| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b)GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı c)Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç)Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d)Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e)Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı f)Türk Standardları Enstitüsü g)Türk Patent ve Marka Kurumu ğ)Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu h)Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı ı)Türkiye Uzay Ajansı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 26 .11.2019 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, şahsınızda yardımcılarınızı ve bürokrat arkadaşlarınızı saygıyla selamlıyorum.
Bugün 2020 yılı bütçesinin görüşülmesinin üçüncü haftasına girdik 3 kurumun bütçesi kaldı. Şu ana kadar yapılan görüşmelerde, benim görebildiğim kadarıyla, mümkün olduğu kadar katkı sağlamaya çalıştık ama zaman zaman da siyaset ağır bastı, karşılıklı atışmalar vesaireler oldu. Dolayısıyla sağladığımız katkının ne olduğu konusunda çok fazla bir intibam yok açığını söylemek gerekirse, bilmiyorum sizin bütçenize de ne tür bir katkı sağlayabilirim. Şimdi ben Mustafa Bey'in analiziyle başlayacağım, Mustafa Bey'i teyiden söylüyorum. Doğru, Sanayi Üretim Endeksi gerçekten eylül ayında yüzde 3,4 büyüdü ve önceki aylara baktığımızda daha önce büyümenin öncesinde bir düşüş düşünürken... Dolayısıyla burada bir henüz kesinlik yok, bir iki ayın daha görülmesi gerekiyor.
Onun dışında sanayi kapasite kullanım oranına baktığımızda burada bir yükseliş var. Efendim, Sektörel Güven Endeksi'ne baktığımızda da var, var oğlu var. Ama bütün bunlar şunu gösteriyor ki o güveni sağlayacak olan 100 hattının altında. Ekonomide bir yeşil filizler ortaya çıkmış gibi görünüyor. Dolayısıyla geçmiş tecrübelerimize baktığımızda bunun arkasının gelip gelmeyeceği konusunda ihtiyatlı olmasını tavsiye ederim. İnşallah, öyle olur ve dolayısıyla da bu içine girdiğimiz sıkıntılardan da kurtuluruz.
Bu kez durum biraz farklı gibi görünüyor. Şunun için söylüyorum: 2008-2009 yılında krizden çıkarken 300 bin istihdam artışı oldu, 2018-2019'da 1,1 milyon istihdam kaybı oldu. 2008 Eylül ayında Lehman Brothers battığında Türkiye'de 21,2 milyon kişi istihdamdayken 2009'da -21,5 milyon- istihdam arttı. Dolayısıyla o dönemdeki bu sorunlar bugün biraz daha farklı. Eğer gerçekten ekonomi eylül ayında yüzde 3,4 büyüdüyse -ki inşallah öyledir- bir ölçüm hatası vesaire yoksa, arkası da gelirse o zaman şu anda karşı karşıya olduğumuz istihdam meselesini nasıl açıklayacağız? Biraz önce sizin belki mailinize vesaireye düşmüştür. Eskişehir'de Sarar Giyim Sanayi, işçilerine bir mektup yazmış ve demiş ki: "İhracat yapamıyoruz, maliyetlerimiz çok arttı, iç talep de düştü. Dolayısıyla, daralmaya gideceğiz, o nedenle gönüllü olarak işten çıkıp tazminatını almak isteyenler gelsinler müracaat etsin." diye bir açıklama yapmış. Yani şu anda geldiğimiz nokta bu. İnşallah bu uç verdiğini gördüğümüz veya da düşündüğümüz yeşil filizler kurumadan yoluna devam eder fakat bunların alacağı bir hayli yol var çünkü 100'ün oldukça altında.
Biraz önce Garo Bey dedi ki: "Büyümeyi sağlamak için AR-GE'ye şu kadar para lazım, buraya bu kadar para lazım, şu lazım, bu lazım, size tahsis edilen şey bu kadar, bunu bununla mı yapacaksınız?" Aslında tercihlerinizi değiştirerek bunları bir müddet artırabilirsiniz fakat tercihlerinizi ne kadar değiştirirseniz değiştirin pasta küçük. Dolayısıyla 746 milyar doları ne kadar ince dilerseniz dilin, ne kadar tercihlerinizi farklı sektörlere, farklı gruplara, farklı kişilere ayırırsanız ayırın ortaya çok fazla bir şey çıkmıyor. Dolayısıyla yapılması gereken şey pastayı büyütmek ve büyümek.
Biz şu anda içine girdiğimiz bir orta gelir tuzağının tam ortasındayız. 1980 yılında Güney Kore'nin millî geliri ile bizim millî gelirimizi mukayese ettiğimizde bizim millî gelirimiz ondan yüksek fakat onlar yirmi yılda bu işin içerisinden çıktılar. Biz şu anda kırkıncı yılın içerisindeyiz ama maalesef bizim millî gelirimiz artmak yerine bizim millî gelirimiz düşüyor. 1980 ile 1990 arasında on yıllık dönemde fert başına millî gelir 2.169 dolardan arada piyasa reformu yaptık, dışarıya açıldık, 3.747 dolara çıktık. Arkasından gelen yedi yılda, 2008'den 2014'e, arada, 2018'de 10 bin doları geçtik, orta gelirin içine girdik, orta gelirli bir ülke olduk fakat oradan 2012'den itibaren geri geldik. Dolayısıyla büyümemizle ilgili bir sorun var, sorun da şu: Acaba biz büyüme modelimizle ilgili olarak bir yanlışlık mı yaptık? Evet, bence biz büyüme modelimizle ilgili olarak bir yanlışlık yaptık. Biz büyüme modelimizle maalesef bugüne kadar gelen paralarla uluslararası piyasalarda döviz kazandıracak, mal ve hizmetleri üretecek yatırımları yapmadık; onun yerine biz iç piyasaya yönelik şehirleşme faaliyetlerine giriştik, herkesin bildiği bir şey ve dolayısıyla bunun sonucunda da yaptığımız iş şu oldu yani toparlayacak olursam: Biz eğer bunu uluslararası piyasalara mal ve hizmet satacak yatırımları yapıp fabrikalar kursaydık ben bunun adını "borç" diye tarif etmezdim, bunun adı "finansman" olurdu. Fakat biz şu anda finansman sağlamadık, borç sağladık ve bununla da şunu yaptık: Tüketim ekonomisini destekledik, bununla ilgili olarak yabancının parasıyla yabancının malını Türkiye'ye ithal ettik ve o ithal ettiğimiz mal üzerinde de ÖTV, KDV topladık, bütçemizi bununla finanse ettik ve harcama yaptık, geldiğimiz nokta maalesef bu. Bu bizi şuraya getirdi, erken bir sanayisizleşme dönemine girdik. Dünyadaki ölçülere baktığımızda, sanayinin millî gelirden aldığı pay yüzde 35-40'lı seviyelere geldiğinde hizmet sektörü artık daha hızlı gelişiyor dolayısıyla hizmet sektörü millî gelirden daha fazla pay alırken imalat sanayisi biraz geriliyor. Fakat biz bu işe çok erken başladık, dolayısıyla gerçekten bir sanayileşme dönemi yaşıyoruz. İster millî gelir revizyonundan önceki rakamları ister millî gelir revizyonundan sonraki -2 kere revizyon yaptık- rakamları da alsak bizim imalat sanayimizin millî gelirden aldığı pay dünyadaki kalkınmış ülkelerin tarihî tecrübesinin çok gerisinde. Şu anda inşaat sektörü, artı, imalat sanayisindeki inşaatçılığı da bunun üzerine koyduğumuzda Türkiye'de imalat sanayisinin millî gelirden aldığı paya eşit. Eğer biz bu yapıyı değiştirmezsek bu pasta büyümeyecek, bu pastayı ne kadar adil bölüşmeye çalışırsak çalışalım kimseye bir işe yaramayacak. Dolayısıyla, bizim işi yeniden bir harmanlamamız ve dolayısıyla neyi nasıl yapacağımıza karar vermemiz gerekiyor.
Gelecekten borç alarak, bugün tüketerek kalkınabiliriz, şu andaki model bu: Gelecekten borç alıyoruz, iç talebi canlandırıyoruz ve onunla da var olan kapasitemizi harekete geçiriyoruz, üretiyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Fakat bence doğru olan bugün tasarruf yapmak, o tasarrufla gelir elde etmek, o geliri tüketmek çok daha sağlıklı. Peki, borçla kalkınmak kötü bir şey mi? Bence borçla kalkınmak kötü bir şey değil. Yeter ki aldığınız borçtan ne kadar katkı sağlıyorsunuz, ne kadar katma değer sağlıyorsunuz... 2002-2007 dönemindeki alınan borcun ortalama maliyetine baktığımızda, yüzde 4,5 civarında bir ortalama maliyeti var ve o borçtan biz yüzde 7'lik bir büyüme sağladık. Yani arada net lehimize yüzde 3 kalan bir şey oldu ve dolayısıyla bu tür bir borçlanarak iş yapmanın kötü bir tarafı yok. Ama ondan sonraki geçen dönemde maalesef büyüme düştü, yüzde 3,5'lara, 4'lere düştü, borcun maliyeti 2'ye katlandı. Dolayısıyla biz şu anda aldığımız borçla içeride çarkı döndürüyoruz fakat ilave bir şey sağlayamıyoruz, dışarıya kaynak transferi yapıyoruz. Dolayısıyla ne yapıp edip bizim bu modeli değiştirmemiz lazım.
Şimdi modelin değişmesi, tabii büyüme modelinin değişmesi lazım. Neyle yapacağız bunu? Yatırımla yapacağız. Şimdi, büyümenin içerisine maalesef... Biz son beş altı yıldır, hepimizin utanması gereken bir şey, kur faiz döngüsünün içerisine takıldık, onun dışında bir şeyi tartışamaz hâle geldik. Bizim bunun dışına çıkmamız lazım. Kur da önemli, faiz de önemli fakat bunun dışına çıkmamız lazım.
Büyüme bazı şeylerin fonksiyonu; faiz bunun sadece bir tanesi, kurgunun sadece bir tanesi. Eğer bana " 'Potansiyel büyümenin fonksiyonu nedir?' diye yazın." deseniz ben şunu yazarım, derim ki: Potansiyel büyüme eşittir yatırımlar, yatırımın bir fonksiyonu. Yatırım ise faizin, dolayısıyla tasarrufun bir fonksiyonu, artı hukukun bir fonksiyonu, artı ekonomik birimler arasında adaletli hakemlik yapmanın bir fonksiyonu, adaletli bir vergi sisteminin fonksiyonu, herkese eşit mesafede olmanın bir fonksiyonu ve oyunun kuralı sabit mi, değil mi; yarı yolda oyunun kuralı değişiyor mu, değişmiyor mu? Eğer biz bunları büyümenin denklemine yazmazsak bugünkü içinde bulunduğumuz ortamdan kesinlikle çıkamayız.
Sayın Bakanım, ben sizin sunumunuzdan mesela şöyle bir şeyi görmek, duymak isterdim: Biraz önce söyledim, biz sanayileşme problemiyle karşı karşıyayız ve bu sanayileşmemizde ithalata bağlı, yabancıdan aldığımız borçla yabancıdan ithal ettiğimiz malı içeride satarak, üreterek yaptığımız bir kalkınma. Acaba bizim sanayimizin hangi sektörleri ne kadar ithalata bağımlı ve dolayısıyla bunu hangi dönemde, hangi sürede, ne kadar kurtarabiliriz, hangi mukayeseli üstünlüklerimiz var, neyi, nasıl sektörlere, nasıl yaparız? Yani bu konuda bir bilgi verip bizi aydınlatmanızı isterdim ama maalesef böyle bir şey yok. Şimdi, tasarruf üretim yapısının bir fonksiyonu ve dolayısıyla üretim yapısı da bizim maalesef ithalata bağımlı. Bu konuda şu anda vereceğim bilgiler biraz eski bilgi çünkü çok fazla bu konuda çalışma yok. Sizden istirhamım da şu: Bu konuda Türkiye'de yetişmiş insan kaynağı var, lütfen Türkiye'de imalat sanayisinin ithalat bağımlılığıyla ilgili olarak bir çalışma yaptırın. Bu çalışma da bu altı ayda, bir senede olacak bir iş değil, biz Merkez Bankasındayken imalat sanayisinin yüzde 65'ini kapsayan bir çalışma yaptırdık, orada şu ortaya çıktı: Türkiye'de makine ve teçhizat sanayisi son derece güçlü ve son derece rekabetçi bir sektör ve bizim yetişmiş insan gücümüz de var fakat bizim makine sanayicimizin en büyük şikâyeti "Malzeme yok, malzeme bulamıyoruz, malzeme çok pahalı, ithal etmek zorundayız çünkü içeride üretilmiyor, dışarıdan almak zorundayız, dışarıdan da bizim kapasitemiz, aldığımız şey içeride üretime yetmiyor. Dolayısıyla kur önemli bizim için ama ondan daha önemlisi ara malı ve ham maddeye bağımlılığımız bizim belimizi büküyor." diyor. O nedenle, bizim yapmamız gereken şey, buradan da hareketle, tasarruf açığının cari işlemler açığının yüzü olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla biz içeriden imalat yaparak ara malı ve ham maddeyi karşılamazsak ve ekonomik büyümemizi hızlandırmak istediğimiz zaman -ve ki istiyoruz- dolayısıyla şu andaki geldiğimiz noktadan daha fazla bir noktada olamayız. Cari açığı düşürmek için büyümeden fedakârlık etmemiz lazım, şu anda ettiğimiz gibi cari açığı düşürdük, artıya da geçirdik. Bu bir marifet midir, övünülecek iş midir, değil midir, herkesin takdirine bırakıyorum. Bunun sonu, işte, 4 milyon 650 bin işsiz. İmalat sanayisinin ithal bağımlılık oranının yükselmesi aslında değer bazında üretimde kullanılan ithal ara ve yarı mal miktarının üretiminden daha fazla artması anlamına gelmektedir. Bu da özel kesim tasarruflarını olumsuz etkiliyor. Üretim yapısının, ithalat bağımlılığının arttığını -biraz önceden- hepimiz biliyoruz. Peki, yüksek büyüme döneminde bu bağımlılık daha fazla mı artıyor, yoksa azalıyor mu? Eğer öyle ise, o zaman yüksek büyüme dönemlerinde yüksek tasarruf açıklarını açıklamak için bizim ayrı bir hikâyeye ihtiyacımız var. Bu da şunu gösteriyor: Bizim ya toplam satışlardan tasarruf etmemiz lazım ya da hane halkının tasarruf etmesi lazım. Görünen şu ki toplam satışlar hem cari hem de ithalat bağımlılığını artıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Yılmaz, buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bu da ekonomide talebin güçlü olduğu dönemlerde ithalat bağımlılığı daha yüksek olan mallara daha fazla bir talep olduğunu göstermektedir.
Zamanım kalmamış, bu tespitlerin hepsini okumak istemiyorum, sadece şunu okuyacağım size: Bu çalışma biraz eski, bunun yenilenmesi gerekir. Sizin Bakanlığınız 2010 yılında büyümenin yüzde 9'lara yaklaştığı, cari açığın yüzde 10'a yaklaştığı dönemde bir çalışma yaptı. O zamanki Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı yaptı bunu. O günlerin bulgusu şuydu: Yani imalat sanayisinin ithalata bağımlılığı yüzde 80'nin üzerinde. Ben şahsen bu çalışmanın çok "regress" olduğuna, bilimsel altyapısının çok güçlü olduğuna inanmıyorum çünkü bu rakam çok yüksek, oradaki şey bu. Fakat başka bir akademisyenin yaptığı çalışma var, onun yaptığı çalışmaya göre...
Başkanım, izin verin de bunu okuyayım lütfen.
"İmalat sanayisindeki ortalama ithal bağımlılığı yüzde 42,6; Türkiye ortalamasının üstünde büyüyen sektörlerdeki şirketlerin bağımlılığı yüzde 50,2; Türkiye ortalamasının altında büyüyen şirketlerin bağımlılığı da 25,7. Buna sektörel bazda baktığımızda; gübrede ithal ve ara malı bağımlılığı yüzde 72, demir çelik yüzde 69, bilgisayar yüzde 67, kimyasallar yüzde 56, diğer metaller yüzde 51, motorlu kara taşıtları 51, hava taşıtları 49, kauçuk 45, plastik 45, bitkisel yağlar 33, hayvan yemi 31, hayvancılık 16, diğer gıda 12, içecekler 10 -yani meyve suyunda bile ithalat girdisi var yüzde 10- sebze meyve 9, tütün 8." Dolayısıyla ben sizden şunu istirham ediyorum: Bu uzun vadeli bir iş yani havanda su dövüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Lütfi Elvan geçti)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye, buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Eğer bu işin içinden çıkacaksak resmin tamamını bir görelim. Şu anda el yordamıyla iş yapıyoruz. Lütfen, kaynak var, Türkiye'de yetişmiş insan da var, bu konuyu bir inceletin, iki yıllık falan bir çalışmayı gerektirir bu, dolayısıyla 2023'te gelin deyin ki: "Türkiye'deki imalat sanayisinin durumu budur. Biz böyle bir şeyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bir paradigma değişmesine gitmemiz gerekir. O nedenle de sanayileşme politikamızı şöyle değiştirelim." Bunu Türkiye'nin bütün geneline de yayalım, herkese duyuralım ve dolayısıyla da toplumun desteğini arkamıza alalım. Bu sanayileşme sorunumuzu çözelim çünkü eğer biz bu sorunu çözmezsek başkalarının bıraktığı alanlara giriyoruz, onların hamallığını yapıyoruz. Biz bugün maalesef dış ticaret hadlerinden aynı miktar dövizi kazanabilmek için daha fazla mal satmak zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, lütfen tamamlayın.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Ve dünyaya hamallık yapıyoruz. Bunu sizden istirham ediyorum. Gelecek yıl geldiğinizde bu konuda eğer derseniz ki: "Bize şunları şunları yaptık, dolayısıyla şu gün, şu tarihte biz bunu açıklayacağız."
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI MUSTAFA VARANK - 2010 çalışması mı dediniz?
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - 2010 çalışması, sizin kurumunuzun çalışması, bir akademisyenin çalışması bu.
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI MUSTAFA VARANK - Ben buna cevap vereceğim Sayın Başkanım.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Varsa elinizde bilgi...
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI MUSTAFA VARANK - Geçen sefer ihracatta ithalat bağımlılığıyla ilgili yine sayın vekilimizin bir konusu olmuştu. Onunla ilgili kendisine bir makale getirdim ama bu imalat sanayisindeki ithalat bağımlılığıyla ilgili söyleyeceklerim olacak. Bu, Asaf Savaş Akat'ın bir makalesi, oran hesaplarıyla ilgili, onu da size getirdim.