KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Doğrusu, ben Anayasa Komisyonu üyesi olarak buradayım. Dün Anayasa Komisyonuna bir başvuru da yaptık. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya aykırılığı sebebiyle iptali sonrasında görüşülen bir teklifin mutlak surette öncelikle Anayasa Komisyonunda değerlendirilmesi gerekiyor ve maalesef Meclis Başkanlığı tarafından Anayasa Komisyonuna havale edilmemiş, doğrudan Plan ve Bütçe Komisyonunda ve torba kanunun içinde 3 madde olarak görüşüyoruz.

Her şeyden önce, şu soruyla başlamak istiyorum: Güvenlik soruşturmasının Plan ve Bütçe Komisyonunda ne işi var? Yani biz niye buradayız? Anayasa Komisyonunun üyesi olduğum için buradayım, Ayşe Vekilimiz Adalet Komisyonu üyesi olduğu için. Yani bu bir uzmanlık gerektiren bir alan ve maalesef iktidarın bir klasiği hâline geldi, torba kanun içinde, gerçekten torba, ben artık çorba demek istiyorum, her şey var ve bunun neresinden tutacağız, bilmiyorum. Tabii, niye geldi, niye bu kadar acele ediliyor, bunların farkındayız, Türkiye toplumu da bence farkında. Demin, Sayın Kuşoğlu'nun da söylediği gibi yani bugün bitecek, cumartesi günü bu kadar yoğun bir bütçe maratonundan ve yorgunluğundan sonra, bir gün içinde Libya, bu ve ombudsman tekrar görüşülecek yani vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Milletvekilleri ağır işçi olarak çalıştırılıyor ayrıca. Yani bir de acelemiz yok gerçekten. Bunu milletvekilleri adına da kendi adıma da söylemek istiyorum.

Şimdi, güvenlik soruşturması nedir? Yani, burada bir devlet korunuyor tartışması var, bir de iktidardan yana olup olmama meselesi var. Şimdi, ben şunu söyleyeyim: Bu maddeyle korunan devlet falan değil bence, korunan iktidardır yani partidir. AKP iktidarı kendine yakın olanları -yani en son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim- kamu hizmetine almak, diğerlerini almamak gibi bir arka planla hareket ediyor. Peki, bunun anayasal karşılığı ne? Şimdi, her şeyden önce Anayasa Mahkemesi kararından önce mevzuatımızda ne vardı? Güvenlik soruşturması ve arşiv taraması kamu hizmetinin giriş şartı olarak sınırlı bazı kamu hizmetlerine uygulanıyordu, tüm kamu hizmetlerinde uygulanmıyordu -hatırlatmak için söylüyorum- fakat; 2016'da yani 15 Temmuzdan sonra OHAL'le birlikte bu hukuka girdi ve bütün kamu görevlileri için, çalışanları için bu yürürlüğe konuldu ve Anayasa'nın 20'inci maddesine göre kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde ve kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunması hakkında kanun Genel Kurulda görüşülürken de bunların tümünü ayrıntılı olarak tartışmıştık. Yani kişisel veri kapsamına bir şahsın inancı, siyasi düşüncesi ya da inançsız olması ya da sendika bağlantısı ve benzeri, dernek üyeliği, benzeri her şey aslında kişisel verisidir, onun şahsıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Şimdi bu verilerin, kişisel verilerin çeşitli şekillerde "kaynaklar" adı altında toplanması ve bunun "güvenlik soruşturması" adı altında raporlanması ve yasal çerçevesinde belirgin olmaması sebebiyle Anayasa Mahkemesi tarafından bir iptal gerekçesi olarak açıklandı. Doğrusu, Anayasa Mahkemesi de çok ürkek, mahcup, böyle, hem iptal edeyim hem bir yol göstereyim, hani halk deyimiyle "hem nalına hem mıhına" garip bir iptal kararı verdi ama bunun sonrasında da iktidar partisi yani öyle bir teklif getirdi ki yani burada kamu hizmetlerine girişte korkunç bir sınırlayıcı tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Şimdi, Anayasa Mahkemesi, kişisel verilerin korunmasıyla ilgili bir hakka dayanıyor. Tamam, bu çok önemli fakat başka bir yönü var, bunu Anayasa mahkemesi söylese de söylemese de Anayasa'nın temel ilkesidir. Güvenlik soruşturmasının kendisi, bizzat kendisi Anayasa'da temel özgürlük olarak yer alan ifade özgürlüğüne ve eşitlik ilkesine temelden aykırı bir durumdur. Şimdi, güvenlik soruşturması idarenin hukukla çok bağı olmadan bazı vatandaşları kendi siyasal yaklaşımına göre, aidiyetine göre bir fişlemesi hâlidir aynı zamanda ve kamu hakkından engelleyen bir durumdur. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye efendim...

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Süre sınırı var mıydı?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Anlatıp bitireceğim zaten, uzatma gibi bir derdim yok.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Yok, yok, biz hiç kimseye sınır koymadık.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda, subjektiftir bu değerlendirmelerin tümü, asla objektif bir ölçüsü yoktur; Cumhuriyet Halk Partilileri almaz, HDP'lileri almaz, ne bileyim, başka düşünceleri almaz, yarın başka biri iktidara gelir -bu tabloya göre- o da kendisine göre güvenlik soruşturması uygular, bu da hukukun tanımadığı ve tanımayacağı bir meseledir. Şimdi, bu şekilde devam edecek olursak... Eşitlik ilkesi nedir? Türkiye'de yaşayan 82 milyon yurttaşın dili, ırkı, etnik kimliği, inancı, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, mezhebi ne olursa olsun hiçbir ayrım gözetilmeksizin Anayasa ve kanun önünde eşit olması demektir. Yani burada kamu hizmetine almadığınız bir kişi de Anayasa'ya göre bu ülkenin eşit yurttaşıdır. Şimdi, burada kişilerin temel haklarını nasıl sınırlandırabiliriz bizim Anayasa'ya göre? Ancak kanunla sınırlanabilir fakat bu da yetmiyor. Anayasa diyor ki: "Sınırlama Anayasa'nın sözüne, ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve laik cumhuriyetin gereklerine, ölçülülük ilkelerine aykırı olmasın." Şimdi, peki, bu güvenlik soruşturması meselesi bunların, bu ilkenin neresinde duruyor?

Şimdi, düşünce ve ifade özgürlüğü... Şu anda, günümüzde, sosyal medya en önemli iletişim kanallarından biri. Bir vatandaş Facebook'ta, Instagram'da ya da Twitter'da, diyelim ki A partisini destekliyor ama iktidardan yana değil. Düşüncesini zaten açıklıyor ama o düşüncesini açıklamış olması önüne kamu hizmetine girişte bir engel olarak çıkıyor. Bu nedenle, devletini sevmiyor. "Devlet çalışmak istemiyor" ilkesi söz konusu değil. Yurttaş devletini seviyor, bağlı ama iktidardaki partiyi desteklemiyor. Başka bir yöntemle siyaset yapmayı savunuyor.

Diğer yandan, anayasal kural ve güvenceler aslında güvenlik soruşturmasının önünde bir engeldir çünkü kişilerin düşüncelerine göre, makbul vatandaş, kamu hizmeti yapabilecek vatandaş ya da yapamayacak vatandaş gibi bir ayrıma götürüyor. Şimdi, Anayasa'da bir kişinin düşüncelerinden dolayı kınanması bile yasaklanmıştır yani düşünce özgürlüğü vardır. Bu anayasal ilkedir ama benim düşüncemden dolayı kınanmam yasaklanmışken düşüncemden dolayı kamu hizmetine girmem engelleniyor. Bu çok daha vahim bir ihlali ortaya koyuyor.

70'inci madde ne? Bu da bir şart olarak kamu hizmetine girişte güvenlik soruşturmasının kullanılması, 70'inci maddeye de açıkça aykırılık teşkil etmektedir çünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre, her yurttaş kamu hizmetine girme hakkına sahiptir ve hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka, liyakatten başka, hiçbir ayrım gözetilemez. Bunu bütün Anayasa hukukçuları -bizler- hukukçular "liyakat" diye özetlerler. Şimdi, liyakat ölçüsü dışında güvenlik soruşturması getirilmesi Anayasa'nın temeline ve ruhuna aykırılık teşkil ediyor.

Bir sadakat tartışması da var tabii günümüzde. Devlete sadakat olup olmadığı, yani sadakat nedir, nasıldır? Bu gerçekten büyük bir saçmalık. Sadakat nedir ya? Sadakat, yasalara aykırı davranmamaktır, suç işlememiş olmaktır, ceza almamış olmaktır. Burada tabii ki en önemli boyutu... Şöyle bir şey de algılanmasın konuşmamızda: Herkes, suç işlesin işlemesin, ceza almış almamış olsun, memur olabilir demiyorum zaten. Yasalar çerçevesini çizmiş. Devlet Memurları Kanunu, 657 diyor ki: "Bir yıl - bazılarında altı aydır- üstünde ceza alanlar kamu görevi göremez." Değil mi Sayın Cora? Yani bir hüküm var. Orada, memur olmak isteyen, kamu hizmetine girmek isteyen, öncelikle o engele takılıyor zaten. Nedir buradaki korunan? Hukuk devletinin temel ilkelerine göre, suçu sabit oluncaya kadar herkes masumdur, suçluluğu sabit oluncaya kadar; masumiyet karinesi, diğer arkadaşlarım da söyledi. Burada, masumiyet karinesine göre ceza almamış, soruşturması ve kovuşturması yok, ama diyorsunuz ki "Güvenlik soruşturmasına göre, ben, seni kamu hizmetine almıyorum."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - İşte bu, keyfiyeti derinleştirecek, büyütecek, hukuk devleti ilkesinden hızla uzaklaşarak totaliter bir rejime doğru gidişin, maalesef, yapı taşı olarak önümüzde duruyor. Dünya deneyimlerinde de, uluslararası birçok hukuk belgesinde, araştırmalarda yani totalitarizme doğru gittikçe güvenlik soruşturmaları ve kamu hizmetine girişte işte bu tip engeller çıkarılıyor ve ne oluyor? Kişi özgürlüğü, güvenliği ve çalışma hakkı tümüyle ortadan kaldırılıyor. Yani bu konuda söylenecek gerçekten çok şey var, diğer grupların da bir kısmı söyledi.

Ben özetle şunu söylemeye çalışıyorum: Anayasa'ya göre, güvenlik soruşturmasının bu şekilde düzenlenmesi, kesinlikle tekrar Anayasa Mahkemesinden dönmesi gereken bir düzenlemedir. Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir ve şu anda o iptalden dolayı "Birileri aman işe girmesin." diye bu acele yapılıyor, "Bir boşluk var." deniyor. Ama gerçekten endişeye mahal yok, bir boşluk falan yok. Zaten suçlu olan, zaten cezası olan, zaten kamu hizmeti göreviyle bağdaşmayan bir fiili olan kimse kamu hizmeti görevini yürütemez.

Şimdi, bir doktor düşünün, tıp fakültesini bitiriyor, altı yıl okuyor, işte ne bileyim, büyük zorluklarla bir sürü merhaleden geçiyor, Facebook'unda bir cümle yazdı diye ya da bir hâkim, bir savcı -herhangi bir kamu hizmetinden söz ediyorum- güvenlik soruşturmasında orada takılıyor ve hâkimlik yapamıyor ya da savcılık yapamıyor ya da öğretmenlik yapamıyor. Neymiş suçu? Siyasi düşüncesini açıklamış oluyor bir şekilde ama o doktor, hâkim, savcı eğer onu fiile döküp -yani eğer suçsa içeriği- bir ceza almış olursa zaten memur olamayacak.

Son olarak kişisel verilerle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Kişisel Verileri Koruma Kanunu çıktı. Biz de Mecliste tartıştık, koruma kurulu gelip İnsan Hakları Komisyonuna bir brifing verdi ve ben gerçekten sadece bir milletvekili olarak değil, bir insan olarak, bir yurttaş olarak dehşete düştüm. Çünkü Türkiye'de 82 milyon yurttaşın bütün verileri şu anda iktidarın elinde, emrinde. İstanbul seçimlerinde bu çok çıplak bir şekilde ortaya çıktı zaten, ispatlandı. 29'uncu maddeydi galiba, orada öyle istisnalar var ki herkesin kişisel verisi iktidardaki partinin elinde. Şunu yapabildi: "20 bin engelli var." dendi, "Şu kadar sandık kurulu başkanı şu partidendir." dendi yani bu kadar ileri gitti. İşte, güvenlik soruşturması ile bu kişisel verileri aynı anda düşünelim bir an, bu kişisel veriler güvenlik soruşturması kapsamında değerlendirilecek ve burada, tümüyle, bir partinin, iktidardaki partinin yandaşı olmayan, destekleyicisi olmayan, onu savunmayan hiç kimse kamu hizmetine giremeyecek ve bütün yurttaşların hak ve özgürlükleri temelden çiğnenmiş olacak diyorum.

Hâlâ çok geç değil yani behemehâl bu teklifin Anayasa Komisyonuna gelmesi gerekiyor. Bu konuda bütün partilerden oluşan temsilcilerle ayrıca bir komisyon kurabiliriz, bunları tartışabiliriz çünkü bu çok tehlikeli bir gidişat yani iki gün içinde bunu yasalaştıralım demek yangından mal kaçırırcasına bir işleme işaret ediyor. Bu teklifimizi de sunmak istiyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı olarak bizce sizin yetkinizde de var. Yani bu Plan ve Bütçenin alanı değil; bu, Anayasa ve Adalet Komisyonuna gitmesi gereken bir tekliftir diyorum ve teşekkür ediyorum.