| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi (2/1286) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .11.2018 |
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Sayın Başkanım, iki dönem Komisyon üyeliğini yapmaktan onur duyduğum Adalet Komisyonumuzun çok Saygıdeğer Başkan ve üyeleri, değerli bakan yardımcımız, genel müdürlerimiz, hocalarımız, basın mensupları, değerli uzmanlar; bugün yeni sistemimiz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi çerçevesinde yasama ve yürütmenin daha keskin çizgilerle ayrılması sonucu arkadaşlarımızla birlikte vermiş olduğumuz Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi'nin görüşülmesiyle başlıyoruz ve bu kanunumuzla ilgili çok saygıdeğer üyelerimize bilgi vermek ve bilgi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii her kanunun bir amacı var, bir getiriliş sebebi var. Neyi, niçin düzenlemek istiyoruz? Buradan neyi murat ediyoruz? Bu hususu kanunun amacı olarak bilgilendirmek ve beraberce bu konuyu müzakere edip en doğru şekilde çıkması için Adalet Komisyonumuzun siz saygıdeğer üyelerine bilgi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanunda üç ana başlık çerçevesinde bir de yardımcı bölüm diyelim dört bölümden oluşan düzenlemeleri esas alıyoruz.
Birinci bölüm: Abonelik sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklardaki ilamsız takip usulüyle ilgili UYAP içinde bir entegre merkezi takip sistemi kurulması var, birinci bölüm bu.
İkinci bölüm: İcra İflas Kanunu'nda düzenlemiş olduğumuz konkordatoyla ilgili kısmi bir değişiklik.
Üçüncü bölüm: Zorunlu arabuluculuğun genişletilmesi.
Dördüncü alt bölüm diyebileceğimiz: İcra İflas Kanunu'ndaki bir kısım işlemlerin hızlandırılmasıyla ilgili hususlar.
Malumlarınız olduğu üzere ülkemizdeki nüfusun 81 milyonu aşması, ithalat ihracat rakamlarımızın 350 milyar doları geçmesi, gayrisafi millî hasılamızın 800 milyar doları geçmesi, büyük bir potansiyele ulaşmasından sonra tabii ki icralar ve buna bağlı takip hukukuna ilişkin işlemler de artmaktadır. Bugün itibarıyla 8 milyon icra takibi var, bunun 3,5 milyonu abonelik sözleşmelerinden kaynaklanmakta. Yani bilhassa telefon şirketleri, elektrik, su, gaz gibi şirketlerin abonelerinden aldıkları alacakların tahsil edilememesi nedeniyle oluşan bir takip.
Büyük şehirlerde avukatlık yapan arkadaşlarımız çok iyi bilmektedir ki icra müdürlüklerinin önemli bir kısmında dosyaları hatta koridorlardaki dolapları dahi bu özel şirketler getirmekte, kendi dosyalarını orada o dolaplarda saklamakta. İcra müdür, müdür yardımcısı ve icra kâtiplerinin işlemlerinin çok önemli bir kısmını da bu şirketlerin elemanları yapmaktadır. İşte, bugün bizim burada getirmeye çalıştığımız müessese dijital dönüşüm çerçevesinde âdeta bir dijital icra müdürlüğüdür. UYAP'ın içinde bir sistem kuruyoruz. Bu sistem PTT ve bankalarla da entegre olacak. Eğer Tüketici Kanunu'ndan veya diğer mevzuatlardaki abonelik sözleşmelerinden doğan bir alacak varsa ve bu alacak mutlak suretle avukat eliyle de takibe girecekse bu sisteme tabi olmak durumda. Avukat takip talebini elektronik imzayla dolduracak, merkezî takip sistemine gönderecek, merkezî takip sisteminden oluşturulan bu icra takip talebi oradaki yapay zekâyla ödeme emrine dönüştürülecek, borçlunun en yakınındaki PTT şubesine takip elektronik olarak gidecek. Eğer bir önceki çıkarttığımız kanunla alıcı da elektronik takiple almakla yükümlü bir kişiyse ona otomatik olarak elektronik ortamda tebliğ edilecek. Değilse PTT memuru çıktıyı alacak, zarfı katlayıp bizzat götürüp ödeme emrinin tebligatını yapacak. Ödeme emrini alan borçlu Türkiye'de istediği her icra müdürlüğünden istiyorsa borcunu ödeyebilecek. Burada yüzde 2 oranında MTS takip harcı getiriyoruz. Tahsil harcını da kaldırıyoruz, bugün 35,90 liralık başvuru harcını da kaldırıyoruz. 35,90 liralık başvuru harcından daha aşağı olmamak üzere alacağın yüzde 2'si. Vatandaşa faydası ne? Bugün 4.55 olan tahsil harcı, haczin olmadığı süreçte, 2.55'lik kısmından vatandaş kurtulmuş olacak. Bankayla alacaklı veya avukatının ilişkilendirilmiş hesabına borcu elektronik olarak ödendiği an takip bitmiş ve MTS sisteminden düşmüş olacak. Bunun sonucu olarak 3,5 milyon takibe yönelik işlemler; takip talebinin açılması, harcın yatırılması, kaşelenme, esas numarası verilmesi, zarflama, PTT listesi, PTT tebligatı bütün süreçleri çıkarmış olacağız ve buradaki insan gücüyle yapılan işlemlerin tamamı dijital ortamda yapay zekâyla yapılmış olacak. Bu, icraların çok daha rahatlamasına, vatandaşımız açısından tahsil harcının 2,55 oranında daha az ödenmesine ve sistemin daha hızlı yürümesine vesile olacak. Eğer itiraz edilmiş ise icra veya takip sırasında alacaklı, yetkili bir icra müdürünü göstermiş olacak. Yetkili icra müdürlüğüne gönderilmek üzere ilgili kişi itiraz ettiğinde icra müdürlüğü bunu taratıp itirazı gönderecek ve aslını da o icra müdürlüğüne gönderecek. Eğer yetkiye itiraz varsa burada icra iflastan kısmen ayrılıyoruz, yetki itirazında alacaklının iki hakkı var. İstiyorsa "Evet, ben sizin borçlunun itiraz ettiği yetkili icra dairesini kabul ediyorum." deyip hacze geçmek, "Hayır, yetkiyi kaldırıyorum." diye yetkili mahkemeye müracaat edip kesin karar aldıktan sonra ikinci kere ödeme emri tebliğ edilmeksizin haciz işlemine devam etmek. Dolayısıyla burada borçlu eğer yetkiye de itiraz ediyorsa o kısmını, icra hâkimindeki süreci takip edecek.
Bu hususla ilgili kısaca söylemek istediğim bu ancak arkadaşlarımızın sorusu olursa memnuniyetle bunları cevaplarız. Bu süreç, haczin kesinleşmesine kadarki süreç. İtiraz olmadı, haciz işlemine geçecekse başta bildirdiği yetkili icra dairesine dosyasını talepte bulunacak, o müdürlük esas numarası verip, dosyasını açıp hacze devam edilecek. Bundan sonraki bütün süreçler İcra ve İflas Kanunu'na göre yürütülecek. Mevcut takiplere bu sistem uygulanmayacak, ilk defa yeni başlayacak sistemlere uygulanacak 1 Nisan 2019 tarihinden sonra. Yürürlük tarihi olarak da 1 Nisan 2019'u esas alıyoruz.
Bu konuyla ilgili benim kısmen söyleyeceklerim bu ancak arkadaşlarımızın, çok saygıdeğer üyelerimizin görüş, düşünce, öneri, eleştirileri varsa bildiklerimizi cevaplamak, bilmediklerimizi de müştereken bulmak durumundayız diyorum.
Saygıdeğer Başkanım, değerli arkadaşlar; ikinci konu, konkordatoyla ilgili revize. Malum, 15 Martta Adalet Komisyonunda benim de Alt Komisyon Başkanı olduğum süreçte bir kanun değişikliği yaptık, iflas ertelemesini kaldırdık, konkordatoya geçtik. O süreçte de hep beraber konuşmuştuk bu sistemi kurgulamaya yönelik. Bugün ülkemizdeki döviz dalgalanmasından kaynaklı ve basına yansıyan "Çok fazla şirketler konkordatoya gidiyor, alacaklılar mağdur oluyor." gibi eleştiriler ve bunların bir kısmında, davalardaki yaşanan süreçleri dikkate alarak kısmen bir revize ihtiyacı doğdu. Buradaki sistemin hiçbir ana unsurunda revize değil. Önceki husus da malum, ön projede biz bir finansal rapor sunuyorduk. Mahkemelerin konkordatoyla ilgili karar, geçici konkordato ilan etmesi, yetki vermesi için, komiser tayin etmesi için bir rapor geliyordu. Bu raporu sunduktan sonra mahkeme karar veriyor ve süreç yürüyor. İşte, burada bir kısım sorunlarla karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Raporlarda yeterli gerçeği yansıtmadığı, bir kısım borçluların alacaklılardan mal kaçırma girişimlerinde bulunduğu ve hileli işlemler yapıldığı gibi iddiaları dikkate aldık. Bugün itibarıyla Türkiye'de yaklaşık 1.028 konkordato müracaatı olmuş. Aslında 900 bin civarındaki şirketimizi dikkate aldığımızda 1.028 civarındaki müracaatın ne kadar makul bir sistem ve müracaat olduğunu görebiliriz. Yapılan müracaatların da sekiz aylık süreçte 257 tanesi karara çıkmış yani üçte 1'i, dörtte 1'i karara çıkmış. Bunların önemli bir kısmı da ret olarak çıkmış. Yani belki üç aylık geçici süreyi almış ama çok önemli bir kısmının da kısa sürede konkordato talebi reddedilmiş, iflasa tabiyse iflas kararı verilmiş, değilse iflastan çıkartılmış ve süreç yürümüş.
Bizim burada yaptığımız husus, malum 660 sayılı... Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumumuz var ve bunun kurulu var. Bu kurulun kanunu gereğince "kamu yaranına iş yapan kuruluşlar" dediğimiz bankalar, sigortalar, reasürans şirketleri, varlık fonları gibi şirketlerin denetimiyle yetkilendirilmiş şirketler ve bunların sorumlu bağımsız denetçilerinin hazırlayacağı ve Türkiye muhasebe standartlarına uygun raporlarla ve güvence veren bir raporla... Yani üç tane yeni kriter getirmiş olduk. Birinci kriter: Kamu yararına iş yapan kuruluşları denetlemekle yetkili kuruluşlar. İki: Bunların vereceği bir güvence raporu. Üç: Türkiye muhasebe standartlarına uygun raporun yapılmış olması. Bunu sağladığımızda mahkemeler konkordatoyla ilgili kararını verebilecekler. Komiser atandığında ve komiser eğer 3 kişi atanacaksa bunların 1'inin bu kuruluşlara tabi bağımsız denetçilerden olması kuralı. Bu, oturduğu ilde var ise, yok ise genel listeden yapılacak. Komiserlere bilirkişi kurullarına yazılma kuralını getirdik. Önceden 5'ten fazla dosya verilip verilmediğini belirlemek için kaydediyorduk, şimdi bilirkişi gibi komiserlerin de bir listesi olacak, bu listeden atanacak, bunlara Adalet Bakanlığımız eğitim verecek. Tabii, burada, biraz sonra, tahmin ediyorum ki bir kısım eleştiriler gelecektir "Efendim, şirketler daha az sayıda şirket denetleyecek." gibi. Bu hususları müştereken konuşacağımızı söylüyorum.
Üçüncü husus ise ara buluculukla ilgili mevzuatımıza yeni bir düzenleme. Malum, 2013 yılında 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu geldi ihtiyari olarak. Geçen yıl da 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nda 1 Ocaktan geçerli olmak üzere zorunlu ara buluculuğu getirdik yani dava açmadan önceki ön müracaatta iş hukukunda zorunlu ara buluculuğu. Şimdi bunu bir adım ileriye götürüyoruz, Türk Ticaret Kanunu'nun 4'üncü maddesindeki ticari uyuşmazlıkların alacak ve tazminatla ilgili kısımlarında ara buluculuğa müracaatı zorunlu hâle getiriyoruz. Hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin temel kanundaki ara buluculukta bir değişiklik yapmıyoruz. Oradaki aynı sistem devam ediyor. Ticaret Kanunu'ndaki uyuşmazlıkları bunun içine alıyoruz.
Çok saygıdeğer üyelerimiz, son zamanlarda -Meclisimizin bastığı- "Osmanlı Tarihi"ni okuyorum Yılmaz Öztuna'nın. Orada bir bölüm çok dikkatimi çekti, diyor ki: Koskoca büyük imparatorluğun içinde yaklaşık 2 bin ila 3 bin -tam rakam söylemiyor- hâkim var, kadı var. Bu kadar büyük alanda, bu kadar büyük nüfustaki ihtilafın yüzde 90'ını 3 bin hâkim üç gün içinde çözüyor. Biz bugün devasa bir sistemle yıllarca çözemiyoruz.
Ben yirmi beş yıl Ankara'da avukatlık yaptım. Yargılamayı genel olarak bir dosyayı bitirmek olarak görüyoruz. Bence hukuk felsefemizde, yargılama felsefemizde yeni bir mantığa gitmemiz gerekiyor. Yargılamayı sona erdirmenin, ihtilafı sona erdirmenin, sulhla bitirmenin ve kökünden çözmenin, artık yeni yeni ihtilaflar yaratmamak müessesesi üzerine bir değişiklikle yürütmenin ve bu büyük sistemi adım adım alternatif çözüm uyuşmazlıkları, dostane çözüm yöntemleri, sulh yöntemleriyle çözmenin milletimize, ihtilafın taraflarına çok daha fazla katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Bakın, iş mahkemelerinde yürürlüğe girdi, 1 Ocaktan bugüne kadar 192 bin davanın -125 binin üzerinde- yüzde 67'si sulhla çözüldü, ara buluculukla çözüldü. Bu, muhteşem bir şey. Dostlukla çözüldü, daha az masrafla çözüldü, bir haftada çözüldü, on günde çözüldü, bir günde çözüldü ve ihtilaf kökten çözüldü. Daha önce konuştuk, işe iade davası, buraya Yargıtay 22. Hukuk Daire Başkanımız geldi. Bir davanın içinden 7 dava çıktı, dava üzerine dava. Artık, işin içinden çıkamaz noktaya geldik. Şimdi, bir sistem getirdik, iyice azaldı. Bence bugün ticaret mahkemesi olmalı, yarın tüketici hukuku olmalı, bir sonraki gün aile hukukuyla ilgili alanları da almalıyız ve dostane çözüm yolu ve yöntemlerini geliştirmeliyiz. Biz mevcut kanundaki üç hafta artı bir aylık süreyi esas alarak teklifimizde bulunduk. Ancak arkadaşlarımız dediler ki: "İş mahkemesi gibi değil ticari uyuşmazlıklar, bu daha zor, daha çetrefilli. Üç hafta yerine altı hafta artı iki hafta yapabilir miyiz? Bu uygun olur mu?" Bu tabii ki yüksek Adalet Komisyonunun takdirine bağlı. Bizim önerimiz, mevcut sistemle yürümekten yana. Farklı bir sistemle yürümekten yana. Farklı bir düşünce olursa Komisyon, yüce Meclis takdir ederse ona da saygı duyarız ama benim arzum, bu sistemi geliştirmek. Ara buluculuğu sonuç itibarıyla yine hukukçularımız yapıyor, yine avukat olan ara bulucularımız yapıyor. Bugün Türkiye'nin en büyük ara buluculuk şirketinin sahibi arkadaşlarla konuştum, "Belki yüzde 99 hem davacı hem davalı, hem alacaklı hem borçlu avukatla temsil ediliyor." diyor. Dolayısıyla avukatların yine oradaki işle temsili mümkün hâle geliyor. Bu hususu da yüksek heyetin bilgilerine sunmuş olayım.
Son iki kısım. İcra hukukumuzda, takip hukukumuzda, malum, UYAP'tan borçlu sorgulamasını biz yapamıyoruz, icra müdürlükleri yapıyor. Takip hukuku kesinleştiğinde borçlunun malı var mı, yok muyu kişisel verileri ihlal etmeden "Var." "Yok." şeklinde bir sorgu getirelim arzu ettik. Yani takip hukuku kesinleşti, alacaklının avukatı borçlu Ahmet'in taşınmazı var mı, aracı var mı, bankada parası var mı, bu kadarını sormalı. "Var." "Yok." Var ise o zaman haciz yazdığında detayları ortaya çıksın. Bu da bir düzenleme olarak getirildi.
Bir diğer husus: 89'uncu maddedeki üçüncü şahıstaki alacakla ilgili beyanların elektronik ortamda iletilmesi ve icraya elektronik olarak gelmesinin süreçlere daha fazla katkı sağlayacağı gibi bir değerlendirme oluştu.
Benim kısaca kanunla ilgili söyleyeceklerim şimdilik bu. Eğer yüksek Komisyonumuzun üyelerinin sormak istediği bir husus varsa cevaplandırabiliriz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Ülkemize inşallah hayırlı bir müessese kurmuş oluruz, dostane çözüm yöntemlerini geliştirmiş oluruz.