KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ceza Muhakemesi Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair değişiklik öngören 12 maddelik bir teklif geldi.

Bu teklifte, tabii, olumlu maddeler de var, olumlu içerikler de var. Bizim ülkemizin en büyük sorunu adli yargılanma ilkesi, bağımsız yargı, yargıçların tarafsızlığı, mahkemelerin bağımsızlığı. Bununla ilgili daha farklı örnekler ya da kanun teklifleri gelmesi bizim temennimizdi. Tabii, bu gelenler içerisinde olumlu yanı olanlar da var ama bazı sınırlayıcı alanlar da var. Yani şunu demek istiyorum: Kendi dönemimizde, iktidarda bulunduğumuz dönemde biz kendi kadrolaşmamızı sağlamak için düzenlemeler yapacağız, yasaları indireceğiz, kanun hükmünde kararnamelerle 70'ten 50'ye indireceğiz, her türlü kadrolaşmayı sağlayacağız, belirli sayıda hâkim ve savcı ya da yeterli miktarda personeli koyacağız, ondan sonra, her şey tamam olduktan sonra "Demokratik hükümleri getireceğiz, demokrasiyi getirdik, yargıç bağımsızlığı, hukukun üstünlüğünü getirdik." diye çıkacağız. Böyle şey olmaz.

Böyle şey neden olmaz? Şimdi bakınız, öyle çelişkiler var ki, siz getirdiğiniz hükümde bir taraftan yazılı sınavdan yüzde 70, yüzde 30 mülakattan, diğer tarafta, ikinci sınavda, eğitim ve staj bittikten sonra, yüzde 60 yazılı sınavdan, yüzde 40 da mülakattan getiriyorsunuz. Yani aklıma şu geliyor: Yetmedi galiba, yetmedi, daha hâkim, savcı açısından yeterliliği sağlayamadınız, bu kanun hükmünde kararnameyle -olağanüstü hâl döneminde getirdiniz- 50'ye indirdiniz, 70'ten aşağı indirdiniz, kadrolaşmayı bitiremediniz, mülakatta da halledeceksiniz bazı sorunları diye düşünmek durumunda kalıyoruz. Arkadaşlar, bakın, bu ülkenin en büyük sorunu demokrasi, bu ülkenin en büyük sorunu yargı. Yargı bağımsız olmazsa ne yaparsanız yapın, vatandaş mahkemenin önüne gidip de hakkını arayamazsa, hak arama özgürlüğü ortadan kalkmışsa ne yaparsanız yapın, hangi maddeleri getirirseniz getirin bu iş olmaz. Vatandaş geldiği zaman mahkemeye hâkimin tarafsızlığına bakıyor, yargının bağımsızlığına bakıyor, mahkemelerin bağımsızlığına bakıyor. Orada yargılanan kişi o bağımsızlığı, tarafsızlığı görmediği takdirde, verilen kararların adil olması, adaletli olması mümkün değil.

Bu çerçevede, katkı sunan arkadaşlara teşekkür etmek istiyorum. Ama bir soru sormak istiyorum, önemli bir soru: Şimdi bu 2/1/2017 tarihli KHK'de bu indirim yapıldı, 70 aşağı indirildi. O tarihte hâkim ve savcı sayısı kaçtı? 70 barajı kaldırıldıktan sonra bugüne kadar mesleğe katılan hâkim ve savcı sayısı ne kadar olmuştur? Bu süreçte hâkim ve savcı yapılanlar hakkında -biraz önce Sayın Başkanımız da açıkladı, hizmet içi eğitim anlamında bir çalışma öngörüldüğünü söyledi- bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılmış mıdır? Bu çerçevede Bakanlığın yargı stratejisi açısından da herhangi bir çalışması var mıdır? Bu çok önemli. En önemli soru burada, 70 barajı kaldırıldıktan sonra mesleğe katılan hâkim, savcı sayısı ne kadardır?

Ben Sayın Bakana sordum, "Bu süreçte alınan hâkim ve savcıların AKP teşkilatlarına üye olan hâkim, savcı adedi ne kadardır?" diye sordum Mecliste ve "Bu soruyu kabul edemeyiz ve cevaplandıramayız." yanıtını aldım. Ama baktığımız zaman, bizim yerelde Aydın'da, genelde her ilde AKP teşkilatlarına üye olmuş, üyeliği aşalım, belediye meclisi üyesi olmuş, kadrolarında yönetim kurulu üyeliğine kadar gelmiş hukukçu arkadaşlarımızın çoğu şu anda 70 barajı kaldırıldıktan sonra mesleğe katılan hâkim, savcılarda adedi o kadar fazla ki... Bu arkadaşlardan oluşan yargıç ve savcı mensuplarının adalet dağıttığını, herhangi bir siyasi davada objektif, tarafsız olduğunu söyleyebilmek adil yargılanma hakkının ortada olduğunu söylemekle aynı anlama gelir diye düşünüyorum. Bu konuda Adalet Bakanlığı temsilcileri bu sayıyı bildirirlerse memnun olurum.

Bu çerçevede, 10'uncu maddede ilginç bir hüküm var: "Sınavlarda başarılı olamayanlar -üçüncü fıkra- talepleri hâlinde Bakanlıkça merkez ve taşra teşkilatında genel idare hizmetleri sınıfında bir kadroya atanabilir. Aksi hâlde bunların adaylığına Bakanlıkça son verilir." Şimdi "atanabilir". Bu atama nasıl olacak? Burada, talep hâlinde taşra ve merkez teşkilatında genel idare hizmetleri sınıfında kadroya atama hangi şartlara göre yapılacak? Yazılı ve sözlü sınav puanlarına mı göre, yoksa mülakatla mı yapılacak? Burada yine liyakat mı aranacak, yoksa bugüne kadar hâkim, savcı atamalarında veya diğer personel atamalarında olduğu gibi, kişilerin -üzülerek söylemek durumundayım- etnik, dinî ya da cinsiyet durumları ya da ideolojik, siyasi tavırlarına göre kadrolaşma şikâyetlerini içeren, bu çerçevede yapılan atamalar şikâyetleri mi önümüzdeki günlerde devamlı bize gelecek? Bu konunun da açıklanmasını talep ediyorum. Başarılı olamayan arkadaşların merkez teşkilatlarında genel idare hizmetleri sınıfında kadroya atama usulleri nasıl olacak? Bu da önemli ayrıntılardan biri.

Bu çerçevede, mülakat... Çok önemli bir olay mülakat. Biraz önce sözümün başlangıcında söylediğim gibi, siz yargıçlık sınavına, savcılık sınavına giren vatandaştan, hukukçudan yazılı sınavda, yazılı sınavdan aldığı puanın yüzde 70'ini, sözlü sınavın yüzde 30'unu alıyorsunuz, başarı sıralamasına koyuyorsunuz, daha sonra o kazananları adaylığın içerisinde eğitim ve staj sürecine sokuyorsunuz, iki yıllık bir süreç, avukatlar için bir yıllık süreç, sonunda da, sınavda da yazılı sınavın yine yüzde 70'ini değil de yüzde 60'ını alıyorsunuz, mülakatın da yüzde 40'ını alıyorsunuz, başarı sıralamasını yapıyorsunuz. Mantık nedir? Bu mantık, yüzde 40'lık mülakatın mantığı nedir? Bunu anlamak mümkün değil. Yüzde 30 neden yüzde 40 olmuştur? Bir tarafta yüzde 30 varken neden artırıma gittiniz? Bunun mantığını da Sayın Adalet Bakanlığı temsilcilerine ya da kanun teklifini hazırlayan arkadaşlara sormak istiyorum.

Bir de mülakatlarda -biraz önce Sayın Vekil arkadaşım da söyledi- mutlaka mülakata giren heyetin, mülakat kurulunu siyasi endekslerle vermiş olduğu takdir yetkisi değil, vereceği puanlara göre değil, mutlaka ve mutlaka mülakatın kameraya alınması, daha sonraki yapılacak itirazların da yargıda değerlendirmeye tutulması gerekir.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Arkadaşlar, Türkiye'ye demokrasinin gelebilmesi için yargının mutlaka bağımsız olması gerekiyor. Demokrasi olmadan ekonomi de olmaz, demokrasi olmadan Türkiye'nin geleceği olmaz. Yargı olmadan bizim de, vatandaşın da hakları olmaz. Bunun için, bugün yargılanan, bugün hakları ihlal edilen, adil yargılama hakkı ihlal edilen, ancak televizyonlarda, basında, medyada haklarını aradıklarına dair sesini duyuramayan insanların sözcüsü olanların lütfen önünü açın. Bizim konuşmalarımız buralarda kalmasın, Mecliste yaptığımız konuşmalar her yerde duyurulsun.Bunun yollarını açın çünkü yargılanmak apayrı bir olay. Yargıda taraflı bir hâkimin, objektif olmayan bir hâkimin, siyasi talimatla görev yapan bir hâkimin, savcının, yargılama heyetinde bulunan bir yapının yargıladığı bir süje olmak o kadar kötü bir şey ki onu yargılanınca anlıyorsunuz. Bugün yargılananlar bu tarafta olabilir ama yarın siz de yargılanabilirsiniz. Onun için gelecekte yargı düzenini objektif, bağımsız, adil yargılanma hakkına uygun bir şekilde düzenleyelim ki yarın siz de yargılanırken bizler gibi "demokrasi" diye bağırmayın.

Teşekkür ederim.