| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b)Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c)Türkiye Adalet Akademisi ç)Anayasa Mahkemesi d)Yargıtay e)Danıştay f)Hakimler ve Savcılar Kurulu g)Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ğ)Kişisel Verileri Koruma Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .11.2018 |
AHMET ŞIK (İstanbul) - Bakan Bey yargının durumuna dair öyle bir tablo sundu ki insanda sanık olma arzusu yaratıyordu. Ancak kişisel tecrübelerimiz ve tanık olduklarımız bize tam aksini söylüyor, Bakan Bey ya bizimle aynı ülkede yaşamıyor ya da kendileri başka bir ülkenin inşasında epey yol aldılar fakat biz bunun gerisinde kaldık. Örneğin, Bakan Bey sunuşunda şu ifadeyi kullandı: "Yargıyı araçsallaştıran FETÖ" ve bu bağlamda sistemde yapılan iyileştirmelerden bahsetti. Gelin görün ki FETÖ tahribatı nedeniyle iyileştirilmesi gerektiği ifade edilen yargı sisteminden bu durumda cemaat tek başına sorumlu tutulamaz. Demek oluyor ki Bakan Bey'in kendisi de buradaki adaleti bir önceki müttefikini tek suçlu olarak göstermek üzere kendi zaviyesinden araçsallaştırıyor. Bu tutumun altını bilhassa çizmek gerekli çünkü bu tutum bugün yönetim kademelerinin tamamında bir karaktere dönüşmüş durumda. Daha çok yakın bir zamanda Mehmet Altan'la ilgili olarak ilk derece mahkemelerinin yetki ve haddini de aşarak Anayasa Mahkemesi kararlarını çiğnediğine hepimiz tanık olduk. Milletvekilimiz Leyla Güven'in hâlâ hapiste tutulmaya devam etmesi ise asli görevi hukuku hâkim kılmak olan yargı mensuplarının anayasal suç işlemeye devam ettiğinin bir başka örneği olarak karşımızda duruyor. Bu söylediklerimize elbette katılmayacaksınız ama buna sadece biz söylemiyoruz.
Yapılan araştırmalar yargıya güven duyanların oranının tarihin en düşük seviyelerine gerilediğini ortaya koyuyor. Yüksek yargı mensuplarına çay toplatan, cübbelerinin önünü ilikleten, mahkeme kararlarıyla ilgili "Tanımıyorum, saygı duymuyorum." Diyen, "Yargı harekete geçmelidir." talimatıyla Halkların Demokratik Partisi vekilleri hakkında yüzlerce fezleke hazırlatan bir Cumhurbaşkanı olan ülkede hukukun üstünlüğünden, evrensel hukuk normlarının geçerli olduğundan bahsetmek mümkün olmaz. Ki bağımsız bir araştırma platformu olan Dünya Adalet Projesi'nin verileri de aynı şeyi söylüyor. 2017-2018 dönemi raporunda hukukun üstünlüğü alanında değerlendirmeye alınan 113 ülke arasında Türkiye'yi 101'inci sırada gösteriyorlar, 2016-2017 döneminde ise Türkiye 99'uncu sıradaydı. Bunun yanı sıra, 2017 yılı itibarıyla Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde en kötü sicile sahip ülke. 1959'da başlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sisteminde 1987'de girmesine rağmen sözleşmenin birden çok maddesini ihlal ederek hakkında verilen 4.514 mahkûmiyetle 47 ülke arasında en çok hak ihlal eden ülke Türkiye oldu. Bu hak ihlallerinin ilk 3 sırasındaysa adil yargılanma, özgürlük ve güvenlik hakkıyla düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanım hakkı ve mülkiyetin korunması hakkı ilk sırayı aldı. Yargının durumunu saptayan bu veriler ortadayken, her gün bir başka yargısal usulsüzlükle karşı karşıyayken çizmeye çalıştığınız tablonun gerçekle bağının olmadığını söylemek elzem.
Bu yüzden FETÖ denilen cemaatin yargı sistemini araçsallaştırdığından bahsederken bu dönemin yargısının aynı mantıkla ve daha pespaye bir biçimde davranmadığını iddia edemezsiniz. Yargıyı bir kez daha hukuk normlarıyla değil, talimatla karar veren bir araç hâline getirmeye çalışıyorsunuz. 15 Temmuz kalkışmasına kadar olan on dört yıllık sürede AKP iktidarı tarafından ataması yapılan 8.794 hâkim savcıdan yaklaşık 4 bini FETÖ mensubu oldukları iddiasıyla meslekten çıkarıldı. Başka bir deyişle iktidarınız tarafından ataması yapılan her 2 hâkim, savcıdan 1'isi hakkında FETÖ'yle iltisak suçu yöneltilmiş. Peki, bunun sorumlusu kim? "Cemaat devlet içinde örgütleniyor iddialarına kargalar bile güler." diyen eski Bakanınız Hüseyin Çelik mi ya da toplamda dört yıl süren Adalet Bakanlığı döneminde atamasını yaptığı 3.614 hâkim ve savcıdan 1.228'i FETÖ'yle iltisaklı oldukları gerekçesiyle meslekten atılan ancak "Cemaatin yargıda örgütlenmesi mümkün değil." diyen Bekir Bozdağ mı? Kuvvetle muhtemel "Ne istedilerse verdik." diyen de dâhil olmak üzere hepiniz sorumlusunuz.
Yargıyı bir kez daha hukuk normlarıyla değil, talimatla karar veren bir araç hâline getirmeye çalışıyorsunuz. Aksi görüşteyseniz hapishanede rehin tutulan partimiz eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'la ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bugün vermiş olduğu karara uyabilirsiniz. Çünkü eğer yargıyı konuşacaksak yapacağımız tespit şu olur: Hukuktan hak, adalet, vicdan ve liyakati çıkardığınızda geriye kalan neyse Türkiye yargısı şu an odur. Bırakın hukuk devleti olmayı, Türkiye artık kanun bir devleti bile değil ve devletten hukukunu çıkardığımız...