KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, sayın basın mensupları; konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım sunumunuz için teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum.

Bakan olduktan sonra sorunları tespit ve çözüme yönelik görüşleriniz için de kutluyorum. Biz, ifade ettiğiniz gibi, eğitimi millî, memleket meselesi olarak görüyoruz; milletin, eğitimin hayrına yapacağınız her işte de sizi ve Hükûmeti destekleyeceğimizi ifade etmek istiyorum.

Bu çerçevede bakıldığı zaman aslında siz vizyon belgesinde 2023 Vizyon Belgesi'nde temel sorun alanlarını tespit ederek kamuoyuna da duyurdunuz ama burada mesela "okullar arası farklılıkların azaltılması" derken okullar arasında farklılıkların olduğu anlaşılıyor. "Okulların çocuklar için yaşanabilir alanlar hâline dönüştürülmesi" derken şu anda yeterince bu alana dönüşmediği tespiti var. "Sınav baskısının azaltılması" derken bir sınav baskısının olduğu anlaşılıyor. Bunu uzatmak mümkün. Kuşkusuz bunlar var ki siz de tespit ettiniz.

Şimdi, aslında sorunun özetini de yine konuşmanızın başında ifade ettiniz, şöyle dediniz: "Niceliğe dair atılımların nitelikle tamamlanmasını öngörüyoruz." Biz de tam da doğrusu böyle düşünüyoruz. Evet, birtakım işler yapıldı, özellikle fiziki, teknolojik kapasitenin geliştirilmesi anlamında ancak eğitimin nitelikle ilgili ciddi sorunları var.

Eğitimle ilgili değerlendirme yaparken birkaç başlık altında toplayarak yapmak istiyorum. Bunlardan birincisi eğitim politikaları ve müfredat. Özellikle müfredat konusu çok konjonktürel gelişmelere bağlı olarak değişen bir hâl aldı son zamanlarda. Örneğin 2005 yılında Avrupa Birliğiyle bir müzakere zemini başladı, bundan sonra bütün eğitim müfredatından Avrupa Birliğini öne çıkartan, onunla ilgili çok daha olumlu, pozitif şeyler ortaya koyan bir müfredat düzenledik, daha sonra ilişkiler iyi olmayınca bunları çıkarttık, değiştirdik. Hâlbuki bizim millî, kalıcı... Konjoktüre göre değişenler olacaktır kuşkusuz çünkü dinamik bir şey bu ama bununla beraber biz çocukken yurttaşlık bilgisi dersleri vardı, vatandaşlık bilgisi dersleri vardı, temel konular orada verilirdi, bunun gibi bir şeyin çocuklarımıza verilmesi lazım. Yani müfredatın millîliği meselesi oldukça önemli.

İkincisi, fiziki, teknolojik ve mali kapasitede, az önce de ifade ettiğim gibi, burada hem derslikler sayısındaki artış hem öğretmen başına düşen öğrenci gibi oranlar bakımından bir iyileşme olduğu süreç içerisinde görülüyor.

Üçüncüsü, eğitime erişim, eğitimde kalite ve daha önemlisi de fırsat eşitliği meselesi. Burada az önce konuştuğumuz sizin de tespitleriniz arasında var olan sorunlu olan burası diye değerlendiriyorum. Sınav sisteminde bir istikrarın olması, kalacak mı, kalkacak mı, olacaksa nasıl olacak, bunun öngörülebilir olması lazım. Ben 2 çocuk sahibiyim, 2 çocuğumda da bunun mağduru olduk. Bir tanesinde okul süresi, işte üç yıldan dört yıla çıktı, bir tanesinde TEOG vardı kalktı, başka bir şey geldi; bunu yaşayan bir veli olarak söylüyorum aynı zamanda.

Dördüncüsü, organizasyon ve kurumsal yapılar. Ee, burada da siz de yine konuşmanızda ifade ettiniz. Biz de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle beraber Türkiye'nin bir üst farzla bütün kurumlarıyla beraber yeniden inşasına fırsat ve zemin hazırlayacak bir sistem değişikliği olarak bunu görüyoruz. Eğitimde de bunun bu anlamda bir fırsat olmasını, fırsata dönüştürülmesini umuyoruz.

Beşincisi, insan gücü ve tabii ki öğretmenlerimiz.

Şimdi, öğretmenleri ifade ettiniz. Kamuda 950 bin civarında öğretmen var; bunların mali ve sosyal haklarıyla ilgili çok ciddi problemler var, çalışma şartlarıyla ilgili problemler var, bir de bunların kadro meselesiyle ilgili problemler var. Anayasa'nın 128'inci maddesi "Devletin asli ve sürekli işlerini gören kamu görevlilerine 'memur' denilir." diyor veya "Memurlar eliyle gördürülür." diyor. Şimdi, burada, eğer eğitim hizmeti devletin asli ve sürekli bir işiyse memurlar eliyle gördürülmesi lazım. Dolayısıyla ücretli, sözleşmeli, vekil ve benzeri statüdeki öğretmen istihdamından bu anlamda vazgeçilmesi lazım. Şüphesiz bunlar bir ihtiyaçtan kaynaklı olarak geçmiş dönemde ortaya çıkmış ama bunları yine kadro mantığı içerisinde çözebiliriz diye düşünüyorum.

Bunun dışında, öğretmenlerimizin mali ve sosyal haklarıyla ilgili problemlerine ve bizim taleplerimize ileride değineceğim ama nitelik problemi önemliyse ve biz sizin dediğiniz gibi niceliğe dair atılımları nitelikli hâle getirmeye gayret ediyorsak önce eğiticilerin eğitimini yapmamız lazım, çocuklarımızı eğitecek olan eğitmenlerin kaliteli hâle getirilmesi lazım; bunun da akşamdan sabaha yapılacak bir iş olmadığını düşünüyorum. Kuşkusuz hizmet içi eğitimlerle bunlar sağlanabilir ancak üniversitelerin eğitici yetiştiren yükseköğretim kurumlarının kalifikasyonunun yükseltilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Son olarak da eğitim istihdam ilişkisi meselesi var. Şimdi, şu söyleniyor Sayın Bakanım: Önümüzdeki otuz yıl içerisinde bugünkü mesleklerin yüzde 80-90'ının artık olmayacağı ifade ediliyor; demek ki önümüzdeki otuz yıl içerisinde yepyeni meslekler ortaya çıkacak. Peki, bizim yükseköğretim sistemimiz veya ortaöğretim sistemimizde buna uygun olacak şekilde altyapı hazırlığımız var mı? İşte, bir dönem ziraat fakülteleri kurmuşuz, sonrasında bir sürü ziraat mühendisi açıkta, bir dönem işte, makine mühendisliği kurmuşuz, onlar açıkta ve şimdi hukuk fakülteleri kuruyoruz bol bol ee, onlar açıkta olmaya başlayacak. Ee, o zaman yeni çağın dinamiklerine göre oluşacak meslekler nelerdir? Bunlara yönelik bir çalışmamız var mı ve onlara ilişkin bir yükseköğretim planlamamız var mı? Yine sanayiyle ilişkisini kurmak bakımından bunları önemli görüyoruz.

Bize göre Türk milletine mensubiyetin gurur ve şuuruna sahip, manevi ve kültürel değerlerimizi özümsemiş, düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni gelişmelere açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılığı yüksek, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci, demokrat, erdemli ve inançlı nesillerin yetiştirilmesi eğitimin politikamızın temel amacı olmalıdır. Çocuklarımıza dini inanç, etnik köken ve felsefi düşüncelerine bakılmaksızın eğitim ve öğretimde imkân ve fırsat eşitliği sağlanmalı, toplumun bütün fertlerinin ilgi, eğilim ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmesi esas olmalıdır.

Eğitim politikaları yüksek medeniyet perspektifine dayanan bir anlayışla kurgulanmalıdır. Öğretim programları düşünme ve öğrenmeyi öğretmeye odaklı, bilgiye erişen, bilgiyi analiz edip işleyerek değerler sürecine aktarma yetenekleri geliştirilmiş ekip çalışmasına uyumlu bireylerin yetiştirilmesi hedeflerine dönük olarak ele alınmalıdır.

Tabii, tüm mesele, bunun nasıl, hangi yöntem ve araçlarla yapılabileceği konusudur. Bu konuda da zatıâlinizin yetkinliğine ve yeteneğinize inanıyoruz.

Millî bütünlük bilincinin geliştirilmesi, ahlaki, manevi değerlerin güçlendirilmesi ve sosyalleşmenin sağlanması için okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve bu yaş grubundaki nüfusun daha erken yaşta örgün eğitim programı kapsamına alınması sağlanmalıdır. Fizikî mekân, insan gücü ve program imkânları geliştirilerek okul öncesi eğitim kademesinde yüzde 100 okullaşmanın temin edilmesi, bunun için özel sektörün imkânlarından da istifade edilmesi gerekir.

Eğitimde millî, manevi içerik zenginliğine sahip araç ve gereçlerin kullanımı yetersizdir. Buna yaygınlık kazandırılması gerekir. Çocuklarımızın manevi ve kültürel değerlerimizi özümsemesine yardımcı olacak millî içerik zenginliğine sahip yayın, film ve benzeri eğitim araç ve gereçlerinin üretimi desteklenmeli ve kullanımı sağlanmalıdır.

Türklüğün ve İslam'ın millî ve manevi değerlerini yaşayan ve yaşatan Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Hacı Bayram Veli ve Yunus Emre gibi önder şahsiyetlerin hayatı ve felsefesi ortaöğretimde seçmeli ders olarak okutulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aksu, buyurun.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Manevi ve kültürel yozlaşmaya karşı Anadolu'da mayalanan bilgi ve hikmet genç kuşaklara aktarılmalıdır. Din kisvesi altında pazarlanmaya çalışılan sapkın akımlara karşı çocuklarımızı korumak için Anadolu irfanını öne çıkaran bir din öğretimi benimsenmelidir.

Üstün zekâlı ve üstün yetenekli öğrencilerin özel eğitim imkânlarına kavuşturulması sağlanarak bu öğrencilere yönelik stratejik bir kariyer planlaması ve yönlendirme sistemi geliştirilmelidir.

Özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin tanımlanması, sınıflandırılması, özel eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması ve denetlenmesi ile eğitim programlarının günün ihtiyaçlarına göre yeniden değerlendirilmesi gereklidir.

Vaktim azaldığı için biraz da problemlere, sorunlara değinmek istiyorum müsaade ederseniz.

Şimdi, özel üniversitelerdeki kontenjan belirlemesiyle ilgili sorunlar var. Burada objektif bir kriter var mıdır? Özel üniversitelerin kontenjan talepleri neye göre değerlendiriliyor? Burada objektif olmayan bazı tespitler ve izinlerin verildiği yönünde bize gelen şikâyetler vardır.

Yine, özel eğitim kurumlarında -ki bunlar çok önemli, önemsiyoruz engelli vatandaşlarımız için- avuç içi okuma olayının kaldırıldığı söyleniyor. Bunun da birtakım istismarlara, suistimallere yol açtığı, çocuk okula gitmediği hâlde gitti gibi gösterildiği yönünde şikâyetler var. Bunlar da kuşkusuz çözülmesi gereken problemler.

Bir diğer mesele, mülakat meselesi ki bunu birçok arkadaşımız da dile getirdi ama ben bir İstanbul milletvekili olarak ve bu anlamda İstanbul'da yaşadığımız ciddi sorunları bilen biri olarak ifade etmek istiyorum. Ek-2 denilen, öğretmenlerin işte, hizmet yılına, kalitesine göre, işte bu verilen sicile göre bir değerlendirme var. Şimdi, İstanbul'da buradaki ilk 40 kişi arasından mülakatta müdürlük sınavında, müdür yardımcılığı sınavında kazanan kimse yok. Bildiğimiz insanlar var bunların içerisinde. İnsanların yaşadıkları, doğdukları şehrin plaka numarasının not olarak verilmek suretiyle mülakat notu verildiği dahi oldu. Dolayısıyla burada ki varsa bir sendika baskısının, vesairenin ortadan kaldırılarak nesnel, objektif kurallar neyse buna göre hareket edilmesi hepimizin, özellikle de siz yönetenlerin vicdani ve ahlaki sorumluluğudur diye düşünüyorum.

Yine, bir başka sıkıntı; 1416'ya tabi olarak yurt dışına gönderilen mecburi hizmet yükümlüsü ancak farklı sebeplerle bu yükümlülüğü yerine getirememiş olanlardan bir grup var. Tüm milletvekillerini dolaşıyorlar, muhtemelen size de ulaşıyorlar. Geçmişte bir düzenleme yapılmış, bunlara af getirilmiş; böyle talepleri var hatta işte...

BAŞKAN - Sayın Aksu, toparlarsanız...

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Hemen toparlıyorum.

Bunlara ilişkin bir şeyiniz var mı? Onu da söylemiş olayım.

Evet, bütçede hem gayri safi yurt içi hasılaya oranı bakımından hem de genel tüm bütçe ödeneklerine oranı bakımından eğitim bütçesinde bir azalma var. Toplam nominal rakam olarak yüksek görünmesi bu gerçeği değiştirmiyor. Sayın Kalaycı da söyledi, eğitimde tasarruf olmaz ama kuşkusuz bunlar eğer fizikî yatırımlarla ilgili bir tasarrufsa bunlar kabul edilebilir olur.

Yine son olarak da şunu ifade ediyorum: Sayıştay raporlarında önemli tespitler var, bunlar dile getirildi ama ben sadece Türkiye'deki öğretmen ihtiyacı olarak belirlenen, ifade edilen ki Sayıştayın tespitine göre 153.640 öğretmen eksiği var; oysa 400 bin civarında da atanamayan öğretmen var. Bunları, bu eksikliği giderelim.

Yine İstanbul'da da 28.721 öğretmen açığının olduğunu Sayıştay ifade ediyor. Bu eksikliklerin de giderilmesini talep ediyoruz, umuyoruz.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum.