| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 22 .01.2015 |
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Evet, Ahmet Ağabeyimiz veciz bir şekilde olayı anlattı, çok teşekkür ediyorum kendisine.
Ölü doğmuş bir komisyon olarak gördü Millî İstihbarat ve Emniyet Komisyonunu. Bu Komisyonun gerekli olduğunu biz İçişleri Bakanlığıyla birlikte yaptığımız bir toplantıda, bir iş birliği toplantısında ki bu Avrupa Birliği projesiydi, Sayın Bakanımız ve arkadaşlar bilir, bu denetim komisyonlarının özellikle emniyet mensuplarının, daha doğrusu, güvenlik hizmeti veren kurumların sivil irade tarafından yani parlamento tarafından denetiminin zorunlu olduğu, demokrasiler için gerçekten olmazsa olmaz kurallardan biri olduğunu belirten bir çalışmaydı. Bunu Avrupa Birliği de bizden uzun süredir istiyordu, böyle bir komisyonu çünkü Emniyetin güvenlik hizmetleri veren kurumların denetimsiz bırakılmasının ileride telafisi mümkün olmayacak vahim sonuçlara yol açabileceği ve çok ağır insan hakları ihlallerini oluşturabileceği, haksızlıkları oluşturabileceği söyleniyordu. Avrupa Birliğinin de telkinleriyle, uyduruktan bir maddeyle, bir tasarının içine kondu ve geçti bu komisyon ama işlevi olmayan bir komisyon. İçişleri Bakanlığı olarak yapılan çalışmalar bir rapor hâlinde eğer yayınlanırsa, dünya uygulamalarının çok daha farklı olduğunu, denetimlerin çok etkin yapıldığını hepsi görecektir çünkü sadece bizdeki uygulamada Emniyetin, istihbaratın vereceği bilgiler çerçevesinde bir raporu görüşecektir. Onun hiçbir anlamı yoktur, hiçbir yaptırım gücü de yoktur. Zaten o kötü olan kısımları size bildirmeyecek, rapora hep güzel şeyler yazılarak önünüze gelecektir. Bu nedenle, o komisyonun bir denetim komisyonu şeklinde değil, sadece yasak savma bir komisyon olduğunu belirtmek istiyorum. Ahmet Ağabey, üzülecek bir tarafı yok, yasa çıkarken öyle çıktı zaten, sadece milletimizi ve Avrupa Birliğini kandırmak için çıkarılmış bir yasaydı, çok fazla bir şey beklemek de zaten boşuna bir beklenti olur, boşuna kendimizi avutmayalım. Bu yasanın gerçek anlamda işlevine kavuşturulabilmesi için mutlaka ve mutlaka bu komisyona işlerlik kazandıracak yasal düzenlemenin yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, Sevgili Başkanım, bu Hükûmetin şimdiye kadar taşeron olarak kullandığı ve sonradan da adına "Haşhaşi", "paralel yapı" dediği kişilerin akıbetini neye uğrattığını hepimiz görüyoruz. Önce altlarına zırhlı araçlar verdiği, sırtlarını sıvazladığı hâkim ve savcılar bugün darbeci konumunda. Şimdi, yeni bir yol açılıyor. Burada uyarıyorum, bu düzenlemeyle aslında son darbeyi bu tasarıyla vuruyor Hükûmet. Yani, diyor ki: "Ben demokrasinin köküne kibrit suyu çakacağım bu yasayla. Bir taşeron kullanacağım, eleman kullanacağım. Olur ha, bu elemanların da başına bir şey gelmesin ileride veya şu anda -ilerisini pek düşündüğünü zannetmiyorum- bunları bir güvenceye almam lazım." Çünkü, geçmişte yaşadı, Mehmet Haberal, Milletvekilimizi haksız yere içeri atan hâkimlere ve savcılara açtığı davada mahkeme tazminat ödemeye mahkûm etti. Ne oldu? Apar topar o hâkimleri ve savcıları güvenceye almak için hemen bir yasa çıkarıldı. O yasada dendi ki: "Hâkim ve savcılara karşı dava açılamaz haksız kararlar vermiş olsalar bile." Dikkat ediyorum, "Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanarak da olsa bu görevlilerin aleyhine tazminat davası açılamaz." dendi, hâkim ve savcıları kurtardı. Yani, ne demektir bu? "Yürüyün evlatlarım, istediğiniz kadar gidin, biz sizin arkanızdayız. İstediğiniz haksızlığı, usulsüzlüğü yapın." dendi ve onlar da yaptılar, hiç de esirgemediler. E, şimdi pişmanlar, o ayrı yani görüyoruz bunu çünkü, kullanıldıklarını anladılar, birdenbire gerçekleri gördüler, kendi vicdanlarıyla baş başa kaldılar, "Biz ne yaptık?" dediler ama neticede iş işten geçti.
Şimdi, burada yeni bir sınıfa yeni bir görev veriliyor, bu da müfettişler, denetim elemanları sınıfı, onlara görev veriliyor. Deniyor ki: "Ya, bürokraside hâlâ daha ele geçiremediğimiz bazı kaleler olabilir, hâlâ daha devlet adamı statüsünde kalmış ve parti militanı gibi çalışmayan devlet memurları olabilir. Biz bunlara soruşturma açtığımızda, hiçbir suçları olmasa da siz korkmayın çünkü kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebepleriyle size hiçbir şey gelmeyecek çünkü biz sizi kin, garez veya hatıra dayalı da olsa gidip bu şahısları haksız yere suçlayıp, haklarında bizim işlem yapacağımız yani idarenin işlem yapacağı şekilde rapor tanzim etseniz bile size hiçbir şey olmayacak, biz sizi güvenceye kavuşturuyoruz." Bunun özü budur arkadaşlar. Yani, niye gerek görüldü, ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum ve Sayın Bakanıma -rahmetli Özal'ın deyimiyle, şöyle diyordu- açık ve seçik olarak soruyorum: Buna niye gerek gördünüz? Müfettiş eğer haksız kin ve gareze göre bir rapor düzenlemeyecekse, belgelere dayalı düzenleyecekse bu rapora niye dava açılmasın? Niye müfettişi burada sorumsuz tutuyoruz? Rahatlıkla, Demokles'in kılıcı gibi bütün bürokrasinin tepesinde olsun. Gıkı çıkana nasıl tutuklama getiriyorsunuz, gene gıkı çıkan memurun üstüne de müfettiş gönderip haksız yere kelle kopartmak istiyorsunuz, yapmak istediğiniz düzenleme budur. Sayın Bakanım, yanlış yapıyorsunuz, böyle bir şeyi kabullenmek demokrasi açısından, özellikle ta Osmanlıdan bu tarafa gelmiş böyle bir devlet yapısı olan, bin yıllık devlet yapısı olan bir Türkiye'de bunun kabullenilmesi mümkün değildir. Bu yaptığınızla ancak yargısız infazlara zemin hazırlarsınız. Bu yargısız infaz sadece ölüm anlamında değil yani bürokraside yargısız infazlara yol açmış olursunuz, bu düzenlemenin doğru olduğuna inanmıyoruz.
Değerli arkadaşlar, şu anda hukuksuz bir şekilde müfettiş görevlendirip mevcut kanunlara göre suç işleyenlerin kendilerine dokunulmazlık kalkanı getirmek isteniyor. Mevcut yöneticiler yapmış oldukları keyfî hukuksuz işlemler nedeniyle ileride tazminatlara mahkûm olacaklarını bildiklerinden böyle bir güvence yoluna gitmektedirler. Zira, daha önce dönemin Başbakanlık Müsteşarı, şu anda Bakanımız ile İstanbul İl Emniyet Müdürü arasındaki geçen konuşma basına yansıdı. Ne diyordu Bakan? "Kır kapıyı, gir al, daha sonra yasaysa yasa, korkma, biz yaparız." diyordu. Bu hususun aslında şimdi hayata geçirilmesinin bir göstergesidir değerli arkadaşlar, bu tasarıdaki metin. Bakanın orada söylediklerinin, işte "yasaysa yasa" dediği yasa bu yasa, şimdi bu yasa çıkıyor. Geçtiğimiz yıl çıkarılan, torba kanunda getirilen ve iki yıl mahkeme kararlarının uygulanmaması nedeniyle bu kararı uygulamayacak amirlerin yargılanmamasına dair kendilerine güvence getiren bu yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi ve düzenlemenin hukuksuz olduğu tescillendi. Kamu personelini iktidarın ve bir partinin emrine sokabilecek bir düzenleme başlatılmak isteniyor bu düzenlemeyle. Bu nedenlerle, yasanın güvenlikten sonra en önemli maddelerinden ve haksız maddelerinden biri budur. Bu maddenin bu şekilde geçmesi Türk kamu idaresinde telafisi mümkün olmayacak yaralara yol açacaktır. Bu nedenle bu tasarıdan çıkarılmasını teklif ediyoruz.
Tekrar hepinize saygılar sunuyorum.