KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Bakan, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait personelin her ay standart yatan mesai ücretlerinin dışında, personel sıkıntısı olan bazı bölgelerde sabit mesai ücretlerini aşan sürelerde çalışmak zorunda kalındığı görülmektedir. Örneğin, Aydın yerelinde özellikle turizm bölgesi olan Kuşadası ve Didim'de sezon zamanı nüfusun 1 milyonu bulduğu bilinmektedir. Personel sıkıntısı sebebiyle bu bölgelerde günde on iki, on dört saat personel çalıştırılmaktadır. Komşu illerden görevlendirmeyle gelen ilave personelin de konaklama, yeme içme konusunda ciddi mağduriyetleri oluşmaktadır ve standart, her personele yatan ek mesai ücretleri haricinde mesai ödenmemektedir.

Sayın Bakan, bu personelin, polislerin özlük hakları konusunda bir çalışmanız var mıdır? Emniyet mensuplarının çalışma şartları, 3600 gösterge mağduriyetleri ve fazla mesai konusunda bir çalışmanız var mıdır? Terfiler, atamalar ve görevlendirmelerin siyaset, cemaat, tarikat ilişkilerine göre şekillendiği konusundaki görüşleriniz nelerdir?

2007 yılında Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü ekiplerince depreme dayanıksız raporu gereğince kapatılan ve 2012 yılında yıkımı yapılan Nazilli Polis Okulu arazisi bu yıldan beri kullanılmamakla birlikte ilçemizde uyuşturucu ve kötü alışkanlıklara sahip bir grup kişilerin bulunduğu yer hâline dönüşmüştür. Nazilli ilçesinden aracıyla geçen herkesin bu görüntüye şahit olması bizi derinden üzmektedir. Aynı zamanda, arazide bulunan ağaçlar bazı vatandaşlar tarafından da kesilmektedir. Bu araziyle alakalı Bakanlığımızın bir çalışması var mıdır, varsa da hangi ihtiyaca göre belirlenmiştir? Polis okulunu ilçeye yeniden getirmenin mümkün olmadığı, ihtiyaç olduğu hâlde yeni bir kaymakamlık veya adliye binası yapmanın da ekonomik külfet olduğu, bu nedenle millet bahçesi hâline çevirme projesi getirilmek istendiği AK PARTİ milletvekilleri tarafından basında açıklanmaktadır. Yedi yıldan beri boş olan polis okulu arazisi konusunda İçişleri Bakanlığının Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla birlikte yaptığı bir çalışma var mıdır?

Ayrıca, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu vali yasaklarıyla ülkemizde uygulama çarpıklığına neden olmuştur. Bu çerçevede, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun uygulaması "son yargı reformu" adı altında ifade özgürlüğünün daha geniş bir şekilde açıklanması amaçlarına aykırı olarak uygulanmaktadır. Örneğin, valilerin, kaymakamların anayasal hak olan gösteri ve protesto hakkını keyfî gerekçelerle engelledikleri bir dönemden geçiyoruz. Bırakın eylemleri, bir sanat dalı olan fotoğraflar yasaklanıyor, JES'lere karşı basın açıklamaları yasaklanıyor, esnaf ve ziraat odalarının ekonomiyle ilgili toplantı yapmalarına izin verilmiyor. Geçtiğimiz sene Dünya Barış Günü'nde Toplumsal Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesinin Cumartesi Anneleriyle ilgili açmak istediği fotoğraf sergisi Datça Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Ekim 2018'de bu kararın nedenini bir soru önergesiyle sordum ve tam bir sene sonra Ekim 2019'da yanıt verdiniz. Yanıtınız şu oldu: "Her türlü fotoğraf sergisi, şiir gibi etkinliklerin toplumun huzurunu ve güvenini sarsacak bazı provokatif eylemlere dönüşeceği değerlendirildiğinden yasaklanmıştır." Somut neden belirtilmeden düşünce ve kanaatlerle Anayasa'ya aykırı bir uygulama olduğunun farkındasınızdır. Bir fotoğraf sergisi nasıl eyleme dönüşebilir, toplumun huzurunu nasıl bozabilir? Sergideki hangi fotoğraflar için böyle bir rahatsızlık duyulmuştur ve böyle bir karara varılmıştır?

Sayın Bakanım, sizce vali ve kaymakamlar devletin mi yoksa Hükûmetin mi valisidir? Vali ve kaymakam atamalarında liyakat esasına göre mi çalışma yapıyorsunuz yoksa keyfî esaslara göre mi çalışma yapılıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Vekilim, tamamlayalım.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Öyleyse sorum şu: Nazilli Kaymakamı İbrahim Küçük hakkında AK PARTİ milletvekilinin "Nazilli'ye hafif birisiydi, gereken yapıldı, ben de bu arkadaşın Nazilli'ye yakışmadığını düşünerek fişini çektim." açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.