| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .11.2014 |
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan Vekilim, Değerli Sekreterim, değerli başkanlarımız, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli basın mensubu arkadaşlar; hepinizi selamlıyorum.
Tabii, Sayın Başkan Vekilim, sizin burada olmanızdan hiç rahatsız değilim, hatta Meclis kürsüsündeki kadın başkan vekillerimizden son derece memnunuz. Keşke bu sayı daha çok olsa. Hatta arkanızdaki bürokrasinin lacivert rengi daha çok kadın rengi olsa bundan son derece memnuniyet duyarım ancak bugün Meclis Başkanının burada olmaması bir talihsizliktir. Bir dönemin, 24'üncü Dönemin son bütçesini konuşuyoruz ve bizlerin de Komisyon olarak bir bütçeyi görüşmede son olarak bir arada bulunuyoruz ve bu konuda bizim hem kendisiyle paylaşmak istediğimiz çok şey vardı, eleştirilerimiz vardı hem de kendisinin de mutlaka bize söylemek istediği şeyler vardır. Dolayısıyla bu bütçe toplantısından daha değerli, daha önemli bir programının olmaması gerekirdi diye düşünüyorum.
Söze buradan başlamışken sizin bütçenizle devam edeyim. Sayın Başkan, uzun süredir Türkiye'nin gündeminde hizmet alımı faciası taşeron işçi alımları faşizmi konuşuluyor. Artık buna başka bir isim koymak mümkün değildir. Bu resmen köle sistemidir ve köle sistemleri modern çağda faşizm olarak tanımlanıyor. Maalesef ülkemizde emek dünyası açısından böyle bir furya vardır. Meclis burada örnek olacağı yerde maalesef Meclisimiz de taşeron işçi çalıştırıyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Örnek oluyor o.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - "Hizmet alımı" adı altında ve ben bir Meclis tesisinde şuna tanıklık ettim, Meclisin çalıştırdığı personel "Ayağım kırıldı, doktora gidip rapor almaya cesaret edemiyorum çünkü rapor aldığımda işten atılacağım." diyor. Buradan başladığınız zaman Ermenek'tekilerin vay hâline diyoruz artık. Öyle görünüyor ki nasıl ki Maraş'takiler, Elbistan'dakiler göçük altından çıkarılmadı, Ermenek'tekiler de aynı akıbete maruz kalacaklar. Meclisin bu konuda örnek olması gerekirdi. Bütün yaklaşımlarıyla Meclisin örnek olması gerekir çünkü Anayasa'nın 2'nci maddesini ilk uygulayacak kurum Meclistir. Laik, sosyal hukuk devleti ilkesini Meclis kendinden başlayarak bunu uygulayacak ama yok, bunu göremiyoruz. Uygulamaları itibarıyla da göremiyoruz.
Hasip Bey hatırlattı, getirdi burada. Her yıl siz milletvekillerine ajanda gönderiyorsunuz, gayet de iyi işimize yarıyor ama bazı uygulamalar zihniyetin de dışavurumudur aynı zamanda. Burada "Dinî Bayramlar ve Önemli Geceler" diye bir bölüm var. Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman da olsa farklı inançlar da var bu ülkede. "Dinî bayram" dediğiniz zaman "İslami bayramlar" deyin. Tanım altında sıraladıklarınız ona denk düşer. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Muharrem orucuyla ilgili iftar yemeği veriyor ama burada yok. Niye yok? Bu ülkenin vatandaşı Hristiyan vatandaşların bayramları var, anılmak isterler, geçmişin o kötü günlerini, o kötü hafızayı kafalarından çıkarmak istiyorlar; bir arada gerçekten yaşama arzusu içerisinde olduğumuzu hissetmek istiyorlar. Niye Meclis onu bile hatırlamıyor?
Esası itibarıyla belki spesifik konular üzerinden burada konuşmak mümkündür. Ben de Sayıştay meselesine çok kurgulanmıştım ama gördüğüm kadarıyla artık bu tablodan çıkardığım sonuç şu: Bunun çok anlamlı olmadığını düşünüyorum. Burada tartışmamız gereken sistem ve zihniyettir. Bu başlık altında da bunu sorgulama gayreti içerisindeyim. Bizim sistemimiz, bizim Parlamenter sistemimiz sorunlu, problemli. Kusura bakmayın, siz bu ön sırada oturan Hükûmet ve Meclis yetkilileri bu devleti yönetmiyorsunuz. Mümkün değil. Yönetiyoruz iddiasında olursanız...
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç geçti)
BAŞKAN - Hükûmet yetkilisi yok yalnız, bir yanlışlık olmasın.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bir saat sonra oturacaklar.
BAŞKAN - Tamam, yani şu an yok.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bu sırada oturan, Hükûmet adına burada oturanlar devleti yönetmiyor. Devleti yöneten, devlet ve bu Hükûmetin arkasındaki bürokratik yapıdır. Ben burada arkadan kâğıt gelmeden bize cevap veren bir bakanla karşılaşmadım. Kendi alanlarında yetkili olabilirler ama devletin bürokratik, teknokratik yapısına bağımlı bir sistem inşamız vardır ve bu sistemi biz aşmadığımız sürece hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Bağımsız, tarafsız Sayıştay denetiminden söz edemeyiz. Vekil sistemimiz bile, seçim sistemimiz bile zenginlerin güdümüne bağlı bir sistemdir. Bu ülkede parası olmayan sakın ola ki vekilliğe heveslenmesin, rezil olur. Bu ülkede parası olmayan vekilliğe heveslenmesin, hasbelkader seçilirse bile bu sistem içerisinde rezil olur, kendini koruyamaz çünkü zengine, sermayeye endeksli bir temsil sistemimiz var burada. Aksini iddia eden arkadaşım varsa çıksın tartışalım.
İkinci önemli bir nokta: Bakın, Sayın Oral da demin ifade etti. Değindiği önemli bir nokta. Biz kendisiyle beraber -Sayın Ekşi de burada, bir Sayın Köksal Toptan yok burada- dördümüz dokuz ay boyunca çalışma yaptık. Bu çalışmada öncelikle dedik ki eğer bu sistemin ayaklarını yerine oturtmak istiyorsak Meclis kendisinden başlasın ve vekil önce kendisini sınırlasın dedik. Bir etik yasa tasarısı çıktı. Dünya örnekleriyle de birçok örtüşen tarafları vardı çünkü hemen hemen bütün dünya örnekleri incelendi, uzmanlar dinlendi ve ona göre bir yasa tasarısı geldi buraya. Açık ifade ediyorum: İktidar partisi grup başkan vekilleri engelledi. Açık ifade ediyorum: İktidar partisi grup başkan vekilleri engelledi. Bu sadece bir itham değil. Yazdığı yazı bütün gruplarda mevcuttur, Meclis Başkanlığında da mevcuttur. Bu konuya girmiş olsaydık bugün, yani bir yıl önce, bir buçuk yıl önce biz bu konuya girmiş olsaydık, bugün Mecliste bulunan vekiller arasındaki eşitsizliği de ortadan kaldırma şansına sahip olurduk.
Mecliste bile vekiller, halkın iradesiyle, aynı oylarla seçilmiş vekillerin bir eşitsizliği söz konusu. Kendi söküğünü dikememiş bir Meclisten söz ediyoruz sebebi ne olursa olsun. Dolayısıyla bu problemlere girmek gerekiyor.
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan pürdikkat sizi dinliyor Sayın Zozani.
BAŞKAN - Sayın Çam, biraz da siz dinleseniz, önemli şeyler söylüyor.
MUSA ÇAM (İzmir) - Meclis Başkan Vekilimiz pürdikkat dinliyor...
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI - Bunu niye söylüyorsunuz, onu anlamadım.
MUSA ÇAM (İzmir) - Yani hayranlıkla izliyorum. Umutlarımızı yeşertiyorsunuz.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI - Olanları anlatan bir tercüman mısınız? Bizim gözümüz de var kulağımız da var.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Müsaade ederseniz arkadaşlar... Kurgumu da bozmazsanız sevinirim.
BAŞKAN - Milletvekili özlük yasasıyla ilgili olarak ümitvar oldu Musa Çam Bey de, onun için efendim, Sayın Başkan Vekilim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bu ara sataşmaları zamanıma eklersiniz umarım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hiç sıkıntı yok Sayın Zozani.
Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Evet, diğer konuşmacı arkadaşlarım da değindi, Sayın Cemil Çiçek'e düşen görev şuydu diye düşünüyorum: Kendisini dinlemeyen bir komisyon divanını ya lağvettirirdi ya da istifa ederdi. Bu komisyon yönetimini bir şekilde görevden aldırırdı; ki bu yetkisi var. Meclis İç Tüzük'ünü uygulamayan bir komisyon yönetimi, divanı görevde kalamaz. Ya komisyon yönetimi istifa ederdi ya Sayın Cemil Çiçek istifa ederdi. Kendisini dinletemeyen, İç Tüzük'ü uygulatamayan bir Meclis Başkanı, Meclis Başkanlığını yapamaz.
Delil mi istiyorsunuz? Afaki bir şey mi söylüyorum? Hayır. Son torba yasa kitapçığının içerisinde bunun ispatı vardır. 500 bilmem kaçıncı sayfaya bakın, orada var.
BAŞKAN - Sayın Zozani, divanın istifasını istiyorsanız direkt bizden isteyebilirsiniz, Sayın Başkan Vekilini aracı koymayın.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İkinci önemli nokta şu: Cumhurbaşkanlığı meselesi, Cumhurbaşkanlığı bütçesi.
Şimdi, biz, şu anda defakto bir sistem değişikliğine gittik. Bunun adını açık koyalım. Bu ülkede Başbakan yok artık. Defakto bir sistem değişikliği. Bir demokratik hukuk devletinde olması gereken şey bu değildir.
Bakın, ben bu konuda fikrini çok açık ve net ifade etmiş bir milletvekiliyim. Evet, ben diyorum ki: "Doksan yıldır bu ülkeye giydirilen bu sistem bu toplumun gerçekliğiyle uyuşmuyor, değişmelidir." Bunu ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ne olmalı?
BAŞKAN - Sayın Zozani, ilave süre vereyim ben size.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ancak defakto bir sistem kurma arayışına girdiğiniz zaman, Hükûmet yetkilileri çokça dillendiriyor ya, devlet içerisinde devlet ya da paralel devlet arayışı işte bu, tam da bu. Tarif buraya uyuyor. Bu olmamalıdır.
Bakın, geçtiğimiz mayıs ayında, dönemin Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ankara'daki o Gezi olayları sonrasında cereyan eden olaylarla ilgili Ankara'daki gerilimi düşürmek için, ateşi düşürmek için Ankara Valisini telefonla arayarak itidale çağırdı ve bu, basında yer aldı. Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan, aynı gün, Sayın Gül'e ne cevap verdi? Dedi ki: "Bir devlette iki baş olmaz. Sen devletin bürokrasisine talimat veremezsin." mealinde uyardı. Şimdi Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Ya, sokaktaki polis memuruna kadar talimat veriyor.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sigara içenlere...
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sigara içenleri dövecek...
BAŞKAN - Sayın Akçay, kürsüde olduğum için cevap veremiyorum. Lütfen bana dönüp şey yapmayın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Zabıtaya kadar...
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Zabıtayı yönlendiriyor.
Yani, şimdi, hangi yetkiyle bunu tarif edeceksiniz? Anayasa'nın 104'üncü maddesi Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini tarif ediyor. Bunların hiçbiri yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - O birlik yok değil mi?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bunların hiçbiri yok. Sayın Cumhurbaşkanının bugün yaptığı eylem ve fiillerin hiçbirisi yok. Tersine, diyor ki: "Bütünleştirici olacaksın, koordinasyonu sağlayacaksın."
Ya Cumhurbaşkanı sabahtan akşama kadar muhalefet partisi liderlerini, hatta milletvekillerine kadar eleştirmekle meşgul. Ya AK PARTİ'de bizi eleştirecek kimse yok mu Allah aşkına? Yani Başbakanın dili mi dönmüyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zozani, süreniz bitti.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır efendim. Devam edeceğiz.
BAŞKAN - Siz demin antidemokratik bir yöntemle Meclis Başkanına bu divanı görevden alma teklifinde bulundunuz. Biz de bu uygulamaları sizin yönteminizle yapalım yani.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şimdi, Sayın Başbakanın gerçekten dili dönmüyor mu bizi eleştirmek için? Yok mu bir kabiliyeti? Tersine, biz, burada, Sayın Davutoğlu Dışişleri Bakanıyken, araya girelim biraz kısa kessin, üç saatlik konuşmalarını biraz törpülemeye çalıştık... Şimdi, bize söyleyecek, muhalefet partisi liderlerine, milletvekillerine söyleyecek bir sözü yok da Cumhurbaşkanı mı söyleyecek? Hangi yetkiyle söylüyor? Bir kere bu bir yetki gaspıdır. Sayın Davutoğlu'nun da bundan rahatsız olduğunu düşüyorum.
Açık ifade ediyoruz. Ben bir bina fetişizminden yana değilim. Ancak eğer bir yerde israf varsa hatırlatmak bizim de görevimizdir. Sayın Erdoğan Başbakanken, daha bir buçuk yıl önce "Nedir bu 2 bin motor gücü araçların, ithal araçların kullanımı? Herkes 1.5, 1.6, 1.4 kullansın. Yerli otomobil yapacağız." dedi.
Artık bu yapılanlar israfla da ifade edilecek şeyler değil. Gerçekten israfla ifade edilecek şeyler değil. Ben Çankaya fetişizminden yana hiçbir değilim. Bana dert değildir. Ha Çankaya'da oturur, Cumhurbaşkanı da başka yerde oturur. O konuda hiç tabum yok benim. Ancak bu yapılanların adı israftır. Bu israfa Sayın Cumhurbaşkanının lüksü yoktur.
Diğer önemli bir nokta: Şimdi, yüzde 100 bütçesini artırmışız. Yetmiyorsa Sayın Genel Sekreter, yüzde 150 artıralım. Açık ifade ediyorum, teklif ediyorum. Bütçeniz size yetmiyorsa yüzde 150 artıralım ama Cumhurbaşkanı özel sektörün sponsorluğuyla seyahat edemez. Bu memleketin en büyük ayıbıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zozani, son cümle lütfen...
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Son cümle.
Sayın Cumhurbaşkanı ve ailesi, Sayın Hanımefendi özel sektörün sponsorluğunda, sponsorlar aracılığıyla seyahat edemez. Bu, bu ülkenin ayıbı olur. Açık teklif ediyoruz size. Bizim içimizde buna ikna olmayacaklarımız varsa, biz tartışırız, ikna oluruz. Bütçeniz yetmiyorsa yüzde 150 artıralım ama böyle bir ayıbı bu ülkeye yaşatmayın. Yazık olur.
BAŞKAN - Nereden çıktı bu Sayın Zozani?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şimdi bütün bunlardan sonra son cümle olarak da Sayıştayı değerlendirecek olursam ne derim? E vallahi size bir şey kalmıyor. Sistem bu kadar bozukken siz hiç düzeltemezsiniz.
Kamu denetçisi ne yapacak? Neyi soracak? 4 bin küsur -iyi etmişsiniz, emeğinize sağlık- denetim yapmışsınız ama 4 bin küsur denetimin sonunda ne düzeldi bu ülkede? Sistem bozuk, sistem. Sistem çürümüş. Sistemi düzeltmeden bu kurumların hiçbirinin gerçek fonksiyonlarıyla iş yapma olanağı da yoktur.
Ben teşekkür ediyorum.