KOMİSYON KONUŞMASI

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Bakanlığımızın değerli çalışanları, değerli basın; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün Dışişleri Bakanlığımızın 2018 yılı kesin hesaplarını görüşüyor, aynı zamanda da 2020 yılı bütçe rakamlarını değerlendiriyor ve görüşüyoruz; görüşmelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sözlerimin hemen başında, ülkemizin terörle mücadele kapsamında en tabii hak kullanımını "etnik temizlik" olarak nitelemek en hafif tabiriyle kabul edilemez bir hak ihlali olarak görülmelidir. Zira tüm harekâtların özelinde terörün imhası söz konusu olmakla beraber bölgede yaşayan Kürt'ün, Arap'ın, Türk'ün haklarının gasbedilmesini önlemeye yönelik bir mücadelenin adıdır. Dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacaktır.

Dışişleri Bakanlığının bütçe görüşmelerini yaparken elbette rakamsal değerlerin sarf kalemlerinin yeterliliği veya azlığına yönelik değerlendirmelerin kendi bağlamında son derece önemli olduğunu kabul ediyoruz. Ama görüştüğümüz Bakanlığın bütün bu rakamlarla beraber çok daha farklı siyasi, sosyal, kültürel, dünyayla temas eden yüzümüz olarak birçok alandaki performansın da masaya yatırılacağını, yatırıldığını, yatırılması gerektiği gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Dünya son yıllarda savaş tamtamlarının çalındığı, emperyalizmin ruh yapısının sarmalına savrulduğu, güçlünün haklı olduğu, güçsüzün -zayıf olmasından kaynaklanan- ezildiği, sömürüldüğü, acımasız, bir o kadar da savunmasız hâle getirildiği günleri yaşıyor. Ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin, biliyoruz ve görüyoruz ki artık dünyayı yönlendiren ticareti bile silah gücü destekliyor ve buna bağlı bir şekillenmeyle ülkeler, payanda gücün yanında olma gibi insanlığın vicdanını sızlatacak bir yer alma, yanında olma veya rol alma hastalığına tutulmuş gidiyor. Acımasız güç ve kuvvetin, dünyayı elinde tutma hastalığına yakalanmış ülkelerin hâli tam da budur desek yanlış olmaz. Biz şanslı bir nesil miyiz bilmiyorum. Dünya kaynıyor, dünyanın bu karmakarışık yapısını, bu keşmekeş hâlini yaşayan tanıklarıyız ve çocuklarımıza bunu bire bir yaşamış olarak anlatacağız elbette, kesin. Biz şanssız bir nesiliz. Kan, gözyaşı, göç, açlık, sefalet gözümüzün önünde yaşanıyor ve çaresiz seyrediyoruz. Afganistan'ı anlayamadan, Irak'ı çözemeden, Suriye'yi, Bosna'yı hesaba katmadan, Libya'yı, Arakan'ı, Sudan'ı yaşarken gördüklerimizi görmemeyi öğrettiler bunca yıl. Bunca yıldır bu ülkenin temeline konulmak istenen dinamitleri ateşleyenleri; o mayınları temizlemek isteyenleri, ayağındaki prangaları kırmak isteyenleri engelleme hedefine odaklandılar. Bilmem kaç bin kilometre öteden gelip komşu ülkelerde cirit atanların, insanları katledenlerin eylemleri ve söylemleri komşusuyla ilgilendiği için bize karşı olmaya devam ediyor.

Filistin ve Kudüs'te yaşanan dramatik olaylar İsrail'in tek başına yapabileceği, tek başına üstlendiği bir süreç değil tabii ki. Oradan yola çıkarak hemen yanı başımızda İran'ın sıkıştırıldığı cendere yarın neler olabileceğini belki bugün kestiremediğimiz süreçlerin başlangıcı olacak. Dünyayı 5 ülkenin dudağı arasına sıkıştıran sefil, çürük bir kafa yapısının bugün bu kadar güçleneceği ve tehlikeli olabileceği gerçeğini kimse tahmin etmemişti diye düşünebiliriz. Oysa dünyanın ve insanlığın ihtiyaçları, karşılıklı anlayış ve hoşgörünün bir o kadar da gerekli olduğu bir zaman diliminde, tam da yukarıdaki tutumun aksi davranışa ihtiyaç duymaktaydı oysa. Tarihin her döneminde uluslararası ilişkileri bu minvalde kabul etmiş bir anlayışı önemseyen yanımızla öne çıkmış bir millet olduğumuzu söyleriz. Cumhuriyet tarihimizle birlikte bunu "Yurtta sulh, cihanda sulh" ifadesiyle sembolize etmiş, buna bağlı olarak da ülkeler arası ilişkilerin dayanışma, yardımlaşma felsefesinin bu çizgide oluşmasını önemsemiş bulunmaktayız. Ancak dünyanın geldiği yeri görmemek güneşe gözümüzü kapatma anlamında bir noktaya bizi taşıyacaktır. "Dünya 5'ten büyüktür, bir de bu gözle bakın." yaklaşımı sade bir kuru cihangirlik ifadesi olarak görülmemeli, öyle sığ bir alana hapsedilmemelidir. Tarihin hafızasında bu ifade gerçek karşılığını bulacak ama gönül arzu eder ki dünya buna bugün cevap verebilsin. Yurtlarından kaçarak ülkemize sığınan yaklaşık 4 milyon insana ev sahipliği yapıyoruz. Bu sayıda insana bu yaşam koşullarında ülkemizin gösterdiği inanılmaz özveri ve gayreti, medeniyet, insanlık duygusu yoksunu ülkelerin anlamasını beklemek galiba bir hayal.

Suriye'yi değerlendirirken tüm dinamikleri göz önünde bulundurma mecburiyeti yanında güvenlik endişemizin öne çıkması yadırganmamalıdır. Hiçbir ülkede yaşanan olaya ilgisiz kalma lüksünüz yok artık. Dünyanın bir ucundaki ülkeyle ilişki kurmak, ticaret yapmak artık zor değil. İşte bu ilişkileri belirlerken atılacak adımların, mevzuat iyileştirmelerinin yükü tamamen Bakanlığın omzunda ve Bakanlık performansına, personelin niyet, istek ve becerisine bağlı olmaya devam edecektir. Ülkesinin ülkü ve hedefleriyle hemhâl olmuş personeliyle bunun başarılması hiç de zor değildir. Dış politikaların belirlenmesinde tercih edilen yol ve yöntemler, evrensel değerlerin savrulduğu, stratejik ortaklıkların yalandan varmış gibi yapıldığı, çıkar odaklı hâle geldiğini görerek yeni baştan gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Toplumun bu ortaklıklarla ilgili kanaatlerinde ciddi sapmalar, farklı değerlendirmeler ve olumsuz yaklaşımlar hızla artmaktadır. Toplum savunması için kendi karar verme yetkisini elinden alma girişimi olarak görmektedir, görünen de budur. İşte Bakanlık bilgilendirme ve şeffaf süreçlerle bu durumu topluma izah ederek çıkış yolunu toplumun desteğini alarak sağlamalıdır.

Avrupa Birliğiyle ilgili aynı şekilde toplumda her geçen gün tepki ve ya tepkisizlik daha fazla dikkat çeker hâle gelmiş bulunmaktadır. Burada da yaşanan inişli çıkışlı süreçler milletin hafızasını karıştırmaktadır. Yaşanan gelişmelerle ilgili net, açık, şeffaf bir bilgilendirme süreci gerçekleştirilmelidir. Bu anlamda yapılanları destekliyoruz.

Dışişleri Bakanlığının uluslararası siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerimizin ikili çevrede çok taraflı platformlarda yürütülmesi ve daha da geliştirilmesi yönündeki çabalarını dikkatle takip ettiğimizi ve takdir ettiğimizi ifade etmek isterim. Sayın Bakanımızın sunumundan da anlaşılacağı gibi, hem diplomasinin köklü geleneğine bağlı kalmak gibi doğru bir tercihle daha proaktif bir faaliyet icra etme başarısını gözlemleyebiliyoruz. Hem Sayın Cumhurbaşkanımızın hem Dışişleri Bakanımızın bu proaktif çalışma anlayışı çerçevesinde ortaya koydukları gayreti görmemezlikten gelemeyiz. Bakanlık görev ve yetkileri ile sorumlulukları üzerinde durmayacağım ama son derece önemli bulduğum ve o çerçevedeki faaliyetlerinin son derece faydalı olacağına inandığım Bakanlık vizyonunu hatırlatmak istiyorum. Ulusal menfaatlerimiz ile evrensel değerler, özgürlük ile güvenlik arasında gözettiğimiz denge doğrultusunda yapıcı, ön alıcı, gerçekçi ve sorunsuz bir dış siyaset uygulamak suretiyle Türkiye'nin ve Türk milletinin hak ve menfaatlerini ileriye taşırken tüm ülkelerin halklarının ve bireylerinin insan hakları ve demokratik değerler temelinde güvenlik içinde yaşamak hakkını savunmak, güç kullanımından ve gerginliği tırmandırıcı uygulamalardan kaçınmak, özellikle yakın çevremizde tarihî ve kültürel bağlarımız bulunan bölgelerde siyasi diyalog zeminini güçlendirmek, bölge ülkeleri arasında ekonomik ilişkileri geliştirerek tüm tarafların yararına olacak şekilde karşılıklı ekonomik bağımlılık yaratmak, farklı kültürler arasında hoşgörüyü teşvik etmek yoluyla barışçıl ve istikrarlı bir düzenin kurulmasına katkıda bulunmak, kıtasal ölçekli açılımlarla dünya üzerindeki tüm ülkelerle ilişkileri geliştirmek, küresel düzeyde iş birliğinin güçlendirilmesini teminen çok taraflı örgüt ve platformlarda etkin bir diplomasi yürütmektir. Bu vizyon, baştan beri söylediğimiz, söylemek istediğimiz ve yapılmakta olan ve yapılacak işlerin aslında yol haritasını çiziyor olması açısından oldukça önemlidir. Filistin işgaline karşı çıkarken de Mısır'daki darbeyi, Venezüella'daki yaşananları değerlendirirken ve söylemlerdeki duruş ve cesaret biraz da bu vizyon hedeflerinden alınmış olmaktadır. Aksi, bu vizyonu niçin belirlendiğinizi sordurtacaktır. Elbette hiçbir ülkenin iç işlerine karışmak gibi bir hakkı kullanıyor olmayacak ama yanlışı, haksızlığı, zulmü söylemekten de geri durmayacağız; durmayacağınız da çalışmalarınızdan ortaya çıkmış bir gerçektir.

Dışişleri Bakanlığı aynı zamanda dışa açılan kapımız, penceremiz diyoruz. Bu kapı pencereden giriş çıkışlar olacak, gözlemleyeceğiz, gözlemleneceğiz, bunu biliyoruz. Türkiye sadece Türkiye değildir, gönül coğrafyamızın genişliği anlatmakla bitmez, hakkını vermeye çalışsak da hakkını veremesek de umudunu bize bağlayanların var olduğu bir dünya gerçeğiyle karşı karşıyayız. O nedenle bu ülkeye katkı sağlayacak anlayışa sahip ülkelerle dayanışmayı artıracak gayret ve hedefi öne çıkarabilmeli ve bunu hayata geçirecek adımları atmaya devam etmeliyiz.

Önemsediğimiz bir konu da, terör örgütlerinin yurt dışında yuvalanması, bu hususta gösterdiğiniz etkin mücadelenizdir. Bu mücadeleyi takdir ediyoruz ve destekliyoruz. Biliyoruz ki örgüt üyeleri, özellikle Batı ülkelerinde gördüğü destekle ülke aleyhine tam bir propaganda düşmanlığı yürütmekte; ellerindeki kanı oralarda şirinlik postu altında söze ve kaleme dökerek saldırıyor. Sunumdan da anlaşıldığı gibi, Bakanlığın mücadelesi cansiperane devam etmekle beraber karşı propagandayı iyi yapmak, oluşturdukları olumsuz algıyı yıkacak tüm çalışmaları ortaya koymak mecburiyeti devam etmektedir. Bu alandaki çalışmaların da millet adına millet tarafından desteklendiğini unutmamanız çok önemlidir.

Şunu da söyleyerek tamamlamak istiyorum. Bizim güzel bir sözümüz var "Hak, haklının en mukaddes malıdır/ Vermezlerse alacaksın, tamam mı?" diyen. Dünyanın tamamı size karşı olsa da bu dünyada durmanız gereken yeri değiştiremez, değiştirmeyeceğine inanıyorum. Stratejik plan ve programlarınızla tüm dengeleri göz önünde bulundurmayı de ihmal etmeyeceğiniz izahtan varestedir.

Velhasıl, tarih şahit olmaya devam edecek. Tarihin şahitliğine razı olmayanların tarihin karanlık mahzenlerinde kaybolacağı gerçeğini hatırlatarak, bütçenin hayırlı olması temennisiyle saygılar sunuyorum.