| Komisyon Adı | : | AVRUPA BİRLİĞİ UYUM KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .02.2015 |
OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Başkan.
Değerli hazırun, şimdi, ben, beş başlık altında görüşlerimi aktarayım.
Birincisi şu: Burada bu 2010 Anayasası'nda olduğu gibi bir ileri, iki geri bir düzenleme olduğunu görüyoruz. 2010 Anayasa değişikliğinde bizim kabul ettiğimiz hükümler vardı, çoğunda ediyorduk ama bazılarında etmiyorduk. Fakat orada esas mesele o bizim kabul etmediğimiz iki üç hükümdü. Daha sonra gerçi "HSYK düzenlemesinde yanlış yaptık." diyen bir iktidarla karşılaştık ama yani o düzenlemelerin yargı sistemine dönük olarak özellikle bir hukuk dışılığa götüreceğini söylemiştik.
Şimdi, burada da bir seçim cilasıyla iş güvencesinin geriletilmesi arasında bir ilişki kurmak mümkün. Yani buna geleceğim birazdan. Şimdi, kuşkusuz olumlu ögeler bir şekilde var ama bunlar bir kere hem iyi tartışılmamış, bir kere 2010 Anayasası'yla gelen HSYK zaten çalışmıyor ama tam da işte çalışması gereken yerdi. Ekonomik Sosyal Konsey burada olmayacak da nerede olacak? Dolayısıyla tarafların görüşü alınmalıydı. İyi düşünülmemiş düzenlemeleri de içeriyor. Esneklik-güvence dengesi gene iyi düşünülmeyen bir alan. Uygulama sorunları olduğunu düşünüyorum. Mesela bu, şimdi sayın temsilci de açıkladı, sadece kadınlar değil, erkekler için bir madde 12 yani "İlköğretim çağının başladığı tarihi takip eden aybaşına kadar bu maddeye göre kısmî süreli çalışma talebi karşılanır. Bu talep, geçerli fesih nedeni sayılamaz." Tamam, bu madde geçerli fesih nedeni sayılamaz ama başka nedenlerle fesih yolu açılır. Yani dolayısıyla burada ütopik bir düzenleme İş Yasası'nın kendi kurallarını, kendi çalışma biçimini dikkate almayan ve sonuçta çalışanın, burada kamu açısından bu sorun olamaz ama özel sektör açısından bu sonuçta işçinin, çalışanın haklarının yani özellikle iş güvencesinin aleyhine bir sonuca götürebilir.
Ben aslında burada bir de samimiyet sorunu olduğunu düşünüyorum yani ILO 183'ü kabul etmeden yani Anneliğin Korunması Sözleşmesi'ndeki çekinceleri kaldırmadan, "Biz, işte, bak, kadın haklarını koruyoruz." vesaireyle yola çıkmanın da bir samimiyet sorunu vardır.
Gerekçe sorunu var, ben girmeyeceğim, burada girildi, bu doğurganlık artışı meselesi. Bu tür düzenlemelerle doğurganlığın artışını regüle etmek çok zordur. Bunu ancak çok şey, bu tür hikâyelerde çok "draconian" çok zorba birtakım şeylerle yapıyor. Mesela Çin doğurganlık artışını sınırlamada "1 çocuk" dedi -tam tersi bir şey söylüyorum ama- mecburi bir şeyle yaptı bunu. Onun dışında bu uygulamalarda Avrupa bu...
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) - Şimdi 2 çocuk izni çıktı Çin'de Sayın Hocam.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Neyse... Onu da biliyorum ama yani ben başka bir şey söylüyorum. Neden çıktı? Çünkü müthiş bir başarı elde ettiler bu işte. Ama yani çocuk artırmada da bunu yapabilir misiniz? Yani zorbalıkla yapabilir misiniz? Burada teşvikle yapmaya... Teşviklerle bu işler yürümüyor yani dünya pratikleri bunu gösteriyor. Dolayısıyla ben bunu gerçek gerekçe olarak çok göremiyorum.
Aslında gerekçenin kendisi... Burada ikinci şeye de giriyorum. Aslında genel gerekçe içinde gerçek amaç bir şekilde özetleniyor. Şunu söylüyor: Onuncu Kalkınma Planı'nın birçok bölümünde kısmi çalışmayı da kapsayan esnek çalışmaya atıfta bulunmakta olup esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması, kamu personel sisteminde uygun iş ve kuruluşlardan başlanarak esnek çalışma modelinin geliştirileceği hedefine de yer verilmektedir. Yani bu aslında bir başlangıç yani bu burada şimdi belirli kategoriler, belirli tanımlamalar içindeki yani işte doğum, askerlik vesaire, süt izni, bunlarla ilgili olarak geliyor ama buradan bir kapı açılıyor. Dolayısıyla o kapıdan daha sonra bir genişletme olayı olacaktır, genişletilecektir. Zaten böyle bir niyeti iktidarın var idi, bu niyet daha önce bir yasa olarak karşımıza gelmişti, bu Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geri göndermesiyle biliyorsunuz akamete uğramıştı. Bu İnternet sitesinde yayınladığı -bu geçici iş ilişkisiyle ilgili düzenlemede- gerekçede şunu söylemişti Sayın Gül: "Yapılan düzenleme gerçek amacının dışında sonuçlar doğurabilecek ve madde kapsamındaki işçilerin emeğinin istismarı, insan onuruna yakışmayan durumların doğması gibi Kanunun amaçlamadığı olumsuz uygulamalara ve çalışma barışının bozulmasına yol açılabilecektir." hükmünü ya da değerlendirmesini yapmıştır.
Şimdi, bunun tekrar getirilemediği bir ortamda çok böyle şey, sosyal olarak çok meşru gözüken, "Bakın, işte, biz haklar getiriyoruz." üzerine bu kapının açıldığını görüyoruz yani bu biraz kadınlar açısından yani annelik hakkı kullanılarak esas itibarıyla da esnek yarı zamanlı çalışmaya geçiş yapılmasını ben işin siyasi etik açısından da çok doğru olmadığını söylemek isterim.
Burada zaten 26 Ekim 2014'te bir yönetmelik değişikliğiyle özel istihdam büroları faaliyet alanındaki sınırlandırmalar büyük ölçüde kaldırılmıştı. Yani şimdi yeni bir şeyle burada yeni bir yol açılıyor. Aslında bu bir modern kölelik, geçici iş ilişkisi, âdeta bir leasing faaliyeti gibi yani makine, araç kiralar gibi işçi kiralayacaksınız, ödünç emek, kiralık işçi modelini burada getiriyoruz. Bu, Türkiye gibi... Şimdi bu Avrupa'da var... Bakın, Türkiye'deki mutlak esneklik Avrupa'da var mı? Türkiye'deki kadar kayıt dışılık Avrupa'da var mı? Bir şeyleri karşılaştırırken ölçülü olmak lazım. Türkiye bu esneklik meselesini mutlak esneklikle aşmış yani kayıt dışı çalıştırıyor insanları, çok büyük ölçüde bu var sistemde, hele bir de kadında daha çok, kadın da daha da fazla yani kayıt dışı çalışanların büyük bölümü kadın emeği. Dolayısıyla samimiyet meselesini burada da görmek lazım çünkü çalışan kadınlar sadece kayıtlı anneler değil, kayıtsız anneler. Bunlarla ilgili hiçbir şey yapmıyoruz, kayıt dışılığı geriletmek için burada bir şey yok. Başka düzenlemeler de çok fazla başarılı olmadı.
Tabii, burada dile getirildi, söyleyeyim ama kadınlar için 65 yaş emeklilik sınırı ulaşılabilecek bir hedef mi artık bundan sonra? Yani bunu getiriyorsunuz haklı olarak güzel de 65 yaşa yani prim günlerini vesaireyi doldurarak nasıl ulaşabilecek, bu da ayrı problem olarak duruyorum. Ben ayrıntılara çok girmeyeceğim ama bu üçüncü başlıktı bu çalışan kadınlar meselesi.
Dördüncü bir başlıkta bu İşsizlik Sigortası Fonu'na değineyim. Şimdi, bakınız, burada TÜRK-İŞ söyledi, 2008 sonrasında, 2002-2007 arasında aşağı yukarı hiç ödenek verilmeyen GAP uygulamasına kaynak aktarmanın yolu İşsizlik Sigorta Fonu'nda bulundu, 2008'den itibaren GAP'a oradan kaynak aktarılmaya başlandı, bir.
2009'da kriz geldi. Bu sefer kriz gerekçesiyle İşsizlik Sigorta Fonu kullanıldı. Bu fonun çok az bir bölümü gerçekten işsizlere yönelik olarak kullanıldı. 2009 krizinde işsizlik tavan yapmasına rağmen böyle oldu. Göstermelik tarafıdır.
Şimdi, ama siz bunu işçiden ve işverenden ve tabii devlet katkısıyla işsizlik hâli için topluyorsunuz. Bugün görünür işsizlik 3 milyon yani görünür işsizliğin ötesinde iş aramayıp ama gerçekten işsiz ve "İş bulursam çalışırım." diyenleri kattığınız zaman 5 milyona fırlayıveriyorsunuz. E, bu kadar işsiz olan bir ülkede İşsizlik Sigorta Fonu sürekli fazla veriyor. Bunu nerede kullanalım? Bir kere şeyde kullanıyoruz, cari açığı yarım puan düşürmekte İşsizlik Sigortası Fonu'nu kullanıyoruz. Cari açık biliyorsunuz yarım puan, 106,5'sa 6'ya düşüyor oradan, oradan bir katkı sağlıyor. Bir de onun ötesinde kalkıp şey yapıyoruz, bunu sürekli olarak amaç dışı kullanıyoruz. Şimdi burada da işte prim ödeyeceğiz, yok yarı zamanlı çalışma meselesini ödeyeceğiz. O zaman yani bu fon aktüeryal dengeydi burada. Evet, aktüeryal dengesine nasıl bakıyoruz? Yani bu fonlar sonuçta böyle gerçek amaçlarını dahi yerine getiremez ölçüde içi boşaltılıyor, yağmalanıyor. Dolayısıyla buna sosyal tarafların temelden karşı olması gerekiyor zaten. Bu İşsizlik Sigorta Fonu'nda onların sözü geçmeli ve buna izin vermemeliler.
Beşinci söyleyeceğim mesele, hiç kimse bahsetmedi ama, burada belediyelere yük getiriyoruz, güzel, kreş, bilmem ne...
BAŞKAN - 100 bin nüfuslu...
OĞUZ OYAN (İzmir) - İyi, tamam da yani bunun karşılığını veriyor muyuz? Bu çok ciddi bir yüktür aslında, eğer bunu ciddi yaparsanız gerçekten nitelikli personelle, bu çok müthiş bir yüktür. Bunun karşılığını veriyor muyuz biz belediyelere? Yerel yönetimlerin gelirlerinde bir düzenleme yapıyor muyuz? Yapmıyorsanız eksikliktir. Bu böyle getirilemez, hiçbir şey dengesiz getirilemez. Bir yük getiriyorsanız karşılığını da vereceksiniz.
Bugün, bakın, il özel idareleri büyükşehirlerde tasfiye edildi. İl özel idarelerinin yapmadığı görevler de geldi. İl özel idareleri köylere otobüs, ulaşım hizmeti sağlıyor muydu? Sağlamıyordu. Ama şimdi il özel idareleri kalktı, büyükşehirler en ücra köye otobüs götürmek zorunda. İnanılmaz bir şeydir yani bunların kârlı çalışması mümkün değildir. O zaman özel otobüs şeyine destek veriyorsanız, kullananlara, yaşlı, bilmem ne... O zaman büyükşehirlerin bu zarar etmeye mahkûm ulaşım hizmetlerine de bu tür şeyleri getirmişseniz -yaşlılık indirimi, çocuk indirimi- onlara da vereceksiniz ya da Belediye Gelirleri Kanunu'nda yeni düzenleme yapacaksınız. Bu, tabii, belki burada doğrudan ilgili bakanlıklar yok ama bu bakanlıklar arasında, Bakanlar Kurulunda böyle düzenlenmeli, böyle önümüze gelmeli diye düşünürüm.
Biz, karşı oyumuzu uygun bir zamanda bu yasanın bazı maddelerine ilişkin olarak dile getireceğiz.
Teşekkür ederim.