KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gelir vergisi tarifesinde çok uzun bir aradan sonra bir dilim ilave edilerek yüzde 40'lık oran tarifeye yerleştirilmek suretiyle bir oran artışına gidilmektedir. Uzun zaman AK PARTİ iktidarı vergi oranlarında yapmış olduğu indirimlerle yatırımlar için daha uygun yatırım ortamı sağlamakla övündü, düşük vergi oranlarını daha da aşağı indireceği yönünde vaatlerde bulundu. En son kurumlar vergisinde bir indirim taahhüt edilmişti ama o indirim daha sonra tam tersine oran artışıyla sonuçlanmıştı. Şimdi, deniz bitti tabii, nereden vergi geliri elde edilecekse, elde ne varsa onlara yükleniliyor.

Türkiye'de ekonominin, gerçek sağlıklı rakamlar ortaya konulmamış olmakla birlikte, yaklaşık üçte 1'inin kayıt dışı olduğu ifade edilmektedir. Daha doğrusu, en ihtiyatlı, en iyimser yaklaşımla bu oran dörtte 1'den daha az değildir. Ekonominin üçte 1'i ile dörtte 1'i arasındaki bir bölümünün kayıt dışı olduğu bir ekonomide, bir düzlemde, bir evrede vergi tarifesindeki artış kayıtlı mükelleflerin vergi yükünün artmasıyla sonuçlanacaktır.

Şimdi, eskiden -eskiden derken 1980 öncesini söyleyelim- gelir vergisi tarifesinde yüzde 60'a çıkan oranlar vardı ve kurumların dağıtılan kâr paylarıyla birlikte kâr payı üzerindeki vergi yükü yüzde 73,36'ya kadar çıkıyordu. Dağıtılmayan kurum kazançlarında vergi stopajı vardı, eski 96/2'nci maddedir bu. Belki o dönemi bilen arkadaşlar bilecektir, dağıtılmayan kâr payında da vergi yükü yüzde 42,4'e geliyordu. 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki askerî hükûmetler döneminde bu vergi oranlarında düşüş başladı. Kurumlar vergisi oranı yüzde 50'ye çıkarılmakla birlikte vergi alacağı sistemi getirildi, ödenen kurumlar vergisinin yarısı "vergi alacağı" olarak tarif edilmek suretiyle kâr payı üzerindeki vergi yükü indirilmeye çalışıldı. Daha sonra kurumlar vergisi oranı yüzde 40'a çekildi ve ödenen kurumlar vergisinin yarısı yine vergi alacağı ve elde edilen kâr payının üçte 1'i yine vergi alacağına denk düşecek şekilde tarif edildi. Yani, Türkiye, sürekli olarak vergilerde indirim yapan bir süreci yaşadı.

Şu anda kâr payı üzerindeki vergi yükü yüzde 35,65'tir. Kurumlar vergisi, artı kârın dağıtılması hâlinde ödenen stopaj, artı ödenen gelir vergisi bu yükü yüzde 35,65'e getirmektedir. Dünya üzerindeki en düşük yüke sahip bir kâr payı vergileme sistemine sahibiz ve iktidar bununla övünüyordu. Övünülebilir elbette yani uygun yatırım ortamı yaratmak, yurt dışından doğrudan yabancı yatırımları Türkiye'ye çekebilmek için vergi enstrümanı da şüphesiz kullanılabilir ve şimdi görülüyor ki bunun sonuna gelindi ve bu yük artırılıyor, yüzde 35,65'lik yük bu düzenlemeyle yüzde 37,6'ya çıkıyor. Bu, önemli bir dönüştür. Türkiye'deki efektif vergi yükünü dikkate aldığınızda yatırımları cezalandıracak bir düzenlemedir bu, geleceğe yönelik umut veren bir istikrar programı açıklanmadığı sürece, sabun köpüğü gibi etkisi çok çabuk kaybolan paketler açıklandığı sürece ne istenilen vergi geliri elde edilir ne de istenilen ekonomik büyüme, üretim artışı sağlanabilir. Vergi gelirinde kayıtlardan bir miktar almak suretiyle bu artışı sağlamak mümkündür ancak asıl hedef kayıt dışını -kayda almak demeyeyim- en aza indirmek suretiyle işletmelerin ölçek ekonomisinden yararlanmalarını sağlamak, onların maliyetlerini düşürmesini sağlamak ve vergi gelirlerinde sürdürülebilir sağlıklı artışı sağlamak olmalıdır diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.