KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Komisyona iştirak eden bürokrasinin değerli temsilcileri; önce, Sayın Başkana bu demokratik tartışma ortamını kurmuş olması nedeniyle teşekkür ediyorum.

Sayın Mustafa Demir'e teklifle ilgili olarak vermiş olduğu bilgiler nedeniyle ayrıca teşekkür ediyorum.

Şöyle bir değerlendirme yapmak istiyorum: Önce birtakım kavramlar üzerinde bir değerlendirme yapıp sonra teklifle ilgili, onun özellikle birkaç maddesini esas alan bir değerlendirme yaparak konuşmamı sonlandıracağım.

Teklif, coğrafi bilgi sistemleri gibi Türkiye'nin ihtiyacı olan bir sistemi kurma konusunda önemli adımlar atıyor. Yine imar mevzuatı olarak tarif edebileceğimiz bir kavramı merkezine almak suretiyle başta 3194 sayılı İmar Kanunu olmak üzere çeşitle kanunlarda değişiklik yapıyor.

Evet, bir torba kanun belki ama diğer torba kanunlardan farkı, belli bir konuyu alan, bu konuyla ilgili diğer yasalarda değişiklikler düzenleyen bir torba yasa. Diğerlerinden ayırmak, ayrı tartmak lazım. Gerçekte yasaların, diğer torba yasaların da böyle olması lazım. Yani çeşitli konuları, birbiriyle ilgisi olmayan konuları bir araya getiren torba yasa anlayışından vazgeçmek lazım.

İmar mevzuatını merkezine alan ve bu çerçevede çeşitli düzenlemeler yapan bir teklif var karşımızda. İmar mevzuatının amacı, insanların daha iyi bir çevrede, daha iyi şehirlerde yaşamasıdır, amaç budur.

İmar mevzuatı, özellikle 3194 sayılı İmar Kanunu şehirleri esas alır. Köylerden kapsama girenler olabilir, girmeyenler olabilir; bu ayrı, tali bir tartışma konusu. Esas olan, şehrin daha iyi bir hâle getirilmesidir, insanların daha iyi şehirlerde, yaratılışa uygun şehirlerde yaşamasıdır. Şehir, insanın var oluşundan bu yana yaratmış olduğu en büyük fiziki yapıdır ve İslam medeniyetinde şehir, cennet tasavvurunun bir yansımasıdır. Bütün çelişkilerin ortadan kalktığı, insanlar arasındaki fiziki ve sosyal mesafelerin en aza indiği ya da hiç olmadığı, dolayısıyla insanların birbiriyle kaynaştığı, huzur içinde, mutluluk içinde yaşadığı bir yerdir şehir.

Medeniyet de şehirden türeyen bir kavramdır. Gerek Batı medeniyetinde gerekse İslam medeniyetinde "medeniyet" daima şehrin bir türevidir. Şehir olan yerde medeniyet vardır, şehir olmayan yerde, köylerde hiçbir zaman bir medeniyet oluşmaz.

Bizim "medeniyet" kavramımız Medine kentinden gelir. Medine'nin kelime anlamı şehirdir ve medeniyet, bu şehirden türeyen bir kavramdır. Batı medeniyetinde de "civitatis" şehir, "civilisation" da "civitatis"in bir türevi olan kelimedir. "Civilisation" medeniyet. Yani gerek Batı medeniyetinde gerek İslam medeniyetinde "medeniyet" daima şehirden türer.

Dolayısıyla şehrin nizamı, şehirde yaşayan insanların nerede yaşayacağı, ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağı, işe gidip gelirken nasıl gidip geleceği, konutla iş yeri arasındaki mesafelerin ne olması gerektiği imar mevzuatının, imar yasalarının konusudur. Bu konularda biz ideali bulmak zorundayız. Bu konuda, Türkiye çok uzun yıllarını heba etmiştir ama hiçbir zaman dönülmez noktada değildir. Buradan dönüş daima mümkündür.

Mimarlıkla ilgili düzenlemeler var. Mimarlığı da şöyle herhâlde değerlendirmek lazım: Mimarlık, insanın varlık âlemiyle, doğayla ilişkisini kuran disiplinin adıdır. Bunu eğer iyi kurabilirsek, bu ilişkiyi insanın yaratılışına uygun bir şekilde kurabilirsek mimarlık da şehirleri güzelleştirmenin bir aracı olur. Nitekim insanın da bu kainatta var oluşunun amacı dünyayı güzelleştirmektir, yoksa dünyayı egemenliği altına alıp veya tüm gücü kullanmak suretiyle kendi var oluşunu, kendi gücünü herkese göstermek gibi bir iddiası olmamalıdır, bu iddiadan uzaklaşmalıdır.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu çerçevede baktığımızda şöyle bir şey görüyorum: Sayın Cumhurbaşkanı 21 Ekim 2017 tarihinde, hepinizin bildiği o cümleyi söylemişti, "İstanbul'a ihanet ettik. Bu ihanetten ben de sorumluyum." Bu cümleyi doğrulayan, tekrar eden başka demeçleri oldu Sayın Cumhurbaşkanının zaman içerisinde. "Yatay mimariye geçmeliyiz, dikey mimariyi bir kenara bırakmalıyız. İstanbul'da artık nefes alınacak alanlar sadece mezarlıklar kaldı. İstanbul'da yapılar 5+1 katı geçmeyecek." Örneğin 2 Aralık 2017 tarihinde de "İstanbul'da yapılar 5+1 katı geçmeyecek." dedi. Çok kısa bir süre önce yine yatay mimariden söz etti. Bu mimari hükûmet programlarına girdi. Sayın Davutoğlu'nun Hükûmet programında "yatay mimari" kavramı vardı.

Gerçekten İstanbul'da yüksek bir yere çıkıp İstanbul'un çeşitli semtlerine baksanız İstanbul'un gökdelen olmayan semtini göremezsiniz. Gökdelen yapılmaz mı? Yapılabilir, şehircilik ilkeleri belli yerlerde gökdelen yapılmasını gerektiriyorsa elbette yapılabilir. Ama herhâlde İstanbul'un bütün ilçelerinde, bütün semtlerinde -çok katlı bina diyelim, gökdelenin tanımı da tartışmalı bir tanım- çok katlı bina olmamalıdır. İnsanı rahatsız eden o çok katlı binalar olmamalıdır.

"Burada bunun bir önlemi var mıdır?" diye bana sorarsanız ben bunun bir önlemini görmüyorum. Sayın Zeybek ifade etti, evet, bir "H" serbest, yükseklik serbest olan imar planlarında belediyelere bir yükümlülük getiriliyor, belli bir tarihe kadar onun yüksekliğinin ne olacağını belirlemek durumundasınız, belirleyeceksiniz. Bu, yükseklik konusuna bir sınır getirmiyor. Getirelim demiyorum. Yani yasayla yükseklik sınırı getirmek de tehlikeli bir şeydir. Ama bu yoğun yapılaşmanın önlemini alacak bir düzenlemeyi bizim yasama organı olarak yapabilmemiz lazım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının böyle bir gündemi olmalıdır diye düşünüyorum.

Bir iki maddeyle ilgili görüşümü söyleyip konuşmamı sonlandıracağım.

Teklifin 2'nci maddesi ve 18'inci maddesi birbiriyle paralel maddeler. Şunu getiriyor bu iki madde: 2 Mart 1988 tarihli ve 3414 sayılı bir kanun var. Bu Kanun'un 1'inci maddesi 775 sayılı Kanun'a göre belirlenen gecekondu önleme bölgelerinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ait olan yetkilerin belediyelerce kullanılacağını öngörmektedir. Yetki belediyelerin. Hangi tarihten itibaren? 2 Mart 1988 tarihli Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten bu yana. Daha sonra o teşkilatı yürürlükten kaldıran 11/3/1988 tarihli ve 5609 sayılı Kanun var. Bu Kanun yürürlükten kalkarken 775 sayılı Kanun'a göre belirlenmiş olan alanlardaki bütün yetkilerin Toplu Konut İdaresi Başkanlığına verilmesini öngörüyor. Ancak bu düzenleme, 1988 ila 2007 tarihleri arasında Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ait olduğu hâlde belediyelere devredilmiş olan yetkilerin TOKİ'ye devredilmesi sonucunu yaratmıyor. Şimdi, 2'nci maddeye baktığımızda, bu yetkilerin belediyelerden alınıp Toplu Konut İdaresi Başkanlığına verildiğini görüyoruz.

Bu doğru değil arkadaşlar. Buna hangi nedenle ihtiyaç duyuldu? Bugüne kadar sorunsuz bir şekilde gelmiş. Bunu son seçim sonuçlarıyla ilişkili olarak eğer arkadaşlarımız getirmişlerse son derece antidemokratik bir tavırdır. Kesinlikle doğru bulmuyorum. Bunu yapmayın. Yerelin yetkilerini güçlendirmek gerekirken yetkileri merkeze toplayan bir anlayışı doğru bulmuyorum.

3 ve 4'üncü maddede yapılan düzenlemeler doğrudur. TOKİ'nin taşra teşkilatı olmaması nedeniyle TOKİ'ye ait taşınmazların işgali nedeniyle ecrimisil alınması, gerektiğinde bu kişilerin o taşınmazlardan tahliyesine yönelik işlemlerin Millî Emlak Genel Müdürlüğü tarafından yapılması düzenlemesi doğrudur ancak burada bir yanlış ifade olduğunu tahmin ediyorum.

3'üncü maddenin (ı) bendinde şöyle bir ibare var: Toplu Konut İdaresi Başkanlığının mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan arsa ve arazilerden söz ediyor. Benim bildiğim, TOKİ'nin hüküm ve tasarrufu altında herhangi bir arsa ve arazi yoktur, devletin hüküm ve tasarrufu altında arsa ve araziler olur. Bu kavram münhasıran devlete aittir. TOKİ'nin hüküm ve tasarrufu altındaki bir arazi olamaz, en fazla devletin hüküm ve tasarrufu altındaki birtakım arazilerin -bu da özellikle "tescil dışı alanlar" olarak ifade edilebilir- bir protokolle TOKİ'ye devredilerek buralarda bir imar planı düzenlemesi ya da tescil işleminin yapılması yönünde yetki vereceği bir işlem yapılmış olabilir ama bu işlem dahi bu arazilerin "TOKİ'nin hüküm ve tasarrufu altındaki araziler" olarak tanımlanmasına yetmez; doğru değil, bu ifadeyi düzeltelim şeklinde uyarımı yapıyorum.

4'üncü maddede şuna da bakın ayrıca: "TOKİ'nin arazilerinin işgali nedeniyle Millî Emlak Genel Müdürlüğü teşkilatının tahsil edeceği ecrimisilin yüzde 50'si genel bütçeye gelir kaydedilir." Evet, Millî Emlak bir yerde uğraşısının karşılığını alıyor ve devam ediyor cümle "Yüzde 50'si tahsilatı takip eden ayın sonuna kadar Toplu Konut İdaresi Başkanlığına aktarılır." Yani "Millî Emlak yüzde 100'ünü tahsil edip yüzde 50'sini aktarır." demiyorsunuz, "Yüzde 50'si genel bütçeye gelir kaydedilir, yüzde 50'si tahsilatı takip eden ayın sonuna kadar Toplu Konut İdaresi Başkanlığına aktarılır." Yani sanki tahsil edilen yüzde 50'nin yüzde 50'sini aktaracakmışsınız gibi bir anlam çıkıyor buradan. İfade doğru değil, onu düzeltmekte yarar var.

15'inci madde üzerinde durmak istiyorum, madde son derece önemli. Daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp Genel Kuruldan geçerek yasalaşan bir düzenleme oldu. Dijital vergi kanunu ile çeşitli vergi kanunlarında değişiklik yapan ve yine çeşitli kanunlarda değişiklik öngören bir kanun teklifiydi bu. O teklifin Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında bir iki maddesiyle ilgili şu cümleyi kullanmıştım, aynı cümleyi Genel Kurulda da kullandım, dedim ki herhâlde bu maddeyi AK PARTİ içerisindeki gizli CHP'liler hazırlayarak bu teklife yerleştirdiler çünkü AK PARTİ ancak bu şekilde iktidardan düşürülebilir. Tapu dairelerinde vatandaşta kaos yaratacak bir maddeydi. Aynı cümleyi Genel Kurulda kullandım, bizim de tekliften çıkarılması yönünde önergemiz vardı, AK PARTİ de benzer yönde bir önerge verdi ve sonra o madde tekliften çıkarıldı.

Ben Çevre ve Şehircilik Bakanlığının iyi niyetine inanıyorum. Sayın Bakan bu konularda güzel çalışmalar yapıyor ama bu maddede benzer şeyi ifade edeceğim, ben uyarmak durumundayım. Maddede şöyle sorunlar var: Değerli arkadaşlar, şimdi, deniliyor ki: "Taşınmaz maliklerinin tamamının talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamı değer artış payı olarak alınır." Ada bazında plan değişikliği getiriliyor zaten bu maddeyle. Taşınmaz maliklerinin tamamının talebiyle bir plan değişikliği yapılıyor ise o plan değişikliği sonucunda ortaya çıkan değer artışının tamamını kamu alıyor. Peki, sormak istiyorum: Bu insanlar niye plan değişikliği talebinde bulunsun? Bu değer artışından taşınmaz mal malikleri herhangi bir pay almayacaksa, yararlanmayacaksa neden talepte bulunsunlar? Şehirdeki değer artışı, kamu oraya birtakım hizmetler getirmiş olması nedeniyle kamunun pay alması gereken bir değer artışıdır ama herhâlde o taşınmaz sahibinin de bu değer artışında bir payı vardır, bu payın adil bir şekilde bölüşülmesi gerekir. Her neyse öyle varsayılmış dileyim, o mantığı devam ettirelim. Taşınmaz mal maliklerinin tamamının talebi üzerine yapılırsa 1 kişi talep etmezse zaten yapılamaz. Yani zor bir durumu tarif ediyor, aslında kolay bir şey değil, zor ama "Böyle olursa payı alırım ben." deniyor. Peki, taşınmaz mal malikleri talepte bulunmuyor ama orada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ya da belediye benzer bir plan değişikliği yapıyor. Yapamaz mı? Benzer bir plan değişikliği yapılması hâlinde o değer artış payı herhangi bir şekilde hesaplanmayacak herhâlde, öyle değil mi? Belki diyeceksiniz ki: "Ya, parsel bazında yapılamayacağı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bu plan değişikliğini yapamaz." Uygulamada onun çözümleri bulunabilir.

İki: "Değer artış payı bedelinin tespitinde 2942 sayılı Kanun'un 11'inci maddesinde belirtilen bedel tespit esasları gözetilir." Doğru. Kamulaştırma Kanunu'nun 11'inci maddesi, bedel tespitinde hangi ölçülerin alınacağını söylüyor. Vergi değerinden, taşınmazın imar durumuna kadar birçok unsur orada değer tespitini etkileyen unsur olarak komisyon tarafından dikkate alınmak durumunda; bu güzel bir şey. Bir sonraki fıkraya geliyoruz. "İmar planı değişikliği ile taşınmazda meydana gelecek değer artışının tespiti 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'na göre yetkilendirilmiş lisanslı gayrimenkul değerleme kuruluşu tarafından yapılır ve idarenin değer tespit komisyonunun hesaplayacağı, takdir edeceği değer bu değerleme şirketinin belirleyeceği değerden az olamaz." O zaman neden "Kamulaştırma Kanunu'nun 11'inci maddesine göre değer tespiti yapılır." diyorsunuz? Alt sınır, değerleme şirketinin verdiği rapordaki bedel olacak. Bu bedelin altına inme imkânını vermiyor iseniz 2942 sayılı Kanun'un 11'inci maddesindeki bedel tespit esaslarının dikkate alınması diye bir durum söz konusu asla olamaz. Bu değeri münhasıran değerleme şirketinin takdirine bırakmış oluyorsunuz. Bu, son derece yanlıştır. Değerleme şirketinden rapor alınabilir ancak bu bir bilirkişi raporu olarak değerleme komisyonu tarafından dikkate alınır, o değere uyabilir, uymayabilir. Ortada değerleme şirketinin ayrıntılı bir şekilde vermiş olduğu rapor var ise değerleme komisyonunun o değeri dikkate almaması asla düşünülemez. Ama değerleme şirketi de hata yapabilir, yanlış yapabilir. Her gayrimenkulün değer takdirinde bana yüzde 25 oranında bir yanılma payı her zaman olabilir, bugünkü değer yarın azalmış olabilir, yarın yükselmiş de olabilir, her zaman bu yanılma payı mevcuttur; bunu doğru bulmuyorum.

Bir de "değer tespit komisyonu" demişsiniz. Atlamış olabilirim, öğrenmek de isterim eğer atlamışsam. Değer tespit komisyonu hangi kanunda yazıyor? Yani 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'ndaki komisyon mudur bu? O komisyonun adı "değer tespit komisyonu" mudur orada, yoksa 2886 sayılı Kanun'daki komisyon mudur, hangisidir, o konuda bilgi verirseniz memnun olurum.

Aşağıya geliyorum aynı maddede. Bu paraların şu şu hesaplara yatırılması yönündeki düzenleme mali terminolojiye uygun değil. 5018 sayılı Kanun'da "Hazine birliği" ilkesi benimsenmiştir. Devletin bütün gelirleri Hazine veznelerine girer. Bu ilke, 1927 yılındaki 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu'ndan bu yana bu şekildedir. Bakanlıkların tek tek vezneleri yoktur, kasaları yoktur. Osmanlı Dönemi'ndeki yanlış uygulamayı cumhuriyetin ilk yıllarında, 1927 yılında çıkardığı 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu'yla kaldırmış ve "hazine veznesi" diye bir kavram ortaya koymuştur. Hazine, devlet tüzel kişiliğinin mali terminolojideki karşılığı hazinedir. Hazine, bunu temsil eden bakanlık bugün Hazine ve Maliye Bakanlığıdır. Devletin tahsil ettiği bütün paralar Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesine girer. "Bakanlık hesabına yatırılır." diyorsunuz, olmaz, Bakanlığın hesabı olamaz. Maliye Bakanlığından kimse var mı burada, Cumhurbaşkanlığı Bütçe ve Strateji Başkanlığından?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Çok üzüldüm, eskiden bu arkadaşlar buralara gelirdi.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Maliye Bakanlığından uzmanlar çalışmaya katıldılar.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Ama Maliye Bakanlığından hangi birimden acaba, bilmiyorum. Belki Cumhurbaşkanlığı...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkanım, buradaki çalışma değil mi?

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Arkadaşımız da belki diğer arkadaşlarımız gibi girip...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Maliye Bakanlığında bununla ilgili yine eski Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüydü, şimdi o Cumhurbaşkanlığına gittiği için orada bir başka genel müdürlük var. Bütün kanun tekliflerini inceleyip görüş bildirecek olan bir genel müdürlük var, o genel müdürlüğün temsilcilerinin burada olması lazım. Ben de düzeltebilirim bunları ama ilgili arkadaşlardan görüş alarak bunu düzeltirsek iyi olur, başka maddelerde de bu düzenleme var. Bakanlıkların asla banka hesabı olmaz, oraya yatırılacak vesaire... Bu, eski fonları akla getiriyor. Eskiden fonlar vardı arkadaşlar, mali disiplini bozmuştu ve bunların hepsi kaldırıldı. Birkaç istisna haricinde o fon belasını Türkiye 2001 yılından itibaren, 57'nci Hükûmetten bu yana kaldırmıştır, AK PARTİ de ona bugüne kadar sahip çıkmıştır. Bu, son derece yanlış, bunu düzeltmekte yarar var.

Bitiriyorum değerli arkadaşlar, belki de bitti, vaktinizi almayacağım.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Özellikle hukuken bu 3'üncü maddedeki "hüküm ve tasarruf" ibaresi...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - O olmaz. TOKİ'nin hüküm ve tasarrufunda veya TOKİ Kanunu'nda böyle bir ibare var mı, bilemiyorum, olmaması lazım.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Akif Bey, bununla ilgili bir değerlendirme yapılabilir, evet.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Yazım hataları var, onlar maddeler konuşulurken ayrıca düzeltilebilir.

Teşekkür ediyorum.