| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b)GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı c)Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç)Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d)Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e)Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı f)Türk Standardları Enstitüsü g)Türk Patent ve Marka Kurumu ğ)Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu h)Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı ı)Türkiye Uzay Ajansı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 26 .11.2019 |
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakanım, Sayın Bakan Yardımcılarım, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın değerli çalışanları, değerli basın mensupları, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli çalışanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, çok güzel bir sunum yaptınız, biz dinlemekten yorulduk ama siz sunumdan yorulmadınız, performansınız, enerjiniz için teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar yine bana gülecekler ama ben çalışma hayatıma Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında memur olarak başladım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Her yerde varsın ya.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Biliyordum öyle diyeceğinizi çünkü ne deseler, bir yerde mesleğimizi başka yerlerde icra ettiğimizi söylüyoruz.
1977 yılında üniversiteyi kazandım, Ankara'ya geldim. Bugün adı Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, o gün Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi. İş arıyordum, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında işe girdim 1977'de. 1981'de mezun oldum, 1982'de istifa ettim, Bakanlıktan ayrıldım. O günkü adı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı idi, bugünkü adı da Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ama aradan geçen kırk yıl içinde bu Bakanlığın adı defalarca değişti. Benden sonra Sanayi ve Ticaret Bakanlığı oldu, Sanayi Bakanlığı oldu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı oldu. "Her şey aslına rücu eder." derler ya, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ismini görünce gerçekten bu anımı da sizlerle paylaşmak istedim.
Değerli Bakanım, sunumunuzda gerçekten güzel şeyler, güzel tespitler, başlıklar var. Diğer gruplarda konuşan arkadaşlarımız çoğunluk itibarıyla -genelde bu karşı tarafta oturan gruptaki arkadaşlarımız- hep bir olumsuzluk havası yayıyorlar; sadece sizin bütçenizde değil, bugüne kadar gördüğümüz, konuştuğumuz, tartıştığımız, müzakere ettiğimiz bütçelerde hep bardağın boş tarafını gösteriyorlar. Bu doğaldır, muhalefet yapıyorlar, katkıda bulunuyorlar; dolu tarafını bize bırakıyorlar.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Görevimizi yapıyoruz.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Karşılıklı iltifatlarda mı bulunacaktık?
AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Dolu tarafını da söylüyoruz.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Ama siz sunumunuzda aslında -gözden kaçırmış olabilir arkadaşlar- "Zorlu bir küresel ekonomik görünümle karşı karşıyayız." diyerek bu başlıkla başladınız ve Türkiye'nin görünümüne değindiniz.
Tabii, söylenecek çok şey var. Ben bu on beş dakikalık sürem içinde kendi grubum adına kendi gördüğüm olumlu şeylere değineceğim.
Bakın, Türkiye yaklaşık kırk yıldır terörle mücadele veriyor ve bunu rakamlaştırmak zor ama yaklaşık 2 trilyon dolar civarında bir kaynağımızı biz teröre harcadık. Güney Kore ile bizi kıyaslayan arkadaşlarımız oldu, haklılar. 1986 yılıydı, bir şirket adına Almanya'ya gittim araştırmaya. Ben ilk defa Güney Kore'nin o ünlü markasını -ki adını da söyleyeyim, Samsung markasını orada gördüm- görünce bizim Samsun şehrimizle karşılaştırdım. Dedim ki: "Bu ne? Samsun'u mu kastediyor." Dediler ki: "Bu, Güney Kore'nin markası." Hatta o günlerde bizim üniversite öğrencileri vardı, dediler ki: "Hocam, anlatıyorlar 'Şu şehri biz kurduk. Şu kuleyi biz yaptık. Şu caddeyi biz yaptık.' diye ama orada işçi arkadaşlarımız, hemşehrilerimiz de vardı 'Başımızda Alman 'engineer'ları vardı.' diyorlar yarı Türkçe yarı İngilizce. Alman mühendisleri varken bu şehri biz kurduk."
Şimdi, meşhur hikâyedir, biliyorsunuz, bir fabrikada bir arıza olmuş da fabrikanın kendi mühendisleri arızayı giderememişler, sonra uzman birini çağırıyorlar. Uzman gelip inceliyor makineyi, bakıyor ki pek büyük bir arıza yok. Sonra bir vidayı sıkıyor, düğmeye basıyor, makine çalışıyor. Sonra genel müdürün odasına kahve içmeye gidiyorlar. Genel müdür diyor ki: "Çok basit bir şeymiş bu arıza ama biz gideremedik, teşekkür ediyoruz. Ne kadar borcumuz?" Diyor ki: "Bin dolar." "Fatura kesecek misiniz?" "Elbette keseceğim." Çıkarıyor çantasından, faturasını kesiyor. Efendim, işçilik 10 dolar ama bilgi 990 dolar. Şimdi, aramızdaki fark bu. Biz yıllarca mühendis ihraç ettik, işçi ihraç ettik, çok şeyler ihraç ettik. Neticede Almanya'daki gördüğüm o örnekten hareketle biz hep vidaları sıktık ama son yıllarda özellikle AK PARTİ'nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle yakaladığımız istikrarla beraber Türkiye de sanayide, teknolojide, ihracatta, ticarette bir yarışa girdi, büyük bir yarışa girdi. Aslında sanayi serencamımız çok eski. Daha cumhuriyetin ilk yılında, biliyorsunuz, İzmir İktisat Kongresi'yle biz bir kalkınma hamlesi başlatmak istedik ama başaramadık. Bunun çok sebepleri var. Say deseniz 50 tane var, ama 1'inci sebep, her şeyden önce, istikrar. 1970'li yılları biz iç karışıklıklarla; sağ, sol hareketleriyle kaybettik ki bir nesil yok oldu. Sağdan ve soldan en idealist, bu ülkeye en yararlı olacak insanlar ki bizim kuşak öyle gitti. Efendim, 1990'lı yıllar koalisyonlarla gitti, 2001 krizini hepimiz yaşıyoruz, şimdilerde ise etrafımızda bir savaş var.
Değerli arkadaşlar, hani biraz insaf edelim, insaf edelim. Biz dinamik bir toplumuz; Türkiye, 13 milyondan 83 milyona geldi. 13 milyonluk cumhuriyetten bugünlere geldik. AK PARTİ iktidara geldiğinde de 65 milyon nüfusumuz vardı.
Ben geçen hafta Bulgaristan'daydım, aynı zamanda Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Türk Grubu Başkanıyım. Bulgaristan'ı gezdik, beş gün oradaydık; çok sık seyahat ediyorum bu bölgeye. Türkiye, bir cazibe merkezi. Türkiye'de her şey üretiliyor, bu gördüğümüz çevremizde ne varsa ürütebilme kapasitesine, yeteneğine sahibiz. Bir şey üretebilmek önemli ama dünya da üretiyor, dünya teknoloji de üretiyor. Yarışıyoruz, yarış devam ediyor; onlar durmuyor, biz de koşuyoruz, onlar da koşuyor ve bizim bir adım daha koşabilmemiz lazım. Koşarken de eteğimizde ağırlıklar var; bu ağırlıklardan biri de çok özür diliyorum ama, ben tenzih ederek, sizleri tenzih ederek konuşuyorum, sorumsuz muhalefet anlayışıdır. Geçen bütçe görüşmelerinde yine bir arkadaşımız "güven endeksi" dedi; Türkiye'ye güveni işte yabancı sermayenin... Sermaye ürkektir biliyorsunuz, yerli sermaye de ürkektir; bırakın yabancı sermayeyi, yerli sermayenin de yatırım yapabilmesi için elbette güven olmalı ama bu güveni tesis etmek sadece iktidarların görevi değildir, aynı zamanda sorumlu muhalefetin de görevidir. Hep birlikte aynı gemideyiz, Türkiye'nin gemisindeyiz; biz isteriz ki birlikte başaralım, başaracağız, başarıyoruz; buna emin olun. Ben Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın bu güzel ekibinin burada öncü rol üstlendiğini biliyorum, inanıyorum. Sanayide uzun yıllar çalışmış bir kardeşinizim. "Otomotiv sanayi" dedi biraz önce İsmail Bey ve "Ben Bursalıyım, bu işi bilirim." Ben milletvekili olmadan ünlü bir otomotiv firmasının genel koordinatörüydüm.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Onu da mı yaptın?
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Yaptım, ismini vermekten de gurur duyuyorum; yerli otomobilin paydaşlarından biri olan BMC'nin Genel Koordinatörüydüm ben İzmir'de.
Tabii, kolay bir şey değil, yani bir markayı üretmek, tanıtmak ve onu sürdürülebilir hâle getirmek hele hele otomotiv sanayinde bunu yapmak o kurtlar sofrasında çok zor ve sürekli yenilik yapmanız lazım. Biz daha 2016'nın modelini geliştirirken rakiplerimiz 2026'yı geliştirmişlerdi ve test ediyorlardı. Birçok zorlukla mücadele ediyorduk ama mutlaka burada devletin gücünü, devletin desteğini, milletimizin duasını arkanızda bulmanız lazım. Türkiye'de çok dinamik bir otomotiv sanayi var. Yerli otomobili de biz elbette yapacağız; ben eminim, Sayın Bakanım da yakından takip ediyor, ben de takip ediyorum ama önemli olan, herhangi bir otomobil yapmak değil gelecek teknolojileri de şimdiden kullanıp belki dünyanın son teknolojileriyle, o otomobille piyasaya çıkmak önemli yoksa dediğiniz doğru, içten yanmalı motorların devri geçiyor; bunlar hem çevreyi kirletiyor hem dediğiniz gibi albenili değil, vesaire vesaire ama dünya markası bir ürünle piyasaya çıkabilmeniz, güçlü çıkabilmeniz lazım. Geçmişte de bu maceraları yaşadık, olmadı. Türkiye'nin sadece otomotiv sektöründe değil birçok sektörde rol üstlenmesi lazım.
Tabii Sayın Bakanım, söylenecek çok şey var ama birkaç önemli konu var kendi açımdan değinmem gereken. Bu kalkınma ajanslarıyla ilgili ve bölge kalkınma idareleriyle ilgili son günlerde piyasada dolaşan bazı söylentiler oluyor bunların kapatılacağı konusunda. Siz de biliyorsunuz, özellikle bölge kalkınma idareleri ki bunlardan biri Doğu Karadeniz Kalkınma İdaresi (DOKAP) benim ilim Giresun'da faaliyet gösteriyor. Ayrıca, kalkınma ajansları önemli fonksiyonlar yerine getiriyorlar ve bu fonksiyonların devam etmesi lazım. Tabii ki bu konuda Hükûmetimiz ne düşünüyor bunu ben bilmiyorum açıkçası ama piyasada böyle bir söylenti var. Özellikle kalkınma idaresi başkanlıklarının ve kalkınma ajanslarının fonksiyonlarını yerine getirmelerini, devamını ben diliyorum.
Tabii ki AR-GE konusunda çalışmalarınız çok takdire şayan. AR-GE'yi devlet yapmaz, özel sektör çok önemli, TÜBİTAK bu konuda öncü kuruluşlarımızdan, üniversitelerimiz. Bizim tabii ki diğer sanayileşmiş ülkelere göre yıllık toplam gelirden ayırdığımız pay özellikle şirketlerimiz açısından çok düşük. Şimdi, dünyanın en büyük firmaları yıllık cirolarının neredeyse yüzde 8, hatta 10'lara varan miktarlarını araştırmaya geliştirmeye ayırıyorlar, biz henüz daha devlet olarak yüzde 1'lerdeyiz, 1'lere de çıkamadık. Tabii, bu, millî gelirle doğru orantılı bir çalışma, bir iş ama ben otomotiv sektöründeyken de biliyorum, Türkiye'de bazı kuruluşlar, rakip diyebileceğimiz kuruluşlarımız araştırma geliştirmeye ciddi paylar ayırıyorlardı, biz de ayırmak istiyorduk ama bizim Temel'in dediği gibi -hani, Temel "Ayağa kalkacağım ama dik duramıyorum ki." demiş- dik durabiliyor musun? "Şeytan taşlamaktan tavafa vakit bulamıyoruz." diye bir ifade var yani şirketlerimizin kârlılığı yüksek olursa AR-GE'ye bu kaynakları ayırabiliyorlar ama devletimizin teşvikinin AR-GE konusunda şirketlerimizin yanında olduğunu hepimiz biliyoruz.
Sayın Bakanım, tabii, çok sayıda ilgili ve bağlı kuruluşunuz var. Kadronuza baktığımda, ben birçok değerli dostumun sağınızda, solunuzda ve arkanızda olduğunu görüyorum, her biri kendi alanında çok değerli insanlar. Bu ekiple beraber Türkiye'nin sanayisine, teknolojisine büyük değerler katacağınıza inanıyorum; aşkınızı, muhabbetinizi, feyzinizi takdirle izliyoruz. Ama Türkiye yarışıyor, kayıt dışı ekonomimiz çok güçlü yani negatif anlamda söylüyorum bunu. Eğer kayıt dışılığı önleyebilsek Türkiye bugün dünya sıralamasında göründüğü sıralarda veya millî gelirde o dediğiniz 750-800 milyar dolarlarda değil... Geçen İsmail Tatlıoğlu Bey'le karşılıklı bir şeye girdik yani satın alma gücü paritesine göre Türkiye hâlâ dünyanın 13'üncü büyük ekonomisi. Bu, bir bakıma iyi, gücümüzü gösteriyor ama bir bakıma kötü, kayıt dışılığı gösteriyor. Türkiye'de neredeyse yüzde 100 bir kayıt dışılık söz konusu. Tabii, bu, Hazine ve Maliye Bakanlığımızın biraz daha konusuna giriyor ama sizin Bakanlığınız da özellikle Ticaret Bakanlığımızla irtibat hâlinde üretmek ama ürettiğimizi dışarıya satarak mutlaka bizim dış ticaret açığımızı pozitife geçirmemiz, dış ticaret fazlası verir hâle gelmemiz lazım. Burada da tabii ki imalat sanayimiz önemli. Evet, doğrudur, imalat sanayimizin verilerine göre artış var 2002'ye göre -önümde çok güzel veriler var- fakat yeterli değil. Bizim mutlaka yükte hafif, pahada ağır ihracatlar yapmamız lazım. Mesela, 2002 yılında 0,87 dolar olan imalat sanayi ihracatının kilogram değerini 2018'de 1,69 dolara çıkarabilmişiz, evet, çıkarabilmişiz, bu güzel fakat yetmez. Bir Almanya, benim bildiğim, 4 dolar, 4,5 dolarlar civarında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Toparlayayım Başkanım.
(Oturum Başkanlığına Kâtip Şirin Ünal geçti)
OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Toparlayalım Sayın Vekilim.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Ben kendimizi elbette Almanya'yla kıyaslamıyorum ama bu kadar dinamik olan imalat sanayimizin teknoloji yoğun ve en önemlisi de marka yoğun olması lazım. Bugün dünyada markalar satılıyor. Elimizdeki telefon Silikon Vadisi'nde tasarlanmış ama Çin'de üretilmiş. Çin, biraz önce örnekte verdiğim gibi, sadece bunun vidasını sıkıyor ama markanın altın payını, esas pastanın kaymağını markanın sahibi yiyor. Türkiye'de biz de üretiyoruz bunu fakat bizim markamızın tanınırlık açısından belki zamana ihtiyacı var, belki şu da var tabii, pazar önemli.
Bir fıkra anlatarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Ben üniversitede hocalık yaptığım yıllarda pazarlama dersine de girdim. Arkadaşlar yine bana "Yapmadığın iş mi kaldı?" diyecekler. Şimdi, pazarlama dersinde Nasrettin Hoca'nın meşhur fıkrasıyla pazarlamanın önemini anlatırdım. Hoca bir gün çarşıda gezerken bakmış ki bir kalabalık. Kalabalıkta ne var? Bir kuş ortada ve başında alıcılar, satıcı. Hoca merak etmiş "Kaç akçe?" Demişler ki: "100 akçe." Hoca koşmuş eve, kapmış hindiyi, getirmiş hemen tezgâhın kenarına koymuş, "satılık" demiş. Tabii, gruptan bir kısmı gelmiş "Hoca, ne iş?" Demiş ki: "Satılık." "Fiyatı ne?" "500 akçe." 5 kat. "Yahu hocam, olur mu yani 500 akçe eder mi senin bu kuş?" "Eder tabii, sizin yumruk kadar kuşunuz madem 100 akçe, benim koca hindi 500 akçe." "Ama hocam, o kuşun mahareti var." "Nedir mahareti?" Demiş ki: "O kuş konuşuyor." Meğer papağanmış. "Papağan olduğu için o 100 akçe." "Benimkinin de mahareti var." "Nedir seninkinin marifeti?" "Efendim, benimki de düşünüyor." Şimdi biliyorsunuz hindiler düşünür. Demişler ki: "Yok hocam, düşünene para yok. Düşündüğünü icra edene, konuşana para var." Yani pazarlayana. Onun için, Ticaret Bakanlığıyla, mutlaka Türk ürünlerini, Türk markalarını dünya piyasalarında tanıtmak ve kalıcı, sürdürülebilir hâle getirmek gibi mecburiyetimiz var.
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum. Bütçenizin hayırlı, uğurlu, bereketli olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.