| Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
| Konu | : | Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonunun hazırladığı Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Raporu ile Silivri Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu'na ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 14 .11.2019 |
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Şimdi, burada Bakırköy Cezaeviyle ilgili evet, gazete sınırlaması var. Arkadaşlar dergilerden, kitaplardan bahsettiler ama gazetelerde de sınırlama var. Yani kime göre bu değerlendiriliyor? Yasa eşit. Arkadaşlar bahsetti; cezaevi hâkimin kararı var. Ee, peki bu karara rağmen yani niye ben şu gazeteyi okumak istiyorum o alınmıyor, diğeri alınıyor? Bu şekildeki bir uygulama bence... Dört dönemdir milletvekiliyim, bu dört dönemdir bu sorunu hep anlatırız, hep anlatırız ama Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce ne hikmetse bu ciddiye alınmıyor. Yani bence sanki buraya geliniyor bizim gazımız alınıyor ve aynen devam ediyor. Dört dönemdir buradayım, özür dilerim ve Sayın Vekilimiz Eronat da dört dönemdir burada; aynı Komisyondayız. Bunları hep birlikte söylüyoruz yani objektif olalım mümkün olduğunca. Sizden rica ediyorum, istirham ediyorum, bu işi açık ve net... Ya, bunun kanunu varsa biz de öğrenelim, ben de hukukçuyum. Yani bunu engelleyen bir şey yok. Suç olan unsurun cezaevine sokulmasını zaten kimse istemiyor ve şiddetle de buna karşıyız. Yani hakikaten suç işlemeyle ilgili veya suç unsuru olan hiçbir hususun girmemesini biz de istiyoruz, canıgönülden istiyoruz ama kitapla insanları bence... Yapabileceğimiz en büyük kötülük ne biliyor musunuz? Hani diyorlar ya "Güneş girmeyen eve doktor girer." Kitap girmeyen yere de terör girer arkadaşlar. Sizden istirham ediyorum... Çinlilerin çok güzel bir sözü var, diyorlar ki: "Bir yıl ürün alacaksanız buğday ekin, on yıl ürün alacaksanız meyve ekin, uzun yıllar ürün alacaksan insan eğitin." Kitap ya, başka bir şey değil arkadaş. Bu yani kime göre sağ, kime göre sol? Şimdi, solun savunduğu kavramları 2002 yılından itibaren AK PARTİ savundu; solun savunduğu değerlerle iktidara geldi. Ee, şimdi, hâlen bu kavram. Bu sağ, sol olayı kalmadı arkadaşlar. Sizden istirham ediyorum, yani kim eğer "Bu, sol yayın" diyorsa bence o terörist, kim "Bu, sağ yayın" diyorsa o da teröristtir. Bırakın artık bunu.
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) - Ne kaldı geriye?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Nasıl?
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) - Ne kaldı geriye sağ yok, sol yok!
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bu, geri kalmış toplumlara özgü olan bir husus arkadaşlar. Geri kalmış olan toplumlar insanları böyle sağcı, solcu vesaire... İnsan olmak lazım, insanın eğitilmesi lazım. Bu anlamda sizden istirham ediyorum, artık bu dört dönemdir yeter arkadaşlar, kitap, kitap ve gazete, dergi... Bilmiyorum, yani geçmişteki İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun tüm toplantılarına bakarsanız Sayın Başkanım, hepsinde bu müşterek sorun var. Tabii, bu konuda gizli bir talimat mı var, gizli bir tamim mi var, gizli bir kanun mu var? Bunları biz de öğrenmek istiyoruz veya niye olmuyor? Hakikaten şu gerekçeler de olmuyor, bunu da artık bitirmek lazım diye düşünüyorum.
Radyo evet, yani geçmişte radyo serbestti, televizyon yoktu, yasaktı; şimdi tam tersine olmuş. Hakikaten bu da çok enteresan bir şey.
İRFAN KAPLAN (Gaziantep) - Mahmut Bey, radyo orada şeydir, sanki merkezî yayın gibi; yani tek tek olursa sanki dinleme cihazı veya bir haberleşme...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Her koğuşa bir tane koysunlar veyahut da ne bileyim...
EBRÜ GÜNAY (Mardin) - İnsanların özel müzik dinlemeye de ihtiyacı oluyor, kulaklıklarını takıp...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Olabilir arkadaşlar yani radyo dinleme ihtiyacı çok insani bir şey ya. Yani radyoda o frekansları ayarlasınlar vesaire yani eğer haberleşme aracı olarak kullanılabilen bir alet varsa çıkarsın onun içinden yani bu, yapılmayan bir şey değil teknik anlamda.
Sayın Başkanım, yani aslında istismar edilen, suistimal edilen hakkın kötüye kullanılması anlamında bir uygulama daha var; ona da arkadaşlar kısmen değindi. Sohbet hakkıyla ilgili 45 sayılı Genelge, yanılmıyorsam 45 sayılı Genelge olacak; sohbet hakkı.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - 10 kapı, 10 kilit!
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Anlamadım üstat.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - 10 kapı, 10 kilit!
MAHMUT TANAL (İstanbul) - İşte bilmiyorum, sohbet hakkıyla ilgili... Rahmetli Halit Çelenk "10 kapı, 10 anahtar" derdi.
Şimdi, sohbet hakkıyla ilgili amaç şu: Aynı koğuşta bulunan 8-10 kişinin sohbeti değil farklı koğuşlarda insanların bir araya gelip o sohbeti yapmaları ki genelgenin ruhu, amacı bu. Biz bu genelgenin ruhu ve amacından uzaklaşmışız, aynı odada, aynı koğuşta 10 kişi, 5 kişi, 6 kişi varsa "Sohbet hakkını kullanıyor." diyor. Yok arkadaşlar, yani sizden istirham ediyorum, bence Sayın Komisyon Başkanımızın ve üyelerimizin bunu tespit etmesi ve artık yeter demesi gerekir çünkü Türkiye'nin 2019 yılında bu sohbet hakkı genelgesini ki -çıktığı yıllar çok eski- artık hâlen bu uygulanmıyorsa bence resen suç duyurusunda bulunmak lazım; yukarıdan aşağıya kadar artık. Yeter, Türkiye bununla uğraşmamalı, bu İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bununla uğraşmamalı yani yazık günah yapılan mesaiye vesaireye yani bu insan hakkıdır ve artık bunu bizim de içselleştirmemiz lazım.
Silivri'yle ilgili; burada sohbet hakkıyla ilgili hiç burada şeye değinmemiş, yani bu ödüllendirmeyle ilgili sadece kitapla ilgili değinilmiş, diğer konularla ilgili ki bu toplumun bazı tabuları var, bu tabuları yıkmak lazım. Mesela, pembe odalar vesaireyle ilgili hiçbir şeye değinilmemiş. Nedir? Bu insanlar bu ödüllendirme hakkından yararlandırılıyor mu yararlandırılmıyor mu?
BAŞKAN - Odaların durumu ne?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Odaların durumu ne? Hiç, hiç değinilmemiş yani sizden istirham ediyorum. Bu, bir insan hakkıdır. Bu ödüllendirmelerin neler oluyor neler olmuyor tek tek kontrol edilmesi lazım. Yani toplum hâlen çekingen bir vaziyette, korkak bir vaziyette "Acaba biz gidersek ne olur ne olmaz?" veya "Böyle bir şeyi inceliyoruz dersek ne anlaşılır?" Ne anlaşılacaksa anlaşılsın ya, biz İnsan Hakları Komisyonu üyesiyiz ve biz insan haklarının tecelli edip edilmediğinin bunun peşindeyiz başka bir şey değil ki arkadaşlar. Hiçbir arkadaşımızın, hiç kimsenin bir başka niyeti olmaz, olamaz da zaten bu.
Silivri'yle ilgili de... Kış geldi, maalesef kışla birlikte Silivri'de soğuk algınlıkları vesaireler çok artıyor her yıl ama bu sene umarım o kadar artmaz. Bunun asıl nedeni nedir Başkanım? Binalar yeni yapılmış ama o pencerelerin altındaki tüm şeylerden, oluklardan rüzgâr aynen olduğu gibi akıyor yani binaların teslimatı vesairesi şartnameye uygun teslim edilmediği için, teslim alınmadığı için o gelen rüzgârdan dolayı insanlar orada üşüyor, grip oluyor, hasta oluyor vesaire. Yani bu, devletin bütçesi açısından bir gider, vatandaşın sağlığı açısından bir sorun, işte, sürekli olarak kamuoyunda "İşte, cezaevleri niye böyle oluyor?" bu ayrı bir sorun ve hepimize yazık, günah. Yani bunun partisi vesairesi yok. Bunu bilemiyorum, tekrar yine gözden geçirin, geçirmek lazım yani bu rüzgâr meselesi önemli.
Kelepçeyle ilgili hep bu da konuşulur, hep konuşuldu ve herhâlde yine de konuşulacak. Cezaevinde her tutuklunun veya hükümlünün bir dosyası var bildiğimiz kadarıyla; o izleniyor, gözlem raporları da var. Yani hangi tutuklunun ve hükümlünün hırçın olup olmadığı dosyasına bakarsanız aslında belli olur. O dosyasındaki hırçınlığına göre doktorun da görüşü alınır ona göre kelepçeli mi olur, kelepçesiz mi olur? Arkadaşlar, yani bu, artık onun isteği, onun arzusu; böyle bir arzu, istek. Ya, dosyasına bakılır, yani hakikaten Mahmut Tanal böyle hırçın bir tutukluysa veya hükümlüyse...
BAŞKAN - Değil ya.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yani örneğin diyoruz, tabii Başkanın üstüne atmıyoruz! Yani o zaman gayet rahat kelepçeli Mahmut Tanal'ı muayene edersiniz ama arkadaşlar, Mahmut Tanal'ın dosyasında "Uysal bir adam, kitap okuyor, uyumlu, kavga etmiyor, sporuna çıkıyor, sohbet hakkı veriliyor." Şimdi, bunlar verilirse cezaevi idaresi de rahat bir nefes alır aslında. Yani eğer bu sohbet hakkından ne kadar yararlandırılmazsa, bu kitaplar ne kadar kısıtlanırsa, ziyaretçiler vesaireler bu insanlık onuruyla bağdaşmayan iş ve eylemler ne kadar artarsa aslında hükümlü veya tutuklunun cezaevi idaresiyle geçimi de o kadar olumlu ve olumsuz yönde etkilenir. Yani bir yönden biz kişiyi ne yapıyoruz? Mesela arkadaşlarımız "Cezaevinin asıl amacının hakikaten ıslah edici olması lazım." dediler; doğru. Aslında yurt dışında bildiğimiz kadarıyla çocuk cezaevlerinde, çocukların bulunduğu yerlere "Çocuk Eğitim Merkezleri" deniliyor. Adı "Çocuk Eğitim Merkezi" Başkanım, çocuk cezaevlerinin adı "Çocuk Eğitim Merkezi" Yani evet, bu nedir? Ben ilkokulu, ortaokulu, liseyi yatılı okudum; bu da yatılı bölgeler gibi işte sınırları çevrili, orada yatakhane, ranzası, yemekhanesi vesairesi olan çocuk eğitim merkezi. Aslında artık buna yani cezaevi demekten ziyade eğitim merkezine doğru gitmek lazım. Biz ne yapıyoruz? Yani suç politikamızda da böyle yani bu, A hükûmetinde böyle, B hükûmetinde böyle değil, genel olan uygulama şu: Yani suç işlenmişse atarım içeriye, içeride onu tutarım, ondan sonra serbest bırakırım. Yani biz fakültede okurken rahmetli Sulhi Dönmezer Hocam derdi ki: "Çocuklar, aman aman sizden ricam, eğitim, eğitim, eğitim. Bunları ıslah edelim, ıslah edelim." Ee, ne yapıyoruz? Bugüne kadar kaç kişiyi ıslah ettik, ıslahla ilgili neler yaptık bilemiyorum ama bu sadece ıslah demek... Uygulamayla da ilgili cezaevi idaresinin bu konuda insani anlamda çok şey yapması lazım, ilgilenmesi lazım.
Bu hırçınlık meselesi nazara alınarak dosyasına göre doktordan görüş alınarak kelepçeli veya kelepçesiz olur yani yoksa önüne gelen bu uygulamayı da bence sona bırakmak lazım.
Her iki raporda da bulamadım veya benim bir eksikliğim varsa Genel Müdürlük beni düzeltsin veya Komisyondaki arkadaşlarım düzeltsin. Cezaevlerindeki mevcut olan bu duruma yasa "Ayrı ayrı olur." diyor ama acaba fiilî durum ile yasa örtüşüyor mu örtüşmüyor mu bilmiyorum.
Bu hükümlüler ile tutuklular aynı koğuşta mı, ayrı ayrı yerlerde mi? Hiç bu soruldu mu sorulmadı mı bilmiyorum.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Karışık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Karışıksa bu da yanlış, çok yanlış. Yani teorik anlamda bizim bildiğimiz, bunların da ayrı ayrı olması lazım. Bu şekilde karışık uygulama doğru değil.
Şu aşamada benim söyleyeceğim bu ancak bir daha söz almayayım diye söylüyorum. Bize infaz kurumlarıyla ilgili verilen rapor, 2018 Faaliyet Raporu'yla bitireceğim ki burada baroların faaliyet raporları yok, burada sivil toplum kuruluşlarının raporları yok, burada en önemlisi yani İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun da raporları yok ve burada sadece il düzeyinde kurulan izleme kurullarının raporları var. İzleme kurullarının raporlarını da ben size okuyayım, enteresan gelecek; "İçindekiler" kısmına bakın -yani burada aslında dostlar alışverişte görsün diye ki belki ağır eleştiri ama Genel Müdürümüz kusura bakmasın- Sayfa 165; Muş, Nazilli, Nevşehir İzleme Kurulunun raporu yani araları da bayağı aralıklı bırakıldığı için bu kadar şey olamaz, rapor. Bilemiyorum, yani işte, usulen rapor! Mesela, sayfa 166'da yine Niğde, Nizip, Oltu; 3 tane. Yani rapor, mesela yine geliyoruz sayfa 174'te; Patnos, Rize, Sakarya. Baktığımız zaman sayfalara yani hakikaten... Bir de bu izleme raporlarını kendiniz bizzat alın okuyun; ben zaman zaman alıp bunu... İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda çalışan personel arkadaşlarıma teşekkür ederim, talep ettiğimde bana veriliyor; Okuyun, burada hakikaten yazılan sorunlar çok daha fazla. Burada işte, rapor var mı var yani yetersiz bu rapor. Yani sanki cezaeviyle ilgili yasal düzenlemeler tamammış gibi, eksik bir şey yokmuş gibi, güllük gülistanlık... Temennim, arzum...
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Raporda sizin söylediğiniz tüm sorunları yazmışlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok. Bir alın Hocam, Komisyonda bir bakın yani buradakine ve bir de İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna il izleme kurulu raporları geliyor, o raporlarla bir karşılaştırın Hocam.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - 174'üncü sayfayı bir açar mısınız? Karşılıklı olsun istemiyorum ama...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Üstat, değil, değil. Bakın, ben bunun üzerinde demiyorum.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Mesela, sizin söylediğiniz sorunlar...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Üstat, ben şunu söylüyorum, sizden istirhamım benim şu: Şimdi, bu illerin izleme kurullarının raporları var Komisyona gelen; alın o raporlar ile bunu karşılaştırın. Ben buradakini söylemiyorum yani oradakilerle karşılaştırın; o eksikliği ve ne demek istediğimi oradan fark edeceksiniz. Bunun içeresine bakarsak da karşılaştırma anlamında siz haklı çıkmış olacaksınız.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Hayır, başka bir şey diyeceğim ben. Şimdi, mesela sayfa 174 dediniz. Sayfa 174'de -Rize'de bir sorun var- "Sonuç ve Öneri" diyor: "Kapasitesinin üzerinde hükümlü ve tutuklu barındırılan ceza infaz kurumlarına isteğe bağlı nakil yapılmaması hususunda gereken dikkat ve özen gösterilmektedir." Yani biraz önce bizim söylediğimiz...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - O hepsinde müşterek nokta; aç hepsine bak, hepsinde müşterek nokta. Üstat, yani...
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Üstteki şeyde...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yo, bakın...
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Ben başka bir şey söyleyeceğim Mahmut Hoca, bir dakika; karşılıklı olsun yani size cevap vermek için değil.
Ben Adalet Bakanlığının yazdığı raporda da bizim Komisyonumuzun dile getirdiği sorunların öz güvenle yazıldığına dikkat çekmek istedim.
Teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Anladım peki ama bizim raporlarımız niye burada yer almıyor? Öyle ya, mademki öyle cezaevleriyle ilgili yani cezaevi izleme kurullarının raporları burada yer alıyor da...
BAŞKAN - Mahmut Bey...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Mahmut Bey, biz şimdi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak yasama organının bir komisyonuyuz. Bu, daha çok işte, atanmış avukatlar var, sivil toplum örgütleri var. Zaten bize kanunumuz uyarınca bu raporları da göndermek zorunda izleme kurulu. Yani bizim burada raporumuzun olmasına gerek yok. Biz yaptığımız incelemeleri Alt Komisyon olarak yaparken zaten bu raporları da değerlendirmeye tabi tutarak yapıyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Canım Başkanım...
BAŞKAN - Yani bizim orada raporumuz niye olsun ki? İzleme kurulunda herhangi bir...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli Başkanım, niye olmasın ki? Yani olmaması için hangi dayanak gerekiyor? Mesela, dört dönemdir ben vekilim, dört dönemdir bu gazete olayını hep yaşıyoruz. Yani bunu kayıt anlamında, bizim kayıtlarımız dışında kimse bunu yerine getiriyor mu? Getirmiyor. Geliyoruz burada gazete sınırlaması, kelepçeli muayene, kitap olayı; her dönem dile getiriliyor mu getirilmiyor mu? Ee, bunların hiçbiri raporlarda yok. Artı yani diyorsunuz "Gerek yok buna; biz zaten denetliyoruz." Güzel de biz denetliyoruz da yapan mı var? Objektif olalım yani yapan varsa deyin ki "Ya, bizim burada söylediklerimizi rapor altına alıyoruz ama yerine gelmiyor." Yani ben söylemeyecektim söyleyeyim de artık; 3 seferdir Sayın Genel Müdürlükle buradayız. Ya, bu cezaevlerine dağıtılan kitapların listesini istiyorum, verilmiyor arkadaş. Yerine getiren mi var? Tekrar yine yüksek sesle diyorum, yine istiyorum. Yani bir afyon mu bu kitaplar? Arkadaş, suç unsuru mu ya? Allah rızası için ya! Ya, bir devletin resmî makamında bulunan kitaplarını milletvekillerine vermekten korkuyorsa demek ki orada suç unsuru var. Bu suçu bu kurum işliyor demek ki ve bu suçları işledikleri için dışarı çıkarmaktan korkuyorlar. Açıkçasını söyleyeyim; cezaevi idaresi bunu niçin bildirmiyor Sayın Başkan? Ben 15 Temmuz darbesinden sonra gittim, cezaevinde kitapların listesini aldım. FETÖ terör örgütünün, Fetullah Gülen'in 43 tane kitabı vardı. Ne zaman? Eylül 2016'da aldım. Çıkarsınlar Eylül 2016'nın kitap listesini. Cezaevini de söyleyeyim; Bakırköy Kadın Cezaevinin kitap listesini çıkarsınlar. 43 tane, Eylül 2016... O kitaplar vatandaşın evinde bulununca suç unsuru, terör örgütüne üyelikten dolayı cezaevinde ama aynı kitabı cezaevi idaresi tutuklu ve hükümlüye veriyor. Ben niçin istiyorum ısrarla? Söyleyeyim de tekrar tazelesinler, baksınlar. Gittim bu sefer 2017'nin ocak veya şubat ayı yanılmayayım, o yeni kitapların listesine baktım ve onda da yine 1 tane unutmuşlardı, yine 1 tane vardı.
Şimdi, ben neyin peşindeyim? Unuttuğunuz kitap listesi var mı yok mu onun peşindeyim. Ayıklayın bana öyle temiz verin o zaman! Bu kadar açık ve net söylüyorum Başkanım. Ne söyleyeyim ben?
Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Pazartesi gelmezse beraber...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bu kadar basit yahu. Bürokratlar dinlemiyor, yapmayın bunu bana ya!