KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Öncelikle, Sayın Bakanın Pakistan nosyonuyla alakalı vurgusu için teşekkür ediyorum. Gerçekten Pakistan müstesna bir ülke. Zaman zaman kendi kendime sorarım, acaba bugün de önüme dünyanın farklı ülkelerinden üniversiteleri koysalar yine Karaçi Üniversitesinde lisans, yüksek lisans yapmayı tercih eder miydim diye, cevabım, kesinlikle, hiç kuşkusuz, evet oluyor. O anlamda yedi yılımı geçirdiğim bir ülke olması hasebiyle ve Türkiye'yle olan ilişkilerini de göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye Pakistan'ın öncelikli dost ve kardeş olarak tanımladığı ülkelerden bir tanesi. Bu anlamda, yedi yılımı lisans ve yüksek lisans yapmak suretiyle Karaçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde Pakistan'da geçirmiş olmaktan büyük keyif aldım ve özellikle, özgür düşünebilme, özgün düşünebilme kabiliyetimin orada daha da gelişmiş olduğunun da altını çizmek isterim.

Benim altını çizmek istediğim noktalardan biri, sanki Pakistan'daki idam konularıyla "Suudi Arabistanvari" bir ülke oluştu şuuraltlarımızda. İdam konusu Pakistan'da da yoğun bir şekilde ve uzun süredir tartışılan bir konu. Ben de gelmeden önce yaptığım bir araştırmada şunu gördüm: Bugüne kadar 8 bin civarında idam mahkûmu olduğunu ve bunların birikmiş, idam bekleyen mahkûmlar olduğunu ancak idamın sıkça başvurulan bir yöntem olmadığını burada söylemem gerekiyor. İkincisi: Sayın Sezgin'in belirttiği gibi, ben de o noktaya vurgu yapacaktım, bu bir nakil anlaşması. Zaten suçluların iadesi anlaşması daha evvelden yapılmıştı, suçlu nakillerine ilişkin süreçleri belirliyor.

Belirtmek istediğim diğer bir konu da şu: Türkiye'de bulunan Pakistanlılar veya suça teşebbüs etmiş Pakistanlılar genelde Pakistan'da bir rejim problemi ve siyasi bir gerilim, "İranvari" "Suudi Arabistanvari" bir rejim problemi yaşanmadığı için, kendisine göre zayıf da olsa bir demokratik sistemi olduğu için böyle siyasi sebeplerle Türkiye'ye intikal etmiş suçlulardan öte, daha ziyade, illegal yollardan Avrupa'ya göç etmek isteyen, insan kaçakçılığı kurbanı olmuş, bir şekilde, Türkiye'de yaşamak suretiyle suça karışmış insanlarla karşılaşıyoruz, Pakistanlılarla. Bunların naklinin belki daha uygun şartlarda düzenlenmesine ilişkin bir çalışma bu.

Bu noktaların altını çizdikten sonra bir hatıramla noktalayayım. Karaçi'de lisansımı ve yüksek lisansımı yaptım, 18 milyonluk devasa bir şehir Karaçi. Rengârenk minibüslerin içerisinde sıkış tıkış, arı kovanını andıran bir yolculuk esnasında -hepinizin zihninde belirecektir, altında, üstünde, etrafında bir sürü insan toparlanmış bir şekilde- Karaçi'de minibüsün içerisindeyim ve önümde yaşlı bir amca oturuyor, yüzü kırış kırış, saçları bembeyaz, pejmürde bir hâlde. Kafasını gayriihtiyari bana doğru kaldırıp ten rengimden herhâlde biraz farklı olduğumu görünce "..."() dedi, "Nerelisiniz?" dedi, "..."() Türk'üm deyince hemen yerinden kalkıp bana yerini vermeye çalıştı o yaşlı, gariban, fukara ve kırış kırış olmuş simasıyla. "Sen Türk'sen buraya oturmayı sen hak ediyorsun, sen bizim misafirimizsin, sen Osmanlı torunusun, burada oturmak senin hakkın." diyerek bana yer vermeye çalıştı. Bu benim için Karaçi'de o yıllarda karşılaştığım en çarpıcı hikâyeydi.

Çok teşekkür ediyorum.