KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Teklif 8 kanunda değişiklik öngörüyor: 2644 sayılı Tapu Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu, 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Türk Medeni Kanunu, Toprak ve Arazi Kullanımı Hakkında Kanun, 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve 5393 sayılı Belediye Kanunu. Bunların hepsi mülkiyet, tapu ve imar konularını düzenlemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti bu sorunları henüz tümüyle aşabilmiş, vatandaş ile devlet arasında ihtilafa neden olan ya da vatandaşın mutsuzluğuna neden olan bu konuları kökten çözen düzenlemeleri maalesef bugüne kadar gerçekleştirememiştir. Her iktidar döneminde bu konuda çeşitli düzenlemeler yapılmıştır fakat sistemli bir bakış açısının olmayışı, vatandaşa yeterince kulak verilmeyişi, "Vatandaşın derdi nedir, onun bütçesi nedir, bunları ödeyebilir mi?" şeklindeki bir yaklaşımın olmaması, daha çok bürokratik bir felsefeyle sorunlara yaklaşımın esas alınması bu sorunların bugüne kadar sürmesine neden olmuştur. Bu düzenlemelerle de bunların tümüyle çözüme kavuşacağını düşünmüyorum, gerekçelerini maddelerdeki görüşmeler sırasında tek tek açıklayacağım.

Türkiye Cumhuriyeti'nin toplam yüz ölçümünün coğrafi alanın toplam yüz ölçümünün yüzde 57'si devlete, kamuya aittir, hazineye aittir. Hazinenin özel mülkiyetindeki araziler, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar, meralar, kışlaklar, yaylaklar, tescil haricî yerler; bütün bunların toplamı Türkiye yüz ölçümünün yüzde 57'sidir. Hukukumuzda özel mülkiyet düzenlemesi ilk kez 1858 yılında Osmanlı İmparatorluğu döneminde Arazi Kanunnamesi'yle yapılmıştır. 1858 yılına kadar devlet arazisi, bütün coğrafya, imparatorluğun bütün arazisi mülkiyeti devlete, tasarruf hakkı kullanıcılarına ait olan bir arazi olarak tanımlanmış ve bu şekilde yönetilmiştir. Bu, egemenliğin kaynağının ilahî olduğu, tanrısal olduğu döneme de denk düşen bir anlayıştır. Bütün dünyada egemenlik bir dönem hep ilahî olmuştur, onun beşeriyete dönüşmesi, egemenliğin kaynağının beşerî olmasının anlaşılmasıyla beraber veya o dönüşümle beraber özel mülkiyet düzenlemeleri de hukukumuza girmiştir. 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi bu açıdan önemlidir. İşte, yönetimi, mülkiyeti imparatorluğa ait olan bu arazi "mirî arazi" olarak isimlendirilir ve bu mirî arazi bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine oturduğu arazi yani mirî araziden arta kalan kısımlar bugün hazinenin özel mülkiyetinde, devletin hüküm ve tasarrufunda ve tescil haricî yerlerde toplanmıştır. İşte, bu mülkiyet devlette olduğu sürece ve şehirleşme olunca, yeni tarım arazilerine ihtiyaç duyulunca, köyden kente göç olup göç eden nüfusun yerleşme ihtiyacını karşılama ihtiyacı ortaya çıkınca, devlet planlı bir şekilde buna yetişemeyince vatandaş kendi çözümünü kendisi üretiyor, işgalci olarak bu arazileri kullanmaya başlıyor; daha sonra da devletten hak talebinde bulunuyor, iktidarlar da peyderpey çıkardıkları kanunlarla bu soruna çözüm bulmaya çalışıyor. Sorunlar hâlen devam ediyor, devletin bu devasa ağırlığı, büyüklüğü hâlen ezici bir şekilde var olmaya devam ediyor. Elbette olur, devlet dediğiniz zaman tescil haricî yerler, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler, ormanlar dediğiniz yerler elbette devletin idaresinde, yönetiminde olacaktır ama vatandaş çok uzun yıllardır buraları kullanıyor ise herhâlde bu soruna da vatandaş odaklı bir bakış açısıyla yaklaşarak bunları çözmek esas olmalıdır.

Şimdi, bu teklifte bir kısım konularda birtakım iyileştirmeler yapılmaya çalışılmış ancak bu iyileştirmeler eksik, bir kısmı doğru değil -arada 4706 sayılı Kanun'da değişiklik yapan kamping alanlarıyla ilgili bir düzenleme var, o konuda Sayın Minsolmaz bilgi vermedi, belki o konuda ilerleyen aşamada bilgi verir- ve sorunları tümüyle çözmeyecek.

Şimdi, ben seçimden önce İstanbul'un Silivri ilçesi ile Çatalca ilçesinin köylerine gittim. Köy değil artık bunlar, mahalle oldu biliyorsunuz fakat bu köy, mahalle konusunda bir şey anlatayım size. Kemal Gözler var Profesör, Anayasa hukukçusu, çok değerli bir hukukçudur, takip ederim yazılarını, makalelerini. 2014 yılında Büyükşehir Yasası'nda değişiklik yapan ve büyükşehir sayısını artıran yasayla beraber büyükşehir sınırları il sınırları olarak belirlendi ve köyler mahalle oldu. Örneğin benim köyüm Trabzon'un Araklı ilçesinin 18 kilometre yukarısındadır, köyümün adı mahalle oldu şimdi. Şimdi, bu Silivri, Çatalca ilçelerinin köyleri de bu şekilde, onlar da mahalle oldu. Kemal Gözler diyor ki: "Kanun koyucu kelimelerin günlük konuşma dilindeki anlamlarıyla bağlıdır, bu anlamları değiştiremez." Örneğin Parlamento bir kanun çıkarsa "Bütün kadınlar erkektir." dese kadınlar erkek olur mu? Olmaz, kadın kadındır. "Kanun var." Olmaz, istediğiniz kadar kanun çıkarın, istediğiniz kadar "Bu köyleri mahalle yaptım." deyin, bunlar köy. Köyde tarımsal üretim vardır, hayvancılık vardır, yerleşim ona göredir. Neyse, adı "mahalle" oldu bunların, bazen mahalle, bazen köy diyeceğim, yanlış anlaşılmasın.

Silivri'nin Sayalar, Çayırdere, Danamandıra köyleri; Çatalca'nın Aydınlar, Hallaçlı, Gümüşpınar, Karamandere, Yaylacık köyleri; bir de eski Binkılıç beldesi, şimdi Fatih ve Atatürk Mahalleleri oldu bunlar. Bu köylerdeki insanlar 1877-1878 tarihindeki Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Balkanlardan, özellikle Tuna bölgesinden buraya gelip yerleşen insanlardır. Rumi takvimde 1293 yılına denk geldiği için "93 Harbi" olarak adlandırılır. 1878 yılında önce Ruslar Ayastefanos'a kadar gelirler, sonra Avrupa devletleri araya girer, sonra bir Berlin Antlaşması imzalanır 1878 yılında ve büyük toprak kaybına uğrar Osmanlı İmparatorluğu. O anlaşma sonrasında da bugünkü Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasına büyük bir göç meydana gelir. II. Abdülhamit dönemidir, II. Abdülhamit bu göçü yönetmek üzere komisyonlar kurar, İdare-i Umumiye-i Muhacirin Komisyonunu kurar. Gelen göçmenleri karşılayacak, nerelere bunları yerleştirecek, nasıl iskân edilecek, yemesi, içmesi nasıl karşılanacak; böyle ciddi bir proje uygular II. Abdülhamit. Yetmez, kendi başkanlığında Yıldız Sarayında ayrıca bir umum muhacirin komisyonu kurar. Amaç, önce bu insanları geçici olarak iskân etmektir; ileride, o Balkanlarda kaybettiğimiz toprakları alırsak, bu insanlar, göçmenler tekrar oraya gidecektir. Balkanlarda Müslüman Türk nüfusu ile diğer nüfusun oranı değişmemelidir ama olmaz, bunlar kalıcı iskâna dönüşür. Yani bu insanlarımız yüz kırk bir yıldır burada yaşıyor; atalarından, dedelerinden bu yana. Bunları işgalci saymak mümkün mü? İşgal, sahibinin rızası dışında, sahip hazineyse hazinenin rızası dışında hazine arazisini işgal edenlerden alınan bedeldir. İmparatorluk yerleştirmiş, Osmanlı İmparatorluğu yönetimi yerleştirmiş bunları, o komisyonlar yerleştirmiş. Öyle olduğu hâlde bu vatandaşlarımızdan 2006-2007 yıllarında ecrimisil istenmiş. Daha sonra da istenmiş olabilir, aldığım bilgiye göre konuşuyorum. Ve o zaman kendilerine söylenmiş ki: "Bu ecrimisilleri ödeyin. Öderseniz ileride tapularınızı daha rahat alırsınız." "Devlete güvendik, ödedik, tam tersine tapu mapu alamadık."

Şimdi, 2017 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kanun kabul etti, 7020 sayılı Kanun, 18 Mayıs 2017'de. Ben de Meclis Başkan Vekiliyim, Divanda yönetiyorum, önerge önüme geldi. Bu önergeleri Divanda da incelerim, hemen bakarım. Baktım, bir adım atıyor bir konuda ama eksik bir adım. Neyse, o aceleyle görüşüldü, geçti. Meclis Başkan Vekili olarak benim tartışmalara katılma imkânım yok. İyi niyetle hazırlanmış. Bu saydığım mahalleleri tek tek sayıyor burada. Bunlar için şöyle diyor: "19/7/2003 tarihinden önce kullanılıyor olması ve kullanımının hâlen devam etmesi kaydıyla maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde başvururlarsa rayiç bedel üzerinden bu vatandaşlara satılabilir." Ecrimisille ilgili de bir şey yok, iki yıl taksitlendirme var. Rayiç bedel... Niye rayiç bedel? Biraz önce söyledim, 6292 sayılı Kanun var, 1/4/2012 tarihli. Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun; Madde 12: 31/12/2011 tarihi itibarıyla üç yıldan beri bir kişi hazine arazisini kiralamış veya işgalci olup kullanıyor ise rayiç bedelin yarısı üzerinden satılıyor. Ya bu insanlara üç yıldır kullanmayı yeterli görmüşsün, "Rayiç bedelin yarısından satacağım." diyorsunuz, "Ecrimisilleri de siliyorum." diyorsunuz; yüz kırk bir yıldır burada oturan bu vatandaşlardan ecrimisili de istiyorsunuz ve "Rayiç bedel üzerinden sana satacağım." diyorsunuz. Güya bir iyilik yapmış arkadaşlar. Tabii Genel Kurul bunların farkında değil.

BAŞKAN - Yalnız, yüz kırk bir yıl sonra ilk defa ele alınmış oluyor veya yüz otuz dokuz yıl sonra Akif Bey.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Efendim?

BAŞKAN - Yüz otuz dokuz yıl hiç ele alınmamış problemler bunlar, onu da dikkatinize sunuyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Peki, güzel yani söyleyeceğim bir şey yok. O zaman size bir örnek vereyim: II. Abdülhamit'in özel mülkiyetinde olan tapulu arazilerinin onu kullanan vatandaşlara intikali hakkında 4071 veya 4072 sayılı -Millî Emlakçı arkadaşlar buradaysa bilir, "padişah tapuları" olarak isimlendirilir- o arazilerin vatandaşlara intikali hakkında kanun çıkmıştı. Bakın, padişah tapularıyla ilgili demek ki sizden ta yirmi iki, yirmi üç sene önce o zamanki iktidar da bir düzenleme yapmış. 4071 mi, 4072 mi? Millî Emlakçılar vardır, onlardan...

MİLLÎ EMLAK GENEL MÜDÜR YARDIMCISI VELİ TUNÇEZ - 71.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - 4071. Peş peşe üç kanundur onlar; 4070, 4071, 4072. 4070 hazine arazilerinin, orman köylülerinin desteklenmesi amacıyla kullanılması hakkında kanun, 4071 padişah, 4072 miktar fazlalıkları. Her neyse...

Peki, yani ama bu kanun işlememiş, adım atmışsınız da bu kanun işlememiş. "Rayiç bedel" dediğiniz zaman vatandaşın alım gücünü aşıyor. Ben gittim bu arkadaşlara, köylülere, muhtarlara dedim ki: Merak etmeyin, ben bir kanun teklifi vereceğim Ankara'ya döndüğümde. Geçen hafta Perşembe günü bizim gruba verdim. Gruptan pazartesi Meclis Başkanlığına geçti. Buraya havalesi geç olmuş, her neyse. Dedi ki köylüler: "Ya Akif Hamzaçebi, sen bunu vereceksin. 'Çözeceğim' diyorsun da sen muhalefetsin yani sen nasıl çözeceksin?" Merak etmeyin, ben bu konularda hangi adımı atarsam, biz hangi adımı atarsak iktidar bizi takip eder, dedim. Sağ olsun Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Murat Kurum'a teşekkür ediyorum. Benden iki gün sonra oraya gitmiş. "Rayiç bedeli yarısına indireceğiz." demiş ve o teklif şimdi buraya geldi. Rayiç bedelin yarısına iniyor. Sayın Murat Kurum'a bu sorunlara ilgi göstermiş olduğu için teşekkür ediyorum ama rayiç bedelin yarısı, sorunu çözmeyecek arkadaşlar, çözmeyecek. Gidin, vatandaşı dinleyin bir, bütçesi nedir, o arazinin fiyatı nedir? Söyleyeyim size: Üç yıldır kullanan kişiye "rayiç bedelin yarısı" diyorsunuz, yüz kırk bir yıldır kullanan kişiye "rayiç bedelin yarısı" diyorsunuz. Aralarında bir fark olmayacak mı? Adalete uygun olan, emlak vergi değeridir. Burası devletin değil; demokrasilerde "devletin malı" diye bir şey yoktur, demokrasilerde bütün mallar milletindir. Devlet, millet adına bu taşınmazları objektif kurallara göre, adalete göre yönetecektir. Adalet, üç yıldır kullanan ile yüz kırk bir yıldır kullanan arasında fark gözetmeyi bize söyler.

Devam edeceğim, bu maddedeki başka eksiklikleri de söyleyeceğim. Peki, burası sadece köy yerleşik alanı içindeki yeri düzenliyor, 7 bin metrekareye kadar. Sayın Minsolmaz'a başta bir soru soracaktım, ondan sonra konuşmama başlayacaktım ama ondan sonra konuşmaya...

BAŞKAN - Yani onlar eğer ihtiyaç varsa devreye girebilirler yardımcı olmak adına.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Yok, o soruyu şimdi soracağım. Şimdi, bu, köy yerleşik alanını düzenliyor. Evi var, bir miktar da evinin orada arazisi var. 7 bin metrekareye kadar. Niye 7 bin metrekare? Şimdi şöyle bir cevap gelebilir: "Zaten bu 5 bin olarak düşünülmüştü. Sonra 7 bin yaptık. 7 bini aşan yok." Peki, aşarsa? Ve köy yerleşik alanındaki diğer tarım arazileri ne olacak? Teklif sahibi arkadaşımız diyecek ki: "Onu da çözüyoruz." Öyle bir şey söyledi. "4706 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesinin on ikinci fıkrasında değişiklik yapıyoruz." dediniz, değil mi? Peki, 4706 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesinin on ikinci fıkrası 26/4/2012 tarihi itibarıyla belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde yer alan taşınmazları düzenliyor. 26/4/2012 tarihi itibarıyla bu Çatalca ve Silivri'nin köylerinde yaşayan vatandaşların tarım arazileri belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde mi? Benim muhtarlardan aldığım bilgi...

BAŞKAN - Şimdi artık belediye alanı içinde.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Hayır.

BAŞKAN - Şu anda artık tamamı belediye alanı içinde.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Ama kanun diyor ki: "26/4/2012 tarihi itibarıyla belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde olan taşınmazlarda rayiç bedel veya şimdi rayiç bedelin yarısı." O tarihte mücavir alan sınırları içerisinde değil. Siz şimdi bu köylülere diyeceksiniz ki: "Biz sizin bu köy yerleşik alanındaki 7 bin metrekarenin tapusunu size rayiç bedelin yarısından veriyoruz, öbürüne karışmıyoruz." Buna hakkınız var mı?

BAŞKAN - Evet, devreye girebilirsiniz arkadaşlar.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Hemen, evet, karşılıklı götürelim, iyi olur tabii ki.

BAŞKAN - Zaten üç yıllık kullanımda olan tarım arazilerinin satışıyla ilgili düzenleme var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Üç yıl ama yirmi altı, söyleyeyim... Şimdi, 4706 sayılı Kanun, belediye ve mücavir alan sınırları içerisindeki tarım arazisini düzenler. Diğer, hazineye ait tarım arazilerinin satışını düzenleyen kanun, belediye sınırları dışındaki tarım arazilerinin satışını düzenler. Şimdi oraya geleceğim.

Şimdi, zaten, bir şey söyleyeyim: Burada, bu maddede değişiklik öngörüyor şimdi bu teklif, diyor ki, değişiklik önergesi şöyle: "Satış bedeli, ödeme şekli, taksit süresi ve sayısı, uygulanacak faiz oranı ve diğer hususlarda 6292 sayılı Kanun hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır." 6292 uygulanacak zaten, 4706 değil. Ama bu vatandaşlar isterse elbette, 4706'ya giriyorsa başvurabilir ama şartları tutmuyor orayı. Çünkü 26/4/2012 tarihi itibarıyla bu yerler -bunlar orman köyleri- belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde değil. Malum, 6292 ne diyor: "Rayiç bedelin yüzde 50'si." Biraz önce söyledim, bu da yüzde 50'si. Bakın, 4706 "rayiç bedel" diyordu, 6292 -biraz önce söyledim- üç yıldır kullanıyorsa "Rayiç bedelin yüzde 50'sini ver, al kardeşim." diyor. Yüz kırk bir yıldır kullanıyor, işgalci değil bunlar, işgalci sayıyorsunuz bunu. Ecrimisil...

Devam ediyorum Sayın Başkanım. Bunlar adalete uygun düzenlemeler değil. Ayrıca 6292 sayılı Kanun'da ödeme altı yıl, on iki taksitte. Sizin ilk çıkardığınız 2017 yılındaki kanunda ne diyorsunuz? "Beş yılda." Öbürüne gitse hem yüzde 50 oranında daha ucuza alacak hem de altı yılda ödeyecek. Sizin dediğiniz, 2017 yılındaki kanuna göre yapayım dese beş yıl ve rayiç bedel. Bakın, ne kadar halktan kopuk...

BAŞKAN - Eşitleniyor rayiç bedelin yarısı olarak, hepsi eşitleniyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Efendim, bakın ama iki yıl vatandaşı bekletmişsiniz; şimdi, umutla beklemiş vatandaş. Bunların hepsini anlattım köylülere, hepsi her şeyi biliyor şimdi.

BAŞKAN - Selahattin Bey, not alıyorsunuz, değil mi? Senin bölgen aynı zamanda, öyle sayılır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Şimdi, Sayın Minsolmaz dedi ki: "Ben ve burada bürokrat arkadaşlar beraberiz." Arkadaşlar, bürokratlar bu Komisyonun bürokratlarıdır artık. Orada şimdi iktidar...

BAŞKAN - Elbette.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Minsolmaz, çok yanlış bir cümle, çok yadırgadım. Eski sistem yok burada. Eski sistemde bakan olur, bürokratları olur orada, onlar bakan adına her türlü cevabı da Komisyona vermeye yetkili. Onlar sizin bürokratlarınız değil Sayın Minsolmaz, Komisyonun bürokratları, devletin bürokratları, sizin değil. Her milletvekiline onlar eşit mesafede olmalı ama anlıyorum ki onlarlar beraber çalıştınız. Çalışmanız doğal, yadırgamıyorum, elbette uzmanlık gerektiren bir konuda bürokrasinin bilgisini alacaksınız. Keşke böyle bize de gelseydiniz de biz de size görüşlerimizi aktarma imkânını bulabilseydik.

Devam ediyorum.

BAŞKAN - Süre tahdidi koymuyoruz biliyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sizin hatırınıza çünkü siz tecrübeli bir insansınız. Dinliyoruz, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Toleransınıza teşekkür ediyorum. Tamamen teknik konuştuğumu da görüyorsunuz.

Şimdi, devam edeceğim. 2/B konusunda süre uzatımına gidiyorsunuz, gidelim. Benim teklifim de süre uzatımını düzenliyor, hem başvuru için süre hem de ödeme için süre. 2/B kanunu Mecliste görüşülürken Grup Başkan Vekiliydim ve Parlamentoya 2/B konusunda ilk kanun teklifini veren milletvekili benim, ben ve arkadaşlarım tabii ki. O zaman Hükûmet vardı. Hükûmetten bir tasarı yoktu. 2011 seçimlerinde bu projeyi, Genel Başkanımız geldi, İstanbul Sultanbeyli'de açıkladı. Seçimlerde bize muhalefet görevi verdi millet. Muhalefet görevi verdi diye millete küsülmez, demek ki kendimizi iyi anlatamamışız. Ne söz verdiysek 2/B kanun teklifini "2/B barış kanun teklifi" diye Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına arkadaşlarımızla birlikte imzalayıp verdik. Son konuşmada, kürsüye son kez çıktığımda şunu söyledim: Bu kanun sorunları çözmeyecek, buraya bir daha geleceksiniz. Bedel çok yüksekti, itiraz ettim; indirildi, indirildi, neyse. Nitekim bir daha gelindi. O kanunda bir daha çıktım ve bu da çözmeyecek, bir daha geleceksiniz dedim; bir daha gelindi. Sonra "Ayıp oluyor, bir daha gelmeyelim." dendi. Özel proje alanı uygulamasıyla Beykoz gibi yerlerde o bedel sorunu aşılmaya çalışıldı, 5 kez kanun değişikliği yapıldı, süre uzatımları yapıldı, 1 kez de Bakanlar Kurulu kararıyla süre uzatımı yapıldı. Süre uzatımı niye yapılıyor arkadaşlar biliyor musunuz? Bedel yüksek, alamıyor vatandaş. O zaman süreyi uzattınız, altı yıla çıkardınız, "Süreyi uzatalım da bari öyle bir yardımımız olsun." dendi vatandaşa; hâlâ ödeyemiyorlar. Şimdi ekonomik kriz var, yine ödeyemiyor vatandaş. Ben de süre uzatımını öngören kanun teklifimi verdim, Sayın Başkan onu gündeme almadı. Demek ki zamanında bu bedel konusunda doğru bir düzenleme yapıyor olsaydık bu kadar süre uzatımına gerek olmayacaktı. Belki yine olurdu 1 kere, 2 kere her neyse, şartlar gerektirebilir, olabilir ama sürekli olarak süre uzatımına mecbur kalmayacaktık.

Tapu tahsis belgeleriyle ilgili düzenlemeyi olumlu buluyorum. Orada konuşacağım çok şey var 2981 sayılı Kanun'la ilgili ama burada 2981 sayılı Kanun'la ilgili herhangi bir değişiklik olmadığı için o konuda bir görüş ifade etmiyorum.

5393 sayılı Belediye Kanunu'nda "Cumhurbaşkanınca kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerlerde bu ilanın yapıldığı tarihten itibaren ecrimisiller alınmaz." yönündeki hüküm, yaşanan sorunları çözmeye yönelik. Ancak bu hükmü gelin şöyle değiştirelim: "Cumhurbaşkanınca kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerlerde, kentsel dönüşüme konu olan taşınmazlardan ecrimisil alınmaz, tahakkuk edenler terkin edilir, tahsil edilenler iade edilmez." Bunu, sadece ilan tarihinden sonraya münhasır kılmayalım. Böyle yaparsak gerçekçi olur. İstanbul'un Sancaktepe ilçesinde Akpınar Mahallesi, Veysel Karani Mahallesi, Osmangazi Mahallesi ve başka birçok ilçemizin birçok mahallesinde bu sorun var, Sancaktepe Hilal Mahallesi. Tavsiye ederim, Sayın Mirsolmaz Kırklareli Milletvekili ama oralara da gitsin, dolaşsın veya İstanbul milletvekillerimiz. Bu sorunu orada göreceklerdir. Hatta bu konuda ben Genel Kurulda bir önerge vermiştim, bir MHP milletvekili arkadaşın konuşması özerine ben o önergemi tekrar hatırlattım, önerge üzerinde konuştum. Meclisin 1'inci partisi AK PARTİ'li grup başkan vekili arkadaşlarımız "Biz kapsamlı bir çalışma yapacağız, bunu düzenleyip getireceğiz." dediler, o kapsamı burada göremiyorum, kapsam çok dar.

Bir madde daha var -toparlayacağım sözlerimi Sayın Başkan ama sanıyorum söylediklerimin hepsi esasa ilişkin önemli şeyler- madde 16. 4706 sayılı Kanun'un 5'inci maddesine bir fıkra ekliyorsunuz, fıkra diyor ki: "Bu maddenin on birinci fıkrası kapsamında Hazineye intikal eden yapı ve tesislerin satışında yapı ve tesis bedeli yapı yaklaşık birim maliyetinin yüzde 5'i olarak hesaplanır." Niye yüzde 5, gerekçeyi öğrenmek istiyorum? Yani bunun tamamını alırken yüzde 5'e mi indirdiniz?

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli) - Bunların hepsini notlarını alıp daha sonra cevaplasak.

BAŞKAN - Evet, notları alıyorlar.

Sizi buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Peki. Tamamını alıyorsunuz yani yüzde 5'e indiriyorsunuz. Neden? Vatandaşa ağır geliyor. Güzel, ağır geliyor, ödeme gücünü aşıyor. Problem nerede arkadaşlar biliyor musunuz? 4706 sayılı Kanun'un 5'inci maddesinin son fıkrası diyor ki: "Bu maddenin yürürlük tarihinden sonra -4916 sayılı Kanun'la eklenmiştir o fıkra oraya- Hazineye ait taşınmazlar üzerine yapılan yapılar herhangi bir bedel ödenmeksizin Hazineye intikal eder." Üzerinde yoğun yerleşim olan Hazine arazilerini... Bu yerleşimde sanıyorum 30 ya da 31 Mart 2014 yani 2014'teki yerel seçim tarihi esas alındı. Daha evvel 31/12/2000 olan tarih, o düzenlemeyle 30/3/2014'e çekildi. 30/3/2014 tarihine kadar üzerinde yoğun yapılaşma olan Hazine arazileri ilgili belediyeye bedelsiz devredilir, belediye de bu yapı sahiplerine tapu verilmek üzere, işte imar planını, parselasyon planını yapar tapularını verir. Bir bedel de var orada tabii. Bu tarih niye 30 Mart 2014'e çekildi? Çekildi, olabilir, bir siyasi tercih konusu. Ben de bunun çekilmesi taraftarıydım, kanun tekliflerim vardır o konuda. Peki, o tarihe kadar yapı yapmış olana yapısının tapusu verilmek üzere o arazinin mülkiyetini belediyeye devrediyorsunuz; güzel ama devrederken diyorsunuz ki: "Bir dakika, 19/7/2003'ten sonra sen buraya bir kat daha ilave etmişsin, bunun parasını senden alacağım." Vatandaş isyan ediyor buna. Şimdi de diyorsunuz ki: "Bunun yüzde 5'ini alalım." Değerli arkadaşlar niye 19/7/2003'ü 30 mart 2014'e getirmiyoruz, niye yani? Madem bir milat belirlemişiz orada, daha evvel bu tarihler aşağı yukarı birbirine yakındı. Şimdi, bir tarihi 2014'e çektik, gelin öbürünü de çekelim 2014'e, yüzde 5 falan gibi şeylerle de uğraşmayın. Gerek var mı? Yok.

Toparlıyorum Sayın Başkan.

Kentsel dönüşümle ilgili, ilgili maddelerde görüş beyan edeceğim.

Madde 18, turizmle ilgili bir madde. Buna niye ihtiyaç duydunuz sayın milletvekilimizden rica ediyorum? Şimdi, maddeyi açıklayayım ben size: 4706 sayılı Kanun'un geçici 23'üncü maddesi turizm yatırımlarıyla ilgili bir geçici düzenleme öngörmüş, şunu diyor turizm yatırımlarıyla ilgili olarak: Hazine arazileri yatırımcılara kırk dokuz yıl süreyle tahsis edilebiliyor, bu tahsis çerçevesinde yatırımcı lehine kırk dokuz yıl süreli irtifak hakkı tesis ediliyor, daimî ve müstakil nitelikli irtifak hakkı tesis ediliyor. Bu geçici 23 diyor ki: "Senin süren geçmiş olabilir, yirmi-yirmi beş yıl geçti veya otuz yıl geçti bitimine de on dokuz yıl kaldı. On dokuz yıl kaldığı için 'Nasıl olsa Hazineye bu geçer.' düşüncesiyle yatırım da yapmıyorsun, senin süreni yeniden kırk dokuz yıla çıkarabiliriz." Olabilir, turizmi teşvik ediyoruz, güzel, böyle bir imkân verilmiş. Şimdi, bu madde diyor ki: "Kampingde bu süre, kırk dokuz yıl fazla, yirmi yıl olsun." Bu da makul, kamping fazla bir yatırım gerektirmiyor. O dönem belki başka bir düşünceyle bu yapılmış olabilir, şimdi böyle bir düzenleme var. Şahsen yirmi yıla inebilir, ben bunda bir sakınca görmüyorum ama onun ikinci cümlesi var: "Bu hüküm, bu cümleyi ihdas eden maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce süresi içerisinde adı geçen bakanlıklara başvuran, ancak işlemleri henüz sonuçlanmayan kamping ve günübirlik tesisleri hakkında da uygulanır." Problem burada, bunu art niyetli buluyorum. Söyleyeceğim, o maddeyi görüşürken daha ayrıntılı konuşacağım ama şimdi düşüncemi söyleyeyim, siz değerlendirin. Demin ki örneğe dönelim, kırk dokuz yıllık sürenin yirmi beş yılı geçmiş, yirmi dört yılı kalmış, kamping alanı, başvuru yapmış "Kırk dokuza tamamla." Başvuru sonuçlanmamış, talep bekliyor Turizm Bakanlığında. Bu madde yürürlüğe girdiği anda ne yapacağız? "Senin işlemin sonuçlanmadığı için senin sözleşmeni feshediyoruz, sen zaten yirmi yılı doldurmuşsun, seni feshediyoruz." Kanun zoruyla gasp, zorbalık. Dilekçe vermemiş kamping olursa ona uyguluyor musunuz? Hayır uygulayamazsın, kazanılmış hakkı var. Peki, dilekçe vermiş adam bekliyor samimiyetle, "Ya yeniden kırk dokuz yapın." "Sen dilekçe verdiğin için bu maddeyi sana da uyguluyorum." Aslında bunun getirilme nedeni ikinci cümle, birinci cümle işin bahanesi. Şimdi ben soruyorum: Turizm Bakanlığında bu şekilde dilekçe vermiş de bekleyen kaç tane kamping tesisi var?

BAŞKAN - Notunuzu alın sonra cevaplayacaksınız Sayın Genel Müdürüm.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Diğer görüşlerimi ilgili maddelerde sırası geldikçe açıklayacağım.

Sayın Başkana ve milletvekili arkadaşlarıma dinledikleri için çok teşekkür ediyorum, sağ olun.