KOMİSYON KONUŞMASI

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli Bakanlık yetkilileri ve çalışmalarıyla katkı sunan danışman emekçi arkadaşlar; herkese sevgi ve saygılar.

Şimdi, bir gerekçe oluşturulurken o gerekçenin paydaşlarının düşüncesi, önerisi, eleştirisi, ihtiyaçları gözetilmeden yapılacak bir öneri ya da düzenleme beyhude bir çalışmadır. Örneğin, bu çalışma yapılırken, eğitim iş kolunda örgütlü olan sendikalardan, öğrenci velilerinden, öğrencilerin kendilerinden, eğitim bilimcilerden ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarından düşünce, görüş ve öneri alınmış mıdır? Alınmadığı gözüküyor.

Bir başka şey: Aslında, millî eğitim denildiğinde, Millî Bakanlığı denildiğinde, eğitim programı denildiğinde baştan aşağıya tamamen bir sorunsaldan ibaret olan durum söz konusuyken, parça bölük, günlük ihtiyaçlar çerçevesinde ya da iktidarın kendi ihtiyaçları çerçevesinde yapılan düzenleme ne bilimsel ne toplumsal ne tarihî ne de dünyevi ihtiyaçlara cevap verecek bir şey olmayacaktır.

Eğitimin kendisi baştan aşağıya sorundur.

1) Eğitim programı hasebiyle.

2) Eğitim programının genel ruhu; eğitim programının genel ruhunda tekçi, inkârcı, baskıcı, yasakçı, aşağılayıcı ve ötekileştirici bir tutum söz konusudur.

Etnik ve inançsal kimlikler söz konusu olduğunda Türkiye'deki tüm etnik kimlikler inkâr edilmekte, Türklük de olduğu gibi değil devletin tarif ettiği gibi ifade edilmektedir. Türklüğün her kimlik gibi kutsal, tarihî değerlerinin dışında, devletin ihtiyaçlarına göre bir tarifi söz konusudur. Örneğin ana dilde eğitim 21'inci yüzyılda hâlâ niye yasaktır? Bu utanç verici bir durumdur. Kürtçenin hem Kurmanci hem Dımili lehçelerinde ana dille eğitim olmalıdır.

Zorunlu din dersi gibi bir şey komik, gülünç, itici ve aşağılayıcıdır. Zorunlu din dersiyle Alevi öğrencilere ve İslam inancı dışındaki öğrencilere ve inanma hakkı olan kişilere baskı yapılmakta, asimilasyon yapılmaktadır. Biz günlük olarak hak ihlallerini araştırmakta, tespit etmekteyiz. Bunu çok yakın bir zamanda, yaklaşık bir hafta içerisinde bir rapor olarak yayımlayacağız. Alevi çocuklara dershanede, derslikte, sınıfta, okulda yapılan hakaretler, özellikle din dersi öğretmenleri -ki bunların öğretmen olup olmadığı da tartışmalıdır- tarafından yapılan aşağılamalar, dersten kovmalar benzeri gibi tutumlar söz konusudur. Dediğim gibi, bunları tek tek saptadık ve açıklayacağız.

Şimdi, burada örneğin özel eğitim ve rehabilitasyonla ilgili madde konuşulurken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma şartı aranıyor. Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü. Dünya Mülteciler Günü'nde ülkemizde mülteci konumunda olan bu kadar mazlum, masum ve kimsesiz çocuk var iken bunun gözetilmemesi bir insan hakları ihlalidir.

Yine "sözleşmeli personel" diye söz edilen... Öğretmenlikte, sözleşmeli, ücretli, tekçi, çiftçi falan böyle bir tanım olamaz. Öğretmenlik mesleğini örselemek, zedelemektir bu. Öğretmenlik mesleği öğretmenliktir, tek bir tanımı vardır. Ben kendim de bir öğretmenim. Bu tanım üzerine öğretmene bakılmalı ve bu tanım üzerine bir ücret ve meslek tarifi yapılmalıdır. Yok sözleşmeli, yok ücretli, bunlar kesinlikle rencide edici kavramlardır.

Öğrenci yaşındaki oynamalar kesinlikle pedagojik olarak, bilimsel olarak konuya bakılmadığının göstergesidir. 72 ay olarak belirlenmelidir bu.

Yine yurtlara dair konuşurken... Aladağ'da, Ensar yurtlarında gerçekleşen ve şu anda duyup duymadığımız yurtlardaki taciz, yurtlardaki hak ihlalleri, yurtlarda yeterli teknik donanımın, yeterli ihtiyaç donanımının olmaması sorununun çözümü Millî Eğitim Bakanlığı ile belediyelerin ortaklaşa yürüteceği bir çalışmayla çözülebilir. Millî Eğitim Bakanlığı ve belediyeler ortaklaşa yurt sorununu çözmeli. Bu yurt sorunu vakıflara, zenginlere, kimliği bilinmez kişilere havale edilmekle çözülecek bir sorun değildir değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım.

Yine, bir bütün olarak eğitim içinde bulunduğu fiziki koşullar... Bakınız, okullarımızın bahçesi, çok affedersiniz, cezaevi maltalarına benziyor. Okullarımızın bahçesi hiçbir şekilde, öğrencilerimiz ve eğitimi yürütmekle mükellef eğitim emekçileri tarafından etkin kullanılabilir ve bir eğitim aracına dönüştürülür durumda değildir. Okulların bahçesinde ağaçlandırma neredeyse sıfır derecesindedir. Okulların bahçesinde oyun alanı neredeyse sıfır derecesindedir. Böylesi fiziki donanımdan yoksun bir yerde, kalkıp da böyle sorunlar yokmuş da sadece palyatif birtakım sorunlar varmış gibi tartışmak yersiz oluyor.

Yine, okulun öğrenciler için donanımı: Öğrencilerin okula giriş çıkışı sırasında son zamanlarda okulların devasa binalara dönüştürüldüğünün ve küçük çocukların merdivenlerden dahi inip çıkmakta güçlük çektiğinin sizler tarafından da görülmüş olması gerekir. Okullar tek katlı olmalı, (U) düzeni olmalı, kapı birbirine açılmalı ve bir meydanda buluşulmalı. Bu meydan da çocukların ve eğitimin ihtiyaçlarına göre düzenlenmelidir.

Bunun dışında öğretmenlerin mesleki olarak karşı karşıya oldukları yaptırımlar, uygulamalar, idareden, bakanlıktan, bürokrasiden doğan hak ihlalleri ve öğretmenin mesleki olarak... Bakınız, öğretmenlik mesleği bir devlet memurluğu değildir, öğretmenlik mesleği bir bilim insanlığıdır, böyle tanımlanmalıdır ve bilim insanının hak ettiği, bilim insanının kendi öğrencisiyle iştigal edip sahiden eğitimi çağın ihtiyaçlarına göre yapabileceği psikolojik, ekonomik bir seviyeye gelmelidir. Öğretmenin maaşı, 3600 ek gösterge ve benzeri gibi konular konuşulmadan bunların konuşuluyor olması gülünç bir şey. Şimdi sözleşmeli personelden... Elbette ki arkadaşlarımız sevinecekler, "Sözleşmeli personele böyle olanaklar tanındı." vesaire diyecekler ancak öğretmenler bir bütün olarak... Bakınız, 24 kasımlarda gündeme gelen... Hele, Sayın Bakan Ziya Selçuk geçen 24 Kasımda bir müjde verecekti, neydi bu müjde? Hâlâ saklı duruyor. O müjdenin bir an önce ortaya çıkması lazım.

Yine, birçok vekil arkadaşımızın ifade ettiği bu 3600'de imtina etmenin şeyi nedir yani? Niye saklıyorsunuz bunu? Bununla ne hesap yapılıyor? Bir insanın emeği üzerinden hesap yapılır mı? Eğitim biliminin üzerinden politik hesap yapılır mı? Çocuk yetiştirmenin, insan yetiştirmenin üzerinden politik hesap yapılır mı?

Özcesi, elbette ki maddelerine dair de düşüncelerimiz, önerilerimiz, muhalefet şerhimiz olacak ancak Türkiye'nin laik demokratik, eşit, özgür yaşanabilir bir ülke olması için, eğitimde çok ciddi reformlara, ana dille eğitime, zorunlu din dersinin kaldırılmasına, cinsiyetçi, cinsiyet egemen bakış açısının ortadan kaldırılmasına, bunun tüm eğitim personeli, öğretmenler vesaireyle de paylaşılmasına, bunun hizmet içi eğitim kurslarıyla yaygınlaştırılmasına, öğretmenlik mesleğinin günümüzün ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına mahsus bir şekle dönüştürülmesi için eğitim fakülteleri de dâhil olmak üzere öğretmen yetiştirme programlarının güncellenmesine ve benzeri ihtiyaç vardır.

Bunlar dikkate alınmadan yapılacak olan çalışmalar, düzenlemeler ve yenilik adı altında iktidarın kendi ihtiyaçlarına binaen yapacağı çalışmalar eğitimin köklü, temel sorunlarını çözmeyecektir diyorum.

Herkese saygılar sunuyorum.

Çok teşekkür ediyorum.