| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Komisyon Başkanı Şenel Yediyıldız'ın açıklamasına ve (2/1186) esas numaralı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesinin kanun metninden çıkarılmasını ümit ettiğine ilişkin açıklaması |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 07 .11.2018 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, Teşekkür ederim.
Değerli Komisyon üyeleri, değerli basın mensupları; öncelikle hepinize geçmiş olsun. Tabii, dün bu Sağlık Komisyonunun önemini, nasıl çalışması gerektiğini, bu Komisyonun uyum içinde çalışırsa neler yapabildiğini konuşmuştuk ve hepimiz beyaz önlüklüler olarak bu beyaz önlüklerimizin kir ve leke kaldırmayacağını söylemiştik. Sağlık Komisyonu da diğer komisyonlara göre yaptıkları işler, geçmişleri... Örneğin, hemen sağ tarafımda oturan Ali Şeker mevcut Sağlık Bakanımız asistanken onun interniydi. Şimdi, komisyonlarda çok rastlanan şeyler değil bunlar, belki Adalet Komisyonunda biraz birlikte çalışmış, görev almış arkadaşlar oluyor, gerçi her 5 kişiden 4'ü ihraç olduğu için o olasılık artık iyice düştü ama. Bunun dışında bu Sağlık Komisyonu, edilmiş olan ortak yeminler, deontoloji tüzükleri, meslek ahlakı gereği ve ne dersek diyelim, siyasetin süzgeci elbette meslek örgütlerinin süzgecinden farklıdır ama yine de bir siyasetin imbiğinden damıtılıp bu Komisyon salonuna hangi siyasi görüşten olursa olsun gelmiş kişilerin hem meslekleriyle, mesleki geçmişleriyle, etik değerlerle ilgili yaklaşımları ortadadır ve elbette tüm meslek mensupları gibi ama belki de bu konularda çok daha titizlenmiş kişilerden oluşurlar. Ayrıca, bu Komisyona sağlık meslek mensubu olmaksızın katkı veren -Komisyon Aile Komisyonuna da baktığı için- kadın meselesine son derece duyarlı milletvekilleri var. Onlar zaten şiddetin en çok mağduru olan kitlesinin sorununa çözüm üretmeye veya kimsesiz çocuklar gibi siyasetin üzerinde uzlaşabileceği temel alanlar üzerine konuşmaya gayret ediyorlar. Sosyal güvenlik alanı var. Sosyal güvenlik devletin şefkatli sol elini temsil ediyor. Birileri alırken bu veren elini temsil ediyor. Böyle bir Komisyonda bu ellerin bir kez hep demokrasiye kalkması lazım, insan haklarına, hasta haklarına kalkması lazım. Bu Komisyonun üyelerinin ellerinin birbirine kalkmaması lazım.
Şimdi, Parlamentodayız ve Parlamento "konuşulan yer" demek. Bu yüzden iktidar partisi ve muhalefet partileri arasından bir ilişki denklemi kurulduğunda burada bazı eşitlikler bile eşitsizlik üretir. Örneğin, bir kooperatif düşünün. Kooperatif bir ortak satın alma kooperatifi. Bu kooperatif üyelerinden bir tanesi yüzde 99'luk alım yapıyor, öbürü yüzde 1'lik veya yüzde 5'lik alım yapıyor. Siz, kooperatif az bulunur bir ürün bulduğunda "İkisi de üyemdir." diye ikisine eşit miktarda verirseniz kooperatife sahip çıkan ile kooperatiften yararlanana sağladığınız eşitlik bir eşitsizlik üretir. İktidar-muhalefet ilişkileri açısından da parlamentolarda bu meseleler çok düşünülmüş, çok tartışılmış ve belli şeyler yerleşmiştir. Mesela şöyle düşünemezsiniz iktidar partisi mensubu olarak: "Ya, benim 300 milletvekilim var, adamın 20 milletvekili var. Benim ondan 15 kat fazla konuşmam lazım." Böyle bir hesap olmaz. Böyle bir hesap olursa ortada en aykırı fikrin veya en zayıf olanın, en mağdur olanın, en muhtaç olanın hakkının savunulması ve yeterince tartışılmasına yönelik bin yıllık demokratik bir kazanımı görmemiş olursunuz, yok saymış olursunuz. Ve şöyle düşünemezsiniz: "Ya, biz bu kadar adam burada oturuyoruz, muhalefet geçiyor karşımıza, saatlerce konuşuyor, dinliyoruz, biz konuşmuyoruz bile, sabır taşı olsa çatlar. Ben bu işe bir yerde son vereceğim." Şimdi, bu işi dinlemek istemiyorsan, konuşmak istemiyorsan yeterince konuşulduğuna sen karar vermek istiyorsan o zaman bir demokrasi Parlamentosunda olduğunu unuttun demektir. Demokrasi parlamentoları iktidarlara sabır, hoşgörü, alçak gönüllük ve sınırsız bir sabır telkin eder; muhalefet partilerine de hakaret, iftira ve şiddet içermeksizin her şeyi ve mümkün olan en özgür şekilde ifade etmeyi telkin eder. "Filibuster uygulaması" denen bir uygulama parlamenterlere şu hakkı vermektedir evrensel olarak: Ali Şeker bir haksızlığa uğradığını düşünüyorsa ya da haksızlığa uğrayan birinin sorununu yeterince dile getiremediğini düşünüyorsa "filibuster" hakkını kullanır ve sınırsız olarak, ara vermeksizin on dört saat, on beş saat, on altı saat konuşur -ki bunu geçen dönem Sayın Engin Özkoç 4+4+4 görüşmelerinde Millî Eğitim Komisyonunda yaptı, on bir saat elli dakika konuştu- ve siz dinlersiniz. Çünkü sizin elinizde -yani olmaması lazım ama böyle eğri oturup doğru konuşalım- hâkimler, savcılar, Emniyet, valiler, kaymakamlar, genel müdürler, Jandarma, Sahil Güvenlik, yok yok sizde. Ali Şeker'in elinde bir tek enerjisi yettikçe konuşma hakkı var ve bir de tabii bir haksızlığı dile getirmekle ilgili kendi sorumluluğu var. Şimdi, herhangi bir madde görüşülürken buradan birisi çıkıp da o madde üzerinde saatlerce bunu yaparsa makul değildir, kendi arkadaşı da döner der ki: "Ya, ne yapıyorsun sen yani niye yapıyorsun bunu?" O yüzden, parlamentolarda, çok sık başvurulmasa da, en meşru haklardan bir tanesi olan obstrüksiyon, engelleme hakkı başvurulduğunda bir makuliyet arar, o makuliyetten meşruiyet kazanır bu hak. Şimdi, birileri der ki: "İrlanda Parlamentosunda -bu çünkü bütün dünyada son dakika haberi değildir ama ana bülten haberidir- filanca isimli parlamenter 'filibuster' yaptı, on yedi saat konuştu." Ne dersiniz? "Ne için yaptı?" O haberde habercilik ilkeleri gereğince -burada çok tecrübeli Parlamento muhabirleri var- "filibuster"ın gerekçesini yazmazsanız o haber olmamıştır, yanlış haberdir. Muhabir böyle bir haber toparladıysa haber müdürü "İyi de kardeşim, bu adamın derdi neymiş de on yedi saat konuşmuş?" diye sorar.
Şimdi, bu Komisyonda olan bu kavgalar televizyonlarda yer aldığında herkes dönüp bakar "Ne için yapmış?" bunu diye. 5'inci madde için yapıldığı için bu -dediğim gibi- her zaman tercih edilmeyen bir engelleme hakkının makuliyeti gerekçesinden meşruiyet kazanır. Bugün yapılan iş şu: "Madde 5: Bir kişi hakkında mahkeme kararı olmaksızın kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilmişse mahkeme kararı yoksa bile sadece devlette değil, devletten para kazanan Sosyal Güvenlik Kurumuyla sözleşme yapan hiçbir hastanede çalışamaz." Yani doktorlar eğer KHK'yle ihraç edildilerse ağaç kökü yesinler maddesi bu madde. Şimdi, buradaki direnç bu haklılıktan meşruiyet alıyor ve burada siz iktidar olarak kavganın bir parçası olduğunuzda siz haksız duruma düşüyorsunuz ve savunulamaz bir şey yapmış oluyorsunuz. Çünkü doktorların meslek kanununda 28'inci madde var ve diyor ki, tekrar etmeyeceğim, dün gibi detaylı söylemeyeceğim: "Devlete karşı bir suç işlediysen, bir gün bile hapis cezası aldıysan doktorluk yapamazsın." Siz bu maddeyle yetinmeden bir başka madde getiriyorsunuz ve bir gün bile hapis cezası almamışların mesleğini yapamamasıyla ilgili bir arayış gerçekleştiriyorsunuz. Bunun bir makuliyeti yok. İşte, zurnanın zırt dediği yer burası, tartışmanın düğümlendiği yer burası ve o yüzden de hiç istemediğimiz o görüntüler kamuoyuna yansıdı. Ama ben iktidar partisine -bir tavsiye de demeyeyim ama çünkü doğru olmaz, ben size nasıl iktidar olacağınızı değil, iktidar olurken ne işleri yanlış yaptığınızı ve doğrusunun ne olduğuyla bir şey göstermem lazım- tarafsız bir gözlemci olsam, bu siyaset bittikten sonra gelsem derim ki: "Yanlış yapmışsınız dün akşam, çok yanlış yapmışsınız." Çünkü şu sorun değildir: "Madde 5 son derece uzun, on sekiz saat, yirmi saatlik görüşmelerden sonra iktidar partisinin de şu önergesiyle şöyle değişerek geçti." Bu, şudur: Ya, tamam, biri bir şey söylemiş, öbürü bir şey söylemiş ve sabırla müzakere edilmiş, yapılmış, sonunda da oylamada bu karar çıkmış. Bu, iktidar için iyidir iyidir; bu, iktidar için iyidir; bu, iktidar için iyidir. Şu kötüdür: Komisyonda kavga çıktı gecenin üçünde. İktidar partisinin grup başkan vekilleri geldiler, Komisyon üyelerinin pek de aşina olmadığı simalar Komisyon salonuna geldi, bazıları arkadan hilal taktiğini uygulayarak muhalefetin arkasına dolandı ve verilen bir talimatla veya çok da meşru olmayan bir yöntemle Komisyon Başkanı makul ve herkes tarafından makbul bulunan tavrını terk etti...
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Özgür Bey, arkaya gelenler yatıştırmak içindi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bakacağız; tabii, tabii.
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Hep yatıştırdık ya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - ...ve bir anda her şey değişti, madde kavga dövüş sonucunda geçti, o sırada da CHP'li Komisyon üyeleri suyu kıyamadılar meslektaşlarına atmaya, yere çaldılar falan ama görüntüler...
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Bu sulardan ne istiyorlar?
KANİ BEKO (İzmir) - Sayın Başkan, madde geçmedi, öyle bir şey yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bir müsaade ederseniz, ben de onu anlatmaya çalışıyorum.
KANİ BEKO (İzmir) - "Geçti." dedin de.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İktidara bu görüntü yaramaz, iktidara bu görüntü zarar verir. Bunu dostane bir telkin, dostane bir tavsiye olarak söyleyeyim. Siz sabredeceksiniz, muhalefet anlatacak, söyleyecek, itiraz edecek, bütün engelleme haklarını kullanacak ve bunu istemiyorsanız... Dün meşruiyet açısından yürütme ile yasama arasında muvazaalı bir ilişki kurulduğunu ve bunların sarayda hazırlanıp buraya getirildiğini anlatmıştım bir kez buna kökten itiraz etmek lazım ama bir an için -hani deniyor ya, bir an için- bunun Parlamento içinde milletvekilleri eliyle hazırlandığını düşünelim. İnsanların, hem de sağlıkçıların yargısız infazına izin veren bir maddeyi getirmesinin makul olmadığını görüp buradan bunu öğrenerek ayrılmak lazım. Şimdi, bir an için benim dün söylediğim savın doğru olduğunu kabul edelim. Arkadaşlar, bu Komisyonun görmesi gereken şu: Birileri bu Komisyona kendi meslektaşlarına haklarında bir günlük bir ceza olmasa dahi yargısız infaz uygulama maddesinin kabul ettirilmesini dikte ettiriyor. Esas sıkıntı burada, bunu görmek lazım ve yaşananları böyle görmek lazım. Bu Komisyonun dünya kadar üyesi var. Mesela bu üyelerin uzmanlık dalına göre gelip de "Ya, efendim, benim oğlum çok hırçın, buna bir şey yapın." dediğinde hekim milletvekili sorar: "Zamanında yatıyor mu, zamanında kalkıyor mu, ilave bir stresi var mı?" Derse ki: "Lise sonda, üniversiteye hazırlanıyor, gece dörde kadar çalışıyor. Sabah onu..." "Çok makul bu kadar sinirli olması, bu kadar hırçın olması." der. Siz sağlık Komisyonu olarak kendinizi ve bu Komisyonu takip edenleri sağlıksız şartlarda çalıştırıyorsanız, Bülent Başkan burada birazdan söz alacak, söyler. Ben hiç saat on beşte, on altıda bu komisyonlarda kavga çıktığını görmedim. Mesela sabah onda bir kere tekmeleşme olmuştu ama bir gece önceden kalmıştık hep beraber yani sabah on olmuş hâlâ çalışıyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Kötü örnek söylemeyin Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kötü örnek vermemek için kötü örnekleri ortaya çıkaran vasatı, o durumu yaşatmamak lazım. Şu ki: Bu Komisyon gecenin üçünde hâlen çalışıyorsa ve hâlen daha burada bir oksijeni tükettiyse, sinirleri gerdiyse kaçınılmaz olarak da bunların yaşanacak olduğunu bir yandan görmek gerekiyor.
Komisyon Başkanımıza biraz önce Erkan Bey'e söz verdiği için teşekkür ederiz. Biz ana muhalefet partisiyiz, İç Tüzük'ün en çok imkân verdiği partilerden bir tanesiyiz. Ben Cihangir İslam -son günlerde çok tartışıldı- konuşmak isterse, Erkan Bey konuşmak isterse veya Büyük Birlik Partisinin Genel Başkanı, Demokrat Partinin Genel Başkanı konuşmak isterse onlar söz almadan söz almayı, kullandığım her dakikayı demokratik açıdan haram sayarım arkadaşlar. Bu Parlamentoya bu arkadaşları imkânsızlıklar içinde partileri bir şekilde taşıdı, taşımayı başardı. Kimi hiç hazine yardımı almadan, cebinden paralar harcayarak, bir sürü sıkıntı çekerek, kimi çok zor da olsa, partisinin sınırlı gücüne rağmen bazı ittifaklar kurarak, partisinin bayrağını, amblemini terk edip başka yerde seçime girmeyi göze alıp sonradan... Ama onların arkasında halk var ve Başkanın yaptığı doğrudur. Bunun örnek olması lazım. Hani başka işlere kalkışılmayacağını bilsem diyeceğim ki: "Bütün partiler hep birlikte bağımsızları ve grubu olmayan partileri gözeten bir İç Tüzük değişikliğinde anlaşalım." İç Tüzük değişiklikleri demokrasi parlamentolarında -son olarak onu söyleyeyim ve buraya bağlayayım- modern parlamentolarda, gerçek demokrasi parlamentolarında üç şekilde yapılıyor artık. Adamlardaki öz güvene bir bakın. Adam diyor ki: "İç tüzük değişikliğini muhalefet partileri önerebilir." Bu, iktidarın istediği gibi kısıtlamaların yapılmasının mümkün olmadığı, denetim ve eleştiri olanaklarının artırıldığı değişiklikleri önerilebiliyor ve bu kabul görmüş.
İkincisi: "İç tüzük değişikliği yapılır, bu iç tüzük değişikliği bir sonraki dönem uygulanır." diyor. O da, iktidar yarın muhalefet olacağını, muhalefet iktidar olacağını bilerek bir denge tuttursun diye bakıyor bu iç tüzük değişikliklerine. Birçok parlamentoda da zaten yazılı kurallar olmasa da iç tüzük değişiklikleri sadece ve sadece denetimi ve eleştiriyi, konuşmayı, muhalefetin söz hakkını artıracak değişikliklerle önerilebiliyor, aksi olmuyor. Oysa biz on dakikaları üçe, şunları buna falan...
Dün akşam gelinen noktada, kifayetimüzakere önergesi, dün akşamı bir mücadele ortamı olarak görürsek, AKP'ye bir Pirus Zaferi yaşatmıştır ve aslında mesajın takılıp ulaşması açısından da, taktik anlamında da büyük bir mağlubiyet yaşatmıştır. Sağır sultan duydu ne yapmaya çalıştığınızı. İyi ki dün akşam öyle bir önerge verdiniz, iyi ki arkadaşlar direnme haklarını kullandılar, iyi ki dün akşam daha kötü şeyler olmadı ama bütün Türkiye ve bütün dünya bu maddenin ne kadar berbat bir madde olduğunu gördü, duydu, biliyor artık. Bu madde, hekimler ve sağlıkçılar eliyle hekimlere yargısız infaz maddesi. Bu yargısız infazla ilgili dün akşamki yöntem maddenin kendisi kadar içler acısı, kendisi kadar hatalı bir şeydir. Şimdi ne yapacağız? Şimdi, bir yanlıştan döneceksek burada şunu yapacağız: Birincisi, bugün şeklen dünkü 5'inci maddeye geri döneceğiz. 5'inci maddenin tekririmüzakereye açılması gerekir. Bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisinin... Ben olsam, ben iktidar olsam ve dünkü fahiş hatayı ben yapmış olsam bunu kendim talep ederim. Tekririmüzakere yoluyla, yöntemiyle 5'inci maddenin müzakerelerini açmak, makul miktarda müzakere ettikten sonra şeklen yapılmış ama esasen yapılmamış önerge işlemlerini yapmak lazım çünkü iktidar partisinin kendi önergesi vardı, vallahi önerge okundu mu okunmadı mı bilmiyorum ama önerge madde metnini değiştirecek şekilde işlem görüp kabul edilmedi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Çektik, çektik.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Önerge çekildi ama usulde önerge nasıl çekilir? Verildiği yöntemle çekilir, Bülent Turan'ın çekiştirmesiyle çekilmez. Bülent Bey kavga sırasında önergeyi çekip bir yere götürmüş çünkü tutanaklarda rastlayamadık önergeye. "Ali Şeker de çekmiş, ortadan ikiye ayrılmış." dediler; bizdeki parça da bizde yok.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Su atıyordu o ara.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Şimdi, durum böyleyken, önerge çekme işlemi teknik bir işlemdir, fiziki bir işlem değildir; o yüzden, dün yitirilen önergelerin Komisyonda ortaya çıkması, önerge işlemlerinin yeniden yapılması, üzerinde müzakere edilmesi, oylanması gerekir; bu, şekil yönünden. Esas yönünden, bu kadar yanlış bir iş yapıyorsanız... Arkadaşlar, bakın, demokrasi böyle bir iş. Ne kadar güçlüsünüz, ne kadar muktedirsiniz, sarayınız var, her türlü imkânınız var...
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Millet var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - ...uçanı var, yüzeni var, Parlamentoda birinci partisiniz yani tarif edilmez bir gücünüz var. Karşınızda ne var? Ali Şeker var; bir kamera var; Burhanettin Bulut'un elinde iPhone'u var; burada -ne var- Neslihan Hanım var; Kaboğlu var, kendisi bir KHK'nin mağduru olarak burada yeni mağdurlar ortaya çıkmasın diye mücadele veriyor; emek mücadelesinden gelen lastikçi Kani Beko var. Bakın, biz bu kadarız. Normal şartlarda eğer makul bir şey teklif ediyor olsanız dünyanın bütün televizyonları son dakikada bundan bahsediyor olur mu? Makul bir meşruiyet zeminini yakalayamadınız demek, yanlış yapıyorsunuz demek, vicdana dokunuyor demek, hukuku zedeliyor demek. O yüzden, biz -hani, kıskandırmak için değil, ayıptır söylemesi- öyle Avrupa'nın en eski, dünyanın 3'üncü eski siyasi partisiyiz, en köklü siyasi geleneğiz ve eğer sözümüze bir kıymet veriyorsanız doğru yol, tekririmüzakereyle başlayıp, bu hukuk garabetini ortadan kaldırıp mahkemelerin menetmediği kimseyi mesleğinden menetmemektir. Götürdüğünüzde zaten bu Anayasa Mahkemesinden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden, bir yerlerden dönecek; bu doğru değil ama bu kara lekeyi Türkiye'nin demokrasi tarihine sürmeyin çünkü sürdüğünüz yerde kalır, hepinizi utandırır ama sizin elleriniz lekeli kalır ve bu eller öyle... Siyasetteki kir yıkamakla geçmiyor; torununu utandırır adamın, torununu. Bakın, bizi veya sizi siyasi polemiklerde en çok zorlayan şey geçmişte yaşanan ve bugün izahı güç geçmiş siyasi tutumlardır, bunu parti ayırmadan söylüyorum. Bugün elinize gelecekte sizi, çocuğunuzu, torununuzu utandıracak bir leke sürmeyin. Mahkemeden bir gün bile ceza almış kişilerin doktorluk yapamadığı bir kanuni düzenleme varken KHK'yle ihraç edilmiş, güvenlik soruşturması, bilmem ne deyip birilerini eşinden, ekmeğinden, mesleğinden, hastasından etmek için bir çaba içinde olmayın; bunun içinde o kişilerin emekleri var. Zaten yüzde 7 yanlış yaptığınızı kendi komisyonunuz belirliyor. Kul hakkı yemek için yüzde 7 pek makul bir oran değil, benden çok iyi bilirsiniz, milyonda 7'den korkmak lazım, yüzde 7 kabul edilebilir bir oran değildir. Kaldı ki o yüzde 7'nin belki yüzde 30'larda, 35'lerde olduğu da doğrudur. Mahkeme kararıyla bu işlerin çözüleceği bir hukuki zemin dışındaki her zemin "Bütün yetkiler bende ama mahkemelere güvenmiyorum, bu kadar gücüme rağmen yine de yanlış kararlar veriyorlar. En doğrusu benim kararım. Bana verin, ben keyfî kararlarla bu insanları mesleğinden edeceğim." dedikleri bir yaklaşımdır. Bu yetki kimseye verilmez; verdiğinize de hayır etmez, verdiğiniz zaman size de hayır getirmez.
Hukuken -İç Tüzük ve Anayasa açısından- şu anda Komisyon zaten madde 5'i tamamlamış değildir. Şeklen bunu yaptığınıza kendinizi ikna edebilirsiniz ama bu, meşru durumda değildir. Bu yüzden, en doğrusu bu arızi durumu ortadan kaldıracak bir şekilde maddenin müzakerelerine devam olunması ve ardından önerge işlemlerinin yapılmasıdır. Bu maddenin mutlaka da kanun metninden çıkarılmasını ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.