KOMİSYON KONUŞMASI

İSMET UÇMA (İstanbul) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sevgili arkadaşlar, ben kadın ve erkeğin ayrılmamasına, bölünmemesine, bir bütün olduğuna yürekten inanan ve bunu çok destekleyen, bununla ilgili çalışmalar yapan bir arkadaşınızım. Kadın ile erkeği temel hak ve özgürlükler bakımından böyle mütalaa ederken bütün ulülazm gelenekte kutsallar kadını statü olarak öne geçirir. Ben bu yönün geliştirilerek bir fazilet toplumu oluşturmaya katkı verebileceği gerekçesiyle bunları ifade ettim, bu bir.

İkincisi: Sevgili arkadaşlar, hâkim ve hâkimelerin subjektif davranacakları bana ait bir kanaat değildi. Kuşkusuz ki fıtratta böyle şeyler elbette vardır ve olacaktır. İşte onun için, yani bir yabancı ülkede kendi ülkenizden bir insanla karşılaştığınızdaki psikolojinizi aynı olmaz. Mesela, ben mahkemelerde iş gören arkadaşlarımızın da üç yılda bir psikolojik değerlendirmeye alınmaları gerektiğini öneriyor ve teklif ediyorum. Şimdi bunu da not almayacaksınız tabii, onu biliyorum. Almıyorsunuz ama yani. Doğrusu, biraz espri kabul edin lütfen.

Şimdi, bir başkası, adalet sürecinden önceki süreçlere ilişkin istatistikler sizin kurumunuz tarafından yapılmıyor olsa bile onları önümüze getirmeniz gerekir. Şimdi bana "Falan yere bakın." deyip atıf yaparak kesmek kolay. Ben de size niye buradasınız... İnternet'e girdiğinizde yığınlarca bu konuyla ilgili çalışma var çünkü; uluslararası var, ulus içi var, Akademya'da var, STK'larda var. O zaman biz farklı bir alan aralamak, bakın, işe bir filozofi katmak istiyoruz. Herkes iş yapar ama önemli olan işe bilgi ve hikmet katmak, filozofi katmaktır. Onun teorik temellerini oluşturmaya çalışıyoruz. Bu yasalarla, bu kanunlarla, çıkaracağınız bu tedbirlerle bu sorunu çözemezsiniz, başka bir başka açısından... Bunlar olmasın değil, tedbir bakımından bunlar tabii ki olsun.

Mesela, çok önemlidir Sevgili Başkanım, velayet konusu Türkiye'de hâlâ oturtulamamıştır ve bu konuya ilişkin de hiçbir şey söylemediniz, şiddet gerekçelerine ilişkin. Tabii, sizin açınızdan söylemiyorum yani bu rapora girecek şeyler açısından baktığımızda ya da önceki çalışmalara baktığımızda mesela bu konu yok. Şimdi, mesela, süreç bitiyor mahkemede, eşler ayrılıyorlar -aile içi şiddetten ya da karı koca arasındaki şiddetten bahsedeceksek- çocukların velayeti söz konusu, diyelim ki hanımefendiye verildi. Mahkeme ona belli süreçlerle, periyotlarla görme imkânı veriyor, hayır, hanımefendi hemen polisi arıyor, "Evimi bastılar." diyor, adam tutuklanıyor, çocuklarını göremiyor. O zaman velayetin ortaklaşa sağlanabileceği bir yöntem geliştirilebilir mi? Yani biz sürekli önümüze verili ve kuruluyla hareket edersek yeni filozofiler oluşturamayız. Mesela, ben velayetin tek taraflı davranılarak verilmesinin doğurduğu sonuçları görmek isterim doğrusu. Bundan kaynaklanan, aile mahkemelerimizdeki sonuçları görmek isterim ya da işte, kolluk kuvvetlerimizin istatistiki bilgilerini görmek isterim. Adam "Çocuğumu göstermiyor bana." ya da kadın "Çocuğumu göstermiyor bana." dediğinde... Biz, biliyorsunuz, hâlâ çok çekirdek aile değiliz. Ben onu tasvip ettiğim için söylemiyorum. Dolayısıyla, anne devreye giriyor, baba giriyor, akrabalar giriyor, çeşitli söylentilerle taraflar tahrik ediliyor. Bizde konuların bir an önce mahkemede cimri paylaşılması, toplumda cimri paylaşılmasının nedeni de odur; eğer bu dışarıya sirayet ederse başka vahim sosyolojik, psikolojik sebepler doğar diye.

Başta sorduğum soru şuydu: Elektrik örneğini falan verdim, evden çıkarken "Ütüyü prizden çıkardınız mı?" falan diye sorarız. "Aman canım, yani bu zamana kadar bir şey olmadı ki." Zaten bir kere olur dedim. Yani adli vaka sürecine gelmeden önce tedbirlerimiz var mıydı, nelerdi, bu konuda bir istatistiki çalışma var mıydı, önemsiyorum doğrusu. Bu itibarla, bu velayet konusunu çok ciddiye almamız gerekiyor Başkanım. Hakikaten, sadece eşlerle sınırlı kalmıyor bu, bütün akraba taallukata ve ne kadar uzantıları varsa oralara kadar yaygınlık kazanıyor? Mesela diyelim, işte misalen söylüyorum: İşte, Üsküdar Doğancılar'da oturan iki ailenin arasında meydana gelen bu olay farklı bölgelerde, farklı coğrafyada, farklı illerde karşılık buluyor. Dolayısıyla bunun çok ciddi olduğunu düşünüyorum, şiddeti önlemek bakımından da çok ciddi olduğunu düşünüyorum.

Bir başka sorum şuydu, o gözden kaçtı ya da ben sormamışsam şimdi sorayım: Özellikle çeşitli aşamalarından sonra ağır şekliyle, cinayetle sonuçlanan kimi kadına yönelik şiddet konularında bizim eğitim düzeyiyle ilgili, ekonomik düzeyle ilgili, coğrafi özelliklerle ilgili elimizde bir veri var mı? Yani mesela, bu olay doğu, güneydoğuda niye fazla olur, Karadeniz'de niye fazla olur, Ege'de niye fazla olmaz? Bunlara ilişkin elimizde ciddi veriler olursa, bunu şunun için söylüyorum Başkanım, bölgesel tedbirler almaya, bölgesel eğitime girmeye ve bölgeye özel ve özgün raporlar hazırlamaya da kapı aralar diye söylüyorum. Çünkü hakikaten coğrafya şartları insanın kişiliğini çok etkilediği için ona özgü çalışmalar, o bölgelere özgü çalışmalar da geliştirmek mümkündür. Nedeni şudur? Doğaya konulan yasalarla insana konulan yasalar birebir aynıdır. İşte, kışı var, yazı var, tsunamisi var, fırtınası var. İnsan da böyle bir şeydir.

Peki, bunları önleyici tedbirler alıyoruz ama Allah korusun, deprem geldiğinde bunun önleyici tedbirini... Şimdi artık teknoloji gelişti önceden öğrenebiliyoruz ama deprem dışı afetlere ilişkin önceden tedbirler almaya çalışıyoruz. Yani işte, alanı boşalttırıyoruz, diyoruz ki "Sahildekiler alanı boşaltsın." Bir mahallede yangın çıktığında yakın evleri boşalttırıyoruz, bir yığın tedbir alıyoruz. Buna ilişkin tedbirlerimizin de neler olduğu hususunu fevkalade önemli buluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun.