| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1186) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 07 .11.2018 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Ya dün aslında konuşmamda da değinmiştim, yeni sistemde bu yasayı burada bizler yapacağız. Komisyon üyeleri ve tabii ki Meclisin diğer milletvekillerinin katılımıyla yasa tartışmalarının devam etmesi gerektiğini ve burada...
Çok gürültü var Sayın Başkan, müdahale ederseniz...
HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan telefonla konuşuyor zaten.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Dün de ifade etmiştim, baştan söylüyorum: Bu yeni sistemde artık tasarı değil, bunların birer teklif olduğunu ve teklif sahibi milletvekillerinin bizim önümüze -parlamenterler olarak- bir teklif getirdiklerini ve Komisyonda bütün ayrıntılarıyla bunları tartışmamızın elzem olduğunu ifade etmiştim, o görüşümü yineliyorum. Bu nedenle, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili partimiz adına Komisyon üyelerimizin verdiği önerge aslında üç gündür burada konuşulan bütün ayrıntıları özetler nitelikte bir önergedir çünkü kanunların yapım yeri olan, esas itibarıyla mutfağı olan komisyonlarda Anayasa'ya aykırılığı normalde Anayasa Komisyonunun değerlendirmesi gerekir ve bunu araştırma raporu düzenleyen üyelerin ilk elden İç Tüzük 38'e göre bunu Anayasa Komisyonuna göndermesi gerekiyordu ya da Anayasa açısından incelendiğini ve Anayasa'ya aykırılık yoksa, olmadığını tespit ederek o raporu Komisyonun önüne sunması gerekiyordu. Fakat maalesef inceleme raporunda Anayasa'ya aykırılık yönünden bir inceleme yapıldığına dair hiçbir ibare bulunmamaktadır ve normalde şu anda da Anayasa'ya aykırılık komisyon çalışmaları süresince ve Genel Kurula indikten sonra da her zaman ileri sürülebilecek bir itirazdır çünkü Anayasa'ya aykırı kanun yapılamaz, hepimizi bağlayan temel hükümler ana hükümler Anayasa'da yer almaktadır.
Şimdi, önergemizde de ifade ettiğimiz üzere Sayın Başkan 2'nci maddeden başlayarak Anayasa'ya aykırılıkları genel hatlarıyla ifade etmek istiyorum. 2'nci madde esas itibarıyla şudur: Türkiye'nin laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu ve başlangıçta belirtilen ilkelere dayalı olduğu, demokratik olduğu bir temel hüküm olarak zikredilmiştir, dercedilmiştir.
Yine Anayasa'nın 10'uncu maddesinde: Herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksiniz kanun önünde eşit olduğu yine yazılmıştır. Anayasa'nın temel iki hükmünden söz ediyorum.
2'nci maddeye niye aykırı bizim önümüzdeki kanun teklifi? Çünkü bu maddeler şu anda 5'inci maddede yer alan KHK'lerle ihraç edilen hekimlerin bir sağlık kuruluşunda haklarında herhangi bir hüküm olmadan, haklarında bir mahkûmiyet, soruşturma, kovuşturma ve benzeri bir sicil kaydı ya da bir engel olmadan çalışmalarının engellenmesi en başta hukuk devleti ilkesine aykırıdır çünkü hukuk devleti ilkesi bütün işlemlerin ama bütün işlemlerin Anayasa'ya uygun olması, hukuka uygun olması anlamına gelir. Aksi -hukuk devleti ilkesini dikkate almazsak- her şeyi bizler parlamenterler olarak da keyfî olarak yapma özgürlüğüne sahip değiliz.
Yine 10'uncu maddede hekimler arasında bir eşitsizlik meydana geliyor. Yani bazı hekimler KHK'yle ihraç edilmemiş ama bazı hekimler KHK'yle ihraç edilmiş. En basit bakış açısı budur ve üstelik haklarında "iltisak" adı altında bir tespit yapılmış. Şimdi, basından ve kamuoyundan ve Meclisten geçen dönemde izlediğimiz kadarıyla, bu konuda çokça haksız, iltisak gerekçesiyle ihraç edilen kamu personeli var. Bunların bir kısmını OHAL Komisyonu tespit etti, bir kısmı sonradan geri alındı, yeni KHK'lerle geri alındı, bir kısmı özellikle yargıdaki mesele peyderpey, ara ara sürekli bu ihraçlar arttırıldı. Bu ne anlama geliyor? Demek ki bu kararları veren, bu ihraçları yapan kurum da aslında o kadar net değil, kesin karar veremiyor, sonradan kararını geri alıyor, OHAL Komisyonu geri alabiliyor ve bu nedenle... Hatta dönemin Başbakanı Sayın Binali Yıldırım şöyle bir konuşma yapmıştı: "Kurunun yanında yaşta yanabiliyor" gibi -yani tam kavramı hatırlamıyorum ama- böyle bir açıklama da yaptı. Bu ne demek? "Biz hata yapmış olabiliriz." demek. Zaten hata yapmamak sadece Allah'a mahsustur. Yani ihraçlarda da hata yapılmış olabilir. Anayasa 10'da buna ilişkin çok açık düzenleme içeriyor.
Başka bir aykırılık maddesi 11'inci madde. Hukuk devletiyle bağlantılı düşünecek olursak Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz. Ne demek? Çok açık madde aslında, Anayasa'nın en sarih maddelerinden bir tanesi. Bizlerin, hiç birimizin 81 milyon yurttaşın ister vekil olalım, ister memur olalım, ister hamallık yapalım, ister manifaturacılık yapalım, hangi sıfatla olursak olalım 11'inci maddeye göre hepimiz Anayasa'ya bağlıyız, hiçbirimizin diğerinden bir farklılığı, bir üstünlüğü, bir eksikliği yoktur. Bunu nasıl bağlamış Anayasa? Temel hukuk kuralları hepimizi bağlıyor ve hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok, hiç kimsenin hukuk karşısında muafiyeti de yok. Yani ben milletvekiliyim, suç işlediğim iddia ediliyor -şu anki garabeti bir tarafa bırakıyorum tabii, milletvekillerinin hâlâ içerde olması bir yana- benim dönemin bittikten sonra suç işlediğime dair bir kanaat varsa, soruşturma varsa bu hukuk kurallarına göre hesap vermek zorundayım. Yani bu herkesi bağlıyor. İkinci fıkra ne diyor? Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz. İşte, tam da burada hem bizi bağlıyor hem de bu çıkarılmak istenen madde açıkça, tartışma dışı, Anayasa'ya aykırı.
Suçsuzluk karinesi bunun başında geliyor. Bir hekime yaptırım uygulanması için, çalışma hakkının elinden alınabilmesi için mutlaka mahkeme kararıyla kendisi hakkında bir hükmün olması lazım. Sadece hüküm değil, bu hükmün kesinleşmiş olması lazım birde, engel olması lazım. Bu da Anayasa'nın temel ilkelerinden bir tanesi.
Zorla çalıştırma yasağı var, hiç kimse zorla çalıştırılamaz, 18'inci madde ve angaryanın yasak olduğuna dair ve ülke ihtiyaçları vesaire... Yani burada çalışma hakkının tersten bir yorumu var Anayasa'da. Şimdi zorla çalıştıramayacağınız gibi mefhumumuhalifinden kimseyi çalışma hakkından da menedemezsiniz. Çalışma hakkı bir ödevdir aynı zamanda ve bir haktır, burada tersten böyle bir ihlal var.
38'inci madde, yine bam tellerinden bir tanesi, kimse işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiil... O bizim şu anki ilgilimiz değil. Demin söylediğim maddeyi önceden söyledim, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz. Şimdi, bu çok çok temel bir ilke. Burada biz doktorlara ne diyoruz? Biz değil tabii ki teklif verenler, diyor ki: Sizin suçunuzu tespit edemedik, sizin hakkınızda ceza davası açmadık, siz suçlusunuz diyemiyoruz, sizin hakkınızda mahkeme de karar veremiyor çünkü suçlu değilsiniz ama iltisaklı olduğunuza dair bir KHK hükmü var deniyor -KHK'yle de bir ihraç tasarrufu var. Nedir? Bakanlar Kuruluna MGK'nın tavsiyesi vesaire biliyoruz o süreci, ayrıntıya girmiyorum- ve biz -teklifi verenler- onu esas alarak sizin çalışma hakkınızı elinizden alıyoruz. Yani meali bu, çalışamazsınız diyor. Peki, o zaman bu Anayasa'da bu bir cezadır. Bu çalışamama yaptırımı hele hele özel hastanelerde... Zaten KHK'yle -hukuk dışı, Anayasa'ya aykırı, onlara sonradan karar verilecek onu tartışmıyorum bile ama- kamu, devlet şunu demiş, haklı bulduğumdan değil, asla bu yanlış anlaşılmasın, basın da izliyor: "Ben seninle kamuda çalışmıyorum." diyor. Kamuda, devlet hastanelerinde, kamu kurumlarında hani kendince bir tasarrufta bulunmuş. Bu da haksız, kabul edilemez, ona ilişkin yargı süreci devam ediyor çünkü suçlu değil, kamu kurumunda çalışmaması için suçluluğu hükmen sabit olması gerekiyor ama bu da geçmiş. Şimdi diyor ki: "Sadece kamu kurumlarında değil, özel hastanelerde de çalışamazsın, SGK'yle anlaşması olan hastanelerle çalışamazsın." diyor. Bu ne demek? Özel hastanelerde de çalışma hakkını yine aynı hukuksuzluk garabetiyle engellemek demek. Şimdi SGK'yle anlaşması olmayan hastanenin bir elin parmaklarını geçmediğini Komisyon üyemiz anlattı, özel muayenehaneciliğin kalmadığını, bu konuda hiç kimsenin kendi iaşesini karşılayamayacağını da biliyoruz. Bu konuda çok konuşma yapıldı, o yüzden tekrara girmeyeceğim. Ama şu çok açık yani burada artık keyfiyeti de aşan, asla keyfî diyemeyeceğim kadar ağır bir yaptırım var. "Özel hastanelerde çalışamazsın." demek "Seni açlığa mahkûm ediyorum." demektir. Bir doktora söylüyor bunu. O doktor altı yıl tıp fakültesi okumuş, uzmansa dört yılda almış uzmanlığını, doçentse en az on yılda doçent olabilmiş, profesörse bir on beş yıl daha, yaklaşık otuz yıllık bir ihtisastan söz ediyoruz. "Özel hastanede çalışamazsın." demek işte Anayasa 38'e de bu yönüyle açıkça aykırı.
Ceza sorumluğunun şahsiliği, şimdi demin sayın vekilim anlattı, Sayın Güzel, örnekler verdi. Neymiş? Babası şuradaymış, annesi şurada -tırnak içinde- ceza almış ya da yakalanmış ya da tutuklanmış ya da bir partiye üye. Şimdi, diyor ki: "Seni bu yüzden güvenlik soruşturmasından geçirmiyorum." Ve bu gerekçede, biz okuyoruz bunu bir de, okuyoruz gerekçesinde, gizli değil bu. Gizli olsa bile biz milletvekilleri olarak bunu elde edebiliyoruz ya da iltisak nasıl tespit edilmiş? "İltisak" kavramını burada tartışmıştım, yine tekrara girmiyorum. Nedir iltisak? Türk Dil Kurumundaki bunun karşılığı zaten buradaki kastı ve kapsamı karşılamıyor. Yüzde 99,9, bildiğimiz örneklerden, aldığımız başvurulardan ve kendi tanıklıklarımızdan, kendi taraf olduğumuz vakalardan bu iltisak kavramının aile, eş, dost, akraba, kardeş, yeğen, baldız, her neyse çok geniş bir kesimi kapsadığını biliyoruz. Ya, bir ailede bir kişi AK PARTİ üyesi olabilir, bir kişi HDP olabilir, bir kişi CHP olabilir herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü var. Herkesin kendi kararını verme hakkı var. Herkesin siyasi tercihlerini kişisel olarak 18 yaşından sonra karar alma hakkı ve yetkisi var. Şimdi, burada aileyle, çevreyle, iltisaklı kabul edilenler işte ceza sorumluluğunun şahsiliğini doğrudan kaldırıyor, Anayasa'ya aykırı. Cezayı kardeşine değil, kendisine veriyorsunuz. Ayrıca, iltisaklıysa o cezasını çekecek zaten. Siz çocuğunuzun sizin yüzünüzden bir yaptırıma maruz kalmasının ağırlığını düşünebiliyor musunuz ya da kardeşinizin ya da eşinizin ya da babanızın ya da kuzeninizin ya da yeğeninizin? Yani burada sözünü ettiğimiz KHK garabeti, burada daha ileri bir düzeye sıçratılarak sadece çalışma özgürlüğünü engellemek keyfiyeti değil, bu artık bir intikam mı diyelim, bir keyfiyette sınırsızlık mı diyelim... Yani emin olun hukukta bunun bir karşılığı yok. Ben bu nedenle dün ısrarla teklif sahiplerine "Lütfen, bize anlatın." dedim. Yani ben bir hukukçu olarak, bir milletvekili olarak bu 5'inci maddedeki mantığı anlamak istiyorum, gerçekten istiyorum. Dün Sayın Demircan bir kısım meseleleri açıkladı ama kesinlikle, hukuk açısından, terör, terörizmle mücadele gibi cümleler kurdu ama bunun bu maddeyle bağını kurmadı. Bağ kurması gerekiyor çünkü Anayasa'ya aykırı bir maddeyi konuşuyoruz burada. Yani Türkiye şu anda diyelim ki tehdit altında, tehlike altında, savaş ortamında, bir dolu gerekçe ileri sürebilir ama bu Anayasa'yı askıya alma gerekçesi değildir. Bu Anayasa'daki hükümlere aykırı işlem yapma gerekçesi değildir. Bu "Ben istediğim kanunu Anayasa'ya aykırı çıkarırım."ın gerekçesi değildir. Binlerce insanın, çevresiyle beraber yüz binlerce yurttaşın ve etkisiyle beraber, adaletsizlik duygusu, vicdan boyutu, bu konuda hukuk devletinin sarsılması boyutunun milyonları etkilediğini göz ardı edemeyiz. Yani şu anda tıp fakültesine giden öğrenciler -emin olun dünden beridir telefonlarımız üç gündür kilitlenmiş, gelen mesajların haddi hesabı yok, burada açıklasak günlerce konuşmamız lazım- üniversite sınavına girmemiş olanlar, girmiş olanlar, tıp fakültesinde okuyanlar, tıp fakültesini bitirenler hepsi şunu diyor: Bizim çalışma güvenliğimiz yok artık. Yarın öbür gün güvenlik soruşturmasına takılabiliriz. Ben bitirsem "iltisaklı" diye atılabilirim. Ben bundan dolayı çalışamayacak mıyım? Şimdi, bu sorular çok haklı sorular. Bir de bu sadece şimdiyi ilgilendirmiyor, geleceği de tehdit altına alıyor. Neden? Çünkü her yıl binlerce -rakamı bilmediğim için binlerce diyorum- insan tıp fakültesinden mezun oluyor, güvenlik soruşturması da bir usul, takılabilir ve tıp öğrencisinin -şu anda tıp konuştuğumuz için söylüyorum- bu tehdidi kendi üzerinde hissetmesinden daha doğal bir şey olamaz hem de kazanılması en zor olan fakültelerden birinden söz ediyoruz. Hepimizin mutlaka gittiği, ihtiyaç duyduğu bir meslek dalından söz ediyoruz. Bu nedenle burada kişi özgürlüğü -arkadaşlarımızın sunduğu önergede yok ama- ve güvenliği de kalmamıştır. Kimse kendini güvende hissetmez. Yani "hukuk devleti" demek benim mevcut anayasal sınırlar içinde kendimi güvende hissetmem demektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda sayısız kararı vardır: Kişi özgürlüğü ve güvenliği. Ben Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak çalışma özgürlüğü ve güvenliğini Anayasa'dan alıyorum; bu konuda tehdit olmadığını, üniversiteyi bitirirsem, hukuk fakültesini, avukatlık yapabileceğimi Anayasa'dan alıyorum, ilgili mevzuattan alıyorum. Ben tıp fakültesini bitirdiğimde uzmanlık yapamasam da profesör olamasam da sınavlarla, doktor olabileceğimi yine mevcut yasal mevzuattan alıyorum. Şimdi, bu benim özgürlüğümü ve güvenlik hakkımı doğrudan ortadan kaldırıyor.
"Çalışma ve sözleşme hürriyeti." Anayasa madde 48: "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır." diyor. Şimdi, burada çalışma hakkı, aynı zamanda özel hastanelerde çalışmak bir sözleşmeyi de gerektiriyor. Bunlar sözleşme yapıyorlar; değil mi? Yani doktor arkadaşlar var burada. Özel kurumlarda çalışmak devlet kurumlarında çalışmak gibi değildir. Kamu kurumunda bellidir standartlar, memur olursunuz, onun maaşı, özel güvenlik hakkı, özlük hakları falan ama diğerinde sözleşme yapıyorsunuz. Siz kendi akademik unvanınıza göre, kendi çalışma performansınıza göre ve çalışacağınız yeri seçme hakkına da sahipsiniz. Yani bin tane özel hastane var, yüz tanesinden size teklif gelmiştir, siz bir tanesini tercih edersiniz yani bir zorunluluğunuz yoktur, bu bir özgürlüktür, çalışma özgürlüğüdür ve seçme özgürlüğüdür, sözleşme özgürlüğüdür. Şimdi, önümüzdeki 5'inci maddede bunların tümü, ama söylediğim asgari maddeler, çıkarsam şu Anayasa'yı, emin olun -dünden beri söylendiği için tekrar etmiyorum- en az 10 madde daha bulurum yani bu kanun teklifinin bu kadar farklı maddeye birden aykırılığını anlatabilirim.
Şimdi, bir de 38'inci maddeyi söylemiştim zaten başta. Onun da bir daha ısrarla ve ısrarla altını çizmek istiyorum. 38 sadece şunu demiyor: Anayasa'ya uygunluk denetiminin ilk başta yapılması gerekiyor ama yapılmamışsa bu Anayasa'ya aykırı bir maddeyi, hiç bu maddeyi, 38'i dikkate almadan ve ileri sürmeden...
Sayın Başkan, çok gürültü var, emin olun kendi sesimi duymuyorum, galiba sıkıcı konuşuyorum ama.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, sayın vekili dinleyelim lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Toparlıyorum çünkü.
KANİ BEKO (İzmir) - Sayın Vekilim, sizi dinliyorum ben.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - İnsicam gitti tabii, toparlıyordum hâlbuki.
BAŞKAN - Buyurun, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - İç Tüzük 38 çok önemli ve şu anda gündeme gelmesi de bu yüzden hayati. Başta incelenmemiş. Anayasa'ya aykırılık boyutuyla bizim elimizde rapor var. Bu raporda Anayasa'ya uygunluk denetimini Komisyon, raporu hazırlayanlar yapmamış. Ama bu kazanılmış, Komisyon Başkanının ve Divanının kazandığı bir hak değil. Bu, Anayasa'ya aykırılık yönünden bir daha görüşmeyeceğiz anlamına asla gelmiyor. Bu, kanun koyucunun zaten amacına aykırı çünkü kanun koyucu temel yasa olan Anayasa'da çok net söylemiş: Kanunlar anayasaya aykırı olamaz olursa Anayasa Mahkemesi iptal eder. Yani bunu hukuk fakültesinde hukuk başlangıcı derslerinden biliyoruz ve bunu her vatandaş bilmek zorunda. Şimdi, açıkça Anayasa'ya aykırı 5'inci madde var. Bu nedenle, bu maddenin Anayasa'ya aykırı olması sebebiyle tümden geri çekilmesi gerekiyor. Yani diğer maddelerde -diyelim ki- topluma faydalı, ilaç sektörüyle ilgili, gıdalarla ilgili birçok farklı başlıkta maddeler var, onları görüşmeye devam edebiliriz, biz gerekli katkıyı sunmaya hazırız parti olarak, hepsini tartışalım, konuşalım ama 5'inci madde için çok net ve kesin... Görüşümüz değil bu, bizim görüşümüz değil, siyasi bir görüşten söz etmiyorum. Ben HDP'li olmasaydım da şu anda hangi sırada olursa olsun otursaydım Anayasa'yı aynı şekilde yorumlardım. Anayasa bana farklı yorum hakkı vermiyor çünkü. Siyasi düşünceme göre "Sen Anayasa'yı farklı yorumlayabilirsin." hakkımız yok. Siyaseti farklı yorumlayabiliriz, gelişmeleri kendi ideolojimize göre, kendi yaşam felsefemize göre, kendi yetişme koşullarımıza ve hayata bakış açımıza göre farklı yorumlayabiliriz ama kanunların Anayasa'ya aykırı olmayacağı hükmü emredici bir hükümdür ve bizim milletvekilleri olarak, Komisyon olarak buna aykırı bir kanun maddesini kabul etme yetkimiz yoktur. Bunu yapsak bunun adı "keyfiyet" olur ve bu Genel Kurulda değişir bir şekilde, değişmezse Anayasa Mahkemesine gider, Anayasa Mahkemesinde olmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gider, mutlaka değişir ama o arada kaybedilen canlar, kaybedilen insanlar, kaybedilen emek, bu kadar manevi acı, bu kadar büyük bir sarsıntıya hiçbirimizin hakkı yok. Bütün Komisyon üyelerine bir kez daha çağrıda bulunuyorum, tabii ki Bakanlığa: Gelin, lütfen, şu maddeyi bu mutfakta yenilebilir hâle getirelim çünkü aksi bu yemeğin zehirli olduğu anlamına geliyor ve biz zehirli bir yemek yapamayız. Biz kendi elimizde Anayasa'ya aykırılığı zehir olarak... Metafor olarak söylüyorum. Anayasa'ya aykırı bir madde zehirli bir yemektir ve biz bu zehirli yemeği servis edersek Genel Kurula, Genel Kurula şunu demiş olacak Sağlık Komisyonu: "Ben bu yemeği sağlığınıza zararlı, zehirli, Anayasa'ya aykırı, yemek yapmanın kurallarına aykırı bir şekilde yaptım. Siz yiyemezsiniz." demektir aslında. Bu nedenle çağrım Komisyon üyelerinedir ve tabii ki teklif sahiplerinedir. Bunu düzeltmek emin olun yarım saatimizi almaz. Mesela, aklıma ilk gelen, düşünmeden söylüyorum: Hakkında mahkûmiyet hükmü olmayan hekimler sağlık kuruluşlarında çalışabilir, SGK'yle anlaşması olanlar da. Zaten hakkında mahkûmiyet hükmü varsa kamu kurumunda çalışamıyor. Biz şeyi de engelleyelim: Tamam, kabul, kabul edelim, arkadaşlarıma da danışmadım emin olun, şu anda spontane söylüyorum. Mahkûmiyet kararı varsa özelde de çalışamasın, şu anda çalışabiliyor çünkü yani öyle bir şey var ama karar olmadan niye engelleyelim yani hangi mantıkla?
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN - Evet, Sayın Beştaş beş dakika demiştiniz ama yirmi beş dakika oldu. Teşekkür ederim yine de.
MURAT EMİR (Ankara) - Benim konuşmam gerçekten iki dakika .
BAŞKAN - Bir dakika... Önergeler bitsin, ondan sonra...
Arkadaşlar, önergeyi oylarınıza sunuyorum ... Kabul edenler...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Anayasa'ya aykırı sayın milletvekilleri.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Anayasa'ya aykırılık açısından arkadaşlar...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - CHP de isterse destek verebilir ya da diğer partiler.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Veriyor, veriyor.
ABDULLAH AĞRALI (Konya) - Arkadaşlar, niye baskı uyguluyorsunuz CHP'ye ya?
BAŞKAN - Baskı yapmayın lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yok, ben "El kaldırabilirler." diye söyledim, biz de kaldırdık.