| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Hazine ve Maliye Bakanlığı b)Gelir İdaresi Başkanlığı c)Kamu İhale Kurumu ç)Özelleştirme İdaresi Başkanlığı d)Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu e)Türkiye İstatistik Kurumu f)Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu g)Hazine Müsteşarlığı ğ)Sermaye Piyasası Kurulu h)Yatırımcı Tazmin Merkezi ı)Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 27 .11.2019 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Başkanım, süremi başlatmadan önce bana usulle ilgili iki dakika söz verir misiniz?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Şu an veremem. Nedir, usul...
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Peki.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Değerli Komisyon üyeleri, bildiğiniz gibi İYİ PARTİ'nin Komisyonda 2 üyesi var ve varılan mutabakat gereğince de 2 Komisyon üyesinin dışında 2 katı kadar üyemizi de...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Konuşmanızı başlattım efendim.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Lütfen başlatmayın.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Efendim, şimdi, konu nedir usulle ilgili?
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Süre istiyorum, "2 arkadaşımızın beşer dakikalık hakkını bana verir misiniz?" diyeceğim.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Efendim, burada uyguladığımız bir sistem var. Bana söylediniz, ben uygun görmediğimi size ifade ettim.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Ben de onu söyleyecektim. "Başkan bunu uygun görmedi. Dolayısıyla Komisyon üyesi olarak sizler ne düşünüyorsunuz?" diye soracaktım.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Efendim, şu anda ben uygun görmedim.
Lütfen konuşmanıza başlayın.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Peki, tamam, ben kuraldan yana oldum her zaman. Bu kurala da uyayım, peki. İnşallah, bundan sonra da devem ettirirsiniz.
Peki, teşekkür ediyorum, sağ olun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bu doğru değil Sayın Başkan, lütfen, doğru değil yani bu tavır doğru değil.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun Sayın Yılmaz.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama Sayın Bakana küçük bir hatırlatmada bulunarak başlamak istiyorum.
Sayın Bakan, geçen yıl bu zamanlarda Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısından çıkarken bana "Göreceksiniz, her şey sizin dediğiniz gibi olmayacak." gibi bir cümle sarf etmiştiniz. Ben de "İnşallah öyle olur, yanılmaktan hiç gocunmam, memleketim adına sevinirim." şeklinde bir cevap vermiştim.
Şimdi, muhasebe zamanı geldi. Bugünkü konuşmamda aradan geçen bir yıl içinde neler olduğunu, dolayısıyla benim mi yoksa sizin mi daha çok yanıldığınızı irdelemeye çalışacağım. Haklı çıktığınızı iddia ettiğiniz alanlarda, elinizdeki medya gücü sayesinde gerçekleri eğip bükerek nasıl algı yönetimi yapmaya çalıştığınızı anlatacağım. Lütfen yanlış anlaşılmasın, burada amacım, kesinlikle "Ben haklıyım, siz haksızsınız." şeklinde çocukça bir polemik yapmak değil. Benim buradaki amacım, sahip olduğum milletvekili sıfatının bana yüklediği sorumluluk sebebiyle devletimize ekonomi bürokratı olarak hizmet ettiğim otuz küsur yıl boyunca edindiğim tecrübeler ışığında ekonomimizle ilgili gerçekleri milletimize anlatmak ve siz iktidar sahiplerine gerekli uyarılarda bulunmaktır.
Sayın Bakan, geçen yılki konuşmanızda ekonomideki bozulmayı tamamen iç ve dış şoklara bağlamış ve bunun geçici olduğunu söylemiştiniz. 2013'ten sonra ekonomide gözlenen bozulmanın sebepleri olarak Gezi Parkı olaylarını, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını ve bu soruşturmaların ardından yollarınızı ayırdığınız eski müttefikiniz FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe teşebbüsünü göstermiştiniz.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - "Müttefik" ne demek ya?
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - 24 Haziran 2018 seçimleriyle birlikte ülkemize her anlamda çağ atlatacağını iddia ettiğiniz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimizi fakat bu defa da bunu çekemeyen mihrakların yabancı bir başkentte Türkiye'ye karşı ekonomik saldırı planladığını söylemiştiniz. Ağustos 2018'de yaşanan ve dolar-TL kurunun 7,20'li seviyelere kadar çıktığı kur şokunu böyle açıklamış ve "Biz bu saldırıyı başarıyla püskürttük." demiştiniz fakat nedense ısrarlı sorularımıza rağmen bahsettiğiniz ekonomik saldırının planlandığı yabancı başkentin neresi olduğunu açıklamamıştınız. Yaşanan döviz kuru ve faiz şoklarına rağmen bankacılık sistemimizin sağlıklı yapısını koruduğunu söylemeyi de ihmal etmemiştiniz.
Ben ise yaptığım konuşmada, ülkemiz ekonomisinin karşı karşıya olduğu yapısal tıkanmayı görmezden geldiğinizi ve özel sektörün borçluluğu kaynaklı bu tıkanmada sanki AK PARTİ'nin hiç sorumluluğu yokmuş gibi davrandığınızı belirtmiştim. Ekonomimizin sürdürülebilir büyüme patikasına girmesini istiyorsanız bir an evvel yaşadığımız borç kriziyle yüzleşip piyasalara güven verecek kapsamlı bir programı uygulamaya koymanız gerektiğini ifade etmiştim.
Sayın Bakan, üzülerek görüyorum ki son bir yılda inkâr politikasını sürdürmekle kalmadınız, tamamen günü kurtarmaya yönelik ve piyasaları bozucu birçok yeni uygulamaya imza attınız. Bazı gerçeği yansıtmayan verileri işinize geldiği gibi yorumlayarak yalancı bir bahar havası estirmeye çalıştınız ve bu çabanız da hâlâ devam ediyor. Ne yazık ki bu yaptıklarınız bırakın fayda sağlamayı, gelecekte toplum olarak ödemek zorunda kalacağımız faturanın giderek ağırlaşmasına yol açıyor.
Bugünlerde geçen yıl uygulamaya koyduğunuz ve "yeniden dengeleme" adını verdiğiniz politikalar sayesinde ekonomiyi normalleştirerek nasıl büyük bir başarı elde ettiğinizi anlata anlata bitiremiyorsunuz. Gerçeklerin böyle olmadığını ifade eden ekonomistleri ise terör eylemlerine karışan kişilerle eş tutuyor, âdeta vatan haini ilan ediyorsunuz. Demokratik toplumların en yüce değerlerinden olan ifade özgürlüğüne karşı gösterdiğiniz bu düşmanca tavır son derece anlamsız. Zira ekonomide işler gerçekten sizin dediğiniz kadar iyi gidiyorsa milletimiz zaten "ekonomi kötü" diyenlere itibar etmeyecektir. Buna rağmen eleştiriden bu kadar rahatsız olmanız aslında ne kadar çaresiz hissettiğinizin bir göstergesi.
Sayın Bakan, üzülerek ifade etmeliyim ki ekonomik gidişatla ilgili sizin bazen "dengeleme" bazen de "yumuşak iniş" diye tabir ettiğiniz süreç aslında tam bir çakılmadır. Üstelik bu çakılma, 31 Mart yerel seçimlerini ve sonrasında haksız şekilde iptal ettirdiğiniz İstanbul seçimlerini kaybetmekten korktuğunuz için ekonomiyi canlandırmaya yönelik yoğun çabalarınıza rağmen yaşanmış bir çakılmadır. Ekonomideki gidiş o kadar kötü ve halkımızın canı o kadar acıyor ki tüm çabalarınıza rağmen yine de sandıkta büyük bir hezimet yaşamaktan kurtulamadınız ve inanıyorum ki bunun sadece bir uyarı olduğunu bundan sonraki seçimlerde de göreceksiniz.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Yüzde kaç oy aldınız, kaç belediye aldınız?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen...
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Evet, biraz iddialı bir tabir kullanıyor ve ekonomide bu yıl yaşadığımız sürece "çakılma" diyorum. Zira 2018 yılında yüzde 2,8 büyüyen ve sizin "2019 yılında yüzde 2,3 büyüyecek." dediğiniz ekonominin bu yılı sadece yüzde yarımlık bir büyüme ile bitirmesi bekleniyor hem de kamu harcamalarında hiç hız kesmemenize ve kredi büyümesini sağlamak için aylardır yoğun çaba sarf etmenize rağmen. Büyüme potansiyeli yüzde 4'e yakın olan, yeterli istihdam yaratmak içinse yüzde 5 civarında büyümesi gereken bir ekonominin, hükûmetinizin çabalarına rağmen ancak yüzde yarım büyüyebilmesine "çakılma" demenin pek de haksız olmadığını düşünüyorum.
Sayın Bakan, halkımıza büyük birer başarı olarak pazarlamaya çalıştığınız cari açığın azalması, enflasyonun düşmesi ve döviz kurunun istikrar kazanması gibi gelişmelerin tamamı aslında biraz önce bahsettiğim çakılmanın birer sonucu. Tabii bir de hiç bahsetmediğiniz ve çok daha kötüye giden göstergeler var. Konuşmamın geri kalan kısmında tüm bunlara değinmeye çalışacağım.
Cari açıkla başlayalım. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu yıl cari açığın kapanmasının sebebi, çöken iç talep ve zayıflayan sanayi üretimi nedeniyle gerek tüketim gerekse ara malı ve ham madde ithalatımızda yaşanan keskin düşüş. Ekonomideki yavaşlamadan kaynaklanan bu gelişmeler olmasaydı cari açığın kapanması söz konusu olamazdı.
Yıllarca uyguladığınız yanlış politikalara rağmen ürettiğinden fazla tüketir hâle getirdiğiniz Türkiye ekonomisinin bir yıl içinde cari açık vermeden büyüyebilir hâle gelmesi zaten imkânsızdı. Dolayısıyla farkında mısınız bilmiyorum ama "Cari açığı yok ettik." diye övünürken aslında büyümeyi yok etmekle, işsizliği artırmakla övünüyorsunuz. Ekonominin bu kadar sert yavaşlayacağını tahmin edemediğiniz için geçen yıl açıkladığınız programda 2019 cari açık beklentiniz 26 milyar dolardı fakat bu yılı neredeyse cari fazla ile kapama noktasına geldik. Bu, sadece sizin öngörüsüzlüğünüzü değil, aynı zamanda yapısal bir sorun olarak büyüme ile cari açık arasındaki ilişkiyi de anlamadığınızı gösteriyor. Yeni Ekonomi Programı'nızda iddia ettiğiniz gibi, gelecek yıl sadece millî gelirin yüzde 1,2'si kadar cari açık vererek yüzde 5 büyümeyi nasıl sağlayacağınız ve sonraki iki yıl boyunca yine yüzde 5 büyüyerek 2022'de cari açığı nasıl sıfırlayacağınız ise tam bir muamma. Böylesi büyük bir yapısal dönüşümü bu kadar kısa sürede nasıl başaracağınızı bugün bize somut bir şekilde anlatmanızı dilerdim ama olmadı.
Biraz da enflasyonun düşmesi konusuna değinelim. Programınızda yüzde 15,9 olarak öngördüğünüz 2019 yıl sonu enflasyonunun yüzde 12 civarında gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Enflasyonun geçen yıl ekim ayında yüzde 25'lere kadar çıktığı dikkate alınırsa bu büyük bir başarı gibi görülebilir, nitekim siz de topluma böyle yansıtmaya çalışıyorsunuz. TÜİK'in açıkladığı verilerin artık eskisi kadar güvenilir olmadığı ve özellikle enflasyon verilerinin hesaplanmasıyla ilgili ciddi şüphelerin olduğu bir gerçek fakat varsayalım ki enflasyondaki düşüş inandırıcı, yine de kesin olan şu ki enflasyondaki düşüşün asıl sebebi ekonomideki çakılmadır. İç talepteki çöküş nedeniyle birçok sektörde satıcılar bırakın keyfî zam yapmayı, maliyet artışlarını bile fiyatlara yansıtmakta zorlanıyorlar. Bu ortamda enflasyonun hızlı şekilde düşmesi gayet doğal ve asla başarı olarak gösterilemez.
Bu arada, enflasyonu yüzde 12'ye indirmeyi başarı olarak lanse ediyorsunuz ama Türkiye dışındaki gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsinde enflasyonun uzun zamandır yüzde 5'in altında seyrettiğini hiç söylemiyorsunuz.
Tarımdaki politikasızlık nedeniyle gıda enflasyonunda kalıcı düşüş sağlanmadan ve firmaların verimlilik ve rekabet gücünde sıçrama yaratacak politikalar devreye sokulmadan Türkiye'de enflasyonu düşük tek hanelere indirmek mümkün olamayacaktır, kâğıt üstünde olabilir ama gerçekte olamaz. "Kâğıt üzerinde" diyorum çünkü bir ülkenin iktisadi verilerinin doğruluğunun o ülkenin namusu olduğunu hatırlatmak isterim. Enflasyon verisini uzun süre manipüle eden Arjantin'in daha sonra başına neler geldiğini lütfen açıp okuyun.
Sayın Bakan, başka bir büyük başarı olarak sunduğunuz "faizlerin düşmesi" konusuna gelelim. Evet, gerçekten geçen yıla göre faizlerde ciddi bir düşüş oldu; bu da olağan bir düşmeydi çünkü enflasyonun 15 puana yakın düştüğü bir dönemde faizlerin yerinde sayması beklenemezdi. Faizlerdeki bu düşüşün de sebebi, ekonominin durma noktasına gelmesidir; zira ekonomi bu kadar sert bir şekilde yavaşlamasa enflasyon bu kadar hızlı düşmezdi; yani, enflasyon düştüğü için faizler bu kadar düşürülebildi. Bunu söyleyerek Sayın Cumhurbaşkanının meşhur "faiz sebep, enflasyon sonuç" teorisiyle çeliştiğimin farkındayım ama kusura bakmayın, iki yüz elli-üç yüz yıllık iktisat bilimi de böyle söylüyor. Şayet Sayın Cumhurbaşkanı iddiasında samimiyse, teorisine inanıyorsa faizleri en yakın zamanda sıfıra indirmelisiniz ki enflasyon da sıfıra doğru yaklaşsın; o zaman sizi sadece alkışlarız.
Bu arada, Sayın Cumhurbaşkanının son günlerde sık sık, "laf dinlemeyen" Merkez Bankası Başkanı değiştirilince faizlerin düştüğü ve bu düşüşün devam edeceği yönündeki söylemlerini de son derece gereksiz ve riskli bulduğumu söylemek istiyorum.
Faizlerden bahsetmişken, benim de yıllarca hizmet ettiğim, Türkiye Cumhuriyeti'mizin en köklü kurumlardan biri olan Merkez Bankasına verdiğiniz ciddi zararlara değinmeden geçemeyeceğim. Bu güzide kurumun eski bir Başkanı olmama rağmen, emekli olduktan sonra, özellikle de siyasete girdiğim 2015 yılından bu yana, "yuvam" dediğim bu kurumun itibarına zarar gelmesin, ismi polemik konusu olmasın diye Merkez Bankası ve onu yönetenlerle ilgili konuşmalarıma hep çok dikkat ettim. Cumhuriyetimizin çok kıymetli bir varlığıdır Merkez Bankası ve bu sebeple korunması gerekir. İktisat eğitimi almamış olmasına rağmen, 2012 yılında kendisini Başkan Yardımcısı yapabilmek için Merkez Bankası Kanunu'nu değiştirecek kadar ileri gittiğiniz ve 2016 yılında da Başkan olarak atayacak kadar güvendiğiniz bürokratınız Murat Çetinkaya'yı hukuka aykırı bir şekilde görevden aldınız.
SALİH CORA (Trabzon) - Demek ki doğru yapmışız.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bu zatın Başkan olarak görev yaptığı süre zarfında aldığı idari kararlar ve yaptığı liyakatsiz atamalarla
kuruma verdiği büyük hasar yetmezmiş gibi kendisini kanuna açıkça aykırı bir şekilde kararnameyle görevden almanız Merkez Bankasının itibarına daha önce hiçbir hükûmetin vurmadığı kadar ağır bir darbe vurdu. Ülkemizin çok büyük bir bedel ödediği 2001 krizine giden süreçte alınan dersler ışığında, bağımsız bir kurum olmasına karar verilen Merkez Bankasına yapılan bu müdahale, kurumun zaten artık sadece sözde kalan bağımsızlığını tamamen yok etmiştir. Umuyorum ki bu kurumun bağımsızlığını ve itibarını geri kazanması için ülkemiz yine çok ağır bedeller ödemek zorunda kalmaz.
Son yıllarda hemen her kademede yapılan siyaset bağlantılı liyakatsiz atamalar, "kurumsal dönüşüm" adı altında yabancı danışmanlık şirketlerine milyonlarca lira ödenerek plansız ve keyfî şekilde değiştirilen organizasyon yapısı ve süreçlerin yanında, aidiyet ve adalet duygularını zedeleyen insan kaynakları politikalarıyla bozulan kurum kültürü yetmezmiş gibi, son olarak Hükûmetinizin zorlamasıyla olduğu anlaşılan, Bankanın bazı birimlerinin alelacele İstanbul'a taşınması planı personelin motivasyonunu tamamen sıfırlamıştır. İstanbul'a taşınmanın hiçbir mantıklı gerekçesi olmaması bir yana, Bankanın Ataşehir'de kendine ait bir bina projesi mevcutken bunun bitmesi beklenmeden kiralanan geçici binalara taşınmanın gündemde olması, üstelik de bunun çalışanların aile birliği ve çocuklarının okul durumu bile dikkate alınmadan, zorla yapılacağı izlenimi verilmesi son derece üzücüdür.
Tüm bu uygulamalar, sanki kuruma özellikle zarar verilmek isteniyormuş gibi bir izlenim yaratmaktadır; ben böyle bir niyet olduğuna inanmak istemiyorum. Yeni Başkanın, sadece para politikasında değil, Bankanın kurumsal yapısı ve işleyişiyle ilgili konularda da itibarını koruyup yüceltecek, vatansever bir bürokrat olduğuna inanıyorum, inanmak istiyorum. Bağlı değil, ilişkili olduğu Bakan olarak zatıalinizin de kendisine gereken desteği vereceğini ümit ediyorum.
Duygusal bağım nedeniyle biraz fazla uzatmış olabileceğim Merkez Bankası faslını kapatıp biraz da döviz kuru gelişmelerine temas etmek istiyorum.
Dış güçlerin saldırısını püskürterek kontrol altına aldığınızı iddia ettiğiniz döviz kuru cephesinde oldukça karmaşık ve riskli bir tablo görüyoruz. Kurun, geçen yıl gördüğü seviyelerin altında görece stabil hâle gelmesindeki ana faktörün de yine ekonomideki çakılma olduğunu söylemek zorundayım. Zira ithalattaki çöküş sayesinde cari açığın kapanmasının ülkemizin döviz ihtiyacını büyük ölçüde azalttığı bir gerçek. Ancak, kuru sakinleştirecek tek sebep bu değil.
Geçen yıl bu zamanlarda faiz artırımına gideceği beklenen ABD Merkez Bankasının sürpriz bir şekilde tekrar faiz indirimine gitmesi, küresel likiditenin en azından bir süre daha yüksek seyredeceği şeklinde bir beklenti yarattı; bu durum, ülkemize yönelik sermaye akımları durmuş olmasına rağmen, uzun zamandır net dış borç ödeyici durumda olan firmalarımız ve bankalarımızın borç çevirme kabiliyetlerine yönelik endişeleri azalttı; bu da kurda baskı oluşmasını engelledi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Tamamlamanız için ilave süre veriyorum.
Buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Fakat kur üzerindeki baskıyı azaltan bu doğal sürecin yanında, maalesef Hükûmetiniz döviz kurunu baskılamak için hiç de şeffaf olmayan ve piyasa kurallarının dışına çıkan bazı uygulamalara gitti; 31 Mart seçimlerinden hemen önce Londra'daki swap piyasasının kilitlenmesi bunlardan biriydi. Yıllardır sorunsuz çalışan ve bankalarımıza döviz karşılığı uzun vadeli TL fonlama sağlayan bu piyasa, kur artışına sebep olduğu gerekçesiyle, yerli bankalara baskı yapılarak kurutuldu. Bu piyasada TL borçlananlar gecelik yüzde 1.000'lere varan faizler ödemek zorunda bırakılarak cezalandırıldılar, bu cezalarını da çekiyorlar. Bu adım, Türk lirasının daha fazla değer kaybetmesini engelledi fakat ülkemizde kredi mekanizmasının çalışmasına katkı veren önemli bir piyasanın işlevini yitirmesine de yol açtı.
Biliyoruz ki döviz kurlarını kontrol etmek için kullandığınız şeffaf olmayan diğer bir yöntem ise Merkez Bankası rezervlerini arka kapıdan kamu bankalarına aktararak piyasaya sürmek oldu; bunun sonucunda oluşan rezerv kaybını ise bankalarla yapılan swap işlemlerinden gelen dövizlerle gizlemeye çalıştığınız ortaya çıktı.
Evet, yerel seçimler öncesi gerçekleşen nispeten küçük boyutlu bir kur atağı haricinde son yedi aydır döviz kuru görece istikrar kazanmış durumda. Fakat ben bunun sizin müdahalelerinizden çok iç ve dış makroekonomik koşullardan kaynaklığını düşünüyorum. Diğer bir deyişle, şeffaflığa ve piyasanın normal işleyişine aykırı adımlarınız neticesinde, attığınız taşın ürküttüğünüz kurbağaya değmediği kanaatindeyim. Zira bu adımlar kısa vadede kurun istikrar kazanmasına katkı sunmuş olsa da TL'nin itibarını ciddi ölçüde aşındırmış ve uzun vadede ülkemizin yabancı sermaye açısından cazibesini azaltmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen, son sözlerinizi alalım efendim.
Buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - O zaman şu kalan kısmı da okumama izin verin; kendim bırakacağım zaten.
Döviz kurlarından bahsetmişken, kısaca ülkemiz için büyük risk teşkil ettiğine inandığım dolarizasyon sürecine de değinmek istiyorum.
Aralık 2016'da Sayın Cumhurbaşkanının çağrısıyla "Dolarlarını sat." kampanyası başlatıldığında 137 milyar dolar olan toplam döviz tevdiat hesapları bugün 195 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiğinden beri ise vatandaşlarımızın, Türk lirasına olan güveninin daha da azaldığı ve hızla dövize yöneldiklerini görüyoruz. Bakan olarak atandığınız 10 Temmuz 2018 tarihinde 92 milyar ABD doları seviyesinde olan gerçek kişilerin döviz tevdiat hesapları 15 Kasım 2019 itibarıyla 120 milyar ABD dolarına ulaşmış durumda. Yabancı para mevduatlarının toplam mevduat içindeki payı ise aynı dönemde yüzde 45'ten yüzde 51'e yükselmiş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Yılmaz, lütfen, son cümlenizi alayım.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bitiriyorum.
Üstelik bu artış, faiz gelirlerine uygulanan stopaj oranlarının artırılması, döviz alımlarında uygulamaya başladığınız BSMV kesintisi ve bankaların tabi olduğu yabancı para zorunlu karşılık oranlarının yükseltilmesi gibi bir dizi caydırıcı tedbir almanıza ve en önemlisi, döviz tevdiat sahiplerinin önemli ölçüde zarar yazmalarına rağmen gerçekleşti.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.