KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkan Vekili, Cumhurbaşkanlığının Sayın Genel Sekreteri, Sayıştayın Sayın Başkanı, değerli bürokratlar, basınımızın değerli mensupları; konuşmaya başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce TBMM bütçesinden başlayacaktım ama ben de Cumhurbaşkanından bir başlangıcı yapayım çünkü tam da konunun üzerindeyiz. Şimdi, ben de bu sunuma baktım, bu sunumun açıkçası, hiçbir kurumda -daha önce, yıllardan beri buradayız, bu yıl dördüncü yılımız- yapılan sunumlarla hiçbir ilgisi yok. Sunumlarda şöyle olur genellikle: Çünkü burası bütçe, o bütçede yani ne yaptık geçen sene? Çünkü biz burada 2015 yılı bütçesini görüşeceğiz ama aynı zamanda da 2013 yılı kesin hesabını görüşeceğiz. Neler yapıldı? Nerelere gidildi? Yapılan faaliyetler söylenir. Bütçeyle ilgili rakamlar verilir ve geleceğe ilişkin de şunlar yapıldı der. Burada hiçbir şey yok. Sayın Başkan Vekilimiz çok güzel anlattı burada Meclisin faaliyetlerini. Sayıştay Başkanımız anlattı, burada yine aynı şekilde Kamu Denetleme Kurumunun Başkanı anlattı. Sizinkinde hiçbir şey yok. Bir bakıyorum, tamamen, son derece polemiksel, belki bütün bu tartışmaları da başlatan, içinde yani "Cumhurbaşkanı, yeni bir hamle, teşkilat yapısı, zira cumhurbaşkanı teşkilat yapısını, seçilmiş cumhurbaşkanı ve büyüyen Türkiye'nin vizyonuna uygun olarak ilave birimlerle güçlendirilmesi düşünülmektedir. Nitekim bütçemizin ilgili kalemlerini devlet, zirvesini temsil zafiyetine yer olmadığı düşüncesine dayanarak bu duruma uygun şekilde hazırlanmaktadır." Açıkçası, çok hayal kırıklığına uğradım. Yani çünkü devlette bir süreklilik vardır. Tamam, cumhurbaşkanları değişecek ama kurum başkanları, başbakanlar değişir, bakanlar değişir ama sonuçta gelir bir şey içinde bize anlatılır. Ne oldu geçen sene? Sunduğunuz bütçeyle neleri gerçekleştirdiniz, ne yaptınız? 2013 yılı sonuçlarından hiçbiri yok. Böyle bütçe sunuşu olmaz, bunu belirtmek istiyorum.

Öbür taraftan geçeyim TBMM bütçesine. Tabii, şimdi demokratik hukuk devletinde güçler ayrılığı önemli yani bunun içinde de baktığınız zaman bu güçler ayrılığı, hukuk devleti omurgasını oluşturuyor, parlamenter sistemin. Çünkü bizde parlamenter bir sistem var. Bu tabii iki şekilde işliyor: Bir tarafta yasama, yürütme, bir tarafta yargı. Yargı, hem yasamada hem yürütmede yapılan yanlışlıkların düzeltilme yeri ve kendisine göre bağımsız mahkemeler aracılığıyla kullanan ve bütün işlemlerin yargıya tabi olduğu bir hukuk değil. Sistemin içinde çalışıyor. Bu açıdan baktığımızda buna çok girmeyeceğim, Adalet Bakanlığı bütçesinde gireriz, orada ciddi anlamda baktığımızda yargıyla ilgili sıkıntılar var yani güçler ayrılığı ilkesinin tamamen ihlal edildiğini hepimiz biliyoruz, görüyoruz. Mahkemelerin aldığı kararlar, atamalar, bütün hepsinde bunu görüyoruz ama bunu sonra konuşacağız. Ben biraz daha bu yasama ve yürütme üzerinde odaklanayım istiyorum.

Şimdi, tabii yani yasamanın da aslında baktığınız zaman yürütmeyi denetlemesi söz konusu Sayın Başkan Vekili ama bugün baktığımız zaman ne yazık ki yasamanın yürütmeyi denetleme yetkisi fiilen ortadan kalkmış durumda çünkü aslında baktığınız zaman belki pratik olarak da bunun bir anlamı var çünkü sonuçta yürütme yasamanın içinden çıkıyor, çoğunluğa sahip olan parti hükûmeti kurduğu için de bir anlamda ona karşı gerekli denetim faaliyetlerini yapamıyor; oysa yapmasına ihtiyaç var, oysa bunun biraz güçlendirilmesine ihtiyaç var. Yasama ve yürütme elbette aynı parti içinde olabilir ama yasamanın görevleri ayrı yani sonuçta burada muhalefet olarak sadece biz mi muhalefet etmeliyiz? Biraz önce Sayın Sarı arkadaşım da onu söyledi, "Neden iktidar partisi milletvekilleri konuşmuyor?" dedi. Çünkü, sonuç itibarıyla sizin de denetim göreviniz var. Siz de önümüzdeki bütçe nedir, neler yanlıştır, gördüğünüz yanlışlıkları söyleyeceksiniz, eleştiri hakkınız sizin de var. Yapmadığınız zaman o zaman fiilen işlemiyor. O zaman neye geliyor iş? İktidar-muhalefet ayrımına geliyor, onun üzerinden işliyor. Çünkü, iktidar partisi yani yasama içinden çıkardığı yürütmeyi denetlemiyor iktidar açısından baktığımızda, iktidar partisi açısından ama diğer taraftan baktığımızda iktidar-muhalefet ayrımında "Peki muhalefet nasıl, yürütmeyi denetleyebiliyor mu, denetliyor mu?" diye sorduğumuzda da orada da ciddi sıkıntılar var.

Şimdi, muhalefetin iki görevi var: Bir, yasama, yasa yapma süreçlerine katılmak, bir de hükûmeti, iktidarı denetlemek. Denetim organında, denetim faaliyetlerinde neler olduğu, biliyorsunuz, işte soru önergeleri, araştırmalar, kanun teklifleri hepsi net olarak tanımlanmış. Bu açıdan da böyle bir görev şeyi var. Fakat, şimdi baktığımız zaman aslında biz çok ciddi sıkıntı görüyoruz burada yasama faaliyetlerinin işleyişinde. Bir kere şunu görüyoruz: Kanun tasarıları geldiği zaman jet hızıyla geliyor Meclis Başkanlığına Sayın Başkan ve ondan sonra da jet hızıyla yine aynı şekilde komisyonlara giriyor, bazen gerekli bekleme sürelerine bile uyulmadan hemen komisyonlar içinde... Tabii, gelirken -bir asli komisyon var, bir de tali komisyonlar var- tali komisyonların normalde görüşmesi gerekmez mi bu konuyu? Konuyla ilgili olan komisyonlar var. Tali komisyonlarda hiçbir görüşme olmuyor. Beklenmiyor ki zaten tali komisyonun raporunun gelmesi. Oradan da zaten "Biz incelemeyeceğiz." gibi birtakım sonuç şeyler geliyor. Ondan sonra iş ne oluyor? Asli komisyonda, biz, içinde hiçbir tali komisyon raporu olmadan bunu görüşüyoruz.

Tasarı olarak geliyor. Muhalefet olarak biz, burada ciddi anlamda doğru bir yasa yapma faaliyeti içinde olmak için çalışıyoruz ama bakıyoruz ki, bizden gelen, muhalefetten gelen düşünceler ciddiye alınmıyor, eleştiriler dikkate alınmıyor, önergelerimiz kabul edilmiyor. Çok istisnasıdır bunlar. Bazen belli birtakım konular üzerinde uzlaşırsa eğer iktidar-muhalefet ancak o zaman oluyor, onun dışında böyle bir şey yok. Gene geliyor, gene burada iktidar partisinden imzalıyorlar, hatta bürokrasinin hazırladığı birtakım şeyler içinden geliyor ve ondan sonra da oradan da o önergeler değişiyor ve böyle bir uygulama içinde baktığımızda, muhalefetin görüşlerinin alınmadığı, yasa yapma sürecine yansımadığı bir faaliyet içindeyiz. Sadece muhalefet partileri mi? Hayır. Baktığınız zaman, yasa yapma sürecinde, aslında bütün konuyla ilgili olan bütün meslek odaları, dernekler, vakıflar, sivil toplum örgütleri, sendikaların da düşüncelerinin alınmasına ihtiyaç var ama bu kadar hızlı, aceleye getirilen süreçlerde zaten onların ya görüşleri alınmıyor ya da o görüşler, söylenen görüşler dikkate alınmıyor. Ve ondan sonra bir yasa çıkartılıyor, bakıyoruz ucube yasa. Aradan üç ay, dört ay geçiyor, o yasayı değiştirmek zorunda kalıyoruz ve var bunun örnekleri. Biliyorsunuz Sayın Başkan, devamlı tekrar tekrar aynı yasalar üzerinde yeniden değiştiriyoruz. Üç ayda bir, dört ayda bir yasa, yaptığımız yasayı üç ay sonra yeniden değiştiriyoruz. Bir kere burada bir sıkıntı var. Sonra bu torba yasa zaten gerçekten son derece sıkıntılı bir yasa yapma tekniği. Gerektiğinde istisnai olarak torba yasa olabilir ama bu istisnai bir yöntemdir çünkü esas itibarıyla olması gereken bir alanı bütüncül olarak ele almak, o şekilde incelemektir. Doğru olan da budur zaten yani konuyla ilgili bütün tarafların da bir araya geldiği bir süreç içinde biz o kanunu ele alırız. Zamanın ihtiyaçlarına göre değişmesi gerekir değiştiririz, yenileriz, farklı bir şeyler olur, bazıları çıkar, yeni birtakım maddeler girer bunun içine ama ne yazık ki baktığımız zaman da öyle bir süreç olmuyor. Bu torba yasada yazın da yaşadık, son derece sıkıntılı. Örneğin, Plan ve Bütçe Komisyonunu hiç ilgilendirmeyen, görev alanımızla ilgili olmayan hükümler buraya geldi. Bizim defalarca itirazlarımıza rağmen son derece gergin bir torba yasa görüşmesi içindeydik, bütün yaz dönemi boyunca sürdü. Önce Plan ve Bütçede alt komisyon, sonra üst komisyon, sonra Genel Kurul ama ne yazık ki orada, dediğim gibi, son derece ilgisiz, birbiriyle şeyi olmayan yani konuyla da ilgisi olmayan -torba kanunda baktığınız zaman- düzenlemeler için içine girdi. Ondan sonra zaten Anayasa Mahkemesine gittik. Bunları, biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Daha da yeni birtakım konularla ilgili de gidilecek. O açıdan, bu torba yasanın da artık kalkmasına ihtiyaç var. Plan ve Bütçe Komisyonunda bir daha torba yasa görüşmek istemiyoruz yani varsa bir konu -o konuyla ilgili çok madde olması gerekmez ama- gelir, kendi içinde, bütünlüğü içinde, biz onları görüşürüz. Geçtiğimiz günlerde geldi, araştırma görevlileriyle ilgili, onların maaş artışıyla ilgili dört beş maddelik görüştük.

Gene başka bir şey, temel kanun görüşmesi. Torba yasa, birbiriyle ilgisiz zaten bir sürü, hiç birbiriyle bütünlüğü olmayan yasaların bir arada görüşüldüğü bir teknik. Yukarıya çıkıyoruz, burada bölümler hâlinde görüşüyoruz. Örneğin birinci bölümde görüşeceğiz, neyi söyleyeceğiz? İçinde on ayrı düzenleme var, hangisini eleştireceğiz on dakikalık süre içinde? Böyle bir süreç olmaz. Sayın Başkan, bu, Meclisin yasama yapma faaliyetlerini son derece etkinsiz ve verimsiz hâle getiren bir uygulamadır, buna bir dur demeye ihtiyaç var. Bu görev, bu sorumluluk sizindir.

Gene aynı şekilde, 5018 sayılı Yasa'nın 14'üncü maddesi diyor ki: "Düzenleyici etki analizleri yapın." Önümüze gelen kanun tasarısı -ki kanun teklifinin de olması gerekir- ne getiriyor ne götürüyor Meclise, bütçeye, gelirleri azaltıyor mu, giderleri arttırıyor mu, borçlanma durumunu nasıl etkiliyor, bunlara ilişkin gerekli analizlerin yapılmasına ihtiyaç var. Böyle bir şey yok. Benim Meclis Başkanına yönelttiğim -Sayın Çiçek'e yönelttiğim- bir yazılı soru önergesine bu konuyla ilgili cevap geldi. Soru şu: "Şu ana kadar, yasama döneminde, 5018 sayılı Yasa'nın 14'üncü maddesine göre düzenleyici etki analizi yapılan yasaların sayısı kaçtır, var mıdır?" dedim. Cevap geldi: "Yok."

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Cevap geldi yani.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Cevap geldi, yok.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bazen gelmiyor.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - İtiraf etmiş Sayın Çiçek: "Yok, hiçbiri gelmiyor." diyor. 14'üncü maddeyle düzenleyici etkin yapılmış hiçbir yasa yok. Böyle bir şey nasıl olabilir? Yani, Meclis olarak yasama faaliyetlerini düzenleyen bir şeyin başındaki insanlar olarak da buna dur demeye ihtiyaç var. Yani, komisyonlarda da buna ilişkin yasamanın etkinliğini artırmak zorundayız, yasama organının itibarını yükseltmek zorundayız. Bunun için de çok önemli görevler düşüyor hepimize ve özellikle size.

Gene Meclis TV yayınları önemli konulardan birisi. Bugün dünyaya baktığınız zaman, gelişmiş ülkelerde, demokratik ülkelerde yani bırakın ulusal parlamentoyu, neredeyse belediye meclislerinin bile çalıştığı sürece faaliyetleri naklen yayınlanır televizyonlarda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yani, neden olmuyor bu?

Bakın, 2011 seçimlerinden sonra biliyorsunuz, Meclis İdari Teşkilat Yasası gelmişti önümüze. Biz de oradaydık -Sayın Ayaydın'la beraber önce alt komisyon üyesiydik- orada da görüşüldü, orada da söyledik, üst komisyonda söyledik itirazlarımızı, muhalefet şerhine yazdık ama yok, bir ilerleme yok. Neden? Bu toplumu ilgilendirmiyor mu? 77 milyonu ilgilendiren yasaları, kendileriyle ilgili alınmış olan kararları bu toplumun bilmeye hakkı yok mu? "Katılımcı demokrasi" derken biz bunu kastediyoruz. Yani, oturup sadece... Elbette biz temsilcileriz. Temsilî demokraside insanlar bizi seçti, Meclise gönderdi, bir anlamda onların sesiyiz ama bu, onların düşüncelerinin alınacağı mekanizmaların yaratılmayacağı anlamına gelmiyor. Demokrasiyi derinleştirmek, genişletmek, ileri hâle getirmek zorundayız. Denetim faaliyetleri zaten tam evlere şenlik. Arkadaşlarım söyledi, yazılı soru önergelerine ya hiç cevap alamıyoruz ya da son derece yüzeysel, sorularla ilgisi olmayan cevaplar alıyoruz. Ben sormuşum 6 soru, bakıyorum, cevaplar 1, 2, 3, 4, 5, 6 diyor, orada cevap vermiş, onun 1 tanesine, 2 tanesine vermiş, öbürlerine cevap bile vermemiş. O zaman, Meclis Başkanlığı, gerektiği zaman, gelen şeyleri de bir denetleme, oradan bir filtreleme mekanizması kuracak. Yani, biz yasama organı üyeleri olarak bunları eğer soruyorsak bunlarla ilgili bilgilenmek istiyoruz. Bu sadece bizim sorunumuz değil, bu toplumun sorunu. İnsanlar bizi sorunlarıyla ilgilenmemiz gerektiği konusunda harekete geçiriyorlar. Geliyorlar, görüşüyorlar, gittiğimiz bölgemizde yaptığımız toplantılarda bize söylüyorlar, mesajlar atıyorlar, "Lütfen bizim sorunlarımıza sahip çıkın." diyorlar. E, biz de muhalefet partisi olarak bunların sorunlarına sahibiz ama öncelikle bilgi almak zorunda oluyoruz; bazen gündeme getiriyoruz, bazen bilgi alacağız. Ama, ne yazık ki bu açıdan baktığımızda çok ciddi sıkıntı var.

Zamanım çok yok ama birkaç konuya daha değineyim Sayın Başkan.

Şimdi, tabii, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine biraz önce girdik. Şimdi, Anayasa'nın 104'üncü maddesi zaten söylüyor; Cumhurbaşkanı devletin başı, bir taraftan yürütme organı ama aynı zamanda da bütün devlet organlarının da kendi içinde düzenli ve uyumlu çalışmasını da gözeten bir makam. Ondan sonraki maddede, Anayasa'nın 105'inci maddesinde de Cumhurbaşkanının sorumsuzluk hâllerini düzenliyor. İşte, bazı konularda Bakanlar Kurulu ondan sorumlu, bazılarında da sorumluluk yok şeyin içinde.

Tabii, şimdi, biz kurumlarımızın itibarlı olmasını isteriz. Bu açıdan hiç kimse bir kurumu, bir makamı küçümsemek, onu itibarsızlaştırmak gibi bir amacın içinde olamaz. Ama sonuç itibarıyla, bu makamda olan insanların da bunlara dikkat etmesi gerekiyor. Yani, devletin gelenekleri var. Bakın, bu kaçak saray hikâyesini anlamış değiliz. Yani, devletin Çankaya Köşkü var, yıllardan beri bütün cumhurbaşkanları oturuyor. Ne var yani burada?

Biz İngiliz Parlamentosuna gittiğimizde siz de var mıydınız, Plan Bütçe Komisyonundan bir toplantıda, 2'nci Dünya Savaşı'nda bombalanmış, Avam Kamarası küçük, ufacık yerde yan yana oturuyorlar, daha yenisini yapma imkânı varken, çok daha büyütebilirlermiş, "Hayır, aynı şekilde olsun." demişler. Gene insanlar orada yan yana oturuyor çünkü amaç orada bir geleneği devam ettirmek.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Soçi Sarayı'nın içindeki değirmeni hatırlatsana.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bir süreklilik var devletin içinde, bu süreklilik var. Yani, bu süreklilik olmak zorunda ve siz orada "Geldik, biz aldık, bizden önceki ayrı bir dönem, bundan sonra yeni dönem..." Böyle bir şeyi söyleyemezsiniz, söylerseniz biz bunu eleştiririz, eleştireceğiz.

Ayrıca bu ülkeyi yöneten herkes, kim olursa olsun, hangi makamlarda olursa olsun hesap verecek, hesabı vermek zorundadır bu şeyin içinde. Yani "Ben yaptım, oldu." gibi bir şey yok, hiç kimse hukuku ihlal edemez. O zaman bir anlamı yok, o zaman bırakalım. Niye biz saltanatı yıktık da cumhuriyeti kurduk? Bunun için kurduk. Bu ülkede yaşayan insanların, en yoksul aile çocuğunun bile okuyarak en üst makamlara kadar gelebildiği bir sistem kurduk, bundan güzel bir şey var mı? Buna sahip çıkalım. Ama burada son dönemlerde gerçekten de yeni Cumhurbaşkanının uygulamaları çok ciddi anlamda eleştiriliyor kamuoyunda, bizler de eleştiriyoruz.

Gene bakıyorum, buradaki sunuşta da görüyorum yeni kadrolar, aynı zamanda bütçeyi de inceledim, şimdi orada soru kısmında soracağım. Birdenbire, sanıyorum ciddi anlamda bir yeni kadro alınacak. Yani ne var? Daha öncekinden farklı ne var? Anayasa'da hepsi duruyor arkadaşlar, aynı yetkiler var. Yani, parlamenter sistem içinde seçilmiş, yetkileri belirli olan Cumhurbaşkanının yeni kadrolar kurması, yeni birtakım kendine ikamet alanı yaptırmasının ne anlamı var? Siz de biraz önce söylediniz yani tabii bu kalıcı değil, herkese şey değil. Tamam kalıcı değil, elbette ama sonuç itibarıyla devletin kaynaklarını da israf etmeden, uygun biçimde kullanmak zorundayız. Bu ülkenin kaynakları bu kadar bol değil. Burada bütçe yapıyoruz. En iyi biçimde ülkeyi yönetmek istiyoruz.

Son olarak Sayıştay raporlarına kısaca değinmek istiyorum. Şimdi, tabii, raporlar iki sene önce hiç gelmemişti, geçen sene geldi ama yani rapor gibi değildi. Sonuçta yani yöntem nedir, amaç, dayanak, ilgili raporun kamu kurumları itibarıyla, ondan sonra da "Gerekli mali tablolar alınamadığı için denetim yapılamamıştır." ibareleri var. Bu sene bir kısmı gene böyle geldi Sayın Başkan, bir kısmı öbür türlü. Bu konu neden böyle? Neden bir kısmından geldi, bir kısmından gelmedi? Bunları bir açıklığa kavuşturma ihtiyacı vardır diyorum. Diğer raporlar geldi, o raporlarda da ciddi tespitler de var, dün de biraz konuştuk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türeli, 4'üncü kez uzatıyorum.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamam, son, tamamlıyorum.

Orada gene şunu konuştuk Sayın Başkan, milletvekili arkadaşlarımız da söyledi: Tabii, rapor denetçi tarafından hazırlanıyor, sonra rapor Değerlendirme Kurulunun önüne geliyor, orada bir özet hâle ya da işte farklı bir formata, çoğunlukla daha az hacimli bir formata dönüşüyor. Bunun taslaklarını görmek için yani bir ihtiyaç olduğunu düşüyoruz, ne yapmalıyız? Bu konuda da onu söyledik ama şu anda en yetkili başkan yardımcısı vardı, sonra uzadı, uzayınca da buna cevap alamadık. Yani, bunları görme ihtiyacı var.

Aslında esas hikâye şu: Sayın Meclis Başkanına da bu görev düşüyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kesin hesap komisyonu kurulmak zorunda. Biz Plan Bütçe Komisyonu olarak, aynı zamanda hem bütçeyi hem de iki yıl öncesi bütçesinin kesin hesabını görüşemiyoruz, zamansal olarak da görüşemiyoruz, mümkün değil zaten böyle bir şey. Bunun ayrıca görüşülmesine ihtiyaç var. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konu bizim hem seçim beyannamelerimizde var, bu konuyla ilgili kanun tekliflerimiz var, hep gündemde tutuyoruz ama bu Meclisin itibarı açısından da önemlidir çünkü sonuç itibarıyla siz bir bütçe hazırlıyorsunuz, orada belli giderleri, belli harcamaları yapacağınızı söylüyorsunuz, gelirler, kendinize göre vadettikleriniz, amaçlarınız, hedefleriniz... Bunlar tuttu mu, tutmadı mı, ne kadar tuttu, usule uygun olarak mı yapıldı, bir kamu zararı oluştu mu? Bunların hepsinin de bilinmesine ihtiyaç var. "Sayıştay bizim adımıza denetim yapıyor." Elbette Sayıştay da bu sürecin içinde olacak ama Mecliste de Plan Bütçe Komisyonu gibi bir komisyonun oluşturulmasının uygun olacağını düşünüyorum.

Sayıştay raporları konusunda da sanıyorum Sayıştay Başkanı zaten dünden beri konuşuyoruz, size de aktarılmıştır, zamanımız yeterli değil. Yani, bu raporlara ilişkin ciddi eleştiriler var. Bu da aynı zamanda kurumlarımıza da yöneltilmiş olan eleştiriler. Bu konuda da düşüncelerinizi net biçimde almak istiyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.