| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Tarım ve Orman Bakanlığı b) Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı c)Orman ve Su İşleri Bakanlığı ç)Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu d)Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu e)Orman Genel Müdürlüğü f)Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü g)Meteoroloji Genel Müdürlüğü ğ)Türkiye Su Enstitüsü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 16 .11.2018 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın Bakanım, sizi saygıyla selamlıyorum ve heyetinizle birlikte başarılı olmanızı diliyorum ve bütçenin de ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Sunumunuzda çok kıymetli ve değerli bilgiler verdiniz ama bu bilgilerin birbirleriyle olan ilişkilerinin hiçbirini kurmadınız. Dolayısıyla ben şöyle bir şey beklerdim: Gerçekten otuz sekiz sayfanın içerisinde çok değerli bilgiler var. Bu bilgilerle, işin ehli, Süleymaniye de inşa edebilir ama bir gecekondu semtinde kubbesi, minberi, mihrabı zevk dışı olan bir cami de inşa edebilir. Ben sizin bu sunumunuzu biraz böyle görüyorum. İçinde çok kıymetli bilgiler var, fakat ortada bir mimari yok, bir makro düzen yok. Mesela şunu görmek isterdim: Bu bilgilerden hareketle, önümüzdeki beş yılda, hükûmetinizin ekonomik politika tercihlerini de dikkate alarak, bugüne kadar yaptıklarınızın hangilerini değiştirerek ve ilave daha neyi yaparak hangi konuda, nereden, nereye gidebileceğinizi, örneğin şu andaki verdiğimiz cari açığı nereden nereye getirebileceğinizi, tahılda, hububatta, üretimlerde neydi, söyleyebilirdiniz, hayvancılıkta neydi, söyleyebilirdiniz ama maalesef böyle bir perspektif yok, böyle bir vizyon da yok ama içinde çok kıymetli bilgi var. Yani benim dediğim gibi, "efradını cami, ağyarını mâni" bir makro sunum beklerdim. Eğer bu sunumunuzla bir yabancıya Türk tarımını anlatmaya kalksaydınız herhâlde ilk beş dakikada sizin salonunuzu terk ederdim çünkü bir makro perspektif yok burada.
Şimdi, kuşkusuz kalkınma ilerledikçe tarımın ekonomideki payı giderek azalıyor ve dolayısıyla belli bir noktaya geldikten sonra da hizmet sektörünün payı artıyor, sanayi gerilemeye başlıyor. Türkiye'de bu süreç çok hızlı gelişti ve hem de tarımın gerilemesinin yol açtığı boşluk sanayi tarafından da doldurulamadığı için işsizlik, göç ve kentlerin tahribatı başta olmak üzere pek çok sorunun kaynağı olmuştur. Tarımın hem üretim hem de katma değer içerisindeki nispi payları kesintisiz olarak azalmaktadır. Bu da dediğim gibi, eşyanın tabiatına uygun bir şey. Öbür taraftan, tarımın üretiminin, tarım sektörünün kalitesine baktığımızda, toplam katma değer içindeki payı 1970'li yıllardan başlayarak bugün de yüzde 5'li seviyelere, 6'lı seviyelere kadar gerilemiştir. Bu da gayet doğal ve normal ama sanayileşmesini tamamlamadığı için bu rakamda daha da aşağıya gidilecek bir durum var diye düşünüyorum. Fakat toplam hâsıladan artırarak. Toplam hâsılanın da azalmaması gerekiyor.
Tarımın toplam ihracat içindeki payı dediğim gibi, yüzde 50'lerden -bundan otuz-kırk yıl öncesinden- bugün yüzde 4'lere, 5'lere kadar gerilemiştir. Bu da gayet doğal fakat yine de tarımda bugün itibarıyla verdiğimiz cari açık son derece önemli. Burada kötü olan şu: Toplam ithalattaki payı tarımın 1980'lerin başında yüzde 1'lere inmişken, dışa açılma döneminde yüzde 3'lerin üzerine yüzde 4'lere doğru çıkmış vaziyette şu anda ithalat maalesef. 1994 yılına kadar net ihracatçı olan tarım sektörümüz bugün net ithalatçı olmuştur. Peki, bu duruma nasıl gelindi? Her şeyden önce, toplam üretim maliyeti içinde ara girdilerin payı artarken katma değerin payı geriliyor. Üretim değerinde katma değerin payı yüzde 70'li seviyelerden yüzde 60'lı seviyelere gerilemiştir. Bu şu anlama geliyor: Tarım sektöründe verimlilik giderek azalıyor, daha çok girdiden daha az çıktı alınıyor. Burada tarımsal verilerle Türkiye'nin sıralamasındaki verimliliğe baktığımızda, tarımsal katma değeri 1997'de 5'inci sıradayken 2005'te de 5'inci sırada, 2014'te 9'uncu sırada. İş gücü verimliliği açısından 36'ncı sıradan 38'inci sıraya düşmüşüz, sonra tekrar bugün 2014'te 30'uncu sıraya yükselmişiz. Bugün 2018 itibarıyla rakam elde yok. Arazi verimliliğinde yine aynı şeyi görüyoruz. 1997'de 17'nci sıradan 23'üncü sıraya düşmüşüz, şu anda da 21'inci sıradayız.
Şimdi, "Biz buraya nereden, nasıl geldik?" dersek; 2013-2014 sonrası dünya tarım, enerji ve geneli emtia fiyatlarında kesin düşüşler gözlenirken Türk lirasının hızlı değer kaybına paralel Türkiye'de emtia ve buna bağlı üretici fiyatları hızla yükselmiştir. TL'nin zayıflamasının yanı sıra, tarımda izlenen yanlış politikalar da gıda enflasyonunun hızla artmasına yol açmıştır. Türkiye'nin ana 15 tarımsal ürün kategorisinde 2016 yılında yaklaşık 6 milyar dolar net rakam, eksi 5,6 ticaret açığı verilmiştir.
Birçok üründe yeterlilik oranı yüzde 100'ün altındadır. Benim baktığım, yaptığım çalışmalarda gördüğüm şu ki: Sizin de dediğiniz gibi, Türkiye'de seçilmiş tarım ürünlerinde yeterlilik oranı diye baktığımızda, bu 2016 sonu üç yıllık ortalamaları veriyorum. Durum buğdayında gerçekten yüzde 100'ün üzerindeyiz. Diğer buğdayda hemen hemen sınırdayız. Onun dışında, pamuk, şeker, şeker pancarı, patates, çavdar, yulaf, buğday -diğer buğday çeşidi bu- nohutta yüzde 100'e yakın bir yerdeyiz. Onun dışında, arpa, mısır, kuru baklagil, kuru fasulye, kırmızı mercimek, pirinç, ayçiçeği, yeşil mercimek diliminde kesinlikle yüzde 100'ün altındayız bu üretimde. Buğdaya özellikle baktığımızda, ekilen alan itibarıyla 2001 yılında 93 milyon 500 bin dekar ekilirken 2017'de 76,6'ya yükselmişiz, üretim olarak da 19'dan, 2001'den 2017'ye geldiğimizde aşağı yukarı on altı senede 21,5 milyon tona yükselmişiz.
Evet, sunumunuzun bir yerinde dediniz ki ayçiçeğinde ve bazı ürünlerde çok önemli şeyler sağladık, üretim sağladık. Bu dediğiniz doğru fakat bu Türkiye'nin ihtiyacını karşılıyor anlamına gelmiyor. Türkiye bu yüzde 100'ünü karşılamıyor.
Bir başka husus: Biraz önce benden önceki konuşmacı arkadaş da söyledi. "2002 yılında tarımsal hasıla bakımından dünyada 11'inci -her neyse- bugün itibarıyla Avrupa'nın ise 1'inci ülkesi konumundadır." diyor. Benim elimde Eurostat'ın rakamları var. Bu rakama göre bizim üzerimizde tarımın gayrisafi yurt içerisindeki payı milyar/dolar bazında üstümüzde Fransa, İtalya ve Almanya var. Burada AB'yi, 28 ülkeyi dışarı bıraktığımızda 3 ülke var üzerimizde ama oransal olarak bakarsak tarımın gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı paya bakarsak evet biz orada 1'inci sıradayız fakat bu aslında övünülecek bir husus değil. Sanayileşmesini tamamlamamış bir ülkede hâlâ tarımın ağırlığının geçerli olduğunu görüyoruz. Yani burada bu rakamın daha da aşağı gelmesi ama mutlak değer olarak, hasıla olarak bu rakamın artmasını tercih ederiz değil, bekleriz ve bizi asıl sevindirecek olan da budur.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Sabit fiyatlarla 1'inciyiz.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bir hususu daha belirteyim. Siz bu metni buraya yazarken tabii hangi sınıflandırma kategorisini aldınız? BEC diye bir kategori var, Birleşmiş Milletlerin Broad Economic Categories, bir de SITC kategorisi var. Bunlar ikisi tamamen farklı şeyler. Dolayısıyla sabahtan beri arkadaşlarımız farklı rakamlar verdiler. Hiç kimsenin aslında rakamı yanlış değil fakat belki de sınıflama kategorileri, standartları farklı olduğu için bu ortaya çıkıyor. Benim size söylediğim bu, BEC kategorisidir ve dolayısıyla Türkiye orada 3'üncü sırada, Eurostat'ın.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Dört.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Hayır, o değil. Avrupa Birliği 28 ülke.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Daha Bakanlık o konuyu çalışmamış, siz devam edin Durmuş Bey.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Şimdi tarım ve hayvancılık ürünlerinde ithalatın artması ve üretimde kullanılan ithal girdilerin, mazot, gübre, tohum, ilaç ve yem fiyatlarındaki TL'deki zayıflamaya paralel artması sonucunda gıda enflasyonunun yüksek olduğunu söyledim ve dolayısıyla da 2003-2010 yılları arasında temel gıda maddeleri yüzde 4,5 kat artmıştır. Türkiye, ekonomisinin son on yılda tarım ve hayvancılık ile daha geniş tarımsal ham madde mal kategorilerinde dış ticaret açığı veren bir ülke konumuna düşmüştür. Tarımsal ham madde dış ticaret açığı, enerji hariç toplam dış ticaret açığının yüzde 15'i geçmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmaz, buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Neyse, başlıkları okuyayım da geçeyim o zaman.
Mesela tarım dış ticaret hadlerine baktığımızda yine BEC sınıflandırmasına göre 2002'den sonra Türkiye'nin dış ticaret hadleri önemli ölçüde bozulmuştur. Yine aynı şekilde tarım dış ticaret hadleri BEC sınıflamasına göre enerji hariç dış ticaret açığının oranı 2000 yılında yüzde 6 civarından 2016 yılında yüzde 14'lü seviyelere çıkmıştır. Yine başka bir sınıflamaya göre, tarım dış ticaret hadleri, BEC sınıflamasına göre ham madde tüketim malları net denge oranı 2001'de eksi 0,20'den bugün 2016'da eksi 0,45 seviyelerine gelmiştir. Türkiye'de ekilebilir tarımsal alanlar geçen on beş yılda yüzde 15 oranında azalmıştır. Kişi başına düşen sulanabilir arazi büyüklüğü de son otuz beş yılda yarı yarıya düşmüştür. Bunların da grafikleri var. Yine geçiyorum.
Türkiye'de hayvancılık neredeyse tamamen bitme noktasına gelmiş, dışa bağımlılık çok büyük boyutlarda artmıştır. Canlı hayvan sayısı, örneğin, 2002 yılında aşağı yukarı 42-43 milyonken 2009 yılında 40 milyonun altına düşmüş, bugün 2016 yılında da başlangıçtaki 1991 yılının seviyesinin altındadır. Aşağı yukarı 56-57 milyon civarında.
Sığır stokuna baktığımızda, burada yerli sığır ile kültür sığırını karşılaştırdığımızda 1991 yılında yerli sığırın yüzdesi toplam sığır nüfusunun, popülasyonunun içerisindeki yüzde 55 iken 2016'da yüzde 10'lar seviyesine düşmüş. Kültürlü sığır yüzde 10'lu seviyelerden yüzde 50 seviyelerine geçmiş fakat herhâlde burada bir sıkıntı var ki ileriyi göremediği için üretici bu hayvanları zaman zaman kasaba götürüyor, satıyor ve dolayısıyla da bir inişli çıkışlı durum söz konusu. Canlı hayvan ithalatında yine önemli artışlar var.
"Tarımsal destekler yatırımlar hariç kanun hükmünde en az millî gelirin yüzde 17'ii olması gerekir." diyor. Arkadaşlarım buna değindiler. Ben bu konuya çok fazla değinmek istemiyorum. Söylenen söylendi fakat şunu söylemek istiyorum. Ben bir hesap yaptım. Dedim ki şu anda tercilerimizi değiştirsek ve bu tercihlerimize göre şu anda kanunen ulusal bütçeden verilmesi gereken yüzde 1'leri değil de yüzde 2'leri veya biraz daha fazlasını versek ve harcama tercihlerimizi değiştirsek acaba biraz önce söylediğim bu cari açığı örneğin nereden nereye getirebiliriz? Şu ana kadar yapılan harcamalara ilave olarak 18 milyar TL'lik ilave bir harcama yaptığımızda ve beş yıllık bir planlama yaptığımızda beş yılın sonunda işlenmiş ve işlenmemiş tarım ürünlerinde verilen 3 milyar dolarlık dış ticaret açığını en az 3 milyar dolara düşürebiliyoruz.
Yine aynı şekilde, hayvancılıkla ilgili yaptığım çalışmalar var. Uzatmayayım. Dolayısıyla söylemek istediğim şu: Eğer ekonomi politikası açısında, tarım politikası açısından tercihlerinizi değiştirir ve şu anda var olan sorunları ortadan kaldırmak için mevcut bütçenin içinde kalmak koşuluyla bile ilave kaynak sağlamaya gerek yok, tercihlerinizi değiştirebilir, şu anda daha az verimli olan alanlardan buraya şu anda vermekte olduğunuz kaynağı 2 katına çıkarırsanız önümüzdeki beş yıl içinde şu anda söylediğimiz sorunların önemli bir kısmını ortadan kaldırıyorsunuz ama bu bir siyasi tercih, sizin bileceğiniz bir iş. Fakat eğer bu tercihleriniz böyle devam ederse bu açıklar bu hâliyle devam edecek ve dolayısıyla da Türk çiftçisi gerçekten yabancının ürettiğinin karşılığı olarak burada fakirleşmeye devam edecektir.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Bu konuda çalışmamız var.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Evet, olur.