KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AYDIN (Antalya) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkanım, Değerli Bakanım, saygıdeğer Komisyon üyeleri ve milletvekili arkadaşlarım, çok kıymetli bürokratlar, basınımızın seçkin temsilcileri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Günümüz dünyası çok sayıda sınamayla karşı karşıya. Küresel boyutta belirsizlik ve öngörülemezliklerin hâkim olduğu, değişim ve dönüşümün aralıksız devam ettiği bir dönemden geçmekteyiz. Türkiye'nin yakın çevresi ise zafiyetler barındırmaya, küresel ve bölgesel şoklara dayanıksız olmaya devam etmekte. Ülkemiz kendini bu zorluklardan soyutlama lüksüne sahip değil; tam tersine, böylesine değişken bir zeminde dış politikamızın vizyona ve manevra yeteneğine sahip ancak aynı zamanda ülkü ve ilkelerine sahip çıkan nitelikte olması büyük önem arz ediyor. Bu bağlamda da Dışişleri Bakanlığımıza önemli görev ve sorumluluk düşüyor.

Bizi doğrudan etkileyen zor uluslararası ve bölgesel koşullarda arkamıza yaslanıp gelişmeleri hariçten izlemek, bizim için bir seçenek olamaz. Bizi etkileyen meselelere müdahil olmanın, katkı sağlamanın bir zorunluluk olduğu ortada. Türkiye'nin girişimci ve insani dış politikası tam da bu ihtiyaca cevap veriyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğündeki millî ve yerli dış politikamız, girişimci ruhumuzu, insani ve vicdani kültürümüzü yansıtıyor.

Sayın Dışişleri Bakanımıza paylaştığı bilgiler ve özverili çalışmaları nedeniyle çok teşekkür ediyorum. Ben Sayın Bakanımızın bilgi verdiği konular arasından özellikle Suriye ve Orta Doğu üzerinde durmak istiyorum.

Yakın çevremizde en öncelikli çözüm bekleyen konu, Suriye'nin durumu. Suriye'den kaynaklanan tüm terör tehditlerine karşı millî güvenliğimizin gerektirdiği tedbirleri almak, uluslararası hukuka dayanan en temel hakkımız. Bu minvalde ülkemiz Fırat'ın doğusunu teröristlerden temizleyerek kendi bekasını ve güvenliğini korumak, ayrıca Suriye'nin huzur, barış, istikrar ve toprak bütünlüğüne katkı sağlamak amacıyla 9 Ekim tarihinde Barış Pınarı Harekâtı'nı başlatmıştır. Barış Pınarı Harekâtı'nda vatanı ve milleti uğruna şehit olan kahramanlarımıza Allah'tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Sayan Başkan, Kıymetli Bakanım, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin harekât alanının demografisini değiştirmek gibi bir amacı yoktur. Bu suçlamalarda bulunanlar PKK/PYD-YPG terör örgütünün, Kürtler başta olmak üzere, bölge halkına karşı baskı ve yıldırma politikası uyguladığını, yerel halkı zorla evlerinden ettiğini göz ardı etmektedirler. PYD/YPG'nin etnik temizlik başta olmak üzere, insanlığa karşı işlediği suçların bağımsız uluslararası kuruluşlarca da belgelendiği hatırlanmalıdır.

Barış Pınarı Harekâtı'nın Suriye'de siyasi süreç çabalarına zarar vereceği iddiası da gerçeklerden uzaktır. Siyasi sürecin üzerinde inşa edilmesi gereken toprak bütünlüğü ve siyasi birlik ilkesine zarar veren ayrılıkçı bir gündem izleyen ve Suriye halkının hiçbir kesiminin meşru temsilcisi sayılmayacak bir terör örgütüyle mücadele, bilakis siyasi sürecin ilerletilmesine katkıda bulunacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde "sahada ve masada güçlü diplomasi" anlayışımız doğrultusunda 911 kilometrelik Suriye sınırımızın terörden temizlenmesi ve güvenli bölge oluşturulması için ABD'yle 17 Ekimde, Rusya'yla da 22 Ekimde mutabakata vardık. Bununla birlikte, ülkemizin meşru güvenlik kaygıları karşılanmadığı takdirde gereken adımları atmakta, tabiatıyla şimdiye kadar olduğu gibi, tereddüt edilmeyecektir.

Irak'a gelecek olursak, bu önemli komşumuzun siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü destekliyoruz. Hükûmetin Iraklılık kimliğini ve Irak halkının taleplerini ön planda tutmasını, mezhepler üstü ve kapsayıcı olmasını savunuyoruz. Ülkede son zamanlarda başlayan protestoların da barışçıl bir biçimde sonlanmasını arzuluyoruz. Irak'ın yeniden imarına, bölge için olumlu bir emsal oluşturabileceği düşüncesiyle büyük önem veriyoruz.

Filistin meselesi kanayan yaramız. Filistin halkına uygulanan zulüm, vicdanlarımızı yaralıyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Filistin meselesi adil bir şekilde çözülmeden Orta Doğu'ya barış ve huzurun gelmeyeceğini, Orta Doğu'daki sorunlar çözülmeden ise komşu coğrafyaların tam anlamıyla istikrar ve refah içinde yaşayamayacağını öteden beri savunuyoruz. Kudüs'ün İslam dünyasının kırmızı çizgisi olduğunu hatırlatma görevi bir süredir ülkemize düşüyor; bunu da gururla ve layıkıyla yapıyoruz. Ülkemiz, kültüründen ve tarihinden gelen, geleneklere uygun şekilde ihtiyacı olan herkese ayrım gözetmeksizin yardım elini uzatıyor; bu özelliğimiz, Dışişleri Bakanlığımızın yürüttüğü insani dış politikanın da özünü oluşturuyor. Misafir ettiğimiz 3,6 milyondan fazla Suriyelinin ıstıraplarını ve acılarını dindirmeye çalışıyoruz. TİKA, AFAD ve Kızılay gibi kurumlarımızla ortak çalışmalar yapıyoruz. Türkiye, insani yardımlarda dünyanın rekortmen ülkesidir. Türkiye, bu dönemde Sayın Cumhurbaşkanımızın belirlediği vizyon ve Sayın Dışişleri Bakanımızın önderliğinde uygulamaya koyduğu girişimci ve insani dış politika çerçevesinde hem gerektiğinde sert güç unsurunu uygulamaya koyuyor hem de yumuşak gücünü pekiştiren adımları atmaktan da geri kalmıyor.

Sayın Başkan, Kıymetli Bakanım, değerli milletvekilleri; bugün burada bazı eleştiriler dile getirildi. Ben göz ardı edilen başarı ve övünç vesilelerini paylaşmadan edemeyeceğim. Öncelikle, tam da Barış Pınarı Harekâtı nedeniyle haksız eleştirilere maruz kaldığımız günlerde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterini uluslararası arabuluculuk gibi olumlu bir gündemle ülkemizde ağırladığımızı özellikle vurgulamak istiyorum. Anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü ve arabuluculuk konularında üstlendiğimiz öncü rol çerçevesinde, Türkiye, 31 Ekim 2019 tarihinde İstanbul'da açılışını Sayın Dışişleri Bakanımızın ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin yaptıkları Altıncı Arabuluculuk Konferansı'na ev sahipliği yapmıştır. Konferansın hemen ertesi günü de İslam İşbirliği Teşkilatının bu alandaki kapasitesini artırmaya yönelik olarak Üçüncü İslam İşbirliği Teşkilatı Üyesi Ülkeler Arabuluculuk Konferansı gerçekleştirilmiştir. Bu iki etkinliğe 51 ülkeden 700'den fazla kişinin katılması, Türkiye'nin bu alandaki marka değerinin her geçen gün artmakta olduğunu göstermiştir.

Türkiye'nin sert ve yumuşak güç unsurlarını belirli bir denge içerisinde ve ahenkle kullandığı akılcı dış politikanın bir diğer örneğini, bir başarı hikâyesini daha geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO'da yaşadık. Tam elli üç yıl aradan sonra ilk kez bir Büyükelçimiz, UNESCO'nun en üst karar alma organı olan 40'ıncı UNESCO Genel Konferansı Başkanlığı'na seçildi. Büyükelçi Altay Cengizer'in bu göreve seçilmesi, hem ortak kültür mirası üzerine yükselen bir kurum olan UNESCO'da ülkemizin giderek artan profilinin bir göstergesi olmuş hem de Türk diplomasisinin başarılarına bir yenisini eklemiştir.

Son olarak, Sayın Bakanımıza, diplomasiyi tüm ülke sathına yaydığı için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Kendisinin öncülüğünde Dışişleri Bakanlığımız son dönemde üst düzeyli diplomatik etkinlikleri sadece İstanbul ve Ankara gibi belli başlı şehirlerimizle sınırlandırmayarak kamu diplomasisi alanında ciddi bir fark yaratmıştır. Bu çerçevede, her yıl merkezdeki ve yurt dışındaki tüm diplomatik temsilcilerimizin katılımıyla düzenlenen Büyükelçiler Konferansı, Ankara'ya ilaveten başka bir şehrimizde düzenlenmektedir. Türk diplomatlarını bu tip toplantılar vesilesiyle Samsun'da, Konya'da veya Gaziantep'te görmek ya da farklı ülkelerden siyasetçileri ağırlamak tüm halkımızı ziyadesiyle memnun etmiştir. Keza, benim de Yüce Meclisimizde temsil etmekten onur duyduğum Antalya, çeşitli NATO toplantılarına, G-20 ve EXPO dünya sergisi gibi etkinliklere ev sahipliği yaparak sadece bir turizm merkezi değil, bir dünya şehri olduğunu herkese göstermiştir.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye'nin sahada ve masada güçlü diplomasi politikasının yürütülmesinde kilit rol oynayan, yurt dışında hepimizin göğsünü kabartan Dışişleri Bakanlığımızın 2020 bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum.