KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli konuklar; ben de teşekkür ediyorum sunum için.

Evet, Türkiye zor bir süreçten geçiyor. İstatistiki bilgilere göre de yüzlerce, binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Dolayısıyla insan haklarının da en fazla ihlal edildiği alan da gözaltı süresi ve cezaevleri konusu.

Ben sunumu dikkatle izledim. Özellikle işkence ve kötü muamele, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, kadın cinayetlerinin önlenmesi noktasında bazı sorularım olacak.

26 Haziran 2019 tarihinde Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği, İşkence Mağdurlarıyla Dayanışma Günü nedeniyle açıklama yaptılar, her yıl da yaparlar. Ben de İnsan Hakları Vakfının da aynı zamanda kurucusuyum. Mesela, bu açıklamaya göre sadece 2018 yılında Türkiye İnsan Hakları Vakfının açıklamasına göre işkence nedeniyle tedavi için başvuranlar 584 kişi. İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre de yaklaşık 2.719 kişi işkence ve kötü muamele nedeniyle İnsan Hakları Derneğine başvuru yapmış, bunların hepsinin kayıtları falan var. Ayrıca, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler uyarınca da çeşitli denetimlere tabiyiz. Bunlardan bir tanesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin ve İşkenceyi Önleme Özel Raportörünün yaptığı ziyaretler, diğeri de CPT'nin, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin yaptığı ziyaretler. Bu iki kurumun yaptığı ziyaretler de çok önemli. 2 Haziran 2016 tarihinde İşkenceye Karşı Komitenin dördüncü periyodik raporunda yer alan 47 öneri var Türkiye'ye yönelik. Keza 18 Aralık 2018 tarihinde de yapılan ziyaretten sonra 31 öneri var işkencenin önlenmesi noktasında. Bu öneriler noktasında Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı bunların önlenmesi noktasında hangi çalışmaları yaptı, o konuda eğer bilgi verirseniz sevinirim.

Ayrıca 29 Ağustos-6 Eylül tarihleri arasında, keza 10 Mayıs-23 Mayıs 2017 tarihleri arasında CPT ziyaret gerçekleştirdi ve buna ilişkin raporların yayınlanmış olması lazım ancak Hükûmet rezerv koydu ve raporlar yayınlanamadı ve kamuoyunda açıklanamadı bu raporlar. Yani Hükûmetinize gönderildi ama rezerviniz nedeniyle, İçişleri Bakanlığının rezervi nedeniyle açıklanmadı. Gerçek anlamda işkence konusunda bu kadar açıklayıcı bilgiden sonra neden bu raporların kamuoyuna açıklanması noktasında Hükûmet, İçişleri Bakanlığı bir tutum alıyor ve açıklamayı engelliyor? Bu yani işkence iddiaları konusunda sonuçta büyük soru işaretleri bırakıyor. Eğer gerçek anlamda, işkenceyi önleme konusunda bu kadar iddialı olan Bakanlık bu raporların yayınlanması konusunda neden önceki Hükûmetlerden farklı olarak bir tutum içerisinde? Keza 6-17 Mayıs tarihleri arasında da yine CPT Türkiye'ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Buna ilişkin rapor da Bakanlığa iletilecek. Bu raporların neden açıklanmadığı konusunda Komisyonumuza bilgi verirseniz eğer, rezerv konulduğu noktasında, yaralı olur.

Ayrıca ben baro başkanlığı dönemimde de, şimdi milletvekilliği dönemimde de özellikle polise karşı mukavemet ve direnme suçları ile işkence suçları arasındaki ilişkiyi çok araştırdım, bu dönemde de araştırıyorum ancak Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde özellikle yurttaşlarımıza büyük bir cesaret gelmiş diye düşünüyorum çünkü olağanüstü bir artış var polise karşı, güvenlik güçlerine karşı direnme suçlarında, yine polise mukavemet ve hakaret suçlarında geçmiş yıllara oranla olağanüstü bir artış var. Bu artışın nedeni, benim kanaatime göre, işkence ve kötü muamele suçlarını örtmek amacıyla, aynı zamanda da tutulan tutanaklar var ve hakaret davaları var. Mesela sadece 2018 yılında 18 bin polise karşı direnme suçundan dolayı dava açılmış, 18 bin rakamı var. Yani bu kadar çok olmasının nedeni ne? Yurttaşlarımız neden güvenlik güçlerine karşı eğer hukuk içerisinde davranıyorlarsa direnme suçu, hakaret suçu neden bu kadar çok artış gösteriyor? Bu konuda Bakanlığın bir çalışması var mı?

Bir de özel güvenlik görevlileriyle ilgili olarak, onların neden olduğu insan hakları ihlalleri, kötü muamele suçlarıyla ilgili olarak özel bir çalışmanız var mı, özel güvenlik görevlileriyle ilgili olarak?

İşkenceyle ilgili diyeceklerim bunlar.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı konusunda bilgiler verdiniz ve müdahale oranının gittikçe düştüğünü ifade ettiniz. Geçtiğimiz yıl Cumartesi Anneleri 700'üncü hafta etkinliğinde, geçtiğimiz Ağustos ayında korkunç bir müdahale oldu ve o zamandan bu zamana, yaklaşık yirmi beş yıldır Galatasaray Meydanı'nda kendi seslerini duyurmaya çalışan ve kayıp vakaları konusunda duyarlılık yaratmaya çalışan Cumartesi Annelerine Galatasaray Meydanı yasak Beyoğlu Kaymakamlığının kararıyla. Sadece bu olgunun kendisi Türkiye'de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının olmadığı konusunda ya da müdahaleye açık olduğu konusunda çok önemli bir gösterge. Bütün dünyanın izlediği bu etkinliğin yani şiddete başvurmayan ve bugüne kadar da eylemlerine karşı hiçbir dava açılmayan bu etkinliğin yasaklanmış olması toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı konusunda müdahaleye açık olduğu konusunda kuvvetli bir izlenim veriyor. Neden bu yasak? İşte, yaklaşık kırk beş haftadır devam ediyor. Aynı şekilde, yakınlarını iş cinayetlerinde yitiren aileler de her ayın ilk pazar günü Galatasaray Meydanı'nda iş cinayetlerine karşı, iş kazalarına karşı duyarlılık yapmak amacıyla toplantı yapıyorlardı. 75'inci aydan itibaren yani geçtiğimiz Ağustostan itibaren onlara da kapatıldı meydan ve dolayısıyla orada kendi seslerini duyurmaları engellendi. Bunlar da şiddete başvurmadan, şiddeti övmeden, doğrudan doğruya kamuoyu oluşturmak amacıyla yapıyorlardı. Şimdi bir sokak arasında bu açıklamayı yapmak zorunda kalıyorlar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre de ve mahkemenin kararlarına ve AİHM kararlarına göre de sonuçta bu toplantıların şiddete başvurmadığı sürece serbest olması lazım, önceden izin almaksızın yapılması lazım ama dediğim gibi yani korkunç bir müdahaleyle engelleniyor bütün bunlar. Bunların özel nedeni var mı ve kaldırılması düşünülüyor mu?

Bunun dışında mesela, Kadına Karşı Şiddet Günü nedeniyle yürümek isteyen kadınlara karşı geçtiğimiz Kasım ayında yapılan ağır müdahale oldu. Yani bütün bu müdahaleler verdiğiniz istatistiklerle orantılı değil. Dolayısıyla bütün toplumun izlediği ve örnek nitelikte olacak bu toplantı ve gösteriler konusunda Bakanlığın daha hassas davranması lazım diye düşünüyorum.

Üçüncü olarak, ben kanun teklifi de vermiştim aslında bu konuda, yani çocuk şüphesi var bütün Emniyette, örgütlenme içerisinde çocuk şüphesi var. Kadına karşı cinayetlerin ve kadına karşı suçların önlenmesi bakımından "kadın şubesi" başlığı altında bir şubenin Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde ve il emniyet müdürlüklerinde kurulması düşünülüyor mu? Bu da, bir kadın şubesinin kurulacak olması bu cinayetlerin önlenmesi ve farkındalık yaratılması ve daha tecrübeli memurların bulunması bakımından yararlı olur diye düşünüyorum yani Bakanlığınızın bu konuda bir çalışma yapması yararlı olur diye düşünüyorum.

Bir de tabii ki kayıp vakaları var. 2017 yılının ilk aylarından itibaren 1990'lı yıllarda ortaya çıkan kayıp vakalarına benzer kayıp vakaları ortaya çıktı. Bunlardan bir kısmı daha sonra 5-6 aylık kayıplıktan sonra Ankara'nın orta yerinde bulundular ve tutuklandılar, beyanları yansıdı kamuoyuna. Geçtiğimiz Şubat ayının 7'sinden 22'sine kadar on beş günlük süre içerisinde Ankara'da, İstanbul'da ve Antalya'da toplam 6 yurttaş -tümüyle ilgili de FETÖ soruşturması olan yurttaşlar bunlar- zorla kaybedildiler ve o zamandan bu zamana kendilerinin akıbeti hakkında bir bilgi yok. Mobese kayıtları var, yakınlarının başvuruları var ama Emniyet Genel Müdürlüğü de İçişleri Bakanlığı da bugüne kadar açıklayıcı bir bilgi kamuoyuyla paylaşmadı. Kayıp vakası en ağır insan hakları ihlalidir ve insanlığa karşı suçtur. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi Türkiye'ye soru sordu bir kayıp vakasıyla ilgili olarak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir başvuruyla ilgili olarak da öncelikli inceleme kararı aldı ve yine Hükûmete soru sordu. O soruların yanıtları verildi mi, verilmedi mi tam emin değilim ama bu sorular soruldu öncelikli inceleme kararı alındığı için. İçişleri Bakanlığının ve Türkiye'nin bu ağır insan hakları ihlalleriyle itham altında olması doğru değil. Bu nedenle Bakanlığınızın bu konuda bir açıklaması olacak mı, olmayacak mı?

Şimdilik sorularım bunlar. Teşekkür ediyorum.