| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1490) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 09 .01.2019 |
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de radyo televizyon sektöründe uzun yıllar çalışmış bir milletvekiliyim. Ayrıca, gençlik yıllarımda mütevazı ama benim için de kıymetli bir radyo tiyatrosu senaryosu ödülüm var, onun için sektöre biraz aşina hissediyorum kendimi uzun yıllar bu alanda çalışan biri olarak.
Öncelikle, bu kanun teklifinin temel ruhunda sinema sektörünün endüstriyelleşmesi var. Dünyada "sinema sektörü" diye örnek olarak konuştuğumuz pek çok ülkede sinemanın endüstriyelleşmesi var ve bunun uluslararası rekabete de açık olması açısından önemli bir konu ve bu kanun teklifinin temel ruhunda bu var. Türk sinemasının dünya sinemasına açılması ve sadece filmin gişe gelirleri değil diğer yan alanlarla da ilgili -promosyon gelirleri, dizi filmin bir marka olması ve markadan kaynaklanan gelirler noktasında da- ön açıcı bir yasal düzenleme, teklif önünüzde. Tabii, bu teklife son hâlini Komisyon verecek, sonuçta altında imzası bulunan 16 milletvekilinden biriyim ben, son hâlini bu Komisyon verecek ve burada bu tartışmaların olmasının bu teklife de ciddi katkılar sağlayacağını düşünüyorum.
Şunu ifade etmem lazım: Yasa koyucu irade Parlamentodadır. Parlamento, çalışmalarında muhakkak ki ileri demokrasilerde katılımcı demokrasi perspektifini izler. 2002 yılından beri görev yapmış tüm Kültür Bakanlarımız sektör temsilcileriyle zaman zaman bir araya geldiler ve tüm bu görüşmelerin bir katkısı var bu yasa teklifi metninin genelinde. Onun için, bu yasa teklifinin katılımcı perspektifi maksimum koruyan bir teklif olduğuna inanıyorum.
Diğer yandan şunu ifade etmem lazım: 2002 yılında sadece 9 Türk filmi -bu bilgiyi az önce Yılmaz Hocam verdi, teşekkür ediyorum kendisine- gişe yaparken karşılığında 267 yabancı film gişe yapıyordu. Bugün ise bu rakam 148 ve yabancı sinema filmi oranı aşağı yukarı aynı. Bütün bu veriler elimizdeyken... Diğer yandan Sayın Yayman bir rakam vermişti sinema teşvikleriyle ilgili, 2002-2018 yılları arasında 37 kat artarak 217,7 milyonluk bir teşvikten bahsetti. Bütün bu rakamlar ortadayken son on beş yılda sinema sektörünün gelişimiyle ilgili ağır eleştiriler yapmanın siyaseten de meslek ahlakı açısından da eksik olduğunu ve haksız olduğunu düşünüyorum o ağır eleştirilerin. 9 Türk filmi nerede, 148 Türk filmi nerede? Onun için, biraz hakkaniyetli olmak gerektiği kanaatindeyim.
Şunu da ifade etmem lazım, bir örnek vereyim, örnekler daha akılda kalıcı oluyor: King Kong filmi, çocukluğumuzda hepimizin çok iyi bildiği bir Hollywood filmi, bir korku filmi olarak kalır aklımızda ama aslında King Kong bir Empire State tanıtım filmidir yani "sinemanın endüstrileşmesi" derken aslında bir parça da bunu kastediyorum. Sayın Bakan Yardımcımızın da ifade ettiği gibi, Türkiye, bu anlamda bir doğal plato ve sinema sektörü aracılığıyla dünyaya tanıtılacak pek çok mekân var.
Şunu da söylemem lazım, diziler konusuna de geleceğim, uzun yıllar dizilerle ilgili yazılar da yazan biri olarak söylüyorum, televizyonla ilgili yazı yazan biri olarak da söylüyorum: Çatışma rating getirir, şu an gelen kabul görmüş -bir sektör eleştirisi yapmak adına söylüyorum bunu- genel kabul getiriyor ne yazık ki. Bu çatışma bazen şiddet oluyor, bazen kadına yönelik ya da çocuğa yönelik şiddet oluyor, tecavüz oluyor, silahlı çatışma oluyor, çatışma rating getirir. Hâlbuki dünya örneklerine baktığınızda görüyorsunuz ki -isim vermeyeyim burada ama- hâlâ çocuklarımın da benim de dünya örneklerinden izlediğim yabancı diziler var -tırnak içinde söyleyeceğim- aile dizileri, hiçbir çatışması olmayan ama bir sonraki bölümü size merakla, ilgiyle izleten yapımlar var. Çatışma olmadan da izleme ve rating gelebiliyor, hatta bir örnek vereyim, bir dönem bir yazım için çalışma yaptığımda görmüştüm bunu: Aynı anda 7 televizyon dizisi, eş zamanlı yayımlanan, aynı takvimde yayımlanan 7 televizyon dizisi -isimlerini yine vermeyeyim- şunu pompalıyordu seyirciye: Nikâhlı kocasından ya da arkadaşından, fark etmez, orada değilim "Çocuğunu babasız büyütmek şehirli, becerikli, kentli kadının erdemidir." mesajını sürekli veriyordu. Farklı sebepler olabilir, hikâyesinde değilim konunun ama 7 ayrı dizide bu mesajın eş zamanlı verilmesinin çok da tesadüf olmadığını düşünüyorum. Rating kaygısıyla olabiliyor bu, başka kaygılarla olabiliyor ama artık "Çatışma rating getirir."den Türk televizyonculuğunun, dizi sektörünün kurtulması gerektiği kanaatindeyim.
Diğer yandan, son cümle olarak şunu da söyleyeyim: Tabii, burası kanun çalışmaları yapılan mutfak aslında ve burada her türlü tartışmayı çok rahat bir şekilde yapmamız lazım, Komisyon ve Parlamentonun temel unsuru bu ama şunu da söylemem lazım: Biz, hep "Sanat halk için midir, sanat sanat için midir?" tartışmalarını yaptık, bu şekilde tartışmalar yaptık ama bugün bu masada yapılan bazı tartışmalarda "Acaba sanat siyaset için mi, bu kaygı mı var?"ı da ne yazık ki edindiğimi ifade etmek istiyorum.
Şunu da söylemem lazım: Kanunlar önünde herkes eşittir, kartvizitler kanunlar nezdinde ayırımcılık sebebi değildir yani kişinin kartvizitinde -ben de gazeteciyim, meslek mensubuyum- "gazeteci" yazıyorsa, kartvizitinde "sanatçı" yazıyorsa kanunlar önünde eşitlik ilkesi burada bozulamaz. Çok açık ve net bir şekilde bunun ifade edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Darbe çığırtkanlığının kamu düzenini bozmadığını hiç kimse söyleyemez. Bu masada oturan hiç kimsenin darbe çığırtkanlığı yapmanın kamu düzenini bozucu bir unsur olmadığını söyleyeceği kanaatinde değilim.
Daha çok söyleyecek konum var ama geneli üzerinde bu kadarını söylemek istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, değerli üyeler.