KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Bakan, değerli yargı mensupları ve bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve şimdiden de bütçenin adalet hizmetleri bakımından hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Bakan, biraz önce de ifade edildi, ben de bir yargı mensubuyum yani yıllarca avukatlık yaptım, avukatlık örgütlerinde çalıştım yani yargı hizmetlerinin daha iyi oluşması için de birçok katkı verdim, şimdi de buradayım. Ama sizin Bakanlığınız dönemi -ben bunu sık sık da yazıyorum- yakın tarihimizin adaletsizlik bakımından en ağır dönemi oldu maalesef. Tabii, bunda darbe girişiminin etkileri var, yargıda büyük bir erozyonun etkileri var ama sonuç itibarıyla kalan kadrolar yani FETÖ'den kalan kadrolar, sonra da kalan kadrolar, o tahribatı gidereceğine, o tahribatın üzerine daha ağır bir tahribat koydu. Yani dolayısıyla, hani, biz 15 Temmuzdan önce yargıdaki FETÖ kadrolarının bu tahribatı yaptığını düşünüyorduk. Tamam, onlar temizlendi, işte 3.900'e yakın hâkim ve savcının atıldığını, ihraç edildiğini biliyoruz ama onun yerine gelen kadrolar veya kalan kadrolar o tahribatı daha da büyüttüler. Şimdi, dünyanın hangi demokratik ülkesinde yargıya olan güven, güvenlik hizmetlerine yani polise, askere olan güvenden daha az? Sonuçta yargı oradan gelecek hak ihlallerine karşı koruyan mekanizmadır ama sonuçta bizim yurttaşlarımız, ihlal kaynağı olan güvenlik güçlerine yargı mensuplarından daha fazla güveniyor. Bu, sizin döneminizde var ve bu konuşmanızda da bunu giderecek olan hiçbir işaret yok, kusura bakmayın, hiçbir işaret yok ve Türkiye'de yargıç ve savcı kültürü de buna izin vermiyor maalesef.

Bunun daha ileri taşınması açısından yani daha doğru bir noktaya taşınması bakımından da bir ilerleme yok. Yani bugün açısından söylüyorum, bakın, 12 Eylül 2010 tarihinden önce Türkiye'de yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorunu vardı çünkü bir yargı vardı, bağımsızlık ve tarafsızlık sorununu tartışıyorduk ama şu anda kurum olarak yürütmeden bağımsız bir yargı kurumu yok. Ha Karayolları Genel Müdürlüğü ha HSYK, hiçbir farkı yok, tamamen yürütmeyle iç içe geçmiş bir yargı kurumu var. Dışarıdan algıladığımız bu, içeriden de böyledir aldığımız bilgilere göre. Dolayısıyla, bağımsız olmayan, tarafsız olmayan yargı ortamı var.

Size bir şey söyleyeceğim -çok zamanım yok ama bunları sık sık yazıyorum- şunu söyleyeceğim: Şimdi, mahkemelerin heyeti ne zaman değişir ya da görevlendirme ne zaman yapılır? Yıllarca avukatlık yaptınız, ben de yaptım; yargı yılının başında olur veya çok ihtiyaç olursa yargı yılının ortasında da olur. Ama Çağlayan Adliyesi içerisinde 26. Ağır Ceza Mahkemesinin heyeti olduğu gibi 37. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti olabilir mi? Ne düşünürüm ben? 26. Ağır Ceza Mahkemesindeki verilmesi gereken ceza dosyalarında kararını vermiştir -en son Selahattin Demirtaş'ta hiçbir savunmayı almamıştır, hiçbir savunmayı dikkate almamıştır, bilirkişi incelemesini yapmamıştır, hiçbir şey yapmamıştır- oralardaki davalarda rüştünü ispat etmiştir, sonra Çağdaş Avukatlar Derneğinin yöneticilerini tahliye eden ve hava boşluğu yaratan 37. Ağır Ceza Mahkemesi dağıtılmıştır, onun yerine olduğu gibi başka bir heyet atanmıştır. Şimdi, aynı adliye içerisinde bir koridordan başka bir koridora mahkeme heyeti değişir mi? Sizin vicdanınıza söylüyorum: Var mı bunun örneği daha önceden? Aynı, bakın, yargı yılının ortasında. O zaman, niçin bunu oraya gönderiyorsunuz? Demek ki orada bir hava boşluğu var yani sizin kontrolünüzde olmayan bir heyet var, zaman zaman tahliye kararları veriyor, orada bekleyen dava dosyaları var, dolayısıyla bu heyeti oraya göndermeliyim.

Geçen gün başka bir dava nedeniyle Çağlayan Adliyesindeydim, 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti olmuş. Yargı yılı başı değil. Yani Çağlayan'dan Kartal'a gönderseniz anlarım, Çağlayan'dan istinafa gönderseniz anlarım, Çağlayan'dan Yargıtaya gönderseniz anlarım ama aynı adliye içerisinde bir kattan bir kata nasıl gidecek bir heyet? Duruşmaya gidiyorsunuz Çağlayan Adliyesinde, 24. Ağır Ceza Mahkemesi, atıyorum, mahkemenin önüne gidiyorsunuz, mahkeme burada değil, kaçıncı katta? 6'ncı katta. Neden? Başka heyet bakacak. Bu ne zaman vardı? Hani bunun tabii hâkim ilkesi? O zaman, yargılamalara göre heyet atıyorsunuz; yargılanan şahsa göre, davaya göre heyet ataması yapıyorsunuz. Bunun tabii hâkimle, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgisi yok. Bu algı, bakın, bütün ama bütün yargı ortamlarında var; yargılanan davaya göre heyet.

Geçen gün duruşmadaydım, bakın. Böyle bir yargıç kültürü olabilir mi ya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bir saniyenizi rica edeceğim Sayın Başkan.

Yargılanan bir akademisyen, ayakta, avukat savunma yapacak, "Müvekkilim oturabilir mi?" dedi. 50 yaşında, Türkiye'nin en önemli akademisyenlerinden bir tanesi. "Hayır, oturamaz." dedi, sordu: "Niye?" "Ben böyle takdir ettim."

BAŞKAN - Teşekkür ettim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Böyle bir yargıç kültürü olabilir mi?

Şunu söyleyeceğim: Yine, devlet duyarlılığı nedir? Devlet duyarlılığı, onunla ilgili bir açıklama yapmadınız. Uyuşturucu baronu Çağlayan Adliyesinde tahliye edildi ve açıklamasında şu var: "Devlet duyarlılığı." Bu devlet duyarlılığıyla tutuklu olan kaç kişi var Osman Kavala gibi? Bunları lütfen, bakın, burada... Yani sonuç itibarıyla hepimiz yargı mensubuyuz...

BAŞKAN - Sayın Turan, konuşacak mısınız?

RIDVAN TURAN (Mersin) - Daha sonra konuşayım.

BAŞKAN - Sayın Mızraklı...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Ama bu uygulamalarınız, bu uygulamalar yargıyı en dibe düşürmüştür.

BAŞKAN - Evet, Sayın Mızraklı, buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Çok konuşacak şeyler var da ama maalesef fırsat yok. Ama size yazmaya devam edeceğim, lütfen kırılmayın. Çünkü ben de sizin haksızlığınızın mağduruyum, mağdurunuzum.

BAŞKAN - Sayın Mızraklı, buyurun lütfen.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Hâlen de bana izin vermiyorsunuz, bugün de izin istedim, yine vermediniz.