| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a) İçişleri Bakanlığı b)Emniyet Genel Müdürlüğü c)Jandarma Genel Komutanlığı ç)Sahil Güvenlik Komutanlığı d)Göç İdaresi Genel Müdürlüğü e)Afet ve Acil Durum Yönetimi Müsteşarlığı f)Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı g)Özel İdareler ve Belediyeler Kefalet Sandığı Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 20 .11.2019 |
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Değerli Bakanım, şahsınızda bütün heyete ak kadro adına saygı sunuyorum; hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Şimdi, efendim, daha başlarken bir hak teslimi yapacağım ama bir de tenkit getireceğim. Hak teslimi şuna: İsmail Tatlıoğlu'nun vatanseverlik kıvamının çok yüksek olduğunu biliyoruz, hepimiz şahidiz buna. Ancak, tespitinde müthiş bir yanılma var, hata var; onu hemen burada kayda geçeyim, sonra başlayayım. "1990'lı yılların İçişleri Bakanına benziyorsunuz." dedi. 1990'lı yılları belli ki unutmuşsunuz sevgili Hocam. Bakın, elimde belgeler var, şu zeminde o vakitlerdeki konuşmalar bunlar, Plan ve Bütçe Komisyonu notları bunlar, tutanaklar. 1990'lı yıllarda ne olmuş, neler yaşanmış, burada kayda geçilmiş. O gün Hükûmetten mutazarrır olanlar, rahatsız olanlar şöyle bir not düşmüşler: "Bakın, Sayın Başbakan Yardımcısı, köy yakma olaylarından sonra inceleme yapmak için bölgeye gidiyor ama yanan köyleri göremeden geri dönüyor. Çünkü, neymiş efendim, hava kararmış. Şuna düpedüz 'Bizi oraya sokmadılar.' dese ya." Aynen ifade bu. "Sonra da ne yapmış biliyor musunuz? Gidip Sayın Genelkurmay Başkanına köy ve mezra yakmalarını şikâyet ediyor." diyor. Arkadaşlar, burada çok yiğit, aslan gibi bir vatan evladı var; gecesi gündüzü o mahalde geçen birisi. 1990'lı yıllar berhava oldu bizim sayemizde elhamdülillah. Bizim geldiğimiz nokta, vatan zemininin pirüpak edildiği bir noktadır. Ondan dolayı, millet, hangi rengine giderseniz gidin, İçişleri Bakanımızı şerefle başının üstüne alıyor.
Bakın, az önce konuşmacıya buradan bir tekdir, özellikle bir tenkit getirildi, "Diyarbakır analarına da yönelin." dendi. "Vakit kalırsa." dedi, yapmadı. Bu Diyarbakır anaları neyin feryadındalar? Üç aya geliyor, bakın. Her konuşmamda söylüyorum, şurada Allah rızası için bir tanesinden ses çıkmıyor. Üç aydır oradalar o kadınlar, evlatlarının peşindeler. Şunu aşikâr etti Diyarbakır anaları: Bir siyasi yapılanma, insanların evlatlarını dağa yönlendiriyor, çok açık. Buna ses yok mu, buna itiraz yok mu arkadaşalar? Buna dönük hiç olmazsa şu Bakanlığın bütçesinde el insaf diyelim ya. Yeter ya, biraz da oraya ses verelim, ses katalım. Onun için, bu mücadeleyi verenler, bizim için bayrak şahsiyetlerdir, onlarla iftihar ediyoruz ve bu vesileyle İlayıkelimetullah odağında, âleme nizam verme ülküsünde can verme sırrına eren şehitlerimiz, şeref varakalarımız; aileleri, başımızın tacı onlar. Onları her vesile hürmetle yâd edeceğiz, hiç unutmayacağız. Onlar var ki biz varız, onlar var ki şu zeminde vatan için, millet için bütçe yapma gayreti içerisindeyiz. Bunları ıskalamayalım, bunları atlamayalım.
Efendim, "Türk-Kürt kardeşliği" gibi bir kavram kullanılıyor. Ben bunu zinhar kabul etmiyorum. Ne kardeşliği? Biz zaten hilkatten beraberiz. Kürt'ün Türk'ten ne ayrısı var? Bakın, çok net şurada bir ifade düşüyorum: Vatanseverlik kumaşı şu Mecliste en zirve isimlerden birisi Markar Esayan'dır; Ermeni orijinli bir Türk, esaslı bir vatansever. Hrant Enveryan diye bir özel isim; benden hiçbir farkı yok, biz öyle görüyoruz, burada Milliyetçi Hareket Partili kardeşlerim de aynen böyle bakıyorlar. Kürt'ü Türk'ten ayrıymış gibi ifadelendirmek aslında zamirinde zihinlerdeki bölücü anlayışı ortaya koymaktadır. Benim Kürt kardeşimle asla kata hiçbir mevzuda ayrı düşünmem söz konusu değildir. Bakın, burada bir defa daha söylemiştim bir vesile: Yaklaşık dört seçimdir adayım ben. Bir köye gittim arkadaşlar, bu, çok calibidikkattir, çok önemlidir; verilen mücadeleyi ve orta yerde tezviratların ne hâlde olduğunu göstermesi bakımından çok mühimdir. Bir köye gittik. Çok temiz yüzlü 2 evladımız içeride bir şeyler pişiriyorlar. Bizi görünce kapıyı hemen kapattılar. Kürt orijinli kardeşlerimiz, Kürtlerin mukim olduğu bir köy. Ben arabayı durdurdum, oraya yöneldim, kapıyı açtık. Sevgili paşam, hemen bizi içeri alıp kapıyı kapattılar. Sonrasında, haber saldılar; babası, efendim, ağabeyi, o ailenin annesi geldiler. Bize hususen şunu söylediler: "Amandır İbrahim Bey, buradan çıktıktan sonra sizden ricamız, başka yerlere de uğrayın, sadece buraya uğradığınız, buradan içeri girdiğiniz duyulursa bize çok zorluk çıkarırlar." Ve aynı aile bize şunu söylemişti: "İbrahim Bey, bir önceki seçimde bu köyden yüzde 100 BDP'ye oy çıktı." Yüzde 100, sekmeden. Kaç tane oy var? 150 tane, 150'si de oraya. "Ama vallahi ama billahi, biz 7 kişiyiz, benim evlatlarım, biz sandığa gitmedik, sandığa hiç gitmedik." Nasıl oldu bu? Hırsızlıkla, tehditle, şantajla, millet iradesine ipotek koyarak yol almayla oluyor bunlar. Bunları aşikâr edeceğiz. Can veren aslanlarımız var, yiğitlerimiz var. Onların ruhlarını muazzep kılmayacağız, mertçe her şeyi konuşacağız, söyleyeceğiz. Dolayısıyla şu zemin bunun en net ifade edileceği zemindir.
Hususen bir daha altını çizerek söylüyorum arkadaşlar, birkaç defa burada not düştüm. "Kürtler adına siyaset yapıyoruz." gibi bir edepsizliği zinhar kabul etmiyorum. Ben milletvekiliyim, burada benimle beraber Erzurum Milletvekili olan kardeşim de var, karşı tarafta da var. Biz onlardan oy almışız. Yani "Kürt" kavramı içerisine koyuyorum. İçimizde "ayrı" diye bir tarif getirmek hadsizlik zaten, böyle bir şey olabilir mi? Bakın, gelin, özellikle burada Değerli Bakanım -gerçi siz bunlara vâkıfsınız, muttalisiniz ama- karartma girişimleri var. Aşikâr edeceğiz, öyle saklama, gizleme yok. Gelin görün, şu mücadeleden en çok memnun olanlar Kürt orijinli kardeşlerim. Her vesileyle bana söyledikleri şu: "Amandır İbrahim Bey, Sayın Cumhurbaşkanımıza hürmetimizi iletin, Sayın İçişleri Bakanımıza saygımızı sunun. Şu mücadelede inkıta olmasın, yaşanmasın, ara verilmesin. Bu imansızlar bütünüyle bitirilsin ki biz rahat edelim."
Ya arkadaşlar, burada bizi dinleyen arkadaşlar, bir resim koyuyorum size. Bakın, Erzurum coğrafyasından bir ilçemizden. Mahalli seçime giriyoruz, gösterilen aday yedi yıl altı ay hapis cezası almış, dosyası Yargıtayda olan bir aday, terörle münasebeti netleşmiş birisi aday gösteriliyor. Sebep ne, biliyor musunuz arkadaşlar? "Kazansın, sonra işi propaganda vesilesi yapalım." Ondan sonra görevden alınıp oraya görevlendirme yapılınca buradan feveran çıkıyor. Asıl biz bağıracağız, asıl biz sesimizi yükselteceğiz. Karayazı insanının hizmete ihtiyacı var. Mugalatayla gelip burada zamirinde bölücülük yaparak konuşma yok. Onun için bu dili, özellikle bölücü dili kestiğinden dolayı, bölücü dile tırpan vurduğundan dolayı, tarzıyla, ifadesiyle, hâl diliyle Bakanımız şahsında bütün kadrosuna millet minnettar. Ben de milletin temsilcisi olarak söylüyorum burada, çok net. İşte, burada Bakan Yardımcımız var, Emniyet Genel Müdürümüz var, diğer Bakan Yardımcımız ve bir başka aslan, milleti ifade eden Jandarma Genel Komutanımız Arif Çetin Paşa.
Kıran Harekâtı, Sevgili Bakanım, bundan dolayı da teşekkür ediyoruz. Millet teşekkür ediyor, ben de onların temsilcisi olarak, şu ak kadro adına minnettarlığımızı ifade ediyorum. Devam etmeli, bunlar yok oluncaya kadar, bitinceye kadar devam etmeli. Diyarbakır analarının talebi bu, Kürt anaların talebi bu arkadaşlar. Kürt'e zulmeden imansızları yok edeceğiz. Görüntüde sanki Kürt'ü savunuyormuş gibi bir görüntü verip hakikatte Kürt düşmanı olanlar şu vasatta da deşifre oldular. Bakın, Diyarbakır anaları nerede oturuyor şu anda, nerede oturuyor bu insanlar, ne adına gaile çekiyorlar? Ateş düştüğü yeri yakıyor arkadaşlar, uzaktan bakıyoruz biz hadiseye, yakınına gittiğinizde bakın. Ben Erzurum'dan söyleyeyim, evladı asker, 20 yaşında askere gitmiş, sadece bir on günlük izin için gelirken yolda derdest edip götürüyor o imansızlar ve o ana şimdi Diyarbakır'da Kürt, Türk yürek yüreğe bu imansızlığa son verilsin diye feveran ediyorlar. Öyleyse arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı bizim için çok mübarek bir zemin. Millet adına mücadele veren çok esaslı bir kurum. Onlara bir nakısa, bir noksan yüklemeye gayret millete noksan yüklemektir.
Ha, şunu demiyorum arkadaşlar, elbette ki hizmetlerde taleplerimiz olacak; biraz önce Mustafa Başkanım talepte bulundu, İsmail Başkanım talepte bulundu, İsmail Hocam mesela aşıyla ilgili bir şey söyledi, İçişleri Bakanımız farklı bir şey söylemişti, onu söyledi, yaşadığı bir şey söyledi. Dinleyeceğiz elbette ki o ayrı ama terör bağlamında, özellikle zamirini arka planına terörü iliştirip tenkit getirmek başka maksatlar taşıyor, çok açık. Bakın, biraz önce iki isimden bahsettim, hususen bir ismi kayda geçin Hrant Enveryan, feryat ediyor, açın sosyal medyasından takip edin, öğretim üyesi.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Trol o ya, trol.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Trol değil o, trol değil, senin kafandaki trol, o trol değil.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Trol, trol.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - O trol senin kafanda, öyle bir şey yok.
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Markar Esayan da mı trol, o da mı trol?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Şimdi, biraz önce konuşmacı, kayıtlardan bahsetti. Arkadaşlar, her şey aşikâr oluyor, çıkıyor orta yere ki kayıpların birçoğu, kayıpların neredeyse tamamına yakını o imansız bölücü vatan hainlerinin dağa apardığı adamlar bunlar. Şu Mecliste neyi yaşadık biz? Bir kadını getirdiler buraya... Değerli Bakanım, siz tabii, yoğunsunuz, farkında değilsinizdir belki, burada Mecliste basın toplantısı yaptırdılar bir kadına. Sözüm ona kadını aklama adına yaptılar, Türk devleti zulmediyor gibi bir görüntü verme adına yaptılar. Nereden çıktı bu kadın, ucu nereden çıktı bu kadının? Suriye'de bize dönük mücadele verirken öldürüldüğünde çıktı orta yere. Böyle onlarcası var arkadaşlar. Bunlara biz eskiden "Efendim, sükût edelim, devletimiz gereğini yapıyor." derdik. Elbette devletimiz gereğini yapıyor ama sükût da yok, yüksek perdeden dillendireceğiz, millet bunu istiyor çünkü bizden ve bizim vazifemiz bu. Şu ak kadro bu hassasiyeti ifade ediyor, millet adına yapıyoruz ve bize oy versin, vermesin hiç önemli değil, Sayın Cumhurbaşkanımızın tarzı bu. Sayın Cumhurbaşkanımızın bize yönelttiği, öğrettiği tavır budur. Millet adına, kim olursa olsun, oy diye bir gailemiz olmadı, her vesileyle söylüyorum, bize milletten "Allah razı olsun." nidası yönelirse bitmiştir. Biz orada zaten ilahi bir nusretle, bir inayetle kuşanıyoruz, bunu biliyoruz. Onun içindir ki şu doruk noktalardayız, Allah'ın izniyle 2023'ler ve gelecek nesiller o koyduğumuz Kızıl Elma hedeflerine varacaklar, bunu göreceksiniz. Gene bir daha not düşüyorum: Kimse hülya görmesin, kimse heveslenmesin, göreceksiniz, yapılacak ilk seçimde bir önceki yani 2018 milletvekilliği, Cumhurbaşkanlığı seçiminin çok fevkinde bir kabul göreceğiz biz; şu mücadele devam edecek, göreceksiniz, hep beraber yaşayacağız ölmezsek. Biz hep söylüyoruz arkadaşlar, şehitlerimiz... Öyle özel kavramlar ki -elhamdülillah- her gittiğimizde, hangi mahale gitsek ilk yöneldiğimiz yer orası. Onların maneviyatından, onların ruhaniyetinden güç alıyoruz, gücümüzü temerküz ettiğimiz yer burası bizim. Biraz bize bu gözle bakın, şu kadroyu taklit edin; dün de bir başka vesileyle söyledim, bu kadroyu taklit edin.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Taklit mi? Siz kimsiniz de sizi taklit edeceğiz? Hamaset yapmayın.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Öcalan'ın mektubunu okutmak istemiyorum, onu göklere çıkarmak istemiyorum!
BAŞKAN - Evet, arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyelim, lütfen.
Sayın Aydemir, devam edin.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hanımefendi "şehit" kavramından rahatsız mı oldunuz, şehitlik sizi rahatsız mı etti?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Öcalan'ın mektubunu okutmak istemiyorum!
HÜDA KAYA (İstanbul) - Siz kimsiniz de sizi taklit edeceğiz? Allah korusun!
BAŞKAN - Sayın Aydemir, bir dakika, süreniz doldu, sistem kapandı.
Tamamlamanız için size süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Şimdi, arkadaşlar, demin Değerli Bakanımız bir tespit yaptı, o kadar mühimdi ki bence konuşmaların hepsi çok değerliydi ama asıl altını çizdiği bir husus vardı DHKP-C'ye dair, nasıl bitirdiğimizin tespitini yaptı "Avukatlara dönük gereken bir işlem yapıldı, DHKP-C bitti." dedi. Nasıl oluyordu bu, ne söylesin daha Sayın Bakanımız, daha ne söylesin? Şimdi de Değerli Bakanım, şu yaptığınız var ya...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu doğru mu?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - O kadroları mı aldınız?
HÜDA KAYA (İstanbul) - Bu söylediğine kendiniz inanıyor musunuz?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Elbette inanıyorum, gayet tabii, rahatsız olmayın.
BAŞKAN - Sayın Aydemir, tamamlayalım lütfen. (Gürültüler)
HÜDA KAYA (İstanbul) - Hâkim de sizsiniz, savcı da sizsiniz!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Niye rahatsız oldunuz arkadaşlar? Sen konuşurken ben hiç konuştum mu?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bağırmayın.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Nasıl "Bağırmayın."? Bağırtıyorsunuz zorla.
BAŞKAN - Sayın Aydemir, tamamlandı mı?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hayır efendim, tamamlanmadı. Nereye tamamlanacak?
BAŞKAN - E, tamamlayın lütfen.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - En az bir beş dakikamı aldılar. Böyle bir şey yok.
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Şimdi arkadaşlar, bakın, bir şey söyledim ben. Ben bir şey söyledim arkadaşlar... (Gürültüler)
HÜDA KAYA (İstanbul) - Siz kaç defa müdahale ettiniz!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - E tamam süresi bitti.
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bitmedi sürem. Niye rahatsız oluyorsun sen ya?
BAŞKAN - Bırakın tamamlasın, rahat bırakın.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Benim konuşmam bu arkadaşı hep rahatsız ediyor. Böyle bir şey yok ya.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kaç defa "bir dakika" dedin ya Başkana Sayın Paylan. Sözü bitti "bir dakika" diyorsunuz az bitirsin de diye.
BAŞKAN - Uğur Bey...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kaç defa müdahale ettin ya Başkana, kaç defa!
BAŞKAN - Uğur Bey, müdahale etmeyin.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Görüyorum buradan.
BAŞKAN - Sayın Aydemir, buyurun, tamamlayın lütfen.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Şimdi, efendim, ben bir şey söylüyorum, Değerli Hocam, şunu söylüyorum: Güzelse taklit güzeldir.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hah, işte orada! Güzel değil işte.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Terörle mücadele güzel değil mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Aman Allah korusun!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Şunu söylüyorum: Size bir şey söyledim. Dedim ki: Arkadaşlar, biz gücümüzü, biz kuvvetimizi...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Niye Allah korusun? Çocuklarımızı, kadınlarımızı...
HÜDA KAYA (İstanbul) - Mukallitlik iyi değildir, hiçbir şekilde iyi değildir.
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin, hatip konuşuyor.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bu usul iyi bir şey değil ya, gözünüzü seveyim!
BAŞKAN - Lütfen rica ediyorum ya...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Özür dilerim Başkanım.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Arkadaşlar, bir şey söyledim ben ve taklidi onun üzerine inşa ettim. "Biz gücümüzü şehitlerimizin ruhaniyetinden temerküz ediyoruz, oradan alıyoruz." dedim.
FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Ya ben temerküzü anlamıyorum.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Faruk ağabey, benimle Türkmenistan'a gelirsen o yolda bir daha anlatırım.
FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Temerküzü anlamadım.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bir bak oradan, aç şeyi, öğren. Biraz da Türkçe kavramları öğrenelim, bize ait kavramları öğrenelim.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Türkçe değil ki o Sayın Vekil, Arapça, Farsça.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Arapça ya!
HÜDA KAYA (İstanbul) - Arapça canım!
BAŞKAN - Sayın Aydemir, tamamlayın lütfen.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Arkadaşlar, bir şey söyleyeyim ben size, şunu söyleyeyim arkadaşlar: Milletvekilliği pozisyonu almış insanların kullanılan kavramlara karşı "bilmiyorum" demesini ben millete yakıştıramıyorum, milleti temsile yakıştıramıyorum. Bilmiyorsan öğreneceksin kardeşim. Şuraya kadar gelmişseniz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydemir, ek süreniz de bitti.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hayır efendim.
BAŞKAN - Sözünüzü tamamlamanız için mikrofonu açıyorum.
Buyurun.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Böyle şey olmaz ya! Yani burada konuşturulmuyoruz. Böyle bir şey olabilir mi ya?
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Kısa bir söz alacağım sizin sataşmanızdan dolayı.
(Oturum Başkanlığına Başkan Lütfi Elvan geçti)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Peki arkadaşlar, şunu söylüyorum, bakın: Uğur kardeşim ısrarla, altını çize çize tekdirde bulunuyor -tekdiri de bilmezler ya- yani uyarıda bulunuyor, "İbrahim'ciğim, özellikle bizim kelamıhitamı -bunu da bilmezler- son sözümüzü kayda geç." diyor. Ben de geçiyorum: Arkadaşlar, şehitler ölmez, vatan bölünmez.
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - O kadar!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Efendim, ezanlar dinmez, bayrak inmez ve bunu, var ya, Allah'ın izniyle dünya durdukça hayata geçiren bir hâlimiz var, haletimiz var.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Kutsal istismarı sizi kurtaramayacak. Yeter bu istismar, yeter!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bu millet hep zirvelere gidecek. Bu zirve yürüyüşünde katkı sunan...
HÜDA KAYA (İstanbul) - Hamaset yapıyor.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yaparsa yapar, size ne!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Sevgili Bakanım, şahsınızda buradaki bütün heyete, bütün güvenlik güçlerimize yüreğimizi açıyoruz ve Sayın Cumhurbaşkanımız, liderlik kıvamının eşi menendi olmayan isim, onun mücadelesine burada temenna ile yaklaşıyoruz ve beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Bütçemiz hayır uğur getirsin Bakanım. (Gürültüler)