KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, saygıdeğer Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; sizleri selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın Bakanım, ilk bütçeniz hayırlı olsun. Türkiye'nin teknolojik dönüşüm sürecine katkı vereceğinize inanıyor, başarılar diliyorum.

Türkiye bir teknolojik dönüşüm yaşamakla birlikte; hâlen millî yenilik sistemi zayıf, katma değeri yüksek ürün üretmekte zorlanan -ki ihracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 3-4 aralığındadır- dolayısıyla yüksek teknolojili ürün ihracatında geri kalan, katma değeri düşük teknolojilerde sıkışmış bir ülke görünümündedir.

Daha ziyade, kısa sürede belli bir ölçek yakalamayı hedefleyen ve niceliği esas alan politikalar çerçevesindeki gelişmeye rağmen nitelik konusunda aynı başarıdan söz edilememektedir. Bu süreçte yaratıcılığın yeterince desteklenmediği yahut bu desteğin sürece yansımadığı görülmektedir. Katma değeri yüksek teknoloji geliştirmek, yeni ürün ve süreç üretmek için yaratıcı fikir, araştırma, uygulama ve işin ticarileştirilmesi unsurlarının birlikte kurgulanmasını gerektirmektedir.

Politika araçlarının AR-GE ve yenilik faaliyetlerini ve harcamalarını gerçekten artırıp artırmadığını bilmenin yolu etki analizi yapmaktır. Etki analizi,

uygulanan politikaların tekrar değerlendirilmesi, uygulama

eksikliklerinin belirlenmesi ve bunlara çözüm yolları aranması bakımından oldukça önemlidir. Ancak etki analizlerinin neredeyse hiç yapılmıyor olması önemli bir sorun olarak karşımızdadır. Tüm gayret ve desteklere rağmen Türkiye, uluslararası rakipleriyle karşılaştırıldığında katma değeri yüksek yeni ürün ve teknoloji geliştirme konusunda henüz gerilerdedir.

Bilgi ve iletişim, elektronik sektöründe dünya ihracatındaki payımız 0,1 düzeyindedir.

OECD verilerine göre yüksek teknoloji barındıran ürün ve süreç ihracatı 2000'lerdeki yüzde 8 seviyesinden yüzde 3 seviyelerine gerilemiştir.

Hâlen AR-GE ve yenilik faaliyetleri, büyük çoğunluğu ürün geliştirmeye odaklı yenilikleri ortaya çıkaracak nitelikte araştırma ortamı ve kurumsal altyapı

ihtiyacı bulunmaktadır. Dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek ve bu gelişmelerden uygun şekilde faydalanmak küresel rekabet üstünlüğü ve halkın refahı için önem taşımaktadır. Bize göre ülkemizin teknoloji politikasında devletin etkinliğinin arttığı bir anlayışa ihtiyaç bulunmaktadır. Konuşmanızda da vurguladığınız gibi "millî teknoloji, güçlü sanayi" vizyonunu yakalayabilmek de bu şekilde mümkün olacaktır.

Bilindiği gibi dünyada mal ve sermaye hareketlerindeki serbestleşmeyle birlikte bilgi ve iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmelerin de etkisiyle ulusal ve uluslararası düzeyde giderek artan bir rekabet yaşanmaktadır. Sanayi üretiminde maliyet boyutuyla birlikte ürün çeşitliliği, üründe iyileştirme ve teknolojik gelişmişlik gibi kalite boyutu rekabette başarılı olabilmenin ana unsurlarını oluşturmaktadır.

Emek ve ham madde yoğun sektör veya mal gruplarında nispeten maliyet bazlı fiyat rekabeti önemli olurken teknolojik yenilikler ve satış sonrası hizmetler gibi faaliyetlerin belirlediği daha sofistike ürünlerde kaliteye dayalı rekabet öne çıkmaktadır.

İthalatın azaltılması ve yerli sanayinin gelişip güçlenebilmesi için yerel kaynaklara dayalı yurt içinde geliştirilecek üstünlüklerin ve bu amaca yönelik uygulanacak strateji ve politikaların önemi eskiye kıyasla daha da artmıştır.

Dünya ekonomisinde gelişmiş ülkelerde gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde imalat sanayisinin payı yüzde 20'ler düzeyinde, Çin ve Kore gibi ülkelerde ise yüzde 30'ların üzerindedir. Buna karşılık, Türkiye ekonomisinde imalat sanayisinin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı 2017'de yüzde 17,6 seviyesinde ve belirtilen gelişmiş ve gelişmekte olan emsal ülkelerin gerisindedir. 2018 ikinci çeyrek itibarıyla ise gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki imalat sanayisinin payı yüzde 19, sanayi payı yüzde 22'dir, imalat sanayisi kapasite kullanım oranı hazirandan itibaren düşüş trendindedir. TÜİK Ağustos verilerindeki bir önceki yıla göre yüzde 1,7'lik artışa rağmen Türkiye ekonomisinde son dönemde imalat sanayisi ağırlıklı olmak üzere sanayinin payında durağan bir seyir dikkat çekmektedir.

Sanayi üretimindeki gelişmeler, ekonomik faaliyetlerde öncü bir gösterge niteliği arz etmekte ve ekonominin genelindeki gidişat bakımından önemli sinyaller vermektedir. Türkiye'nin uzun vadeli stratejik hedeflerine ulaşabilmesi yüksek oranlı sürdürülebilir büyümeyi temin edebilmesiyle doğru orantılı olacaktır. Bu ise sanayinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payının artırılmasını gerektirmektedir. 1950-2017 dönemine bakıldığında, sanayideki büyüme ortalaması yüzde 6,7 olup 2003-2017 döneminde de bu düzeyde yüzde 6,6 olarak gerçekleşmiştir, 2017'de 9,1; 2018 program hedefinde ise 3,8'dir.

Bir ekonomide uzun dönemde sürdürülebilir bir iktisadi büyümenin sağlanması, ekonomik ve sosyal kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için ekonomideki yapısal kırılganlıkları giderecek ve makro dengeleri destekleyecek nitelikte, yerel kaynaklara dayalı, bilgi ve teknoloji yoğun, uluslararası rekabet gücü yüksek mal ve hizmet üretimi önem arz etmektedir. Bu çerçevede, ekonomide bir yandan makro düzeyde tasarruf-yatırım dengesi, dış ticaret ve cari denge, bütçe dengesi, borç düzeyi ve fiyat istikrarı gibi konular üzerine eğilinirken, diğer taraftan büyüme oranı ve büyümenin kaynakları, yatırım, üretim ve ihracat yapabilme ve yeterli istihdam oluşturabilme kapasitesi bir bütünlük içerisinde özenle ele alınması gereken temel hususlardır. Bu açıdan, sanayinin uygun strateji ve politikalarla yönlendirilip desteklenmesi özellikle önem arz etmektedir.

Sanayide yerli girdi kullanımının ve katma değerin artırılmasını teminen ara malı ve ham madde üretimine önem verilmeli, bu alandaki yatırımlar ciddi bir desteğe tabi tutulmalı, böylece ara malı üretiminde kapasite ve yetkinlik artırılarak ithalat bağımlılığı azaltılmalıdır. KOBİ'lerin AR-GE, yenilik ve ihracat kapasitelerini geliştirerek rekabet güçlerinin artırılması ve ekonomik büyümeye katkısının yükseltilmesine özen gösterilmelidir.

Toplumsal kesimlerin aktif destekleri ve iş birliğini de sağlayarak bilgi ve teknolojiye dayalı yüksek katma değerli mal ve hizmet üretimini yenilikçiliği ve ileri teknolojileri esas alan uluslararası rekabet gücü yüksek bir sanayileşme stratejisinin oluşturulması ve kamu kaynaklarının seçici bir yapı içerisinde bu amaca tahsis edilmesi büyük önem taşımaktadır.

Bütün sektörlerin uluslararası rekabet güçlerinin artırılması gerekmekteyse de öncelikle sanayinin üretim, ihracat ve ithalatında ağırlığı olan ve tüketim ara malı ve yatırım malları içerisinde sürükleyici konumda bulunan tekstil ve hazır giyim sektörleri, kimya sanayisi, ana metal sanayisi, makine imalat sanayisi ve otomotiv sanayisi ile yazılımda uluslararası rekabet gücünü artırmak amacıyla kamu, özel sektör ve üniversite temsilcilerinin katılımıyla, tüm kesimlerin sahiplendiği, sanayi stratejisini destekleyen, ayrıntılı yeni sektörel stratejiler hazırlanıp etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Diğer taraftan, imalat sanayisi üretimi ve ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmak bakımından, uzay ve havacılık, elektronik, ilaç, tıbbi cihazlar gibi alanlara yönelik AR-GE destekleri artırılmalı, kapsamlı bir biçimde özgün strateji ve destek mekanizmaları oluşturulmalıdır.

Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasında tüm sektörlerde bilişim teknolojisinin etkin bir şekilde kullanılması ve halkımızın bilişim teknolojilerinin sunduğu ürün ve hizmetlerden yararlanmasının önemi büyüktür. Özellikle "Sanayi 4.0" göz önüne alınarak ülkemizi ileriye taşıyacak yeni gelişim politikaları için geniş katılımlı çözümler ortaya koymak gerekmektedir. Yerli yazılım sanayisi kalkınma için kritik alanlardan birisidir. Başta kamu kurum ve kuruluşlarında olmak üzere, yerli yazılım çözümlerinin kullanılması, ayrıca yazılım ihracatçısının destek ve teşviklerden yararlanması sağlanmalıdır.

Millî politika öncelikleri doğrultusunda dijital dönüşüm kapsamında dünyadaki teknolojik değişimin takibini yapacak, yeni meslekleri öngörecek ve standartlarını belirleyecek bir çatı organizasyon yapısı oluşturulması önemli olup bu çerçeve içinde Cumhurbaşkanlığı dijital dönüşüm ofisi kurulmasını önemli buluyoruz.

"Sanayi 4.0"ın doğru anlaşılabilmesi ve fırsatların kaçırılmaması için üniversite-sanayi iş birliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte, ülkemizde üniversite-sanayi iş birliğinin amacına istenilen düzeyde ulaşıp ulaşmadığı ve sağladığı katma değer yeniden değerlendirilmeli ve amaca hizmet edecek çözümler üretilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aksu, buyurun.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sanayicimiz çok sayıda genç işsizimiz olmasına karşılık, nitelikli eleman bulamamaktan yakınmaktadır. Bu sebeple sanayicinin iş gücü ihtiyacını karşılayacak şekilde uzun vadeli eğitim -istihdam ilişkisi kurulmalıdır.

Bir başka konu da sanayileşmenin çevre ilişkisidir. Türkiye'nin sanayileşmede atladığı bazı aşamaları bertaraf edecek atılımlarla aynı zamanda bilgi toplumunu da yakalayacak beceriyi gösterebilmelidir. İnanıyoruz ki Türkiye ve Türk insanı çevre, kalkınma ikilemine sıkışmadan teknolojik imkânları kullanarak bu başarıyı sağlayacaktır.

Organize sanayi bölgelerinde geniş bant erişimi sağlanmalı ve bu bölgelerde faaliyet gösteren KOBİ'lerin bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanarak e-iş ortamına geçişi temin edilmelidir.

Sanayide dijital dönüşümün sağlanmasına destek olacak dijital dönüşüm merkezleri kurulmalıdır.

Türkiye'nin bir çok yerinde teknoloji geliştirme bölgesi ilan edilmeli, teşvik ve destek mekanizmaları harekete geçirilmelidir. Öncü sektörler belirlenmek suretiyle millî AR-GE kaynaklarının belirlenen öncü sektörlere yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

Patentin ekonomik değerinin tespitinde yardımcı olmak, sanayi kesimi ile buluş sahibini bir araya getirmek ve yenilikçilik sürecinde destek sunmak için yeni mekanizmalar geliştirilmelidir.

Yeni nitelikli endüstri bölgeleri oluşturulmalı, mevcut bölgelerin ise etkin kullanımı sağlanmalı, yatırımcıyı cezbedecek şekilde altyapısı tamamlanmalıdır.

Ülke genelinde bölge planları ve il gelişme planları hazırlanarak çağdaş dünya nimetlerinden bütün vatandaşların hakça yararlandığı bir kalkınma modelinin gerçekleştirilmesi bölgesel kalkınma politikasının esası olmalıdır.

Bölgelerin, illerin ve ilçelerin özellikleri, farklılıkları, gelişmişlik düzeyleri, temel sorunları ve potansiyellerinin belirlenmesine yönelik olarak ülke genelinde bölge ve il gelişme planları hazırlanmalıdır. Bu aşamada cazibe merkezleri projesinin ne olduğunu sormak istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak ekonomik büyümeyi, sosyal gelişmeyi ve millî birlik ve bütünleşmenin bir parçası olarak değerlendirdiğimiz ve Sayın Başbakan tarafından açıklanmış bulunan cazibe merkezleri projesinin bir an evvel yeniden gündeme gelmesini ve hayata geçirilmesini önemsediğimizi vurgulamak istiyorum.

Girişimci ile üniversite arasında etkin iş birliği geliştirilerek az gelişmiş yörelerimizde bulunan üniversiteler, bulundukları bölgelerin ekonomik ve sosyal kalkınmalarıyla ilgili olarak belirli bir görev üstlenmelidir.

GAP, DAP, DOKAP, KOP gibi bölgesel kalkınma projeleri hızla tamamlanarak bölgenin gelişmesine, üretime ve istihdama katkı sağlanmalıdır.

Ana ve yan sanayi entegrasyonu güçlendirilerek tasarım ve üretimde yurt içi katkı artırılmalı, marka geliştirilmelidir.

Konuşmamın bu aşamasında Sayıştay raporlarına da kısaca değinmek istiyorum. Sayıştay raporlarında eleştiri konusu yapılan bazı talepleri şu kategoriler altında toplamak mümkündür. Bunlardan bir tanesi, muhasebeleştirmeye ilişkin eksikliklerdir. İkincisi, OSB'lerdeki arsa tahsisi, kredi ve ödemelere dair konulardır. Üçüncüsü, iştirak edilen şirketlerden kâr payı alacakların takip ve tahsilinin yapılmaması yönündedir. Dördüncüsü, KOBİ'lere yönelik temel verilerin doğru tespit edilmemesi ve buna bağlı olarak işlemlerin yanlış yapılmasına ilişkindir. İzleme ve değerlendirme görevlerinin mevcut hükümlere uygun şekilde yerine getirilmediği, bir başka eleştiri konusudur. Kalkınma idare başkanlıklarıyla kalkınma ajansları arasındaki yetki ve sorumluluğun mevzuatta açıkça düzenlenmemiş olması da yine bir başka dikkat çekilen konudur. Kalkınma ajanslarının önemli projeleri izleme görevlerini yeterince yapmadığı; planlama, tanıtım, araştırma, koordinasyon, iş birliği gibi asli görevleri yerine, sadece destek veren kurumlar hâline geldiği, geniş görev tanımını ve faaliyet alanlarıyla kaynak ve kapasitelerinin uyumlu olmadığı, yönetim yapılarının da yetersiz olduğu raporlarda ifade edilmiştir. Bu cümleden hareketle, tüm bu değerlemeler sonucu, yasal ve idari düzenleme ihtiyacının olduğu, kurumsal kapasitenin artırılmasına yönelik çalışmaya ihtiyaç bulunduğu, izleme ve takiple görevli işlemler ve insan gücünün eğitilmesi gerektiği, muhasebeleştirme işlemlerinin takibi ve bu konularla ilgili kişilerin kurumlardan destek alarak uygulama birliği sağlanması yönünde adımlar atılması gerektiğine vurgu yapmak istiyorum.

Bu düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.