KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Başkanım, çok teşekkür ederim.

Değerli Bakanımızın şahsında bütün heyete saygı sunuyorum.

Şimdi, tabii, en son söz bana geldi ama kimse de kalmadı. Keşke dinleyen olsaydı da birtakım şeyleri söyleyebilseydim.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Neyse ben varım.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Arkadaşlar, bizim çevreye bakışımızı ilahî bir tespit şekillendiriyor, belirliyor. O tespitin açılımı şu: "Hangi yana baksan benim vechimi görürsün." Cenab-ı Hak, Efendimiz'e aynen böyle buyuruyor. Kendini tarif ederken bu şekilde bir tanım getiriyor. Öyleyse biz sadece insana değil -insan elbette eşrefimahlûkat ama- yaratılmış her şeye, çevrede bulunan, kâinatta bulunan her ne varsa onun veçhinin yansıması olarak görür, saygıyla yaklaşırız ve ak anlayış da bugüne kadar on altı yıllık iktidar serencamında hep bunu hayata geçirdi, bütün politikalarında bunu şamil kıldı.

Şimdi, iki tane kavram, arkadaşlar: "Kurtla yiyip kuşla şivan etmek." biri bu. Bir başkası da: "Kurdun, kuşun hakkını vermek." Bizi tarif edeni, ikincisi.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - İlk cümleyi açıklasana, ben anlamadım.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - "Kurtla yiyip kuşla şivan etmek." geleceğim, açıklayacağım tabii.

"Kurdun, kuşun hakkını vermek." Arkadaşlar, biz böyle bakıyoruz. Erzurum'da akil insanlar, ehlihâl olanlar kışın kar yağdığında mutlaka ama mutlaka dağa taşa onların yiyebilecekleri yiyecekleri serperler, gönderirler; sebep budur.

Efendim "Kurtla yiyip kuşla şivan etmek." nedir?

Sevgili Erol Hocam, sana saygım var, biliyorsun sen bunu.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sağ ol.

BAŞKAN - Şimdi diyeceksin ki: "HDP" "PKK" Dur Allah'ını seversen yani bu saatte.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hayır ama şimdi şöyle Ağabeyciğim: Biraz önce Hüseyin Bey anlattı, dramatik de bir tablo çizdi, sonra çıktı; öyle değil, olur mu? Şehitlerimiz var bizim orada; onlarca, yüzlerce şehidimiz var.

"Kurtla yiyip kuşla şivan etmek." şu: PKK imansızları oraları berhava ederken ses çıkmıyordu. Oraya ordumuz gitti ya da güvenlik güçlerimiz gitti, gerekeni yaptı, bu kadar, bu kadar basit. Ben Şırnak İl Başkanımızla sürekli muhavere hâlindeyim, görüşüyorum, oradaki hâli bire bir biliyorum.

ULAŞ KARASU (Sivas) - Vali izin vermedi.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Neye izin vermedi?

ULAŞ KARASU (Sivas) - Kazılan hendeklere operasyona izin vermedi.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Kardeşim, fiilî bir hâl vardı, biz de o hâli yok ettik, yok etmek durumundaydık. Orada şehitlerimiz var bizim. Orada bigünah 20 yaşında, bu vatanın evlatları var. Öyle, şu oldu, bu oldu, sanki her şey tozpembe; yok böyle bir şey kardeşim, bunların hepsini beraber yaşadık. İşin bu kısmında, kurtla yemek, o imansızlar, o bölücü vatan hainleriyle yemeyi ifade ediyor; onlardan yana durmak, en azından sükût etmek. Sonra, yaşanan birtakım gelişmelerde de şivan etmek, bağırmak, konuşmak; yok böyle. Bu vatanda 80 milyonu aşkın insan yaşıyor. Her eve o imansız yapı ateş düşürdü yıllardır. Herkes o işe itiraz edecek. Böyle bir şey olur mu? Burada siyaset yapıyoruz. Ben biraz önce Erol Hocama saygı duyduğumu söyledim, niye? Konuştuğunda öğreniyoruz; birtakım tahliller yapıyor, aktarımlarda bulunuyor, istifade ediyoruz. Siyaset zemini, bakın, açık ama oradaki imansızlara destek olmak, en azından yani hiç olmazsa bir itirazımızın olması lazım; en azından, hiç olmazsa sükût edelim ya. Böyle bir şey olur mu?

Keşke Garo burada kalsaydı, anlatsaydım Diyarbakır'da ne olmuş? Diyarbakır dört başı mamur bir hâle gelmiş, elhamdülillah, bu Hükûmet yapmış, bizim insanlarımız yapmış. Neyle yapmış? İnsanlarımızın kaynağıyla, parasıyla yapmış elbette ki ve helal olsun, helalühoş olsun, bu her yere gidiyor. Bizim insanlarımız...

Bak, ben geçen de burada gene söyledim: Arkadaş, ben Kürt değilim ama kendimi Kürtçülük yapanlardan, Kürt'ü ad edip, arka planda başka hesap yapanlardan çok daha fazla Kürt hissediyorum. Bu ak kadronun tamamı da böyle, ayrı gayrı yok. İşte, bir kardeşimiz anlattı, kendisi Kürt menşeli.

BAŞKAN - Yok, ben öyle hissetmiyorum. Hissetmek ayrı bir şey yani benim öyle bir hissim yok.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hayır, bizim o bölgede -ben Erzurum'da yaşıyorum- arkadaş, Kürt, Türk iç içeyiz biz, bizim tefrikimiz, ayrımız, ayrımımız falan yok, söyledi işte Ekrem Bey. Eskiden beri, hacca gittiğimizde ne derdik biz kendimize kardeşim? Eğer bir gayrimüslimle karşılaşırsak kendimizi Müslim diye tarif ederdik, öyle değil mi? Orada Türk kimliğini bir milleti tarif için kullanırdık ama Anadolu'ya geldiğimizde tanım başka türlü olurdu; Türkmen olurdu, Kürt olurdu, Laz olurdu, Çerkez olurdu. Ama hepsini kuşatan bir kimlik, tarif, Türk milleti; bu kadar basit.

Şimdi, hâl bu iken her konuşmada... Mesela, ben ırk bağlamında sohbet yapmayı ilkellik olarak görüyorum. Biz Kur'ani bakıyoruz bu işe ve "kavim" diye bir kavram gelişmiş Kur'an'da, oradan bakarız biz. Irk -beni bağışlayın- hayvanı tarif eder. Böyle bakıyoruz biz. Irkçılık yapanları lanetliyoruz, kim olursa olsun ve Kürt'ü öteki gibi görene de lanet yağdırıyoruz, Kürt'ü ötekiymiş gibi bir pozisyona itip bu milleti bölme gayretinde olanlara da lanet ediyoruz.

Çevreyi konuşuyoruz, ne güzel. Değerli Bakanım, bu Çevre Bakanlığı bütçesi konuşmaları şimdiye kadarki en uzun konuşmalar oldu herhâlde. Niye? Bir hassasiyet var, ondan dolayı. Çevreye dönük sohbetlerin yapılması, fikirlerin serdedilmesi, anlatılması, bu bizi mutlu ediyor. Çok da istifade ettiğimiz düşünceler oldu burada. Elbette şunu biliyoruz: Kimileri nutuk olsun diye de konuştu, muhalefetin kahir ekseriyeti.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) - Nutuk atmıyoruz, doğruları söylüyoruz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - "Nutuk olsun" diye demişken müsaade ederseniz bir de renk olsun diye Erzurum'da yaşanmış -darbımesel değil, hikâye değil- bir hâli aktarayım, bir renk olsun.

Erzurum'da bir belediye başkanı, böyle, konuşmayı, sohbeti biraz geri planda tutmuş, o noktada noksanı olan birisi. Hemen hemen her bayram konuşmasını, önceden hazırlanmış ve yıllara sâri, çok uzun yıllardan beri hep aynısını yaparak götürüyormuş. Naile diye de yarı meczup bir kadın, bunun akranı... Gene nutuk irat ediyor, o arada kendinden çok çok önceki yaşanmışlığın sanki birinci derecede aktörüymüş gibi olayı anlatıyor ama Naile dayanamıyor "Başkan, sen o vakit doğmamıştın bile." diyor. Başkan birincisinde sükût ediyor, bir daha aynı ikaz, bir daha gelince başkan artık dayanamıyor "Naile, kızım, bu bir nutuktur, dinle sen." diyor. Şimdi, burada da muhalefetin söylediklerini hakikat dozu, payı, katsayısı düşük nutuklar olarak gördüm ben.

Fikret Hocam, seni tenzih ediyorum ama ben gerçeklerden istifade ettiğimi söyledim zaten.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Aksaray Milletvekiliydiniz değil mi Sayın Vekilim?

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Erzurum, Erzurum.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Ak kadro olarak...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bir Erzurum Milletvekiline Aksaray Milletvekili demek...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Olsun. Fikret Şahin Vekilim hakikaten çok çelebi meşrepli, ondan da öğreniyoruz, sağ olsun.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Teşekkür ederim, sağ ol.

BAŞKAN - Teşekkür ettim Sayın Aydemir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Evet, Değerli Bakanım, aslında kayıtlarımız vardı, Sayın Cumhurbaşkanımızın çevreye dönük tespitleri vardı, onları da paylaşmak istiyordum ama böyle çok dramatik bir şey çizip gidince ben de mecburen bu damara girdim.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama kabul edin, samimi bir durumdu. Ben de demokrasiye olan saygımdan dolayı size cevap vermek istemedim ama bazı şeyleri karıştırıyoruz. Onun için, ben Başkana söylüyorum, oturup bunu konuşmak isterseniz ben sonuna kadar hazırım yani böyle bir meseleyi konuşmaya ama neden-sonuç ilişkilerini sürekli karıştırıyorsunuz. Konuşalım sonra.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Değerli Bakanım, bütçeniz hayırlı uğurlu olsun.