| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .12.2019 |
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle Bakanlığımızın bilgilendirmesiyle alakalı teşekkürlerimizi sunuyorum. Her iki Bakanlığımıza da Bakan Yardımcılarımıza da "Hoş geldiniz." diyorum.
2016 yapımı bir film var. Bu filmin adı: "13 Hours : The Secret Soldiers of Benghazi" diye bir film bu, "Bingazi'nin Gizli Askerleri" adında. O filmi 2016 yılında izlerken... Çok enteresan sahneler var filmde. İzlememiş olan arkadaşlarımız varsa da izlemelerini tavsiye ederim. Böyle, o kargaşa, gösteri ortamları içerisinde "subliminal" olarak Türk Bayraklı tişört giymiş bir gösterici sahnede yer alır ve bunda, gözümüzün içerisine, izleyicilerin gözlerinin içerisine sokacak, şuur altına yerleştirecek kadar da çok aşırıya gidilmiş yani genelde "subliminal" olarak verilir bu mesajlar ama. Orada, o filmi izlerken bende oluşturduğu algı şuydu: Yani burada söz konusu olan Bingazi de olsa, Libya da olsa, Trablusgarp da olsa bir Türkiye hedefi var, ortaya çıkartılan bir Türk Bayraklı, Türk Bayrağı tişörtü giymiş bir gösterici üzerinden Türkiye'ye gönderilen bir mesaj olarak okudum bunu. Herhâlde filmi izleyen herkesin de algılayacağı şey, şuuru altına yerleşecek şey bu mesaj olsa gerek.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz eğer Ankara'nın güvenliğini, Gaziantep'in sınırlarıyla, Hakkâri'nin sınırlarıyla, Artvin'in, Edirne'nin sınırlarını güvende tutarak sağlayacağımızı düşünüyorsak yanılıyoruz. Bu küçük, âciz bir devlet refleksinin sonucudur. Eğer biz güvenlik zonumuzu, Ankara'nın güvenliğini kendi mevcut sınırlarımızla, 780 bin kilometrekarelik sınırlarla sınırlı tutacağımızı ve kendimizi Ankara'da güvende hissedeceğimizi zannediyorsak bu yeni dünyada, biz burada toplanmayalım, bu konuyu gündeme getirmeyelim bile; çok üzücü.
Amerika Birleşik Devletleri, Washington'un güvenliğini Amerika'nın sahilleriyle mi sınırlı tutuyor? Veya Rusya güvenliğini, Rusya'nın sınırlarının güvenliğini başkentinin sınırlarıyla mı, ülke sınırlarıyla mı sınırlı tutuyor? İngiltere, Fransa kendi güvenliğini, kendi sınırlarının güvenliğini, kendi sınırlarıyla mı mümkün kılıyor? Eğer biz güvenlik "zone"muzu... Tabii ki birinci derecedeki güvenlik "zone"muz, her ülkenin kendi birincil derecede güvenlik "zone" vardır, işte sınırlarıdır. Ama siz güvenlik "zone"nuzu çok daha ötelere taşımadığınız sürece, Ankara'yı güvende tutamazsınız, İstanbul'u güvende tutamazsınız, bu ülkenin şehirlerini güvende tutamazsınız.
İşte biz, güvenlik "zone"nu Suriye'nin içlerine kadar taşıdığımız için bugün Ankara'da intihar saldırıları düzenlenmiyor, bomba yüklü araçlar bu şehirlerde, bu ülkenin şehirlerinde patlamıyor. Bu operasyonlar yapılıncaya kadar, her hafta bu şehirlerde bomba yüklü araçlarla ve canlı bomba saldırılarıyla karşı karşıyaydık. Yani böyle bir dünya yok; Amerika'nın, ondan sonra Rusya'nın, İngiltere'nin, Almanya'nın, Fransa'nın güvenlik "zone"larını farklı kıtalara taşıdığı bir dönemde Türkiye'nin kendi sınırları içerisinde kalarak Ankara'nın güvenliğini sağlayacağımızı düşünüyorsak, arkadaşlar, biz büyük bir kayıptayız demektir. Washington niçin Kabil'de, Washington niçin Bağdat'ta? Bunu sorduğunuzda da "Biz ülkemizin güvenliğini sağlamak için oradayız." diyorlar.
Şimdi, bu coğrafyayla ilgili, Orta Doğu başta olmak üzere, yakın coğrafyayla alakalı, yakın coğrafyamızla, Osmanlı bakiyesi coğrafyalarımızla alakalı söz sahibi olacak ülkelerin listesini yapsak 1'inci sıraya Türkiye'nin ismini yazmak zorundayız. Bu coğrafya, bizim kendi kültür coğrafyamızın uzantısı, medeniyet coğrafyamızın uzantısı, akrabalık coğrafyalarımızın uzantısı. Libya'da biz söz sahibi olmayacağız da kim söz sahibi olacak? Fransa mı, Suudi Arabistan mı, Birleşik Arap Emirlikleri mi, Mısır mı, Rusya mı söz sahibi olacak? Yani ben açıkçası bazı tartışmalarda, çok özür dileyerek söylüyorum, sanki şuur altımıza bir operasyon düzenlenmiş ve 780 bin kilometrekare içerisine hapsedilmişiz, sınırların ötesine kesinlikle bizim müdahale etmememiz, uğraşmamamız... "Suriye'den bize ne, Trablusgarp'tan, Libya'dan bize ne, Bağdat'tan bize ne, Tahran'dan bize ne?" Hayır, arkadaşlar, Ankara'nın güvenliği Trablusgarp'tan geçiyor, Ankara'nın güvenliği Bağdat'tan, Şam'dan, Tahran'dan geçiyor. Biz buraları güvende tutabilirsek, buralarda söz sahibi olabilirsek bu topraklar içerisinde söz sahibi olabiliriz. Eğer, bizim Trablusgarp'ta olmamız, Ankara'da kalmamızdan daha az risk içeriyorsa veya Ankara'da kalmamız -bu sınırlar içerisinde kalmamız- Trablusgarp'ta olmamızdan daha büyük bir risk içeriyor ise bizim Trablusgarp'ta olmamız lazım. Yani bu risk analizini de yaptığımızda menfaatlerimiz, sadece risklerimizi de konuşmayalım, eğer bizim menfaatlerimiz Ankara'nın menfaatleri, Trablusgarp'ta olmayı gerektiriyorsa olmak zorundayız. Bu ülkenin güvenliğini maksimum düzeye çekmek, risklerimizi minimum düzeye çekmek için Trablusgarp'ta olmamız gerekiyorsa Trablusgarp'ta olacağız, Şam'da olmamız gerekiyorsa Şam'da olacağız, Bağdat'ta olmamız gerekiyorsa Bağdat'ta olmak zorundayız çünkü bu büyük bir devlet refleksinin sonucudur, aksi âciz devletlerin refleksi olur.
Ben bir üzüntümü de belirteyim: Ben muhalefeti dinlemekten çok mutlu oluyorum arkadaşlar. Niye? Çünkü iktidar olarak bizim, belli bir bakış açımız var, belli bir perspektifimiz var ama muhalefeti dinlediğimizde çok farklı perspektiften yaklaşabiliyorlar zaman zaman. Ben ilk 2011 yılında milletvekili olurken de birkaç duayen siyasetçi ağabeyimizi ziyaret etmiş, tavsiyelerini almıştım. Çoğu, enteresandır, bana şu tavsiyede bulundular, dediler ki: "Muhalefeti iyi dinle Genel Kurulda, komisyon çalışmalarında. Çünkü onlar senin bakamadığın, göremediğin perspektiflerden, açılardan da bakar ve bu sana katkı sağlar, geliştirir." Ama üzülerek söylemem gerekir ki bazen öyle durumlarla karşılaşıyorum ki... Burada, mesela, Libya konusunda, Libya'daki rakiplerimiz kim diyelim? Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İsrail... Orada, tabii ki uluslararası ilişkilerde herkes birbirine rakiptir, sınırlarınızın ötesi sizin rakibinizdir.
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Allah'a şükür kimse kalmadı!
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Uluslararası ilişkilerde -bakın, ben lisans, yüksek lisans yaptım uluslararası ilişkilerde, burada büyükelçilerimiz var- sınırlarınızın ötesindeki herkes sizin rakibinizdir, Sayın Oğuz Kaan. Bu böyle, hayatın doğasında var bu. Şimdi, oradan, bizim rakiplerimizin ülkelerinden şu Komisyona temsilci getirsek onların bile söyleyemeyeceği dozda ağır eleştiriler var. Yani sanki, bu ülkenin menfaatlerini değil de rakiplerimizin menfaatini koruyan, gözeten söylemler var. Bu da beni gerçekten çok üzüyor.
Bu vesileyle ben bu mutabakatın hayırlara vesile olmasını diliyor, teşekkürlerimi sunuyorum.