyorum, şunu değiştirin, şu şekilde düzeltin."

İZZET ÇETİN (Ankara) - Alo Fatih!

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Evet, "Alo Fatih"ler bunlar.

Köşe yazarları işten attırılabiliyor. Hatta parti başkanlarımız meydanlarda konuşurken gazetecilere "Yuh" çektirebiliyor. Böyle bir dönemi yaşıyoruz basın özgürlüğü açısından.

Tabii, Twitter'ın kapatılmasından, Youtube'un kapatılmasından bahsetmiyorum, bunların hepsi maalesef sıkıntılı konular. AB ilerleme raporunda da bu konuyla ilgili eleştiriler bayağı var, özgürlüklerle ilgili önemli eleştiriler var. Detaya girmeyeceğim vaktim galiba daralıyor ama RTÜK'le ilgili olarak özellikle bu seçim döneminde yaşanan bazı sıkıntılardan bahsetmek istiyorum. Seçim döneminde çok daha dikkatli olunması lazım, tarafsız olunması lazım, RTÜK'ün bunu çok iyi düzenlemesi lazım ama RTÜK'le YSK arasında yaşanan bir çatışma var, bu yazışmalara da intikal etmiş vaziyette. O dönemde, maalesef, RTÜK ihlalleri yok saymaya çalıştı, YSK'nın ısrarlarıyla bazı düzeltmeler yapıldı. İktidara yakın gazetelerle ilgili, basın organlarıyla ilgili de bazı düzeltmeler yapıldı ama maalesef sonuç olarak tarafsız bir seçim dönemi geçirmedik Sayın Başkan. Kamuoyu tarafından da bu net olarak görülüyor. O kadar çok siyasileşti ki Türkiye. Sayın Başbakanın, o dönemdeki başbakanımızın yayınlarının sürekli olarak televizyonlardan canlı verilmesi Türkiye'yi siyasileştirdi. Bugün artık vatandaş her şeyiyle siyasileşmiş vaziyette, kutuplaşmış vaziyette. Birbirinden ayrı, uzak. Gittikçe de uzaklaşıyor. Bütün bunlara bu kadar müsaade edilmemesi lazım. Birbirinden haberi olmayan, birbirini tanımayan, düşman gören bir toplum olduk, bireyler olduk. Bunlar, sizin tarafınızdan muhakkak izlenmesi, takip edilmesi, bilinmesi gereken şeyler, bunlara müsaade etmemeniz lazım. Çok kötü bir toplum olduk, bunun çok ağır bir vebali vardır, bunlara müsaade etmemeniz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim.

RTÜK'le ilgili konuşurken... Yine, RTÜK üyemiz Sayın Ali Öztunç'a birkaç gün önce yapılan saldırıyı da kınıyorum. Yani RTÜK o kadar siyasallaşmış bir yer ki maalesef, bu tür olaylar da olabiliyor.

ADNAN KESKİN (Denizli) - RTÜK Başkanının açıklaması önemli.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Evet, Başkanın açıklaması da ayrı bir sıkıntı konusu, ayrı bir üzüntü konusu maalesef.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Saldırıyı teşvik eden, destekler bir açıklama yaptı Başkan.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yine, Kanal A'da bir programda, yani biraz önce söylediğim ortam nedeniyle, kendilerini akademisyen olarak tanıtan bazı kişilerin, meczup diyeceğim onlara, bunların kalkıp da cumhuriyetin kurucularına, Atatürk'e, İnönü'ye hakaret etmeleri, bu siyasi ortam nedeniyle, gittikçe gerginleşen ortam nedeniyle galiba hakaret etmeleri, bu hakaretlerinin de karşılıksız kalması, cezasız kalması, iktidara mensup, iktidara yakın olan üyelerin oylarıyla cezasız kalması maalesef üzücü durumlardır. Bunlar doğru değilse bunlardan da mutluluk duyarım ama Türkiye'deki ortamı görüyorsunuz, sıkıntıları görüyorsunuz. "180 ülke arasında Türkiye 154'üncü sırada." diyorum, böyle bir ortamda RTÜK'ün çok daha dikkatli, çok daha düzgün çalışır olması lazım.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Sayın Kuşoğlu, kaynağı nedir o 180 ülke arasında 154'üncü...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bu Uluslararası Gazeteciler Cemiyetinin çalışmasıdır.

OKTAY EKŞİ (İstanbul) - Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Her sene bu çalışmayı yapar bu. Biraz önce de belirttim iki sene önce de iktidara mensup 2 arkadaşımızla New York'ta bu toplantıya katıldık, gerçekten yüzüm kızardı orada, sıkıntıya girdim, ter bastı. Yani sürekli olarak sizin ülkenizin eleştirilmesi, ülkenizin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - ...basın özgürlüğünün olmaması, gazetecilerin tutuklanıyor olması, gazetecilik mesleğinden dolayı bunların yüzümüze karşı anlatılır olması hiç güzel bir durum değil, insanı utandıracak bir durum. Maalesef onları ben de yaşadım.

Diğer konulara girmeyeyim, herhâlde süremi birkaç sefer uzattınız.

BAŞKAN - Ek süre verdim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.