| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .11.2014 |
Sayın Özdağ, buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, çok Değerli Bakanım, çok değerli üyeler; Türkiye'de 3 yeni üniversitenin kurulmuş olması, biraz önce sayın milletvekilimizin de söylemiş olduğu gibi, heyecan verici. 176 üniversite, 179 üniversite... 180 üniversiteye doğru gidiyoruz. Cumhuriyet kurulduğunda 3 üniversitesi olan bir Türkiye, bugün milyonlarca insanı üniversiteye davet eden, eğitimini, öğretimini yüksek seviyelere çıkarmaya çalışan, batı dünyasıyla, çağdaş uygarlık seviyesiyle mücadele etmeye çalışan bir Türkiye. Bu nedenle bize heyecan veriyor. Aynı zamanda, gençler geçmişte açılamayan üniversiteler nedeniyle liseden sonra okuyamıyorlardı, daha çok kahvehane köşelerinde bulunuyordu milyonlarca insan. E, bunlar sosyal olaylara, sosyal patlamalara da sebebiyet veriyordu ve aynı zamanda bu insanların bir kısmı da yurt dışına gidiyorlardı, henüz dünyada çok 1'inci sınıf ülke olmayan, Kıbrıs gibi, Macaristan gibi, Bulgaristan gibi, Gürcistan gibi ülkelere. Hâlâ gidenler de var. İnşallah bu yeni açılan üniversitelerle bu gidişleri de durduracağız ve aynı zamanda Türkiye'de çok kaliteli üniversiteler, ilk 100'e giren, ilk 500'e giren üniversitelerimiz de olmaya başladı, bu üniversitelerin de sayıları çoğalmış olacak ve çoğalacaklar. Böylece gençlerin okuması, Türkiye'nin kalkınmasına katma değer sağlaması noktasında da çok ciddi faydalar olacak.
Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin, Komisyon üyelerinin buradan ayrılmamalarını temenni ederdim çünkü burası fikirlerin çarpıştığı yer. Fikirler çarpışır, hakikat şimşeği doğardı. Nasıl karar vereceğimize ön yargıyla karar vererek çıktılar buradan.
TÜRGEV gibi bir vakfın "İbn-i Haldun" adlı bir üniversite kurmak istemiş olması da memnuniyet verici. Klasik sosyolojinin babasının, İbn-i Haldun'un isminin de Türkiye'de bu şekilde anılmış olması, sonsuza kadar da yaşatılma noktasında da bir çaba sarf edilmiş olması bizim için memnuniyet verici.
İddialarına gelince... Keşke Cumhuriyet Halk Partisinin üyeleri veya üyesi Sayın Fatma Nur Serter Hanımefendi bu iş adamlarının isimlerini söyleseydi, buraya bağışta bulunan iş adamlarının devletten hangi işleri aldıklarını ve bu işleri alırken de bu büyük iş adamlarının veya iş adamlarının şaibeli mi aldıklarını ispat etseydi. Bir iddiada bulunmak, o iş adamlarını da töhmet altına almış olmak, Türkiye'ye ciddi şekilde katma değer sağlayan, Türkiye'nin yatırımlarına katkıda bulunan insanlara da bir noktada bühtan, bir noktada onların da ümidini kırmak, şevkini kırmak. Çünkü Türkiye'nin kalkınması müteşebbislerle olacak ve bu müteşebbisleri de itham altına almış olmak doğru değil.
Bir vakıf elbette ki bağış da alabilir. Nasıl ki Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği bağışlar aldıysa, geçmişte cumhuriyet mitingleriyle beraber yüzlerce, binlerce insandan para toplanarak gazeteler çıkarıldıysa, televizyonlar kurulduysa, radyolar kurulduysa, hatta holdingler yapıldıysa ve bunlarla ilgili nasıl ki -Türkiye hukuk devleti- hukuk çerçevesinde mücadele edildiyse bu noktada da keşke hukuki çerçevede bize iddialarını ispat etseydi, bu iş adamlarının isimlerini verseydi, bu iş adamlarının kaçar para verdiklerini söylemiş olsaydı ve bu iş adamlarının haksız kazanç sağladıklarını söyleseydi bize ve bunun karşılığında da bu iddialarını ispat ettikten sonra da böyle bir vakfın böyle bir üniversite kurmasının da doğru olmadığını söyleseydi. Suçların şahsiliği prensibi olduğu gibi yani burada bir suç varsa ki ben olduğuna inanmıyorum... Her konu ayrı irdelenir, vakfın para toplaması ayrı irdelenir, bir vakfın, kamu yararına çalışan bir vakfın faaliyetleri, yapacağı kültürel, siyasi, ekonomik veyahut da bilimsel faaliyetleri, eğitimsel faaliyetleri ayrı değerlendirilir. Her konuyu ayrı ayrı irdelememiz gerekiyordu. Ama burada bir töhmet altında bırakarak...
Sayın Cumhurbaşkanının yakınlarının, Sayın Cumhurbaşkanımızın ailesinden bazılarının bu vakıfta olmuş olması da kesinlikle bir nakısa değil, bir eksiklik değil. Herkes her yerde bulunabilir ve bulundukları yerlerde de hukuk çerçevesinde faaliyetlerini yaparlar. Türkiye demokratik bir ülkedir. Demokrasi açıklık rejimidir, demokrasi şeffaflık rejimidir. Türkiye'de artık üstünlerin hukuku yok, hukukun üstünlüğü var. O nedenle bu insanların da buralarda bulunmuş olmalarının herhangi bir eksikliği, herhangi bir nakıslığı yok. Bu şekilde Sayın Cumhurbaşkanımızın yakınlarını da itham etmiş olmayı da doğru bulmuyorum. Geçmişte de Sayın İnönü'nün çocuklarının bu tür faaliyetler içerisinde olduklarını biz biliyoruz. Yani Sayın İnönü'nün geçmişte oğlunun fizik mühendisi olması için Ankara Üniversitesinde sadece fizik bölümü açılması noktasında talimat verdiğini de biz biliyoruz. Yani oğlu İstanbul'a gitmesin, oğlunu çok seviyor, Ankara'da böyle bir bölüm açılsın diyerek bizatihi talimat verdiklerini de biliyoruz. Bunlar tarihî hakikatler. Şimdi böyle yaptı diyerek İsmet İnönü'yü suçlamadığımız gibi... Bu nedenle, yani burada Sayın Cumhurbaşkanının ailesinden bazılarının da bir vakfın içerisinde bulunmuş olmaları, kamu yararına çalışan bir faaliyetin içerisinde çalışmış olmaları da bir eksiklik değil. Bunu da kalkıp bu şekilde dile getirmiş olmayı da şık bulmuyorum. Burada siyasi bir şov yapılmıştır. Doğrusu, arkadaşların burada kalarak diğer üniversitelerin de burada geçişine veyahut da diğer üniversitelerle ilgili de tenkitlerini söylemeleri gerekirdi.
Zaten bu üniversitelerin garantör üniversiteleri de var, özellikle vakıf üniversiteleriyle ilgili garantör üniversiteler var. Bütün üniversiteler bu şekilde kuruldu. Ben yirmi yıl önce Muğla Üniversitesinde faaliyete başladığım zaman barakalarda başlamıştık. Amerika Birleşik Devletlerinin bugün 2 bine yakın üniversitesi var, onlar da barakalarda başlamışlardı ama bugün çok ciddi seviyelere geldiler. Benim üniversitemde de 150 trilyon lira yardım yapan Sıtkı Davut Koçman gibi bir insan vardı ve ismini de verdik. Bugün Türkiye'nin en lüks, en büyük kampüsüne sahip ve bütün bölümlerin bulunduğu, yaklaşık 50 bine yakın öğrencinin olduğu, yirmi sene içerisinde çok ciddi merhaleler kateden bir üniversite hâline geldi. Bütün devlet üniversiteleri böyle kurulmuştur, vakıf üniversiteleri de böyle kuruluyor. Hatta, vakıf üniversiteleri devlet üniversitelerine göre daha şanslılar çünkü onlar aynı zamanda arsalarını, garantör üniversitelerini belirliyorlar, paralarını, teminatlarını yatırıyorlar ve bu şekilde faaliyete geçiyorlar. Katma değer sağlayacaklar, beyin göçünü beyin gücüne dönüştürecekler. Artık başka yerlere beyin göçü olmayacak, zeki çocuklarımız, dehalarımız Türkiye'de kalacaklar.
O nedenle, ben 3 üniversiteyi de faaliyete geçirenlere teşekkür ediyorum. İnşallah Komisyonumuz da buradan olumlu görüşler serdeder ve bu üniversiteler geçer, çocuklarımız üniversiteli olurlar. Bizim ortaokul 2 olan eğitim seviyemizi inşallah lise 1'lere, lise 2'lere, lise 3'lere, üniversitelere çekeriz ve bu şekilde de çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkma noktasında da ciddi bir katkıda bulunuruz diyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.