KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Teşekkür ederim.

Efendim, tekrar hepinize iyi günler.

Dünkü ve bugünkü konuşmalarımızdan sonra, ekonomik boyutunun dışında, araç kiralamayla ilgili bu 9'uncu maddenin gene böyle çok basit bir algılamayla algılanıp, sadece önleyeceğiz anlayışı içerisinde bakılmaması gerektiğini öncelikle vurgulamak isterim.

Şimdi, makul şüphe, özellikle hukukta yaptığımız ya da adalette yaptığımız diğer değişikliklerin dışında, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ve yargıdaki değişikliklerden sonra bu kanunu çıkardığımızda, ben sizlere şöyle bir tablo çizmek istiyorum, isterseniz biraz daha geniş perspektiften, genişe doğru, uzağa doğru algılamak istiyorum: İsterseniz gelin, bunları kolaylaştıralım, ben bir teklif vereyim size. Bu teklif de şu olsun: Türkiye'de yaşayan TC vatandaşı her kişi, özel şirkette olmuş, kamuda olmuş, kamu da dâhil olmak üzere, hepsinin koluna ya da ayağına bir tasma takalım ve GPS koyalım. Bu konuyla, bununla hiçbir yasaya gerek yok. Merkezi sistemde...

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Tasma değil, bileklik.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Tabii, tabii yani bileklik, özür dilerim.

Düzeltiyorum, şöyle: Tasma derken de arkadaşlar yanlış algıladı, ben düzeltiyorum. Düzeltmeyi de şöyle yapmak istiyorum: Bundan on-on beş yıl önce film seyrederdik. Bu filmlerin içerisinde, bilim kurguların içerisinde şu vardı: Çok uluslu uzaylılar, daha sonra gelişmiş şirketlerin insanları kobay hâline getirerek oradaki -o ifademi de buradaki beynimde kaldığı için kullanmıştım, geri alıyorum- insanların koluna ya da ayağına bileklik takarak ya da boynuna takarak, günümüz şartlarında bilginin, teknolojinin geliştiği az önceki sistemler içerisinde tüm insanlarımızı araçların dışında izleme şansına sahip olabiliriz. Bence bunu böyle algılamak gerekir. Şurada bu yasa çıktıktan sonra Türkiye'de yaşayan bir vatandaş "Acaba ben özgür müyüm?" diye sorduğunda şu kalabilir: Sadece evlerine kamera koyma zorunluluğu kaldı. Yani, deriz ki bu Polis Salahiyet Kanunu'nda: "Bundan sonra her Türk vatandaşı da evlerinin içerisine sistem koyarak bu kamerayla birlikte kayıt altına alınsın ve bunlar da, polislere aylık raporlar istenildiğinde verilebilsin."in dışında Türkiye'de insanların kişisel özgürlük ve dokunulmazlıklarının hepsinin elinden alındığını görüyoruz.

Şunu ifade ediyorum şurada: Bu evinin dışında zaten insanların özel hayatlarıyla ilgili bir özgürlükleri kalmamıştır çünkü bu yasayla birlikte evinize gidip ifade alınabilecek, evinize gidip istediği saatte savcıya gerek kalmadan hanenizde arama yapılabilecek ya da otomobilinizde arama yapılabilecek, otomobiliniz kiralıksa burada izlenebileceksiniz ister şirkette çalışın ister kamuda çalışın ister belediye başkanı olun ister kamunun diğer kiralayan araçları olsun. Bunun dışında, insanların her yerde, iş yerinde ifadeleri alınabilecek, istenildiği yerde insanların üzeri aranabilecek ve -tipik bir örnek olarak hemen parantez içinde açıyorum- bu sabah yaşanan, bu yasa daha çıkmadan uygulamalarını görmeye başladık. Bunun tipik bir uygulaması, bugün, bu sabah Cumhuriyet gazetesinin, özellikle kendi düşüncesinin dışında özgür ifade, yazarların ve basının özgürlüğü anlamında demokrasinin 4'üncü kuvveti olarak algılandığı basının, daha yayınlanmadan, polis savcılık kararı olmadan, yargı kararı olmadan emniyet tedbirlerini alarak bütün yolları kapatıyor ve yayıma dağıtılacak olan Cumhuriyet gazetesinin dağıtım araçlarına dur durak el konuyor, bütün yayım durduruluyor, önü kesiliyor. Savcı kararı var mı? Yok. Savcıyla ilgili bu anlamda arama kararı var mı? Yok. Bütün yollar kesilerek polis diyor ki: "Gazetelerinize ve bu gazetenin içerisinde suç delili var mı bakacağım." Yani, daha bugünkü sistemi çıkarmadık ki bunu bu yasa çıktıktan sonraki hâlini düşünebiliyorum. Ve daha sonra da, kendine göre bunu durdurduktan sonra, itirazlar sonucunda "Bununla ilgili mahkeme kararı var mı?" diye durduran arkadaşlara, polis arkadaşlara sorduklarında, "Yok..." "Savcıyla ilgili bir kararınız var mı, gösteriniz?" "Yok." "O zaman, biz savcıya soralım." ifadesinin sonucunda da savcılığa soruyorlar ve savcılık da "Sizin elinizde böyle bir şey olmadan bunu niye yapıyorsunuz?" anlamı içerisinde "Derhâl bırakınız." ifadesini kullanıyor. Bu canlı bir örneği ama bu yasa çıktığında ne olacak? Özellikle, bu insanların hem fikirsel anlamda hem bireysel özgürlükleri anlamında daha da farklı bir boyut kazanacak.

Şimdi, belediye veya kamu kuruluşlarındaki resmî plakaları kaldırdık. Kim kaldırdı? Bu dönem içerisinde kaldırdık. Bunu kaldırdık derken resmî olarak kaldırmadık, mutlaka resmî plakalar duruyor ancak kamu malı istediği gibi özel anlamda kullanılmasın diye bir yöntem bulduk. Neydi bu yöntem? Kiralama yöntemi kamuda ve resmî plakaları olmadan, özel plakayla, araç kiralamayla bütün kamudaki bakanlıklarda, özellikle "özel plaka koruma" adı altında vererek, tedbir olarak dedik ama aslında kamunun baskısından kaçmak ve denetimden kaçmak adına da hem kırmızı plakalarımızı hem siyah plakalarımızı hem de özellikle büyükelçilik plakalarımızı gereğinde sivilleştirdik ya da hizmet satın alma yönüyle bunları kamuda kiralayarak kamunun denetiminden, halkın denetiminden kaçırmaya çalıştık.

Şimdi, farklı bir şey daha oluşuyor, bir taraftan bunu yaparken, bir taraftan da bunun takibinin hem bakanlıkların hem belediyelerin hem belediye başkanlarının, hepsinin, hem de şirketlerin hem de yurt dışından gelecek şirketler dâhil olmak üzere çünkü artık şirketlerin de hepsi kiralık araç kullanıyorlar, filo hâlinde kullanıyorlar. Onların hepsini takip sistemine ve özellikle de hepsinin kayıt bilgilerini bu yasayla birlikte koyacağız.

Dünkü konuşmamda ifade etmiştim. Bu anlayış içerisinde, bir insan istediği zaman bir yere gidip de özel bir anlamda, özel hayatıyla yaşamak istese Türkiye'de yaşama şansı var mı? Yok. Bu kullanılabilir mi? Kullanılabilir.

Sayın Bülent Arınç şöyle bir ifade kullanmıştı dinlemeyle ilgili olarak, ne demişti: "Eğer kendinizden şüpheniz yoksa dinlenmekten korkmayınız."

BAŞKAN - Bülent Arınç'ın sözü değil.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Kimindi?

BAŞKAN - Bilmiyorum. Bülent Arınç'ın böyle bir sözü yok.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - O zaman kendisine sorarız, ben ifade ediyorum.

BAŞKAN - Hakikaten yok, bilerek söyledim.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Ben çok net biliyorum, bu söz kullanıldı. Şimdi isim...

BAŞKAN - Kullanıldı da Bülent Arınç'a ait bir söz değil.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Yani, neyse, daha sonra dinlendiğinde de tutanaklarda, paralel devlet anlayışında da bu lafın doğru olmadığı ortaya çıktı ve o ifadeleri de Başkanım teyit ediyor, ben de çok ısrarcı değilim, o da daha sonra bu sözü değiştirmek zorunda kaldı.

Onun için insanların tüm yaşamını, aile yaşamı da dâhil olmak üzere, tüm özel yaşamını, her şeyi, nefes alıncaya kadar kontrol altında tutmanın ifadesi bireylerin özgürlük haklarını yok etmek anlamı taşır. Bu kadar sıkı bir denetimin olmasının ve özellikle adaletin dışında, idari anlamda polisin yetkilerine verilmesinin çok doğru olmadığına inanıyorum. Ve sadece özgürlükler ve kısıtlıklar hâlinde değil, burada, özgürlüklerin kısıtlandığı bir yerde ekonominin de biliyorsunuz -dünkü konuşmamda ifade etmiştim- bu tür ülkeler içerisinde gelişmesinin ve dış ülkelerden paranın gelmesinin, yatırım yapılmasının mümkün olmayacağının özellikle gene altını çizmek istiyorum. Bunu dünyaya anlatamayacağımızı arkadaşlar ifade etti, ben de ifade etmiştim. Bunu da söylemeye yine devam edeceğim.

Ancak teknik bir açıklamada da bulunmak istiyorum. Tabii ki bu sistemleri koydunuz, takip sistemi de koydunuz, rekabet sistemine aykırı olmasına rağmen insanların özel takip edilmeleri de dâhil olmak üzere. Acaba bunu bu kadar katı koyarken bunları nasıl aşacağınızı da merak ediyorum. Araçların bu maliyetlerinin birdenbire hızlı bir şekilde... Türkiye'de kaç tane üreten firma var ya da tek firma mı var, bunu bilmek lazım. Eğer tek firma daha yeni üretmeye başladıysa, rekabet olarak bir insanı bu yasayla birlikte, oradaki rekabet ortamının oluşmadığı bir ortam içerisinde ya dışa bağımlı hâle getireceksiniz ya da iç bir firmada bunun çok pahalı bir şekilde takılmasının, bu araç filolarının önünde çok pahalı bir sistemi satmaya devam etmenin önünü açacaksınız. Onun için de bu, maliyetlerin artması anlamını taşır.

Yine, teknolojik anlamda da bu konuda Türkiye'de özellikle alınan araçların sökülüp atılması ya da bunların karşı anlamda da yok edilmelerinin, dinlenmelerinin biliyorsunuz ki karşı sistemleri var. Peki, bunlarla ilgili, bunları koyarak bu kadar zorlayacaksınız ama bunun bu kadar olduğu bir ülkede bunu bu kadar zorlamanın gerekliliğini söyleyebilir misiniz? "Jammer" dediğimiz aletler var, farklı sistemler olabiliyor. Bununla ilgili teknoloji çok gelişti. Burada da insanların bu anlamda olmadığında, attığında bu şirketlere ceza nasıl kesilecek ya da bu cezalar uygulanacak mı uygulanmayacak mı gibi bu kanunda da yine verilen yetkiler içerisinde sıkıntılar doğurabilir diye düşünüyorum. Yine, kiralama süresi dolduktan sonra filolar hâlinde alınan araçlara bu süre içerisinde söz konusu takip sistemlerinin alınıp tekrar konması ve uygulanmasının, takılmalarının fiilen imkânsız olması da söz konusu olabilecek. Yani, bir sürü açıklıklar var.

Onun için gelin... Burada kimlik bilgilerini aldınız, özel kişilerden, gerçek kişilerden, doğrudur, veriniz. Bir insan zaten Türkiye'de artık sınırdan girdiği zaman bilgileri alınıyor. Kendi yaşamı içerisinde... Hastaneye koydunuz özel kimlik bilgileri; kapılarda özel kimlik bilgileri. Yine, hastanenin dışında özellikle polisler hepimizin kimlik bilgilerine, dinleme bilgilerine şu anda sahip. Kişiler anlamında bunlarla ilgili sıkıntılar olduğunu biliyoruz, bu kimliklerin satılıp kiralanması konusunda. Ve yine otellerde kimlik bilgilerimiz hepsinde, kaldığımızda var. Yine, araç kiralamada özel kimlik bilgilerimiz hepsinde var. Kimlik bilgilerini artık çok saklamanın da deşifre etmemenin de anlamı da kalmıyor. Bence kimlik bilgisinin özelliği de Türkiye'de çok fazla deşifre edilip satılamayacak hâle gelmeyeceğinin altını da çizmek istiyorum.

Çok değerli arkadaşlarım, artık insanların "Ben de bu dünyaya geldim, nefes alacağım.", bazen de "O gece rahat uyuyacağım." ya da "Uykumda da izlenmek ya da dinlenmek istemiyorum." diyebileceği bir gün olabilecek midir sorusunu getiriyorum.

Ve bu yasalardan sonra, bu yasaların hepsi gerçekleştirilince şu aklıma geliyor: Türkiye'de müşterisinin en fazla artacağı alanın psikiyatri ya da nöroloji uzmanlarının alanı olacağını söyleyebilirim. Burada özellikle Sağlık Bakanlığımıza da bir iş düşüyor. Burada, sağlık da bu tür ilaçların şimdiden daha fazla tedbirlerini alsın çünkü insanların tüm yaşamında psikolojilerinin bozulacağını söyleyebilirim. İnsanların hayatı boyunca ben acaba biraz daha özgür yaşayabilir miyim düşüncesinin, soru işaretinin kafalarında olabileceğini düşünebiliyorum. Biliyorum ki bu düşüncenin karşısında şunu söyleyeceksiniz: Bir başkasının özgür yaşaması da bazı koruma tedbirlerinin emniyetiyle alınabilir. Ama tüm emniyet tedbirleri tüm insanların hayatının izlenmesi, tüm insanların özgürlüklerinin kapsanmasıyla ilgili değildir. O zaman, tüm bu kadar denetimlerin olduğu bir ülkede, şu anda bildiğim kadarıyla 530 bine ulaşabilecek bir jandarma ve polis teşkilatının yani ordudan fazla bir polis teşkilatının kadroları o zaman derhâl aşağıya düşürülmelidir ve bu kadar silaha, bu kadar emniyet tedbirine gerek yoktur diye düşünüyorum. İnsanların doğuşundan itibaren ayaklarının ve parmaklarının, gözünün retinalarına kadar alınabileceği bir dünyada çok yaşamak da istemediğimi belirtiyorum.

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.