KOMİSYON KONUŞMASI

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sevgili Hocamıza da teşekkür ediyoruz hem esprili hem de etkileyici konuşmasından dolayı.

Değerli arkadaşlar, burada hiç kimsenin, bir başka milletvekili veya bürokrat veya herhangi bir kişinin onuruyla oynadığı yok. Ona, bu olaya, eleştirel gözle bakacaksınız. Sayın Tanju kardeşimiz de sadece şunu söyledi, bunu ben de söyledim zaman zaman. Biz -Sevgili Hocamız Büyükşehir Yasası'ndan bahsettiği için söylüyorum- yaklaşık otuz beş gün o alt komisyonda ve ana komisyonda görüştük. Bu toplantılar sırasında bizim ve MHP'li arkadaşlarımızın konuşmalarını toplasak 10 ciltlik ansiklopedi olur ama sizin konuşmalarınızı toplasak 5 sayfayı geçmez. Eleştirdiği nokta bu idi. Yani sizler de görüşlerinizi bildirin yani bunun olumlu-olumsuz yönlerini ifade edin ki biz de istifade edelim, belki biz yanlış biliyoruz. Bu konuda Tanju Bey'in söylediği bu idi.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Evet, onu söyledim.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Ama arkadaşlar çok ters anladı, sanki hakaretvari bir anlamda söylediler konuşmuyorsunuz diye. Benim anlattığım gibi anlatmadığı için öyle oldu. O, baltayı böyle vurarak yaptı. Tabii, bu üslup meselesi ama yani Sevgili Başkan, keşke arkadaşlar burada olsaydı...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Küsmelerini gerektirmez.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - ...dediği gibi küsmeyi gerektirecek bir şey değildi. Ben o düzeltmeyi yapmak için söylüyorum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Teşekkür ederim.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Şimdi ben konuşmama, asıl maddeye geçmeden önce -Sayın Bakanımız burada- eğer dinlerlerse Sayın Bakanıma bir soruyla başlamak istiyorum. Bu yasa çıktığı zaman Türkiye'nin nereye geleceğinin, değerli arkadaşlarımız, en güzel göstergesini, bu gece yarısı saat bir, bir buçuk sıralarında İstanbul'da, Cumhuriyet gazetesinin basıldığı matbaaya polislerin gidip, 8 tane polisin gidip, gazete daha dağıtılmadan dağıtım araçlarının durdurulması olayından bahsetmek istiyorum.

Türkiye'de demokrasinin nasıl ayaklar altında alındığı, basın özgürlüğünün nasıl ayaklar altına alındığı konusunda Sevgili Bakanımdan cevap bekliyorum. Bu gece saat bir buçukta Cumhuriyet gazetesinin basılıp dağıtım yapıldığı Doğan Medya Center'in de olduğu İstanbul'daki merkezinin önüne 8 tane polis niye gittiler? O dağıtımı yapacak olan, Cumhuriyet gazetesini dağıtacak olan araçlar niçin bağlandı? Hangi yasayla bağlandı bunlar, hangi gerekçeyle bağlandı ve bir buçuk saat sonra tekrar izin verildi?

Gerekçe şuydu arkadaşlar: Gerekçe, bütün dünyada, Paris'teki o lanetlediğimiz olaydan sonra öldürülen mizah dergisinin adına çıkarılan 4 sayfalık bir ekti. Cumhuriyet gazetesi de -her ülkede bir gazete veya birkaç gazete- onun ekini yayınlama kararı aldı; O "Hebdo" dedikleri -ben ismini yanlış telaffuz edebilirim- öldürülen gazetecinin 4 sayfalık bir ekini yayınlama kararı aldı. Bütün ülkelerde, dünyanın hemen hemen büyük bir çoğunluğunda basılan bu ek yüzünden, tabii bizim istihbaratımız da bu haberi aldı, dağıtımının yapılmaması için gidip daha gece bir buçukta matbaayı kuşatma altına aldılar. Basılan ekten 1 suret alıp basın savcısına götürdüler. Basın savcısı "Bunda hiçbir şey yoktur, bana niye getirdiniz?" dedikten sonra gazetenin dağıtımına izin verdiler.

Bu, şunu gösteriyor: Bundan sonra artık polisin izni olmadan gazetelerde hiçbir şey okuyamayacağız, her şey, yazılanların tümü polis sansüründen geçecek ondan sonra basılacak ve dağıtılacak demektir.

Türkiye artık korkunç bir karanlığa gidiyor. Değerli basın mensupları, bunları sizler de görünüz, biliniz eğer aramızda varsanız, hâlâ daha yazabiliyorsanız. Cumhuriyet gazetesine yapılan bu baskını lanetliyorum, kınıyorum ve bunu yapanların bir an önce tespit edilerek adalet önüne çıkarılmasını Sayın Bakanımızdan da istirham ediyorum. Niçin bu yapıldı, hangi gerekçeyle yapıldı? Böyle bir olayı kabullenmemiz mümkün değil. Hele hele şu despotik yasaların çıkarılması için çalışılan bugünlerde, daha yasa çıkmadan makul şüpheyle gazetelerin bile basılıp dağıtımının engellendiği bir ortamda, halkın haber alma özgürlüğünün yok edildiği bir ortamda biz neyi görüşüyoruz, neyi tartışıyoruz diye de kendi kendimize sormak istiyorum. Bu konuda, inşallah, cevap kısmında Sevgili Bakanımızdan, Bakan Yardımcımızdan bir cevap beklediğimi belirtmek istiyorum ve asıl konuma geçiyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının 9'uncu maddesiyle 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu'nun 1'inci maddesinin birinci fıkrasına bir kelime ekliyoruz, "araç kiralayanlar" ibaresini ekliyoruz, araç kiralayanların kimlik bildirmesini zorunlu hâle getiriyoruz. Bu maddeye aykırı hareket edenlere de mülki idare amirlerince ceza verilmesinin önünü açıyoruz.

Tasarı metninde Kimlik Bildirme Kanunu'na göre yapılan araç kayıtlarının amaç dışında kullanılması hâlinde bir yaptırım öngörülmemişti. Alt komisyonda bu yaptırımın da olması yönündeki verdiğiniz önergeler iktidara mensup milletvekillerince kabul edildi ve bu kimlik bilgilerinin başkalarının eline geçmesini veya başka amaçlarla kullanılmasını sağlayacak kişilere verilecek cezalar da konuldu, Ceza Kanunu'nun ilgili hükümlerine atıf yapılarak kötü niyetlilerin cezalandırılmasının önü açıldı. Bu iyi bir düzenleme olarak düşünülüyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de araç kiralama sektörü özellikle son yıllarda bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de son on yıl içinde, on iki yıl içinde müthiş bir gelişme gösterdi. Artık belediyelerden tutun da birçok kamu kuruluşları araçlarını satın almaktan ziyade kiralama yöntemiyle temin etmeye çalışıyorlar ve bu gelişme, belediyelerimizde veya diğer kamu kuruluşlarımızda daha tasarruflu olarak görüldüğü için hızla büyüdü, tam bir sektör hâline geldi.

Bu arada, tatil yapmak isteyenler veya günübirlik başka şehirlere gidip kısa süreli araç ihtiyacı olan insanlar da yani kişiler de bireyler de araç kiralama yönüyle o ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaktalar ve Türkiye'de bu konuda da çığ gibi araç kiralayan firmalar doğmaya başladı.

Bu arada işin bir de güvenlik yönü vardı. O yöne de baktığımızda, araç kiralayanların -şahıslar olarak söylüyorum- içinde kötü niyetli insanların da olduğu ve birçok aracın suçta kullanıldığı emniyet güçleri tarafından tespit edildi. Burada araç kiralayanların kimlik bildirmesinin zorunlu hâle getirilmesi aslında olumlu bir gelişme ama biz kurunun yanında yaşı da yakarak bu düzenlemeleri getiriyoruz yani kökten kesip atıyoruz her şeyi.

Şimdi ben soruyorum: İki tür araç kiralama var, bunu biliyorsunuz. Birincisi, bireysel olarak kiralayanlar, diğer ikincisi ise şirketler olarak kiralayanlar veya kamu kuruluşları olarak kiralayanlar. Şu anda çatısı altında bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi de grup başkanlarına, ne bileyim işte Divan üyeliklerine kiralık araçlar tahsis etmektedir.

Şimdi, bunların, şirketlerin veya kurumların kiraladığı araçların kullanıcıları günübirlik değişmekte değerli arkadaşlar. Biz onların tümünün kimlik bilgilerini vermeye kalkarsak nasıl vereceğiz, bu sistem nasıl işleyecek?

Onun için, değişiklik önergemizde de -şimdi okutulduğunda göreceksiniz- biz sadece gerçek kişilerin kiraladıkları araçların kimlik bildirmesinin zorunlu hâle getirilmesi yönünde bir değişiklik önergesi verdik. Yoksa, Türkiye'de tam bir kaosa yol açabiliriz çünkü araç kiralayan binlerce kuruluş var, şu anda bütün kuruluşlar, belediyelerin hemen hemen yüzde 90'ı, 95'i dışarıdan araç kiralayarak hizmetlerini yürütmekte.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Bakanlıklar...

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Bakanlıklar dâhil olmak üzere. Belki Başbakanlıkta, belki Bakanlıkta da kiralık araçlar var. Şimdi siz bunları aynı kategoriye koyarsınız bu işleyebilecek bir madde olmaz.

Bu nedenle, bizim teklifimizin dikkate alınarak sadece gerçek kişilerin kiraladıkları araçlarda kimlik bildirmenin zorunlu hâle getirilmesinin doğru olacağını düşünüyoruz ve teklifimiz de bu yönde oldu.

Gene ikinci arz edeceğim konu, araçlara "GPRS" dediğimiz -ben o cümleyi çok fazla kullanmak istemiyorum ama "araç takip sistemi" diyelim- araç takip sisteminin konulması zorunlu hâle getiriliyor.

Peki, on binlerce, belki yüz binlerce kiralık araç var. Bu GPRS sisteminin Türkiye'de üretilmediğini de hepimiz biliyoruz. Bu sistemi...

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) - Şimdi üretiliyor, yeni üretiliyor.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Yani üretilenler de olabilir, tabii, ona bir şey demiyorum ama dışarıya çok müthiş bir döviz gidecek; bu bir. Bu yasada zorunlu hâle getirilmesiyle acaba birileri zengin mi edilecek? Yani bunu da düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

Nedir ki GPRS? Kötü niyetli olarak kullanan kişiler için kontrol amaçlı kullanılıyor. Eğer kişi -bunu altını çizerek söylüyorum- Sayın Bakanım, Sayın Başkanım, suça meyilli insan o aracı kiraladıktan sonra, o GPRS'i orada tutacağını mı zannediyorsunuz yani? İki saat sürmez, on beş dakika sonra onu söküp atacak, o gene istediği şekilde kullanabilecek, izini kaybettirecek.

Yani bu beyhude bir davranış, boşuna millî servetimizi çöpe atacak bir davranış olur. Burada da bizim teklifimiz, gönüllülük hâline getirilsin, "İsteyen araçlara takabilir." densin ama mesela şüphelendikleri kişilere zaten araç kiralamayacak o kişiler. Şüphelenilmeyen kişi için de bu takip sistemi ne işe yarayacak? Takip sistemi, polise, işte o paralelcilerin yaptığı gibi -sizin iddianıza göre söylüyorum- herkesi takip yetkisi vereceksiniz. Celal Dinçer gitti, acaba nereyi gezdi, hangi ilçeye gitti, hangi yerde araç kiraladı, onu dakikası dakikasına takip edebileceksiniz. Bu da seyahat özgürlüğüne ve kişinin anayasal hakkına aykırı olan bir husustur diye düşünüyorum. GPRS'in zorunlu hâle getirilmesini de ben özellikle bütün arkadaşlarımızın tekrar bir değerlendirme yapmasını, muhalefete mensup milletvekillerinin de bir değerlendirme yapmasını istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Kimlik Bildirme Kanunu'nda, dediğim gibi, birinci fıkrada yapılacak değişikliklerde "gerçek kişi araç kiralayanları" şeklinde değişikliği öneriyoruz.

Gene "Gerçek kişilere araç kiralama gerçekleştirilen günlük araç kiralama şirketlerinin sorumlu işleticileri ve yöneticileri, gerçek kişilere kiralanan araç bilgileri ile araç kiralayanların kimlik bilgileri ve kira sözleşmesi kayıtlarını usulüne uygun şekilde günü gününe tutmak ve yerel kolluk kuvvetlerinin her an incelemelerine açmak ve hazır bulundurmak zorundadır." şeklinde değiştirilmesini biz istirham ediyoruz.

Burada yapacağımız bu değişiklikle muhtemel mağduriyetlerin önüne geçecek, ayrıca bu tür araç kiralamaya finansörlük yapan çok uluslararası şirketler de var. Yani bir bakıyorsunuz havaalanlarında veya başka yerlerde çok büyük şekilde, çok lüks araçlar da tahsis edip topluca araç kiralayan firmalar var. Bu firmalar da günübirlik bütün isimlerinin bildirilmesini kabul etmeyebilirler şirket sırları gereği. Toplu şirketlere kiralanan araç kiralama işlemlerinde bunun bir çözüme kavuşturulması, gerekirse bu Komisyonda -Emniyetin de yapacağı çalışmayla- ne şekilde daha makul hâle getiririz şeklinde bir düzenlemeyle düzeltmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, yarın polis, Meclisin kiraladığı 20, 30, 40, kaç taneyse, onlara günlük kim biniyor, o zaman onları bana bildireceksin diyecek. Böyle bir sistem olur mu? Gerçek kişiler, herkes verecekse, Mecliste kim biniyorsa onun da ismini bildirmek zorunda kalacak veya Bakanlıkta. Günübirlik değişiyor kullanıcılar. Ya, bu sistemi nasıl çözeceksiniz? Bunun için bir düzenlemede mutlaka özellikle bizim teklifimize ben destek olmalarını istiyorum iktidar mensubu milletvekillerinin. Onlar kendileri başka bir çözüm bulabiliyorlarsa getirsinler, kendi önerilerini de burada değerlendirelim ama bunu şu andaki Hükûmetin getirdiği şekliyle çıkarmamız hâlinde gerçekten çok sıkıntıların yaşanacağını, mağduriyetlerin yaşanacağını ve içinden çıkılmaz hâle geleceğini belirtmek istiyorum.

Bu nedenle de bu tasarının, bizim teklif ettiğimiz yönde düzeltilmesini istirham ediyorum, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum.