KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Darbeler genellikle gece yarısı oluyor, şimdi de gece yarısını yedi dakika kırk üç saniye geçmiş durumda.

BAŞKAN - Bu bir darbe değil, görev değişimi, lütfen.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Bu çok ağır bir darbe Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Arkadaşların, ihtiyacı var, insanın ihtiyaçları var, onun için getirildi.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - İhtiyaçlardan kaynaklanmıyor, bir saltanatı, haksız bir dönemi ilelebet kaim kılmak için yapılan bir çalışma bu çünkü insaf ve vicdan ölçütleriyle bağdaşmayan hükümler var. İbret alınsaydı tarih tekerrürden ibaret olmazdı Sayın Başkan, sayın katılımcılar. Çünkü, 27 Mayıs darbesinden sonra gelen yeni bir darbe girişiminde de 1.459 Harbiyeli, Harbiyeden atılmıştı. Onların bir kısmı yürüyüş yapmıştı, Talat Aydemir'in peşinden gitmişti. Bu polis okulundaki çocuklarımız kimin hangi yürüyüşüne katıldı? Bunlar Gezi olaylarına mı katıldı, Kobani olaylarının mı failleri? Kim bu çocuklar. Bunlar belli bir idealle polis kolejine, polis okullarına, polis akademisine gitmiş çocuklarımız. Kendi çocuklarımıza bu haksızlığı nasıl yaparız? Devlet evlatlarına böyle bir darbe, haksızlık yapma hakkına sahip mi? Burada kul hakkı yeniyor. Kul hakkı yemeyi kim kendinde hak görebilir? Kim onlara bu hakkı veriyor? Çocuk belli bir idealle polis kolejine gitmiş. Soruyordum ben "Ne olacaksın?" diye. Buradaki arkadaşlarımızın çoğu gördüğü, sevdiği çocuklara sorar "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diye. Verilen cevapların çoğu pilot veya polistir arkadaşlar. Çünkü, hak, adalet duygusuna hizmet etmek isteyen veya ailesinden biri haksızlığa uğrayan çocuklar polis olmak istiyorlar, hâkim, savcı olmak istiyorlar; göklerde uçmak isteyen pilot olmak istiyor. Ve, buralara rastgele girmiş değil bu çocuklar, sınav kazanarak girmişler. Onların emeğini, hakkını kim yeme durumunda olur? Ağzımdan kötü söz çıkmaması için çok dikkat ediyorum. Bu, bir had bilmezliktir. Kul hakkı yiyenler yüce makama vardıklarında ne diyecekler? Münker Nekir sorgusunda ne cevap verecekler? Kul hakkı yiyenlerin şehadetleri kabul oluyor mu? Buradaki arkadaşlarımızın hepsinin iman, inanç sahibi olduğuna kefilim. Ama, yaptığımızla, söylediğimiz, inandığımız çelişiyor. Bu çelişkinin farkına varamıyorsak hepimize yazıklar olsun.

Oradaki, 27 Mayıstaki, 21 Şubattaki, 22 Mayıstaki Harbiyeli gençler bir albayın teşrikine, tahrikine kapılarak yürümüşlerdi bir kısmı. Onlara bile bazı haklar verildi. "Eminsu" denen emekli inkılap subaylarına haklar verildi, Harbiyeli çocuklara haklar verildi. Buradaki çocuklar daha büluğ çağında. Sayın Türkoğlu arkadaşım dedi, sabi, günahsız. "Mademki polis kolejinde okuyorlar, mademki polis akademisine gittiler, hepsi suçludur." Suçsuz ceza olur mu arkadaşlar? Suçsuz ceza hangi hukuk devletinde var? Suçsuz ceza hangi ileri demokraside var? Suçsuz ceza hangi insaf ölçüsüne sığar?

Polis kolejine giden çocukların velileri daha çok mağdur ediliyorlar. Anneleri, babaları, kardeşleri, aileleri bir haksızlık duygusuyla baş başa bırakılacaklar. 27 Mayısta haksızlığa uğrayanlar, 12 Eylülde haksızlığa uğrayanlar devlete buğzetmediler mi? Bugün bu çocuklar, bu çocukların yakınları, bugünkü yöneticilere buğzetmeyecekler mi? Onların karşılaştığı adaletsizlik duygusunu kim nasıl telafi edecek?

Filler tepişirmiş, çimenler ezilirmiş. Büyükler çatışıyor, cezasını, ezasını çocuklar çekecek. Allah'tan korkun ya. Kurunun yanında yaş da yanarmış. Hangisi kuru, hangisi yaş kim ayırdı? Kim ayırdı Sayın Bakanım? Böyle bir şey yok. Koskoca devlet, Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı etkililer, yetkililer küçücük çocukları mağdur etme hakkını kendinde görüyorlar. Böyle bir şey kabul edilemez. Şu saatte nelerle uğraşıyoruz? Hakka, adalete hizmet eden bir düzenleme getirin can feda. Fındıklı'dan akademi başkanı yapıyorsunuz. "15'inde bir kadın ya erde olur ya yerde olur." diyor veya "Müslüman'ın karısı koç, olmayanın karısı hiç olur." diye bir garip kafiye tutturmuş öyle adamları akademi başkanlığına getiriyorsunuz, sabi çocukları cezalandırıyorsunuz. Böyle şey olur mu arkadaşlar?

Tazminatı ödeyenler görevlerini yaptıkları için, efendim, ödemeleri iade edilmiyor, ötekilerden alınmıyor. Bir adaletsizlik de burada. Ödeyenler -bağışlayın, kullanmak zorundayım, kendimi sözcük seçerken sınırlamaya çalışıyorum- enayi mi, aptal mı, çok mu saf? "Pire için yorgan yakılmaz." diye bir atasözü var. İçlerinden cezalık olan varsa seçin, koskoca devletsiniz, emniyet istihbaratı var, jandarma istihbarı var, MİT istihbaratı var. Çocukların suçlu olanıyla olmayanını ayıklayamıyorsanız yazıklar olsun.

Orta "K"lılara ilişkin bir düzenleme var. Orta "K" ne? Liseyi, üniversiteyi tamamlayamamış, mesleğe girmiş -bazı arkadaşlara yabancı olabilir bu tanımlama- efendim, sonra sınav hakkı tanınmış, komiser yardımcısı, komiser, başkomiser olmuş. Onların terfileri altı yılda bir, ötekilerin dört yılda bir, hatta bir derecede bir yılda bir üst dereceye geçecek. Bunların bir kısmı koyu yeşil, bir kısmı açık yeşil mi? Bir kısmı beyaz, bir kısmı zenci mi, negro mu? Hani eşitlik, genellik?

Yüksek disiplin kurulu var, bir de Yüksek Değerlendirme Kurulu icat ediliyor. Bari adını Yüksek Değerlendirme Kurulu koymayın çünkü maksat cezalandırmak, "YCK" deyin, yüksek cezalandırma kurulu olsun, bitsin iş. Niye kavramlarla oynuyorsunuz? Maksat ceza vermekse yüksek cezalandırma kurulu olur, yüksek değerlendirme neyin nesin?

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Yüksek darbe kurulu, darbe de güzel yakışır.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Anayasa'ya aykırılıktan söz ediliyor. Anayasa'ya aykırılık önemli değil arkadaşlar. Vicdanlara aykırılık, hukuka aykırılık, adalete aykırılık, hakkaniyete aykırılık önemli. Bunu sağduyuyla tartmamız, değerlendirmemiz lazım. Haşhaşi saydıklarımıza öfkelenerek bu tür düzenlemeleri yapma hakkımız yok. Tarih de bizi yargılar, bu dünyanın yargısı da yargılar, Yüce Divan da yargılar. Yüce Divan, bir bakıma ulu divanı da kastediyorum. Kurşun sıkmakla eş değer kurşun kalemle bu düzenlemeleri yapmak veya başka kalemlerle bu düzenlemeleri yapmak.

Bir başka husus, aramızda hukukçu olmayan kaç kişi var arkadaşlar? Cezalar makable şamil olmaz. Burada makable şamil cezalar getiriyorsunuz. Lehte olan hükümler uygulanır ama cezalar makable şamil olmaz, geriye yürümez. Hukuk fakültesi bitirenler, siyasal bilgiler fakültesi bitirenler, iktisadi idari bilimler fakültesi bitirenler, hayat tecrübesi olanlar bunu bilirler. Bu, bilmeyenler tarafından mı yazılmış, yoksa maksatlı, kasıtlı olarak mı kaleme alınmış?

Kim kime darbe yapıyor anlamak mümkün değil. Hızlı bir tasfiye operasyonu söz konusu. Yandaşken kollananlar, iş birliği içinde hareket edilen kimseler şimdi Haşhaşi sayılıp tarafı, etrafıyla birlikte, efendim, 40 katır mı, 40 satır mı muamelesine tabi tutulmaya çalışılıyorlar? Ya birlikte on iki yıl yürümeyecektiniz, onların her dediklerini yapmayacaktınız, "Ne istediler de vermedik?" demek durumunda kalmayacaktınız ya da bunu yapmayın veya sadece suç teşkil eden eylemlerin faillerine yönelik işlem yapın. 10 yaşında, 12 yaşında, 15 yaşındaki çocuktan ne istiyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, devlet, evlatlarına darbe yapıyor. Bizler Türkiye Büyük Millet Meclisine halkın teveccühüyle geldik. Görevimizi hak, adalet duygularına hizmet edecek şekilde sağduyuyla, sorumlulukla yapmak durumundayız, yerine getirmek durumundayız. Birilerinin verdiği emir, bizim özgür iradelerimizi esir alamamalı. Yoksa, çocuklarımıza, torunlarımıza hesap veremeyiz. Tarihe hesap vermekten vazgeçin komşularımız da bizim yakamıza yapışır.

Celal Bey bir tabir kullandı "ak emniyet." Ne ak emniyeti? Sana da karşıyım. Burada kara kolluk kuvveti yaratılıyor. Kara kolluk kuvveti yaratılıyor.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Mecaz anlamda.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Mecazi anlamda, ironi yaptığını biliyorum, onun için de gerçek niyeti ortaya koyuyorum.

Bu maddeden sonra diğer maddelerin de benzeri hükümler getiriyor olması vahim. Burada bu kadar söylüyoruz, Genel Kurula gelene kadar bunları lütfen düzeltin. Gelmemesi gerekenleri geriye çekin, bu vebal altında kalmayın.

Teşekkür ederim.