KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkanım, çok Değerli Bakanımız, YÖK Başkanımız, bakan yardımcılarımız, çok değerli milletvekillerimiz, değerli bürokratlarımız ve basın mensuplarımız; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 2020 yılı Millî Eğitim Bakanlığı bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu konu üzerine konuşmadan önce, sabah sözü geçen bir konu hakkında kendi fikirlerimi ifade etmek istiyorum. Burada Diyanet İşleri Başkanımız daha çok ülkemizde gerçekleşen evliliklerin yaklaşık dörtte 1'i, beşte 1'i boşanmayla sonuçlandığı için eşlerin birbirine daha fazla değer vermesi anlamında bir video yayınladı. İnsanların daha çok birbirine hürmet etmesi gerektiği, saygı göstermesi gerektiği anlamında yorumlanması gerekirken daha çok kadının erkeğe hizmet etmesini ön plana çıkararak eleştirdiler. Tabii, bizim toplumumuzun bir gerçeği var, âdetleri var, örfü var.

Bizim arkadaşımız Deniz Bey yeni evlenmiş, Allah mesut etsin. Şimdi sormak lazım: Deniz Bey, kızımızı mı istemiş yoksa kızımız, Deniz Bey'i mi istemiş veya diyelim ki Deniz Bey, kızımızı istemeye gittiğinde kahveyi kızımız mı yapmış?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Birbirlerini istemiş olamazlar mı?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Bu açıdan bakmak lazım gerektiğini düşünüyorum ben tabii. Yani, buralarda bir örf ve âdet var, mutlaka kahveyi Deniz Bey yapmamıştır; bu pencereden bakmak lazım.

Diğer taraftan da Sayın Cumhurbaşkanımız "Dindar bir nesil yetiştirmek gerekir." derken... Şimdi, tüm semavi dinler insana ne öğretir? Ahlakı öğretir, vicdanı öğretir, namusu öğretir, dürüstlüğü öğretir, doğruluğu öğretir; burada kastedilen de budur. Yani "dindar bir nesil" demeye siz "Sadece Müslüman olsun veya -diyelim ki- benim taraftarım olsun." gibi bir pencereden bakıyorsunuz ama Sayın Cumhurbaşkanımızın kastettiği de bu: İnsanlar maneviyatını bilen, düzgün... Tabii, bunun içinde diğer dinlere mensup olan insanlar da düzgün insanlardır, bunlar düzgün değildir demiyoruz.

Diğer taraftan, bütçeye gelince, tabii -Sayın Bakanımız da gitmiş ama- eğitim gerçekten de zor bir süreç; kolay bir süreç değil. Aşağı yukarı 17 milyon 800 bin öğrencinin eğitilmesi, bu hizmetin büyük bir kadroyla da verilmesi ve bu eğitimin 69 bin tane okulda verilmesi konusunda hükûmetlerimiz döneminde gerçekten de çok büyük gayretler sarf edildi; bunu takdir edersiniz etmezsiniz, tabii, onu bilemiyoruz ama vatandaşımız olanları görüyor. Bu pencereden baktığımızda, gerçekten de 315 bin tane dersliğin yapılmış olması, diğer taraftan da yaklaşık 650 bin öğretmen atanarak mevcut öğretmenlerin yüzde 69'unun oluşturulması ve derslik başına düşen öğrenci sayısının ilköğretimde 24'e, ortaöğretimde 20'ye düşürülmesi; yine, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının ve diğer taraftan da kadro doluluk oranlarının yüzde 90'a ulaştırılmış olması; akıllı tahtaların getirilmiş olması; bunlar tabii ki önemli. Tabii, son yıllarda her ilde bir üniversite açılmasıyla beraber, 2006 yılında -yanılmıyorsam- 78 olan üniversite sayımızın 207'ye yükselmesi ve üniversitelere gidebilme imkânının artmasıyla da gençlerimizin büyük bir kısmının üniversiteye yönelmiş olması...

Diğer taraftan, tabii ki 28 Şubat sürecinde sırf imam-hatiplerin önünü kesme adına meslek liselerinin tamamının önünün kesilmiş olmasıyla eğitime büyük bir sekte vurulmuştur. Tüm bu yaraların sarılması, tekrardan ara elemanların geliştirilmesi anlamında Sayın Bakanımız gerçekten de doğru teşhis koyarak -ben "Hiçbir şey yapmadınız." diyen arkadaşlara katılmıyorum yani bunlara katılmak mümkün değil; eğitim, bir de, bugünden yarına sonuç verebilecek bir işlem değil ki, yıllar gerektiren bir işlem- bu yönde başarılı çalışmalara imza atmaktadır. Yine, tasarım becerileri atölyelerinin kurulması ve diğer taraftan da endüstri meslek liselerini cazip hâle getirecek programların uygulanması çok önemli. İşte, ASELSAN Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Mesleki ve Teknik Lisesi, diğer taraftan da otellerde kurulan turizm meslek liseleri; bunlar gerçekten de yarınlar için, bizim için çok ümit verici. Bundan sonra, insanlar da kısa yoldan meslek sahibi olup işe girebilecek. Buradaki esas problemimiz: Tabii ki bir ülkenin ekonomisi ne kadar güçlü olursa ve işsizlik oranı ne kadar az olursa, eğitime ayırdığı katkı payı ne kadar fazla olursa o ülkelerde eğitim o derecede daha iyi bir hâle gelecektir.

Diğer taraftan, biz bir taraftan "Hayat Boyu Öğrenme"yle de gerçekten bu fırsatı kaçırmış olan insanlara çok büyük fırsatlar vermekteyiz. Halk eğitim merkezlerine gittiğimizde şunu gördük: Orada herkes kendine yer bulabiliyor, toplumumuzun yüzde 6'sı buradan istifade etmekte. Yani, fırsatı kaçıranlara okuma olsun, meslek edinme olsun, herhangi bir hobi olsun bu alanlarda çok güzel hizmetler veriliyor; hem Bakanımıza hem de Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürümüze çok teşekkür ederim.

Ayrıyeten, bir ülkede ekonomik refah düzeyi ne kadar yüksekse dezavantajlı kişilerin topluma verilen hizmetlerden ve sunulan imkânlardan faydalanma oranı o derecede artar. İşte, bizim dönemimizde de gerçekten dezavantajlı gruba daha önce sağlanmayan çok çeşitli eğitim fırsatları; bu, taşıma olabilir, özel eğitim olabilir veya özel yeteneklerini geliştirme olabilir; bu gibi alanlarda Hükûmetimiz çok büyük gayret ve çaba sarf etmektedir.

Diğer taraftan, sabah arkadaşımızın biri işte, yurt dışı öğrencilerden bahsedince "Bunların çoğu Suriyelidir." diye kastederek bir imada bulundu. Ben baktım, Uşak Üniversitesinde 2.780 öğrenci var. Bunlar nereden geliyor diye baktığımızda, en büyük kısmı Türkmenistan'dan geliyor, ondan sonra da Azerbaycan'dan geliyor. Yani Afganistan'dan, Almanya'dan -24 kişi yani bunlar Türk vatandaşı da olabilir, onu bilemiyorum tabii- Bulgaristan'dan geliyor, Çin'den geliyor, Danimarka'dan geliyor, Fildişi Sahilleri'nden geliyor, Gabon'dan geliyor, Gürcistan'dan, Hollanda'dan, Irak'tan yani aklınıza gelebilecek her türlü ülkeden, yaklaşık 58 tane ülkeden eğitim almaya geliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayalım Sayın Güneş.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Şimdi, diğer taraftan, Sayın Bakanım, tabii ki atanamayan öğretmenleri arkadaşlar dile getiriyorlar. Burada tabii ki problemin esasında, çok fazla öğretmen yetiştirilmesi olduğunu geçen sene konuşmuştuk. Bunun üzerine siz de yaklaşık yüzde 10 civarında eğitim fakültelerinde bir azalmaya gittiniz, bununla ilgili bir planlama yapıyorsunuz ama bu, kısa sürede çözülebilecek bir sorun değil.

Diğer bir konu da yani size, öğretmenler arasındaki eşitliği, eğitimdeki eşitliği sağlamada hem bölgesel hem kırsal, kentsel anlamında çok büyük yükler düşmektedir. Gerçekten de kendini iyi yetiştiren, günün şartlarına uyduran, sık sık yenileme yapan öğretmenlerimiz ile diyelim ki kendini hiç yenilemeyen öğretmenleri birbiriyle buluşturma adına da çok büyük çalışmalar yapıyorsunuz. Allah kolaylıklar versin.

Burada bir şeyi dile getirmek istiyorum. Öğretmenlerimizin bazı talepleri var Sayın Bakanım. Bunlardan bir tanesi, uzun süredir yapılmayan uzman öğretmenlik eğitimiyle ilgili talepleri. Bize dediler ki: "Bu, uzun süredir yapılmıyor. Bunu Sayın Bakanımıza iletirseniz memnun oluruz."

Diğer bir konu da efendim, şöyle bir şey var: Bu eş durumundan dolayı tayin olmuş ancak daha sonra, ileriki yıllarda boşanmış insanların boşandıktan sonra geldikleri yere geri gitmesi gerekiyor. Bunu bazı bakanlıklarda beş yılla sınırlandırıyorlar. Diyelim ki siz eşinizden dolayı bir şehre geldiniz ve beş yılı geçtikten sonra boşansanız dahi o ilden gitmiyorsunuz. Böyle bir kolaylık sağlanmanızı temenni ediyorlar.

Diğer taraftan, şunu da ifade etmek isterim, biraz önce unuttum: Sayın Cumhurbaşkanımız, dindar nesil yetiştirelim ama kindar nesil yetiştirmeyelim... Bizim kimseye karşı bir kinimiz yok. Biz, 82 milyonu kucaklıyoruz, tüm insanları kucaklıyoruz. Gerçekten de geriye dönüp baktığınız zaman bizim kadar yumuşak kalpli, bizim kadar misafirperver olan bir millet yoktur.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, yapma Allah'ını seversen!

CAVİT ARI (Antalya) - Ayrıştırdınız milleti, ayrıştırdınız. Toplumu böldünüz karpuz gibi.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Şöyle ifade edeyim: 1991 yılında Körfez Krizi olduğunda yaklaşık Kuzey Irak'tan 500 bin Kürt vatandaşı geldiğinde bunları kim kabul etti? Türkiye kabul etti. Yine, Bulgaristan'daki olaylardan dolayı gelenleri kim kabul etti? Yine Türkiye. Halepçe olaylarında kim sahip çıktı? Yine Türkiye. Mesela Ayn el Arap'ta olan olaylarda kimden medet umdunuz? Yine Türkiye'den. Yani ben şunu söylüyorum: Gerçekten de Türkiye, kendisine hainlik etmeyen insanların tümünü kucaklar ama kendisine hainlik eden, kendisine düşmanlık eden insanların asla gözünün yaşına bakmaz diyorum.

Ben bu 2020 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Başarılarınızın devamını diliyorum.

Saygıyla selamlıyorum.