KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, değerli Bakanlık bürokratları; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Ben de konuşmamın başında vefat eden Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Erdin Bircan'a rahmet diliyorum, ailesine ve sevenlerine buradan başsağlığımı ifade etmek istiyorum.

Sadece birkaç hususun altını çizeceğim Sayın Bakanım. Öncelikle teşekkür etmek istiyorum; RTÜK'te aile dostu yapımlar konusu 2015 yılında Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonumuzun bir çıktısıydı. Bu çıktı daha sonra Genel Kurula gelen bir kanunla düzenlenmişti ve yönetmeliğin çıkmış olmasını bugün sizden duyduk sunumunuzda ve bunun için teşekkür ediyorum. İletişim, medya sektöründen gelen biri olarak RTÜK'ün cezaları düzenleyen bir kurumdan ziyade aslında teşvik eden, olumlu örnekleri oluşturan bir kurum olmasını önemsiyorum. Rakamlardan ziyade, tabii, bütçeli işler televizyon işleri ama burada önemli olan aslında bir prestij ve devletin desteği önemli. Çünkü sinema sektöründe son yıllarda Türkiye'nin başarısındaki en büyük katkı Kültür Bakanlığı teşvikleri, bunun televizyon sektörüne de yansıyacağına hiç şüphem yok; onun için teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Diğer yandan, Yurtdışı Türkler Başkanlığı ve TİKA marifetiyle geniş gönül coğrafyamızda büyük Türkiye idealine katkı veren projelerden dolayı hem kurumların çalışanlarına hem size tekrar buradan teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Özellikle siz de konuşmanızın bir yerinde değindiniz, bu kamu spotları konusuna değinmek istiyorum. Ne yazık ki kamu spotları kamu kurumları tarafından satın alınırken şu masayı satın alır gibi satın alınıyor yani Kamu İhale Kanunu gereğince. Hâlbuki bunlar kreatif işler ve bu kreatif işlerde İhale Kanunu'nun, bu mevzuatın bu hâliyle doğru işlerin satın alınmasına engel olduğunu düşünüyorum. Başka yöntemler geliştirilerek yeni bir mevzuat oluşturulabilir belki çünkü kreatif işlerin masa, sandalye satın alınır gibi satın alınması bu anlamda bir kamu spotu çöplüğüne de neden olabiliyor zaman içinde. Tabii, şu da var: Her şeyi devletin marifetiyle kamu spotu ve bir didaktik yöntemle değil... Bugün dünyada farklı yöntemlerle bir şey öğretmek, anlatmak istediğimizde sinema çok önemli bir etken ya da televizyon karakterleri çok önemli bir etken. Burada -tutanaklara geçecek ama olsun- iki örnek vermek istiyorum: Yani Empire State'i dünyaya tanıtan King Kong filmidir. Diğer yandan, bir otomobil firması -burada marka vermeyeyim ama- reklam maliyetlerini karşılaştırdığında, baktığında daha yüksek bir maliyet çıktığı için Charlie'nin Melekleri dizisi bir otomobil markasının aslında reklamı için çıkmış bir dizidir ve birkaç sezon yayınlanmıştır. Aslında bunun kamu spotu, spot, iletişim ayağının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer biz insanlara kültürel bir mesaj vermek istiyorsak doğru insan olma adına ya da gençlere bağımlılıkla ilgili mesaj vermek istiyorsak televizyon ve sinemanın temel karakterleri içinde bunu senaryoların içinde verebileceğimizi düşündüğümü ifade etmek istiyorum.

Diğer yandan, ekolojik turizme konuşmanızda yer vermenizden dolayı özellikle şehrim adına çok mutlu olduğumu ifade etmek isterim, sizinle daha önce yaptığımız görüşmelerde de bunu konuşmuştuk. Bizim gibi yüzölçümü küçük ama doğal kaynakları çok zengin olan, orman, nehir, su, deniz, tarihî mirası olan şehirlerde büyük otellerle 5 yıldızlı turizm yapma şansımız yok çünkü yüzölçümümüz çok küçük. Mesela şunu söyleyebilirim: Düzce'de bugün sadece Elmacık Dağı'nda -Düzce'nin güney dağlarından bahsediyorum- 23 yayla bulunmaktadır. Burası yayla koridoru oluşturacak şekilde yayla turizmine açık bir alandır. Diğer yandan, 10'dan fazla göl ve göleti vardır, ayrıca İstanbul ve Ankara'nın tam ortasında olması hasebiyle ekolojik turizm için son derece doğru bir adrestir. Bizim yaptığımız bir master plan çalışması var, taslak aşamasında; "Yüzde 100 doğadasın." sloganıyla biz böyle bir taslak çalışma yaptık, ilerleyen zamanda bu çalışması size de takdim etmek istiyoruz. Çünkü biliyorum ki büyük şehirlerdeki insanlar özellikle ekolojik turizm için yurt dışına gidiyorlar ve bu rakamlar elimizde mevcut, bu çok üzüntü verici bir şey. Bizim İstanbul'a mesafemiz 180-190 kilometre yani biz sadece İstanbullulara bile talibiz ekolojik turizm açısında ama bu master plan çalışmasının merkezden yani Bakanlık nezdinden desteğe ciddi ihtiyacı var.

Tabii, şunu da ifade etmem lazım: Düzce sadece coğrafi güzellikleri olan bir şehir değil, aynı zamanda kültürel zenginliği olan bir şehir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde hangi insan kimliği varsa bu kimliklerin hepsini barındıran bir şehir çünkü Osmanlı'nın son döneminde Osmanlı toprak kayıplarıyla göç aldığı bölgelerin, Rumeli'de, Balkanlarda, Kafkaslarda göç aldığı bölgelerin insanlarından oluşturulmuş yeni bir şehir, Osmanlı için de yeni bir şehir. Öyle olduğu için bir kültürel mozaiği de taşıyor. Onun için, bizim şehrimiz hem bir kültürel açık hava müzesi hem bir gastronomi açık hava müzesi. O anlamda, ekolojik turizm açısından değerlendirilmesi hususunun özellikle altını çizmek istiyorum.

Günün başından itibaren kültür ve sanatla ilgili çok şey söylendi ve bazı eleştiriler yapıldı. Kültür, sanat ve tarih; aslında biz kadim bir mirasın taşıyıcılarıyız. Yani biz o mirasın üzerine oturmakla beraber bu mirasın gelecek nesillere taşınmasındaki en önemli aktörleriz; sizler, politikacılar, sanatçılar. Bu coğrafyada bu miras binlerce yıldır üst üste birikerek geliyor ve bütün bu birikim aslında bizi oluşturuyor. O anlamda bu bizi taşımak, gelecek nesillere taşımak hepimizin görevi ama bezen insanoğlu unutuyor, unuttuklarımızı hatırlamamız gerekiyor.

Bugün "kültür ve sanat" dediğimizde -sabah çok hoş olmayan bir tartışma oldu arkada belki fark ettiniz, fark etmediniz- özellikle muhafazakâr iktidarların en çok kendilerince, tırnak içinde söylüyorum, dayak atılmaya kalkılan alanlardan biri ama bunu kesinlikle kabul etmediğimi ifade etmek istiyorum. Bununla ilgili bir şey söyleyeceğim, 1926'dan bir örnek vereceğim size: Dönemin İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ'ın 1926 yılı 25 Ekimindeki Türk müziği yasaklarıyla ilgili çok hazin bir cümlesi vardır. Bakın, bazen biz unutuyoruz ama tarih unutmuyor. Diyor ki 25 Ekim 1926'da Muhittin Bey: "Alaturka musiki bugün itibarıyla ilga edilmiştir ve artık ancak tarih kitaplarından okunacaktır." Zımnen bu yasak elli yıl devam etti, 1976'da Türk müziği konservatuvarları açılana kadar. Bunu bizler unutabiliriz ama tarih unutmuyor. Bir başkası; tabii, bu çok biliniyor, Aşık Veysel'in dönemin Valisi Nevzat Tandoğan tarafından Ankara'ya alınmaması.

Biz bu yasakları geçiren bir ülkeyiz. Bu yasakları göz ardı edenlerin ya da görmezden gelenlerin bugün aslında söyleyecek çok sözü olmadığı kanaatindeyim.

Ben tekrar size ve ekibinize başarılar diliyorum.

Bütçenizin şimdiden hayırlara vesile olmasını diliyorum.