| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2019 |
SALİH CORA (Trabzon) - Sayın Başkanım, çok kıymetli Cumhurbaşkanı Yardımcımız, önceki dönem Değerli Hazine ve Maliye Bakanımız, yine kıymetli bakan yardımcımız, bürokratlarımız, basınımızın değerli mensupları, değerli Komisyon üyelerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2020 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ve 2018 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tekliflerinin geneli üzerinde yapılan değerlendirmeler üzerine söz almış bulunmaktayız. Bu vesileyle bütçemizin öncelikle ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlar, gururla ifade etmeliyiz ki bugün AK PARTİ iktidarlarının 18'inci bütçesini yapıyoruz. Böyle kesintisiz bir şekilde 18 kez bütçe yapmak herkesin harcı değildir, herkese de nasip olmaz. Bunda en büyük pay, şüphesiz ki milletimize aittir. Tabii ki bir diğer önemli husus da on yedi yıl boyunca mali disiplinden taviz vermeden kamu gelirlerinin artırılması, kamu harcamalarının etkin bir şekilde sürdürülmesi, tasarrufların üretken alanlara kanalize edilmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan büyük bir başarı tablosunda emeği olan ekonomi yönetiminin payı çok büyüktür. AK PARTİ döneminde bu şekilde kesintisiz bütçe yapmamızın alametifarikası bütçede her zaman unutulan kesimleri asla unutmayan kadrolar tarafından hazırlanmış olmasıdır.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bütçe yapma kanun teklifini Hükûmet Meclise sunmaktadır. Milletin de bize vermiş olduğu yetkiye göre burada müzakerelerde bulunmakta ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da bu kanun onaylanmaktadır.
AK PARTİ iktidarı döneminde özellikle demokrasi, hukuk, adalet, insan hakları alanında attığımız önemli adımlar sayesinde bugün gerçekten milletimizin her seçimde bizlere teveccühü artmaktadır.
Şimdi, az önce bir milletvekilimiz konuşmasında şunu ifade etti: "Türkiye'de basın özgürlüğü yok, demokrasi yok, hukuk yok, hiçbir şey yok." Ama şunu ifade etmeyelim ki Türkiye'de basın özgürlüğünün daha ne kadar olması gerekiyor. Yani bir basın özgürlüğünde... Basın açıklaması yapan bir milletvekilimiz ve basın mensuplarıyla beraber basın açıklaması yapan bir kişiye sonra bir bakıyoruz ki YPG'den, PYD'den Resulayn'da etkisiz hâle getiriliyor. Bir bakıyorsun ki basın açıklaması yapmak için basın mensubu olarak gelen kişiler aynı zamanda DHKP-C örgütünün mensubu çıkıyor. Yani basın özgürlüğünden kastımız, bu kişilere, teröristlere daha fazla imkân sağlayacak ortamlar mı hazırlamak? Dolayısıyla dünyadaki örneklerle karşılaştırdığımız zaman dünyada basın özgürlüğüne bakış açısını da çok iyi bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor.
Şu anda şunu özellikle ifade etmeliyim ki dış politikada başarısızlık iddiasında bulunarak veya Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı'yla beraber yapmış olduğu önemli, yüz yıllık tarihî adımı gölgelemeye çalışıp bu manada savunma sanayisine yapılan harcamaların yersiz olduğu iddiasında bulunmayı gaflet ve dalalet olarak değerlendiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, şunu özellikle ifade etmeliyiz: Türkiye çok zor süreçlerden geçti. Bunları hiç zaman yadsıyamayız. Özellikle şunu ifade etmeyelim ki 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ hain darbe girişimi gerçekleştiğinde, uçaklar havalandığında, alçakça uçuş yaptıklarında ve sivillerin üzerine bombalar yağdırdığında ülke olarak, millet olarak her bir ferdimiz esasında ne kadar yalnız olduğumuzu hissetmedik mi? Eğer bunu hissetmeyen bir kişi varsa ben esasında onun vatanseverliğinden, ülke sevdasından şüphe ediyorum. Biz öyle bir yalnızlık hissettik ki işte o zaman karar verdik, dedik ki "Biz böyle bir durumda, böyle bir işgal girişimine maruz kaldığımızda ne yapmalıyız?" İşte, Sayın-400'leri almamızın ne kadar zaruri olduğu ortaya çıktı.
Değerli arkadaşlarım, yine ülke olarak terör konusunda çok acılar yaşadık, acı gerçeklerle karşılaştık ve İsrail'den alınan Heron'larla beraber, görüntülerle beraber terörle mücadele ettik. Çoğu zaman bu görüntülerle beraber askerimizi ofsayta düşürdüler, çoğu zaman bu görüntülerle beraber "al gülüm ver gülüm." diyerek terör örgütlerine alan açtılar ve dolayısıyla bu konuda da baktık ki kendi göbeğimizi kendimiz kesmemiz gerekiyor. Allah'a şükürler olsun ki şu anda yine savunma sanayimize ayırdığımız bütçeyle beraber kendi İHA'larımızı, kendi SİHA'larımızı yaparak terörle etkili bir şekilde mücadele ediyoruz ve terörle bu mücadelemiz sayesinde de şu anda terör örgütleri âdeta dağlarda mağaralarından çıkamayacak duruma dönüştü. Bunlar da gerçekten "zor oyunu bozar" anlayışıyla çok önemli adımlar attığımızın göstergesidir.
Yine ekonomik saldırılar meydana geldiğinde, ülkemize yönelik sistematik bir şekilde ekonomik saldırılar olduğunda bir anda akaryakıt fiyatlarının artması, dolar döviz parametresinin, dengesinin bozulması, faizlerin yükselmesiyle beraber bir baktık ki bizim yine kendi zenginliklerimizi ortaya çıkaracak adımlar atmamız gerekiyor. Kendi yerli ve millî sondaj gemilerimizle artık Doğu Akdeniz'de hidrokarbon arama çalışmalarımızda sona gelmiş bulunmaktayız. Bunu da Türkiye'nin gelişmesi, büyümesi açısından önemli bir çalışma olarak değerlendiriyoruz.
Son olarak da Türkiye'nin her bir tarafı, etrafı terör örgütleri tarafından kuşatılmaya çalışıldığı, ülkemizin güneyinde terör koridoru oluşturulmaya çalışıldığı bir anda Rusya'nın, Amerika'nın tırlarca silahlarla beraber orada bulunduğunda bunları sorgulamayıp Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı'yla beraber "Suriye'de ne işi vardır?" diye bunu sorgulamaya çalışmak, bunu yadırgamaya çalışmak asla ve asla yurtseverlik anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla biz bu konudaki kararlı mücadelemizi devam ettiriyoruz, bu konuda bize "Yalnızsınız." diyenler olsa dahi, bütün dünya bizi yalnız bırakmaya çalışsa dahi, 15 Temmuzda nasıl yalnız bırakmış olsalar dahi millet olarak kenetlendiğimizde birçok sıkıntıyı bertaraf edebildiğimizi görmekteyiz. Bunu da inşallah hep birlikte aşacağız.
Bu manada savunma sanayisine ayrılan bütçeyi önemli görüyoruz ve bunun bütçenin genel dengesini etkileyecek bir boyutta olmadığını düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti bütçesi terörün her türlüsüyle etkin şekilde mücadele edecek güçtedir, asla bir zafiyet söz konusu olmaz. Bu yönde bir kaynak sorunumuz bulunmamaktadır. Terörle mücadelede gerekli olan insan kaynağı, silah ve mühimmat, araç ve gereçlerin karşılanmasında artık hiçbir zorluk yaşamamaktayız. Meclis olarak bize düşen sorumluluk, böyle hassas durumlarda Hükûmetin elini güçlendirmektir. İç ve dış güvenliğimizde etkili ve caydırıcı mücadele yapabilmemiz için gerekli olan yerli ve millî silah ve savunma sanayisi sistemimizin geliştirilmesi, üretilmesi ve kullanıma hazır hâle getirilmesi için gerekli kaynakları bütçeden kullanabilmekteyiz. Bugün ekonomimiz, elhamdülillah, bu kaynakları üretecek yetenek ve kabiliyeti haizdir. İnşallah, bu manada terörün kökü kazınana kadar mücadelemiz devam edecektir. Bu manada "Savunmaya yönelik ve güvenlikçi anlayışla bütçe hazırlandı." diyen arkadaşlarımıza tek tavsiyemiz şudur: Terör örgütlerine terör örgütü diyebilsinler, diyebildikleri bu terör örgütleriyle ara ara diyaloglarda bulunabiliyorlar, bunlara da silahlarını bırakmalarını, ülkemizi terk etmelerini tavsiye etmeleri... Bu şekilde bütçeden daha az kaynağımızı da aktarmış oluruz. Bütçeyi düşünen arkadaşlarımızın, bütçeyi düşünen milletvekillerinin, milletin seçtiği temsilcilerin bu hassasiyete dikkat etmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bizim milletvekili arkadaşlarımız birçok konuya değindiler, tekrara düşmemek adına ben sadece enflasyon ve alım gücüyle alakalı olarak çok kısa bir değerlendirme yapıp konuşmamı tamamlayacağım.
2003 yılından önce son on altı yılda yıllık enflasyon ortalaması yüzde 68'lerdeydi, 2003 yılından itibaren on yedi sene boyunca yıllık enflasyon ortalaması yüzde 9,7 olarak gerçekleşti. Geçen yıl biliyorsunuz, ekonomide çileli bir dönemi geride bıraktık, faizlerin yüksek olduğu, enflasyonun yüksek olduğu bir dönemdi ama yüksek olduğunda bu yüksekliği vurgularken düşüşe geçtiğinde bu düşüşe geçmenin, iyileşmenin olduğunu, dengelemenin olduğunu, toparlanmanın olduğunu maalesef söylemekten imtina ettiniz. Faiz bütçesinde vatandaş odaklı bütçeye geçişi sağlayarak oluşturduğumuz mali alanla memurumuzu, asgari ücretlimizi, engelli vatandaşımızı, yaşlılarımızı, işçilerimizi, esnafımızı, çiftçilerimizi de unutmadık ve enflasyon karşısında ezdirmedik.
Biliyorsunuz, 2002 yılında biz iktidara geldiğimizde en düşük memur maaşı 392 liraydı, şimdi en düşük memur maaşı 3.444 liradır yani reel artış oranı yüzde 74 oranındadır. Net asgari ücret 184 liraydı, şimdi 2.021 liradır; reel artış oranı yüzde 124'tür. Engelli aylığı neredeyse komik olarak nitelendirebileceğimiz 25 lirayken şimdi hakikaten engellisine değer veren, onu sosyal hayata kazandıran, sosyal ortamlara sokacak bir değer veren, maaşını 727 liraya kadar ulaştıran, reel artış oranında yüzde 508 oranında artış sağlayan bir Hükûmetimiz var. Yaşlılık aylığı 25 liraydı, âdeta ölüme terk edilmişlerdi; şimdi yaşlılık aylığı 607 liraya çıkarılmış, reel artış oranı yüzde 408'lere ulaşmıştır. En düşük SSK emeklisi maaşı 257 liraydı, bugün 1.906 liradır. En düşük BAĞ-KUR tarım emeklisinin maaşı -bakın, burası önemli- 66 liraydı, şimdi 1.343 liradır. En düşük BAĞ-KUR esnaf emeklisinin maaşı 150 liraydı. 150 lirayla beraber, BAĞ-KUR emeklisi eğer kendisi bir iş yeri açacağı zaman primini ödeyecek bir durumda değildi. Şimdi o kesintileri de ortadan kaldıran düzenlemeler yaptık.
Bu kesimlerimizin alım gücünde de önemli iyileştirmeler yaptırdık. TÜFE sepetinde yer alan mal ve hizmet fiyatları dikkate alındığında, 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 219 kilogram ekmek alınabilirken 2019 yılının Eylül ayında 360 kilogram ekmek alınabilmektedir. 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 78 litre ayçiçek yağı alınabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 192 litre ayçiçek yağı alınabiliyor. 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 25 kilogram dana eti alınabiliyorken şimdi eylül ayı rakamlarına göre 42 kilogram dana eti alınabilmektedir bir asgari ücretle. 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 61 kilo beyaz peynir alınabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 74 kilogram alınabilmektedir. Yine, aynı şekilde, 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 112 kilogram pirinç alınabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 213 kilogram pirinç alınabiliyor.
Değerli arkadaşlar, bunun örneklerini artırmak mümkündür ve bunları özellikle de ifade etmek istiyorum çünkü sürekli bu karşılaştırmalar yapılıyor. 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 221 kilogram makarna alınabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 454 kilogram alınabiliyor. 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 178 litre süt alınabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 456 litre süt alınabiliyor. Süt üretimiyle ve kırmızı et üretimiyle alakalı olarak az önce milletvekilimizin bir eleştirisi oldu. 2002 yılında 8,4 milyon ton olan süt üretimimiz 2018 yılında 22,1 milyon tona ulaşmıştır. 2002 yılında 421 ton olan toplam kırmızı et üretimi 2018 yılı itibarıyla 1,2 milyon tona ulaşmıştır. Bu, teşviklerle oldu, desteklemelerle oldu, çiftçimizin yanında olmamızla oldu, tarım ve hayvancılığa verdiğimiz desteklerle beraber oldu.
Yine, arkadaşlar, 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 50 kilogram zeytin alınabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 84 kilogram zeytin alınabiliyor. Yine, 137 kilogram toz şeker alınabiliyorken şimdi eylül ayındaki hesaplamalara göre 383 kilogram alınabiliyor.
Son olarak şunu ifade etmeliyim ki diğer gıda ürünlerinde de katbekat fazlasıyla artışların olduğu hâlde vatandaşımızın hiçbir şekilde enflasyona ezdirilmediği ortaya çıkmıştır. En çok tartışılan konulardan biri de özellikle elektrik zamlarıyla alakalı oluyordu. 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 1.432 kilovatsaatlik elektrik kullanılabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 3.270 kilovatsaatlik elektrik kullanılabiliyor. 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 583 metreküp doğal gaz alınabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 1.108 metreküp doğal gaz alınabiliyor.
"Mutfak yanıyor." dendi, mutfakta tüp fiyatlarının yüksekliğinden bahsedildi. Elbette yüksek olabilir ama bir karşılaştırma yaptığımızda 2003 yılının Ocak ayında bir asgari ücretle 11 adet büyük tüp alınabiliyorken 2019 yılının Eylül ayında 20 adet alınabilmektedir. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, yapmış olduğumuz bu çalışmalarla zaten ekonomide önemli adımlarımızı attık ve bundan sonra da aynı düzende, aynı disiplinde ekonomi politikalarımıza devam edeceğiz. Geçen yıl biraz sıkıntılar yaşamış olsak da inşallah bundan sonraki süreçte bu sıkıntıları daha az görebileceğimiz; her geçen gün ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına imkân sağlayacak politikalarımızı ortaya koyacağız.
Ben bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin vatandaşlarımıza, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Amacımız, ülkemizin büyümesine, gelişmesine ve bu yöndeki hızını sürdürmesine, kalkınma hamlelerini gerçekleştirmesine katkı sağlamak; milletimizin, vatandaşımızın refahını artırmak; onlara daha hızlı, daha kaliteli hizmet sunabilmektir.
Bu duygularla bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Tekrar, emeği geçenlere teşekkür ediyorum.