| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda ve 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1963) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .06.2019 |
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Değerli Bakanlık yetkililerini, bakan yardımcılarımızı, genel müdürlerimizi ve Komisyonumuzun üyelerini saygıyla selamlarım.
Bu pedagoji sanki çok böyle iki kere iki dört bir bilim dalı gibi algılanıyor galiba, bir yanlışlık var burada. Yani "pedagoji" dediğiniz şey hiçbir zaman iki kere iki dört eder gibi bir sonuç ortaya çıkarmaz. Bunun böyle olmadığını zaten dünya ülkelerinden örneklerle ele aldığımızda görüyoruz. Çeşitli ülkeler ilkokul eğitimini beş yaşında başlatırken, çeşitli ülkeler de altmış dört ayla yetmiş iki ay arasından seksen dört aya kadarki zaman diliminde eğitimi başlatmaktadırlar. Dolayısıyla pedagoji dediğiniz şeyin size şöyle milimetrik bir yaş aralığı vereceğini düşünüyorsanız ciddi bir yanılgı içindesiniz. Pedagoji, biraz sosyal birimleri andırıyor ve sosyal bilimlerde işin içine yorum girer, yorum girdiği zaman da sizin milimetrik ölçülerle bir yaş aralığı veya ay aralığı belirlemenizi engeller.
Bir başka husus, belki tıptan yararlanabiliriz denecek, nitekim Bakan Yardımcımız bahsetti. Tıp kemik sayımı yapar, daha başka birtakım fiziki kurallarla -Mustafa Bey dikkatle dinliyor tabii, bir tıpçı olarak- kesin sonuca varmak ister ama hocam biliyorsunuz, tomografi cihazından, kemik sayımındın çıktıktan sonra orada bir doktorun bunu yorumlaması lazım, bu alanda uzman birisinin. Eğer bu uzman hakikaten yorumlamazsa bir başka branşın doktorunun bunun sonucunu kestirmesi, tahmin etmesi pek de mümkün değil. Dolayısıyla burada yaşla alakalı, ayla alakalı filan tartışmalar yaparken biraz Türkiye özelini gündeme almakta yarar var. Bakanlığımızın öyle tahmin ediyorum Türkiye özeliyle ilgili bir çalışması oldu ve bu sonuca gelindi.
Güneşli bir ülkeyiz, D vitaminini bolca alıyoruz, İskandinav ülkeleriyle Türkiye'nin şartlarını birbiriyle...
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Yedi yıl önce alınmıyor muydu D vitamini?
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Efendim, söylüyorum: Şimdi yedi yıl önce yedi yaşta dondurdunuz mu siz? Yani pedagoji, D vitamini, Türkiye gerçekleri, yedi yaşta bunu sabitledi diyemiyoruz; az önce onu arz etmeye çalıştım, kaçırdınız. Diyorum ki: Pedagoji eğitim yaşını milimetrik olarak belirlemez. Gelişen şartlar, ailenin eğitimi, beslenme şartları, güneşten yararlanma, iyileşme...
İSMAİL KONCUK (Adana) - Çocukların böylece yaşı gelişti mi yedi yılda?
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ama İsmail Bey iyi dinleyin, bakın dinlerseniz benim ifademi anlayacaksınız.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Zorlamaya gerek yok.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Şenol Hanım, dinleyin lütfen, istirham ediyorum.
Bunlara bakarsanız sonuç ortaya çıkar.
Ben size bir başka şeyden bahsedeyim. 21'inci yüzyıl geciktirme yüzyılıdır. Evlilikler gecikiyor, büyümeler gecikiyor, okula başlama gecikiyor, her şeyi geciktiriyoruz. Biz gelenekle modernite arasında sıkışmış bir toplumuz, çok güçlü bir geleneğimiz var, o güçlü geleneği mi tercih edeceğiz, yoksa o güçlü gelenekten beslenerek çağın gereklerini de göz önüne alarak yeni, modern bir usul ve üslup mu geliştireceğiz, buradaki tartışmanın özü budur.
Şimdi bir başka şey söyleyeyim -bunlar Kamil Bey'in de alanı, benim de alanım, Emrullah Başkanımın, Bakanımın da alanı, burada bakanlık yetkililerimiz de var- size pedagojik açıdan -Şenol Hanım da çok iyi bilecek bunu- çocukların ilk iki yılında gösterdikleri entelektüel çabayı ve gelişimi insanların hayatları boyunca göstermeleri durumunda insanlığın geleceği noktanın çok daha farklı olacağı yine pedagoglarca bugün bize söyleniyor. Dolayısıyla yani yetmiş iki ay mı, altmış dört ay mı, altmış dokuz ay mı, altmış sekiz ay mı tartışmalarına biz çok görece bakıyoruz, izafi bakıyoruz, "İktidar bunu şöyle yaptı, o hâlde itiraz edelim." muhalefet refleksiyle bakıyoruz. Birazcık bu refleksimizi geri çeksek, mantıklı bir şekilde bu doğru mu, yanlış mı...
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Biz öyle bakmıyoruz ki, yedi yıl önce getirdiğiniz yasayı siz değiştiriyorsunuz, biz değiştirmiyoruz ki.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Sizin dediğiniz de doğru olabilir Yıldırım Bey, ben ona itiraz etmiyorum, Şenol Hocanın dediği de doğru olabilir ama pedagojik bu noktada sanki böyle kesin hüküm verir gibi bir anlayış içerisinde hareket etmenin yanlışlığı üzerinde ben özellikle durmak istiyorum. Yani bizim bu...
İSMAİL KONCUK (Adana) - Bizim için şimdi artırılmasının sebebini bir izah ederseniz pedagojik yönden, onu anlayalım.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben pedagog değilim beyefendi. Pedagojinin bu konuda kesin hüküm vermediğini ifade ediyorum.
İSMAİL KONCUK (Adana) - Amenna, şu andaki hüküm ne ki?
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben size onu söylüyorum.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Özdemir, sözünüzü tamamlayın.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - İsmail Bey ileteyim size, sorunuzun cevabı şu: Bir karar alırsınız, uygulamaya koyarsınız, uygulamada birtakım eksiklikler, aksaklıklar tespit ettiğinizde bu kararı telafi etmek için, yenilemek için ve daha iyi bir konuma getirmek için yeni bir karar almak durumunda kalırsınız.
Şimdi bir başka şey söyleyeyim, Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlığını ben oldum olası düşünürdüm, yasa yapan bir kurum, her dört yılda bir -şimdiki sisteme göre- 600 milletvekili seçiyoruz, yasalar yapılıyor. Bu yasa yapma işlemi de bir türlü bitmiyor. Niye bitmiyor? Yani yasaları yaparsınız, bitirirsiniz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de tekrar yasa yapmasına ihtiyaç duyulmaz diye düşünüyorsunuz sizin fikrinizden hareket edersek ama gelişen dünyada şu anda yapılan yasaların ömrü on yılla sınırlı olarak dünya ölçeğinde kabul edilmiştir. Yenilemeler yapılır.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Hocam öyle değil ama bakın, bir açıklama yaptım, 60 aya indirirken biz itiraz ettiğimizde bizi çocuklarımıza ihanet etmekle suçladınız. Bugün, bizim söylediğimizi teklif olarak getiriyorsunuz, şimdi çocuklara siz mi ihanet ediyorsunuz, yoksa doğru yola mı geldiniz?
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben söyleyeyim.
BAŞKAN - Artık karşılıklı tartışmaya mahal vermeden sözü tamamlayalım Sayın Özdemir.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Karşılıklı olmasın, şunu söyleyeyim:
Bana sorarsanız 60 ay da geçtir. Bizim anaokullarını, kreşleri geliştirerek zorunlu eğitim yaşını daha aşağılara çekmemiz, öğrencileri yetiştirdikten sonra 60 ayda okula başlatmamız gerektiğini hatta -geleneksel eğitim sistemimizdeki- "sübyan mektepleri" diye bugün birtakım ideolojik anlayışların eleştirdiği yapılanmaların, kreşlerin ve anaokullarının karşılığı olduğunu ve buralarda eğitimin şöyle formülüze edildiğini de lütfen hatırlatmama izin verin: Dört yıl dört ay dört günlükken eğitim çağının ortasında, başında, sonunda, her neresinde olursa olsun, öğrencilerin öğrenciliğe başladığını biliyoruz. Ahmet Haşim'in dört yaş dört ay dört günlükken sübyan mektebine gittiğine dair hatıralarını da o sübyan mektebi olayını da size hatırlatırım.
Şimdi, bir başka şeyi söyleyeyim...
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Hocam, Allah razı olsun, gerçek düşünceyi açıkladınız.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Gerçek düşünceler nedir ya?
Ama bakın Yıldırım Bey...
İSMAİL KONCUK (Adana) - Bu kanun teklifine muhalefet edecek gibi geldiniz bana.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Hayır, efendim, muhalefet falan etmiyorum, destekliyorum, uygun olduğunu ifade ediyorum. Bunun, eğitim yaşının kesin belirleyici herhangi bir ölçüsünün olmadığını özellikle vurguluyorum yani 60 aya karşı çıkan niye 60 aya karşı çıktığını açıklayamaz, 69 aya karşı çıkan niye 69 aya karşı çıktığını açıklayamaz. Pedagoji bu noktada, tıp bilimi bu noktada size kesin bir ölçü vermekten uzaktır. Biraz bunu eğitimcilere bırakmak lazım ama eğitimcileri de görüş belirtir, bu işin süjesi, objesi olur konumdan çıkarıp ideolojinin elinde esir ederek meydanlara sürmek de doğru değil. Onların haklarını, eğitimle ilgili fikirlerini meydanlarda aramaları değil, görüşleriyle, yazılarıyla destekleyerek katkı sunmaları önemlidir. Buna da ayrıca dikkat çekmekte önem görüyorum.
3600'le alakalı şöyle bir şey söyleyeyim: Bakın, şu anda Türkiye'de verilen ekonomi kavgası şu: 35 milyar dolarlık ihracat yapan bir ülkeyi -hadi siz bunu zor itiraf edeceksiniz ama ben söyleyeyim üzerine basa basa, altını çize çize- AK PARTİ iktidarı 168 milyar dolar ihracat yapan bir ülke konumuna yükseltmiştir. Dolayısıyla, ekonomideki girdiler, Türkiye'nin ekonomik imkânları gelişmiştir.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Ne güzel işte, verin 3600 ek göstergeyi o zaman.
SERKAN TOPAL (Hatay) - O yüzden mi et ithal ediyoruz?
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Tamam, verelim hemen. Ne güzel 35'ten 165'e çıkmış.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Sözümü tamamlayayım izninizle.
Şimdi, devlet, ekonomideki pastadan herkese imkânları ölçüsünde bir pay ayırmaktadır. Hepimizin şahsi olarak yaşantısında bu ekonomik gelişmişliğin izleri görülmektedir.
Sayın Bakan Yardımcımız harikulade ifade etti, bunun zamanı vardır, verilen sözler her zaman yerine getirilir, zaten AK PARTİ'nin de böyle bir özelliği vardır. Göreceksiniz, biz verdiğimiz bu sözü de kısa süre içerisinde inşallah yerine getireceğiz.
Ben, yasal düzenlemenin yararlı olduğu kanaatindeyim. 3+1 konusunda da, defalarca söylendi, bir kez de ben söyleyeyim ve bitireyim. İktidar 3+1'i kendiliğinden çıkarmadı. Burada doğulu milletvekilleri vardı, güneydoğulu milletvekili arkadaşlarımız vardı, biz tartıştık. Kamil Bey vardı, Emrullah Bakanım vardı, Mehmet Akif Bey vardı, geçen dönemde, dedik ki: "Bir öğretmen bir çocuğu ilkokuldan alsın, hiç olmazsa 4'nücü sınıftan mezun etsin ve oradan da ayrılmadan bu işi yapsın." Defalarca söylendi burada, 1'inci sınıfı bir öğretmende, 2'nci sınıfı bir başka öğretmende, 3'üncü sınıfı bir başka öğretmende, 4'üncü sınıfı bir başka öğretmende okumaktan çocuklarımızı kurtaralım. Ve burada ortalamalar, istatistikler filan verildi, ben onları çok net hatırlıyorum, size de bir kez daha hatırlatmış olayım: Doğu'da, Güneydoğu'da görev yapan öğretmenlerin görev ortalamalarının bir yıl ile bir yıl üç ay arasında değiştiğine dair de istatistiki rakamlar burada ortaya kondu. Kamil Bey'in temennilerine tamamen katılıyorum yani keşke biz öyle bir Türkiye ortamına ulaşsak ki öğretmenlerimiz Doğu'ya, Güneydoğu'ya gitmekte sıraya girseler. Ülkenin doğusuyla batısı, kuzeyiyle güneyi arasında herhangi bir fark olmasa, gitme açısından, güvenlik açısından, ekonomik bakımdan, her bakımdan aynı seviyeye gelmişlik söz konusu olsa, biz de bu o zaman bu yasayı çıkardığımız gibi yine bu yasaya teklif vererek 3+1'in kaldırılması noktasında da teklif sunarız, tasarı sunarız. Dediğim gibi, yasalar değiştirilmek içindir. Yasalar ayrıca bir dogmatik özelliğe sahip değildir. 7 yaş da dogmatik özelliğe sahip değildir, 6 yaş da. Şu kadar ay da, bu kadar ay da. Onun için bunlara dikkat ederek... Ben genelde bir konsensüs sağlandığı kanaatindeyim, sizlerin atışmalarından dolayı filan da çok memnun olduğumu ifade ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.