KOMİSYON KONUŞMASI

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, Bakanlığımızın değerli bürokratları, sivil toplum kuruluşlarımızın temsilcileri; yeni yasama dönemi açılır açılmaz yaptığımız bu Komisyon toplantısı beni de gerçekten çok sevindirdi. 4'üncü yıldan 5'inci yıla geçen vekilliğim süresi içerisinde, çoğu fotoğraf çekimi, kahvaltı, iftar ve yemekli toplantı dışında çok az kanun tekliflerini görüşür hâle geldik. İnşallah bu dönemde daha fazla görüşürüz. Özellikle bütçeyi konuşmamız gerekir, hiç konuşmuyoruz.

Türkiye tarımı neden bu şekilde, arkadaşların bahsettiği çöküş içerisinde, neden ihracatçıyken ithalatçı olduk, neden ilkokulda bize "Kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biriyiz." diyorlardı, neden yerli malı haftaları kutluyorduk da şimdi bunlar tersine döndü, saman ithalatı konuşuluyor, nohut ithalatı, fasulye ithalatı? Türkiye'nin üretebildiği ürünleri ithal etmek hepimizin içini yakıyor.

Evet, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim amacımız çok konuşarak yasayı engellemek değil, yani bizim amacımız, hepimiz konuşmamızı yapalım, burada basına da bir şov yapalım değil, amacımız en iyisini yapmak. Madem 1971 yılında çıkmış bir yasa var, yasanın eksikleri var, bizim görüşümüz gerçekten bunu önce bir alt komisyona havale edelim, orada bir görüşülsün. Yani amacımız üzüm yemek gerçi üzümleri yedik o yüzden üzüm kalmadı.

Önerilerimiz var, bu öneriler dikkate alınırsa, beraber çıkartırsak daha iyi olacağını düşünüyorum, arkadaşlarımız bazılarını söylediler... Ama yıllardır girmeye çalıştığımız bir Avrupa Birliği var, bir hayal. Orada ortak balıkçılık politikası var ki ben bunun da dersini verdim. Ortak tarım politikası, ortak balıkçılık politikası, o kadar uzmanlaşan bir politikadır ki bu, kişi başına 25 kilogram balık eti tüketen bir birlikle bizim üç tarafımız denizlerle çevrili 7,6 kilogram balık tüketiyoruz. Yani balıkçılarla konuştuğumuzda sorun var, bizlerle konuşulduğunda balık eti pahalı, popülasyon gün geçtikçe azalıyor. Ben öğrenciyken -Tekirdağ'da okudum- uskumru yiyorduk, şimdi uskumruyu bulmak mümkün değil. Hamsiyi bile büyütmeye çalışıyoruz. Av yasakları geldi hâlâ sıkıntılar var, demek ki bir yerlerde bir sorun var. Bu sorun aslında her sektörde var. Tarım dediğinizde, Tarım Komisyonu, hadi ben de biraz genel politikalara gireyim, girmek istemiyordum ama...

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) - Girme Hocam, girme, tarımdan çıkmayalım.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Çok az.

Şimdi, siz Bosna Hersek dediniz, ben Bosna Hersek konusunda bir basın toplantısı yapmıştım. Tamam, Bosna Hersek bir Müslüman ülke, yardım etmemiz lazım, kolaylıklar sağlamamız lazım ama arazi belli, evet. Ama Türkiye'nin... Bosna Hersek'in üretim miktarının üzerinde mesela un alıyoruz, demek ki bu yaptığımız iyilikler suiistimal ediliyor. Yine, Bosna Hersek hayatında bu kadar çok ayçiçeği yağı bize ihraç etmedi, bu kadar ay çiçek yağı yok, nasıl oluyor? Demek ki başka ülkelerden, bizim sizlere "yandaş" dediğimiz arkadaşlarınız bunlardan faydalanıyor. Bunlar son derece yanlış, denetim yapmak zorundayız. Sıkışınca hemen bir silaha başvuruyorsunuz, bu silah inanın çiftçiyi öldürüyor. Az önce arkadaşım söyledi yani hacizli olan, borçlu olan çiftçimiz artık hapse giriyor. Yani üretim yapması lazım, sıkışınca sıfır gümrük vergisi. Şimdi, gıda fiyatlarını düşüremiyorsunuz, üretimi artıramıyorsunuz çünkü hemen gümrük vergilerini düşürelim. Sarımsakta, ondan önce nohutta yaptınız, fasulyede yaptınız, buğday da yapıyorsunuz, ayçiçeğinde yapıyorsunuz, ne faydası oldu üretime, hiç baktınız mı? Biz bakıyoruz, üretim rakamları aynı, nüfus artıyor, hatta birçok üründe üretiminiz düşüyor, demek ki gümrükleri sıfırlamak bir çözüm değil. Aynı zamanda gümrükleri sıfırladığınızda gümrük vergisinden de mahrum kalıyoruz. Yani hazinemiz para kazanamıyor. Her şeyde indirim yapalım, iyi güzel yapalım ama yani nede indirim yapabiliriz, bizim üretemediğimiz ürünlerde. Çok şükür Türkiye tarımı her şeyi üretebiliyor, tropikal ürünleri bile üretebilecek potansiyeldeyiz ama siz temel gıda maddelerinde gümrükleri sıfırladığınız zaman, işte mısırda sıfırladığınız zaman, arpada sıfırladığınız zaman, bu sefer yem fiyatları nedense düşmüyor. Hiç baktınız mı yem fiyatları niye düşmüyor? Çünkü dolar artıyor. Bakın, bugün dolar yine arttı. Niye artıyor? Çünkü siz üretim politikalarınızı bir türlü dengeye sokamıyorsunuz. Kendi çiftçimizi desteklemek yerine, destekleri başka ülkelerin çiftçilerine avuç avuç veriyoruz. O yüzden diyoruz ki "Ya, Tarım Komisyonu olarak şu destekleri beraber konuşalım. Nereye destek verelim, ne yapalım, ne edelim hep beraber çözelim."

Mesela, elektrik dağıtım şirketleri zor durumda, sürekli elektriğe zam yapıyorsunuz ama çiftçi su kullanıyor, elektrikle kullanıyor. Biz sulamayı teşvik ediyoruz teknik olarak, diyoruz ki hatta "Damlama sulama yapalım." Hem sulamayı teşvik ediyoruz ama çiftçi sulama yaptığı zaman maliyetler o kadar çok artıyor ki bunda sübvansiyon da yapmıyorsunuz. Yani 6,5-7 milyar liradır bunun ödenemeyen miktarı, herhangi bir destekleme yapmıyorsunuz, maliyetler artıyor. Zorla kamyonları üçüncü köprüden geçirtiyorsunuz, zorla, yani yeni köprüler çalışsın diye. Bu sefer Antalya'dan bindiriyor, üçüncü köprüden geçmek zorunda kalıyor; Çanakkale'den bindiriyor, Bursa'dan bindiriyor, üçüncü köprüden geçmek zorunda kalıyor, maliyetler artıyor. Yani hiç planlama yapmadan, böyle oturup hep beraber "Ya, bu muhalefet ne diyor? Biraz dinleyelim, bakalım; doğru şeyler söylüyorsa..." Hemen kabul etmeyin, biraz düşünün, alt komisyonda tartışalım, sonra tekrar yapalım. Yani 1971 yılında çıkan bir yasada neden biz az balık yiyoruz, neden Avrupa Birliği'nde bir ortak balıkçılık politikası var, hiç alıp baktınız mı?

Ben üniversitedeyken birçok Avrupa ülkesini ziyarete gitmiştim. Örneğin İspanya'da deniz var ama denizle ilintili olmayan bir yerde akademik çalışma yapmıştım, süper balık tüketiyorlar. Demek ki fiyatlar bir şekilde ucuz, avlanan balıklar her yere rahatlıkla dağıtılabiliyor ama Türkiye'de böyle bir şey yok. Balık lüks ama 3 tarafımız denizlerle çevrili. Demek ki bir şey eksik.

Şimdi, Türkiye'de süt üretimi düştü, farkında mısınız? Bir zamanlar süt üretimini artırmak için elimizden geleni yaptık, yüzde 7,5 süt üretimi düştü, bu TÜİK verisi. Bununla birlikte, peynir üretiminde yüzde 14,5'luk bir düşüş var. Yani biz sanayi çalışsın istiyoruz, ham maddeyi mamul maddeye çevirelim, istihdam yaratalım, daha çok tüketelim istiyoruz ama nüfusumuz artarken temel gıda maddeleri üretiminin düşmesi ve bundan tükettiğimiz besin maddelerinin düşmesi, yoğurt ve ayran tüketimi azalıyor, bunların üretim rakamları düştü. Yani bazı destekleri nedense hâlâ vermiyorsunuz. Ya, buzağı desteklerini vermediniz mesela. Geçen senenin desteklerinin zorla yüzde 70'ini verdiniz, bastırdık, bastırdık bayramda verdiniz, sanki bir lütufmuş gibi yani. Bunlar zaten verilmesi gereken destekler, yasada yazıyor, 2 taksitte veriyorsunuz, zaten kesintiler yapıyorsunuz. Yani çiftçi o kadar zor durumdaki 6,5 lira mazot yani kartlar olmasa, kredi kartları olmasa çiftçi biter. Ben Trakya'da sürekli aynı şeyi söylüyorum. Yani on yıldan beri neredeyse -bu sene biraz buğday fiyatları arttı, o da üretim fazla yok- çiftçi borçlanıyor. On yıl önce eşinin bileziklerini satarak borçları çevirdi, sonra bilezikler de gidince dedi ki "Ya, bilezikler de gitti. Ne kaldı? Bir şey kalmadı, traktörü satalım, yeni traktör alalım." Traktörü sattı, yeni traktör aldı, borç bitmedi. Ondan sonra bir başka bankaya gitti, oradan aldı, bakın, üçüncü yıla geçtik. Sonra başka bir bankaya geçti, bankalar arası kredileri aktarttı, dört yıl oldu. Sonra, yine iş olmadı, baktı, gördü, "Tarlayı ipotek edelim." dedi, tarlalar ipotek edildi, beşinci yıl oldu. Sonda tarla satışları başladı. Şimdi, Trakya'da olsun, Türkiye'nin her yerinde tarlalar satılıyor. Kimin eline geçiyor bunlar? Küçük çiftçiler azalıyor. Biz küçük çiftçiyi korumak zorundayız, büyütmek zorundayız çünkü üretici o.

Yani bu şekilde bunları tartışmadığımız gibi, ziraat fakülteleri mezunları, veterinerler, su ürünleri mezunları bizi sürekli arıyorlar. Ya, devlette ciddiyet vardır, devlete güven vardır ve devamlılık vardır. Daha önceki bakanlık Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirmiş, Mecliste tartışılmış, 10.551 tane kadro verilmiş. Bu kadro niye kullanılmaz? Neden gençlerimizi zor durumda bırakıyoruz? Neden devlete olan güveni sarsıyoruz? Bunlar nitelikli elemanlar. Türk tarımı bu durumdayken bunları sahaya sürelim, çalışsınlar. Veterinerler ahıra girsin, ziraat mühendisleri tarlaya girsin, su ürünleri mühendisleri, bakın, yasa çıkartıyoruz, gitsinler denetim yapsınlar. Aynı şekilde, gıda mühendisleri denetlesinler, sağlıklı gıdaya kavuşalım. İthal ettiğiniz ürünler bakalım sağlıklı mı, değil mi? Bunların hepsini kontrol etsinler, bunlara ihtiyacımız var. Yani kısacası bizim amacımız, üzümleri yedik ama üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Ne kadar çok tartışırsak amacımız uzatma, hadi bir günde bitirelim, yasa oldu, bitti. Sonra eksikleri çıkacak. O yüzden, güzel bir şekilde düşünelim, Türk tarımına çevirmeyelim. Madem Avrupa Birliği'nde ortak balıkçılık politikası var, bu politika ciddi anlamda işliyor, dünyaya mal satıyorlar. Bizim aldığımız bugün uskumrular, ton balıkları nereden geliyor zannediyorsunuz? Demek ki balık neslini, geleceği köreltmiyorlar. Biz ise ne yapıyoruz, geleceği körelten, işte buralarda konuşacağız, konularda nedense bir araya gelemediğimiz için siz ne derseniz o oluyor.

İnşallah, bu sefer bizi dinlersiniz, hep beraber Türkiye'nin geleceği için, balıkçılığımızın geleceği için güzel bir yasa çıkartıyoruz diyorum.

Teşekkür ediyorum.