KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Değerli hatiplerin konuşmalarında ifade ettikleri bazı hususlar var. Ben onların birkaç tanesine toplu olarak değinmek istiyorum.

Öncelikli olarak, siyaset gerçekten ilginç bir kurum. Sosyal psikolojiyle uğraşanlarımız çok iyi bilirler, bunu içimizde eğitimci olup pedagojik formasyon alanlarımız da çok iyi bilirler; sosyal psikolojide "tutum-davranış çelişkisi" diye bir kavram vardır. İnsanın tutumu, düşünceleri, içinde bulunduğu ortam dolayısıyla farklı olduğunda iç dünyasında huzursuzluk bir çelişki doğurur. Bu da insan ruhunu, insan psikolojisini bozan bir olaydır. Ben öncelikle bunun bilinmesinde, hatırlatılmasında yarar görüyorum.

Geriye baktığımızda, başka şeylerde, değerli hatiplerimizden birisi, bir arkadaşımız bekçilik müessesesine "yeni bir kuruluş" dedi. Bu şekilde bir ifadede bulunmaları normaldir çünkü zatıalileri dün akşamki uzun tartışmalarda yoktu. Haklı olarak -yoğun çalışma temposu içerisindeyiz- zabıtları okuma fırsatı da olmamıştır. Bekçilik bir kuruluş olsaydı, bugün muhalefetteki arkadaşlarımızın belirttikleri gibi "Yeni bir kurum, kuruluş, bir yapı ihdas ediyorsunuz." sözü sübuta ermiş olurdu. 2008 yılındaki değişiklikten sonra bekçilik müessesi zaten kolluğun içine alınmıştır. Bunu da özellikle belirtmekte yarar görüyorum.

Sayın Mahmut Tanal'ın bahsettiği, bekçilerimizin, polislerimizin bir posta memuru gibi kullanıldığı -özür diliyorum, sözümü düzeltiyorum- çalıştırıldığı ifadesiyle ilgili olarak, evet, empati yapmak, biraz idarenin içinden gelmek, biraz yargının içinden gelmek herhâlde bunu daha iyi anlamamıza vesile olur. Onun için de diyorum ki hukuku yapan kadar, hukuku uygulayan hukukçularımızın da uyguladıkları hukuk metinlerine sadık kalmaları gerekir. Sayın Mahmut Tanal "Hâkim, savcılarımız posta memuru gibi kullanıyorlar." demişti. Ben de -bu, bir tespittir- bu tespiti yapmaya gerek duyuyorum. Hukuku yapan kadar, bizler kadar, hukuku uygulayanların da bu hukuk metnine, lafzına değil ruhuna sadık kalmaları gerektiğine inanıyorum.

Diğer bir hatip arkadaşımızın da hukukun temel kavramlarında... Sayın Kaboğlu Hocamız derslerde bunu çok işlemiştir, aslında bu şekilde beyanda bulunan arkadaşımız da bir hukukçudur. Hukuk metinlerinin -dün de belirtmiştik- hiyerarşik sıralaması Anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik, yönerge diye gider. Yine, idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimi altındadır. Bunu da tüm hukukçu arkadaşlarımız da -herkes- bizler de biliriz. Danıştayın vermiş olduğu böyle bir karar yok, bekçilerin arama yapmasını iptal ettiğine dair böyle bir karar yok. Yalnız, bir adli mahkemenin verdiği karar vardır. O da meri mevzuatta bekçilere bu yetkiyi veren bir düzenleme olmadığından dolayıdır. Doğru mu bürokrat arkadaşlar?

EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRİ ZİYAETTİN KAYGUSUZ - Doğru.

EMNİYET GENEL MÜDÜR YARDIMCISI SELAMİ HÜNER - Doğru.

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Dolayısıyla burada getirilen kanunsuzluk...

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - İçişleri Bakanlığı "Yönetmelikte var." dedi savunma yaparken.

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Siz "yönetmelik" dediniz.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Ben böyle söylüyorum. Nedeni İçişleri Bakanlığı böyle bir açıklama yaptı, "Yönetmelikte var." dedi.

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Kaldı ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi yönetmelik çıkarmak değildir. Zabıtlara bakabiliriz. Siz "Getirilen yönetmelikte." dediniz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevleri arasında yönetmelik çıkarmak yoktur, yasa çıkarmak vardır. Dolayısıyla, getirilen düzenleme bir yasa metnidir.

Son olarak "sıvazlama yasası" dendi. Anadolu'da bir tabir var: "Baba 'Bir hırsız tuttum.' demiş. 'Oğlum bırak.' 'Baba, ben bıraktım, o beni bırakmıyor.'" Arkadaşlar, "sıvazlama" gerekçede var olan bir ibareydi. Haklı olarak siz de kelimelere farklı anlam yükleneceğini söylediniz. Buradan kanunun lafzına değil, ruhuna bakmak isteyen uygulayıcıların farklı bir yola gideceğini söylediniz. Bize de yıllarca hocalarımızın, Kaboğlu Hocalarımızın muhalefetin haklı eleştirilerinin iktidara her zaman yol gösterici çalışmalara yol açtığını belirten öğretilerinden, derslerinden sonra, bizim de arkadaşlarımızla yaptığımız istişarede metinden değil, gerekçeden bu kelime çıkarıldı ama hâlâ hırsız meselesi gibi, "Baba ben bir hırsız tuttum." "Oğlum, bırak." "Ben bıraktım, o beni bırakmıyor." Biz bunu metinden dün akşam çıkarttık. Doğru mu arkadaşlar?

ERKAN AYDIN (Bursa) - Yarısını çıkardınız, yarısı kaldı.

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - "Sıvazlama" çıktı.

ENSAR AYTEKİN (Balıkesir) - Ama "elle yoklama" kaldı.

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Ayakla da yoklama yapılmayacağına göre...

Bakın, o zaman konuyu biraz daha ileriye götürmek lazım. Hukuk metinlerinde devletin yönetimine, devletin kuruluşuna baktığımızda karşımıza şu çıkar: Devlet nedir? Devletin kuruluşuyla ilgili, şimdi, burada Kaboğlu Hocamıza iş düşer, kırk beş dakika haklı olarak hepimize ders vermesi gerekir. Devletin doğuşundaki esas kuram sözleşmelerdir. Jean Jacques Rousseau'dan, Hobbes'tan Montesqueu'ya kadar hepsinin ortak söyleminde ne vardır? Toplumun yönetilmesi için doğadan getirdiğimiz birtakım yetkilerimizden vazgeçerek soyut bir kurum olan bir varlığa yetkilerimizi devretmek gerekir ve bu soyut kuruma da "devlet" denmiştir. Devletin vazgeçtiğimiz yetkileri bizim adımıza kullanırken çalıştıracağı personele de "kamu görevlileri" demişizdir.

OTURUM BAŞKANI SERMET ATAY - Hilmi Bey, toparlayabilirsek Sayın Bakan Yardımcımıza da söz vereceğiz, söz istiyor.

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Bunları çalıştırırken ödeyeceğimiz maaşları da vergi havuzundan alırız. Dolayısıyla bu çok uzun bir meseledir, isterseniz sohbet anında bunları hep birlikte Kaboğlu Hocamın da destekleriyle tartışabiliriz.

Dolayısıyla, burada böyle bir olay yok. "Sıvazlama" elbette ki çıkarılmıştır ama idarecinin de yapmak zorunda olduğu birtakım görevleri vardır, bunu da bir metne dayandırmak zorundayız. Dışına çıkana da cevabı verilir, o da disiplin suçlarıyla tespit edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.