| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2019) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 10 .07.2019 |
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tümü üzerinde görüşlerimi ifade ederken bu konuya da kısmen değinmiştim. Bu 5'inci varlık barışı düzenlemesi. 5811 sayılı Kanun'la 2008 yılında yapılan düzenlemede yurt dışı varlıklar üzerinden yüzde 2, yurt içi varlıklar üzerinden yüzde 5 oranında vergi alınıyordu. 2013 yılındaki 6486 sayılı Kanun'la yapılan düzenlemede yurt dışı varlıklar üzerinden yüzde 2 vergi alınması öngörülmüştü, yurt içi varlıklar kapsam dışıydı. 6736 sayılı Kanun da 2016 yılında çıkmıştı bu kanun, vergisizdi. 7143 sayılı Kanun'la -2018 yılında çıkmıştı bu da- belli tarihe kadar getirilen veya defterlere kaydedilen yurt dışı varlıklar üzerinden sıfır, daha sonra getirilen veya kaydedilenler üzerinden yüzde 2 oranında vergi alınması öngörülmüştü. Burada teklifte yüzde 1 olarak öngörülüyor. Bunu önce bir tespit etmek gerekir.
Söylemiştim, bu tip düzenlemelerin bugüne kadar ciddi bir katkısı olduğunu görmedik. Ciddi bir katkısı olsaydı Gelir İdaresi Başkanlığı 2013 yılından itibaren bunları kendi web sayfasında yayınlardı. Sonuçları yayınlamadı ama Komisyon veya milletvekilleri olarak Gelir İdaresi Başkanlığından bu bilgileri istiyoruz. 2013 yılından bu yana uygulanan varlık barışı düzenlemelerinin gelir etkisi ne olmuştur? Aynen 2008 yılındaki gibi onları kalem kalem istiyoruz.
Madde bir kriz dönemi düzenlemesi ama istenen geliri sağlamayacaktır. Yani ne olursa olsun her şartta bir gelir gelir, bu da bizim işimizi görür anlayışı olabilir. Güvenin olmadığı bir ülkede siyasal istikrarın olmadığı, ekonomik istikrarın olmadığı bir ülkede insanların yurt dışındaki varlığını Türkiye'ye getirmesi mümkün değildir. Münferit birtakım kişilerin münferit talepleri üzerine birtakım çözümler olabilir.
Maddede muğlak olan birkaç konu var, onları hatırlatıyorum. Beyan edilen varlıkların değerinin nasıl tespit edileceğinin cevabı yok. İlk uygulamalarda kanunlarda "rayiç bedel" kavramı vardı. Sonra bu kavram kullanılmadı. İdare ilkin "rayiç bedel" dedi, sonra önce "Vergi Usul Kanunu değerleme hükümleri uygulanacaktır." dedi, yoğun tepki üzerine "rayiç bedel" dendi. Burada herhangi bir düzenleme yok. Bu talepte bulunacak kişilerin belirsizliğine yol açacak, onların beyanda bulunmasını engelleyecek bir husustur.
İkincisi: Beyan edilen değerin varlığın elden çıkarılması hâlinde maliyet bedeli olarak kabul edilip edilmeyeceği açık değil. Bu konuyu açıklığa kavuşturmak lazım. Beyan edilen değer maliyet bedeli sayılmayacaksa -muhtemelen öyle açıklama yapılacaktır- varlık elden çıkartıldığında genel olarak da kur farkı kaynaklı önemli bir vergi çıkabiliyor. Bu da varlık barışına olan talebi engelleyen bir husus. Teklifte beyan edilen varlıklar nedeniyle inceleme ve tarhiyat yapılmayacağı belirtiliyor ancak ihbar nedeniyle inceleme yapılması mümkün. Bunu bilgisine sunuyorum Komisyonun.
Yurt dışındaki varlığın getirilmesi hâlinde, örneğin, 2019 yılında getirirse 2019 yılında elde edilen ve 2020 yılı Mart ayında beyan edilecek olan gelirin beyanına gerek kalıp kalmadığı açık değil.
Kayda alınan varlıkların işletmeden çekilmesi hâlinde vergilenmeyeceğine ilişkin hüküm açık değil. Aktife konan varlığın vergisiz işletmeden çekilmesiyle isteniyorsa bu öneri doğru değil. Varlığın konması nedeniyle pasifte oluşan fonun ortaklara dağıtılmasıysa istenen bu durumda da vergi çok düşük, yasal kâr dağıtımında vergi yüzde 15, burada vergi yüzde 1'dir.
Bu tip problemleri bünyesinde taşıyan bir düzenleme var burada. Başarı şansını görmüyorum. Getirisini çok yüksek miktarda tahmin etmiyorum. Çok düşük kalacaktır. Bu kadar sık yeniden yapılandırma ve varlık barışı düzenlemesi yapan bir idareye -idare derken siyasi iktidarı kastediyorum elbette ki, bürokratik idareyi kastetmiyorum- hiçbir vatandaş, hiçbir yurttaş güvenmez, yurt dışındaki varlığını da getirmez. Yurt dışına giden varlığın nedeni Türkiye'deki ekonomik istikrarsızlıktır, siyasal istikrarsızlıktır, vergi silahının acımasız bir şekilde mükellefler üzerine bir tehdit unsuru olarak kullanılmasıdır. Bunlar olmadığı sürece bu işin başarı şansını görmüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Son cümlemi şöyle bağlayayım: Gelir İdaresinin tahsilat tahakkuk oranlarına baktığımızda 2018 yılında tahsil edilen verginin tahakkuk eden vergiye oranı yüzde 81,4 olduğunu görüyoruz. 2000 yılında bu oran yüzde 90,5'tur. 1999'da 86, 2000 yılında 90,5. 90 seviyelerinde seyreden bu oran 2008 yılından itibaren yüzde 90'ın altına inmiştir. Bugün yüzde 81,4'tür. Bu içinde bulunduğumuz ekonomik krizi gösteriyor, istikrarsızlığı gösteriyor. Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.