KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi selamlıyorum.

Ben konuşmayı izlemeye çalıştım ve tahkik ettim, daha sonra bütçeye de baktım. Esas itibarıyla bu bütçe geçen yıl da olduğu gibi bu yıl da sonuçta, güvenlik politikalarını esas alan, insan haklarını ve özgürlükleri esas almayan bir bütçe; bu, Hükûmetinizin bir siyasal tercihi. Dolayısıyla o siyasal tercihe uygun bir bütçe planlaması yapılmış, ben bu planlamanın doğru olduğu görüşünde değilim. Türkiye, uzun zamandır tabii ki terörle mücadele ediyor, belki daha uzun zaman edecek ama sonuçta, barış odaklı, insan haklarını ve özgürlükleri esas alan bir politika izlenmediği sürece Türkiye bu kısır döngü içerisinde kalacaktır. Her gelen İçişleri Bakanı da kendi döneminde bilanço açıklayarak ne kadar başarılı olduklarını söyleyeceklerdir ama sonuçta bu yük de hem insani olarak hem ekonomik olarak yurttaşlarımızın sırtına binmeye devam edecektir. Bugün açıkladığınız bütçede de sonuç itibarıyla böyle olacaktır çünkü ekseni insan, insan hakları, adalet, özgürlük değil; ekseni ağırlıklı olarak güvenlik politikaları. Evet, bunun bir denge içerisinde yapılıyor olması da bir siyasal tercih olabilir ama maalesef, böyle bir denge de yok planlamanızda. Neden bunları söylüyorum? Yaklaşık son kırk yılı izleyen birisiyim, bu dönem kadar, ağır insan hakkı ihlallerinin sistematik olduğu, sistematik bir biçimde, sadece bir bölgede değil Türkiye'nin her yerinde, 81 ilinde ağır ve sistematik bir biçimde insan hakları ihlallerinin olduğu bir dönem yaşamadık. Evet, 15 Temmuzda bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Sonuçta, bu darbe girişimini, bu Parlamentoda bulunan bütün siyasi partiler karşı çıkarak yok ettik. Hâlen onun izleri devam ediyor ama sonuçta, insan haklarıyla, adaletle ve özgürlükle bir denge kurmadığınız sürece bugün bunun geçmiş olduğunu farz edersiniz ama başka bir biçimde, daha ağır tablolarla, daha ağır maliyetlerle karşı karşıya kalabiliriz.

Ben hem yargıda hem de sokakta uzun zamandır, milletvekilliğimden önce de bunları -insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak- izleyen birisiyim; maalesef, yurttaşlarımızın ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanması neredeyse olanaksız. Hükûmetinizin çizdiği sınırlar içerisinde ancak söz söyleme imkânı var, onun dışında bir şey söyleme imkânı yok. Hem Anayasa'da hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde güvence altına alınan bu hakkı insanların bir biçimde, şiddete maruz kalmadan, tek başına veya topluca kullanmaları mümkün değil. Benim şahsıma, İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili olarak şahsıma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde bir Emniyet amirinin söylediği sözler var "Burada konuşamazsınız, burada yapamazsınız, burada size açıklama yaptıramam." Sonuçta, parlamentolar halk adına iradenin şekillendiği yerler ve burayı etkilemek için insanlar gelir ama burada da yapmak mümkün değil.

Yine, arkadaşlarımız da ifade ettiler, cumartesi anneleri... Sizden önce, yaklaşık yirmi beş yıldır bu haklarını kullanabiliyorlarken son bir yıldır bu haklarını kullanmaları mümkün değil. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı konusunda cumartesi anneleri ile yakınlarını iş cinayetlerinde yitirmiş insanların toplantı özgürlüklerinin kısıtlanmış olması tek başına, Türkiye'de bu özgürlüğün olmadığının göstergesi, tek başına. Bakın, 1990'lı yıllar zorla kaybedilme vakalarının en ağır işlendiği dönemlerdi. 2016 yılının Şubat ayından bu yana zorla kaybedilme vakaları var ve sizin döneminizde bunlar yaşanıyor, sizin döneminizde. Evet, 6'sı ortaya çıktı şu anda, gözaltına alındılar, tutuklandılar. Seçtikleri avukatlar da atanmadı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayınız.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Duruşmaları bizden bile kaçırıldı, izleyemedik o duruşmaları. Ama bunun bir zorla kaybedilme vakası olduğunu hepimiz biliyoruz.

Evet, süremiz kısıtlı ama ben şunu ifade edeceğim: DEAŞ konusunda da iddialı bir lafta bulunmuşsunuz konuşmanızın 28'inci sayfasında "İlk terör örgütü ilan eden ülkeyiz." demişsiniz. Bu da doğru bir bilgi değil, bunu da Parlamentoda çok tartıştık. Elimde Yargıtay kararı var, 2015 yılının Nisan ayına kadar "DEAŞ" diye bir terör örgütü Türkiye'deki emniyet birimleri içerisinde tanımlanmamış. Yine, Emniyet Genel Müdürüne sormuştum ben Darbe Komisyonu üyesi olarak "Böyle bir tanımlamanız var mı? Siz, FETÖ örgütü gibi DEAŞ örgütünü de Türkiye IŞİD'ini de terör örgütü olarak tanımladınız mı?" dedim, "Hayır." dedi bana; tutanaklarda var bunlar. Dolayısıyla, 2015 öncesi ile sonrasını ayırmanız lazım DEAŞ konusunda ve IŞİD konusunda.

Teşekkür ediyoruz.