KOMİSYON KONUŞMASI

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Çok teşekkür ediyorum.

Başkanım, Değerli Bakanım, Bakan Yardımcım, YÖK Başkanım, Yükseköğretim Kalite Kurulu Başkanı, ÖSYM Başkanım, değerli arkadaşlarım -tabii ki sizleri- değerli katılımcılar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün çok önemli bir Bakanlığımızın, Millî Eğitim Bakanlığımızın 2020 yılı bütçesini ve 2018 yılı kesin hesabını görüşüyoruz. Saat ondan beri konuşan arkadaşlarımız hakikaten katkılar yaptılar, istifade ettik; her birimiz, süremiz içinde, bir bütünün, doğrunun önemli parçalarını dile getirdik. Hani, bir replik vardı, "Eğitim şart." diyordu ya şeyde, "Eğitim şart." Ben de eski bir eğitimciyim, onu da bilmiyordunuz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yapmadığınız şey kalmamış Cemal ağabey.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Evet, öyle oldu maalesef. "Çok şey yapan hiçbir şey yapamaz." derler. En sonunda siyasetçi olduk.

Ama 2005 yılında çok sevdiğim üniversiteden istifa etmek zorunda kaldım. Ben bir 28 Şubat mağduruyum, çocuklarım da öyle. Biraz önce Sayın Bekaroğlu dile getirdi. Tabii, bu hikâyemi sizinle paylaşacak değilim, çok uzun. 1997 yılı 28 Şubat hepimizin üzerinden buldozer gibi geçti. O yıllarda ben de Karadeniz Teknik Üniversitesinde İşletme Anabilim Dalında öğretim görevlisiydim, Sayın Bekaroğlu da Tıp Fakültesinde öğretim üyesiydi; onun çocuklarının yaşadıklarını benim çocuklarım da yaşadı.

Ben bir imam-hatip mezunuyum; 1969 yılında bir köy ilkokulunu bitirdim ve Giresun'a imam-hatibe gittim. Eğer imam-hatip olmasaydı okuyamayacaktım çünkü rahmetli babam kesinlikle imam-hatipte okumamda ısrar ediyordu, öğretmenim de öğretmen okuluna gitmemi istiyordu; arada kalmış bir çocuğun yaşadığı travmayı düşünün. Ama babama rağmen öğretmen okulu sınavına girdim -o zamanlar bu test şeyi yoktu hocam, ÖSYM henüz çıkmamıştı o yıllarda- bize sabahleyin kompozisyonda -kompozisyon olarak- sordular ki: "'Bıçak yarası iyileşir ama dil yarası iyileşmez.' sözünü açıklayın." Tabii, ben bir köylü çocuğuyum, bıçak yarasını çok iyi biliyorum ama bu dil yarası dilin neresinde çıkıyor bunu bir türlü, yarım saat çözemedim. Meğer babam gönül koymuş. Ve o dil yarasını izah edemediğim için öğretmen okulunu kazanamadım. Sonra imam-hatibe gittim, babamın dediği gibi ve iyi ki de gitmişim; İkinci sınıf vatandaş muamelesi nedir, öteleştirmek nedir, itilmek nedir, bunu yaşadık. Başta, tabii, o günkü matematik hocamı hatırlıyorum; beni her derste döverdi. Aslında matematiğim 10'du, sınıfın en iyisiydim; geçenlerde de gittim, karnemi de aldım okuldan, hakikaten matematiğim 10. Bir gün beni çağırdı, şöyle yarı şaka yarı ciddi hakaret ederek dedi ki: "Bilmem ne herif, seni niye dövdüğümü hâlâ anlamadın mı?" Ben ağlıyorum, gözüm yaşlı, "Anlamadım öğretmenim." dedim. "Ailene söyle, seni buradan alsın. İmam mı olacaksın, cenaze mi yıkayacaksın? Sen niye fen lisesine gitmiyorsun?" Bakın, o gün; bu dediğim 1970 yılı. Sonra 1971 muhtırası oldu, ardından da imam-hatibin orta kısımları kapatıldı. Ben parasız yatılıya gittim, parasız yatılıda okudum. Sonra, Ecevit rahmetli oldu, Erbakan rahmetli oldu. O dönemki hükûmetin, kurulan koalisyonun ilk aldığı kararlardan birisiyle imam-hatiplerin orta kısımları açıldı ve imam-hatip okullarına da lise hakkı verilerek lise mezunu sayıldık; o dönemin ilk mezunlarından biriyim ben, lise edebiyat kolu. Ben işletme fakültesini kazandım. Okulun en yaramaz çocuğuydum; spor yapıyordum, futbolcuydum, şiir okuyordum, hatiptim ama parasız yatılıdaydım; okuldan kaçıyorduk, pansiyondan kaçıyordum, haşarı bir öğrenciydim. Biz o yıl 106 kişi mezun olduk, 96'mız üniversiteye girdi, 10 arkadaşımızın da yaşı çok büyük olduğu için -onlar Kur'an kurslarından gelmişti- onlar sınava hiç girmediler, imam oldular. Bizim içimizde şimdi çeşitli profesör arkadaşlar var, siyasetçiler var, valiler var, diplomatlar var ama o 96 kişi içinde eğitimciler de var. Bunu anlatmak ihtiyacı hissetim çünkü biz de ötelenmiş, itilmiş bir neslin çocuğuyuz.

Benim çocuklarım da imam hatip mezunu oldukları için 28 Şubat sürecinde birisi üniversite katsayı engeline takıldı; birisi orta kısımdan ayrıldı fen lisesine gitti, inşaat mühendisi oldu; birisi Kıbrıs'ta okudu ama son çocuğumu imam hatibe veremedim, hâlâ içimde ukdedir. İmam hatip bir ayrıcalık değil elbette. Çok özür dilerim, söylemek için bazı şeyler hazırladım ama şeyin akışı beni oraya getirdi.

Neticede Sayın Cumhurbaşkanımız "dindar nesil" dediği zaman ben onu anlıyorum çünkü o da bir imam hatip mezunu fakat ben olayı şöyle tercüme etmek istiyorum: "Dindar nesil" demek "dini dar" nesil demek değildir arkadaşlar. "Dini dar" ile "dindar"ı ayırmak lazım, ben ayırıyorum. Çünkü malzememiz insan, millî eğitimin ana gayesi insanı eğitmek; hayvan eğitmek değil, eşya eğitmek değil, robot eğitmek değil, bilgisayar eğitmek değil. İnsan psikolojik bir varlık. Bir doktor psikolog arkadaşım vardı -aramızda psikiyatrist arkadaşımız da var Mehmet Bekaroğlu, katılır mi bilmiyorum ama- o meslek taassubundandı herhâlde, bana bir gün dedi ki: "Hoca, hoca tıp psikiyatridir, gerisi veterinerliktir." "Ne demek istiyorsun?" Dedi ki: "Tıp, insanla uğraşır, insan psikolojik bir varlıktır, gerisi veterinerliktir." "Anlamadım." dedim. "Kalp koyunda da var ama insanın kalbi ile koyunun kalbi farklıdır." dedi. Şimdi, doğru yanlış tartışılır ama millî eğitimin preparatı, neyse, malzemesi, hedefi insan. İnsanı eğiteceğiz. Hükûmetimiz, hadi Hükûmeti bir tarafa bırakın, devletimiz... Ben bildim bileli AK PARTİ Hükûmetlerinin bu 18'inci bütçesi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin de 2'nci bütçesi. Her bütçede en büyük payı oran olarak, bu sene azda olsa azalsa da -sizin dediklerinize ben de katılıyorum, bunu şartları, sebepleri var ama- eğitime ayırıyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - S400...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bakın, önümdeki rakamları tekrar etmek istemiyorum ama 1 trilyon 95 milyarlık bütçenin 956 milyar gelir elde edeceğiz ama 1 trilyon 95,5 milyar gider yapacağız arada 139 milyarlık açık var, borçlanacağız bunu, o da sonuç böyle gelirse. Buradan da 177 milyarını arkadaşlar eğitime ayırıyoruz. Bu paralar milletin parası, bu paralar milletimizin verdiği vergiler, dişimizden tırnağımızdan artırarak eğitime veriyoruz. Eğitimde akşamdan sabaha sonuç alamıyoruz, çocuklarımıza da hepimiz yıllarca para harcıyoruz, mesai harcıyoruz ama neticeyi yirmi sene, yirmi beş sene sonra görmeye başlıyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İşsiz kalıyorlar.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Şimdi, devlet de milletten topladığı vergilerin yüzde 17'ye yakınını -yüzde 16,1'iNİ, 16,2'sini, her neyse- eğitime ayırıyor. Biz, Millet Meclisi olarak bu bütçeyi kabul edeceğiniz, yetkiyi Sayın Bakana, Hükûmete vereceğiz ama aynı zamanda bunun da nereye gittiğinin, kör kuruşun hesabını önce Bakanlığımız ve bizler takip etmek zorundayız.

(Oturum Başkanlığına Sözcü Şirin Ünal geçti)

BAŞKAN - Sayın Vekilim, iki dakikanız kaldı, toparlayalım yavaş yavaş.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Sayın Paşam, bırakın konuşayım böyle yarım saat desem mümkün değil ama bana da birkaç dakika verirseniz toparlayacağım.

Dolayısıyla, Sayın Bakanım, ben sizin iyi bir eğitimci olduğunuzu biliyorum. Geçen yıl açıkladığınız o 2023 Eğitim Vizyon Programı'nda ben de vardım, bir eğitimci olarak sizi izledim. Hatırlarsınız, çıktınız, herkes bekliyor, orada binlerce insan var, dediniz ki: "Bana öyle bakmayın, bana elinde sihirli bir çubuğu olan sihirbazmışım gibi bakmayın." Ben öyle hatırlıyorum, bu meyanda bir konuşma yaptınız ve ben etkilenmiştim. Evet, size öyle bakıyoruz. Hakikaten bir sihirbaz değilsiniz, elbette değilsiniz ama 1 milyonun üstünde eğitim çalışanının, camiasının başındaki kişisiniz. Sizi Sayın Cumhurbaşkanımız seçti, getirdi. 300'e yakın milletvekili olmasına rağmen AK PARTİ Grubunda, dışarıdan, bu işin bileni olarak, tecrübeli birisi olarak getirdi sizi. Dolayısıyla size güveniyor, biz de size güveniyoruz, böyle bir sorumluluğunuz var.

Niyetinizin iyi olduğunu biliyoruz, tahmin ediyoruz, ona inanıyoruz. "Niyet hayır, akıbet hayır." derler. İnsanımızı eğitirsek, eğitebilirsek biz insanlığa, Türkiye'ye en büyük hayrı yapmış oluruz. Dolayısıyla malzememiz insan ama insan robot değil, insan bilgisayar değil. İnsan, ruhuyla insan. Onun için, elbette arkadaşlarımız farklı düşünebilir ama din eğitimi, doğru din eğitimi bu topluma lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Eğer biz bunu vermezsek merdiven altı din eğitimi verilir ki sonuçlarını hep beraber gördük, bunu gördük.

Pozitivizm ne diyordu? "İlim dini yenecek." diyordu, 19'uncu yüzyılın ilk yıllarında. Ama görüldü ki yenmedi. İşte Sovyetler dağıldı, ilk açılan müesseseler kiliseler oldu. Din bir ihtiyaçtır. Ben katılıyorum, vicdan önemli ama vicdan hiçbir zaman dinin yerini tutmaz. Bunu filozoflar tartışıyor, Schopenhauer'in meşhur tezi var "Vicdan dinin yerini tutabilir mi?" diye. Ama Jean Jacques Rousseau diyor ki: "Din eğitimi şarttır çünkü ilk insan aynı zamanda ilk peygamberdir."

Ben sözü şöyle bağlamak istiyorum: Ben Müslüman'ım, saygı duyuyorum, Garo Hristiyan. Ben inanıyorum ki Hristiyanlık da Müslümanlık da Musevilik de tüm dinler de insanlığın hayrı için var. Benim Peygamberim diyor ki: "'Müslüman -insan demiyor bak- kimdir?' diye sorulduğunda elinden ve dilinden insanların emin olduğu insandır." diyor. Eğer insanlık benim elimden ve dilimden emin değilse benim Müslümanlığımdan şüphe etmesi lazım.

BAŞKAN - Sayın Öztürk, teşekkür ediyoruz.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Ben teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum. Bütçenizin, bütçemizin bereketli olmasını diliyorum.

Hepinize tekrar hayırlı olsun diyorum.