KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, ben, ilk kez Haluk Bey'i bu kadar heyecanlı, bu kadar da duygusal gördüm açıkçası. Ben Haluk ağabeyi uzun yıllardır tanırım, milletvekili olmadan önceki Avrupa Konseyi çalışmalarımızdan bu yana Haluk ağabeyle yakın ilişkilerimiz var ama bugün çok duygusal gördüm ve duygusallığı yüzüne de böyle bir kırmızılık olarak, al bayrak gibi yansımış.

BAŞKAN - Siz onu grup başkan vekili döneminden hatırlamıyorsunuz, ondan.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - O dönemden de tanırım, o dönemdeydi zaten Haluk ağabey...

Şimdi, benim siyasette ve diplomaside bildiğim çok temel bir unsur var; diplomasi ve siyaset duygusallığı kaldırmıyor. Sayın Başkanımızın da az önce belirttiği gibi, tarihî düşmanlarınız konjonktürel olarak belli süreçlerde bakıyorsunuz ki müttefik hâline dönüşebiliyor. Uluslararası ilişkilerin de en önemli yanlarından birisi aslında bu. Uluslararası ilişkiler çok dinamik bir fenomendir ve çok statik durumları da kabul etmez. Menfaat ilişkilerine, ülkenizin menfaatlerine göre hareket ettiğiniz için dost ve düşman ilişkileriniz çok sık değişiklik arz edebilir ve bu gayet de doğaldır temel birtakım devlet politikalarınız haricinde.

Şimdi, Türkiye gibi doğu ile batı, kuzey ile güney arasında, Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmüş ve tam dört yüz yıl hem Avrupa'ya hem Kafkaslara hem de Orta Doğu'ya hükmetmiş, yönetmiş bir ülkenin böyle birtakım duygusal yaklaşımlarla, sırtını "Şu gelişmelerden dolayı Arap dünyasına dönelim." veya "Bu gelişmelerden dolayı Türk dünyasına dönelim." veya "Şundan dolayı Avrupa'ya dönelim." gibi bir tercih yapma şansı yoktur. Bizim beş bin yıllık bir devlet geleneğimiz var ve bu beş bin yıllık devlet geleneği bizim hem Asya'da var olmamızı zor koşar hem Orta Doğu'da var olmamızı güçlü bir şekilde zor koşar hem de Avrupa'da var olmamızı zor koşar.

Onun için, birtakım Sykes-Picot suni sınırları sonrası oluşmuş bu 22 Arap coğrafyasında, az önce Asuman Hanım'ın da belirttiği gibi, suni devletlerin ortaya koymuş olduğu birtakım reflekslere bakarak bütün bir Arap coğrafyasını dışlamamız, hele halklarını dışlamamız... Ben eminim ki bugün Arap halkları nezdinde bir kamuoyu yoklaması yapılsa bu Barış Pınarı Operasyonu'na destek yüzde 80'den aşağıya çıkmaz. Kaldı ki Suriye halkının kendisi bizatihi Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye'de var olmasını istiyorlar. Onun için, dört yüz yıl yönettiğimiz bir coğrafyaya sırtımızı dönmememiz veya Kafkaslar, Orta Doğu ve Balkanlar gibi çatışma coğrafyalarının tam merkezinde zor bir coğrafyada hayat süren güçlü bir devlet olarak bizim duygusal yaklaşımlarla ve birtakım suni beklentilerle sırtımızı Arap dünyasına dönmememiz gerekiyor.

Haluk Bey, ümmet meselesi İslam'ı tanımlar yani "İslam coğrafyası" demek veya "İslam milleti" demek "İslam toplumu" demek "ümmet" demektir. "Ümmet" belki Arapçası ama bugün Hristiyan toplumunu nasıl tanımlıyorsak "Hristiyan toplumu" diyerek İslam toplumlarını da "ümmet"le tanımlarız. Bunun Türkçesi "İslam toplumları" demektir. Buna çok takılınmaması gerektiğini düşünüyorum, yüzde 99'u Müslüman bir ülkenin evlatları, çocukları olarak İslam coğrafyasının, İslam toplumlarının da çok ciddi bir parçası olduğumuzu düşünüyorum. Bizim diplomasimizde, özellikle dış politikamızda kesinlikle duygusallığa, küskünlüğe yer vermememiz gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ederim.