KOMİSYON KONUŞMASI

ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Ya, ben de önce usul açısından başlayacağım dün akşam yaşananlara dair.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir görüntü oluşturuluyor ve ben bunun doğru olmadığını özellikle kayda geçirmek istiyorum: Sanki bizim burada konuşmamız, bizim kişisel derdimizi anlatma ihtiyacımızın bir ürünüymüş gibi ve sanki bizim burada konuşmamız iktidar ya da birinci parti vekillerinin, buradaki çoğunluğu taşıyan arkadaşların bize tanıdığı bir lütufmuş gibi sunuluyor. Şimdi, bir kere bunu düzeltmemiz lazım. Burada milletvekillerinin konuşması her birimiz açısından birer görev, birer sorumluluk, birer ödev. Halkımız, bize oy veren insanlar, emekçiler, yoksullar bize şunun için görev veriyorlar, diyorlar ki: "Gidin Parlamentoya bizim haklarımızı savunun, bizim aleyhimize birtakım düzenlemeler yapılmaya çalışılıyorsa bunları düzeltmeye çalışın, bunları engellemeye çalışın, bunları uyarmaya çalışın." Dolayısıyla, öncelikli olarak bu algının bütün Komisyon çalışmalarında ortadan kaldırılması gerekiyor. Yani burada biz, size konuşma hakkı tanıyormuşuz gibi bir yaklaşımı kabul etmediğimi ifade etmek istiyorum.

İkincisi: Özellikle, diyelim bu teklifi hazırlayan arkadaşlar, onların mensubu olduğu siyasi parti, burada muhalefet milletvekillerinin yaptıkları konuşmaları önemsemeyen, dinlemeyen, dinliyormuş gibi yapıp hiçbir biçimde bunlara değer vermeyen bir yaklaşım içerisinde. Değerli arkadaşlar, beni sevmeyebilirsiniz, düşüncelerimi beğenmeyebilirsiniz, önemsemeyebilirsiniz ancak kendim için söylediğim şey yani burada konuşmak ne kadar benim görevimse bu teklifi hazırlayan arkadaşlar, bunu Komisyona getiren arkadaşlar da buradaki bütün milletvekillerini görev icabı dinlemek durumundalar. Bu halkın onlara verdiği görevin bir parçası da budur. Yani "Gidin istediğinizi yapın, istediğiniz gibi yasalar çıkartın." diye insanlar bizi buraya göndermiyorlar. Öyle olsaydı en çok oyu alan partiye bütün Meclisin 600 milletvekilliğini teslim ederdik, geri kalanlar da hiç buraya gelmezdi. Oysa burası aynı zamanda farklı görüşlerin farklı düşüncelerin farklı toplumsal kesimlerin, farklı sınıfların, görüşlerini ifade edebilecekleri ve bunları karşılıklı etkileşim içerisinde olacakları yerler.

Şimdi, bütün bunları niye söylüyorum sevgili arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN BAŞ (İstanbul) - Bakın, ben Parlamentoda sadece 2 milletvekiliyle temsil edilen bir siyasi partinin, Türkiye İşçi Partisinin üyesiyim. Bizim mevcut durum itibarıyla komisyonlara temsilci gönderecek -grup olmadığımız için- doğrudan o komisyonlarda üye olarak çalışacak arkadaşlarımız yok. Zaten mevcut yasalar, İç Tüzük grubu olmayan partilerin Parlamentoda konuşmasını da son derece sınırlandırmış durumda ve yetişemiyoruz. Ama dün saat üçten beri buradayım, neden buradayım? Emin olun yüzlerce telefon, binlerce mesaj geldi ve insanlar durumlarını anlatmaya çalışıyorlar, mağduriyetlerini anlatmaya, seslerini ulaştırmaya çalışıyorlar ve biz bunlara aracılık yapmaya çalışıyoruz. O aracılık görevimizi yerine getirmek buradayız. Bakın, hepimiz çok uzun yıllardır bu ülkede bir devlet geleneği var, biliyoruz. Ben uyarıyorum arkadaşlar, bakın, hani anlatırlar ya, o çok övündüğünüz, sizin övündüğünüz padişahlar tebdilikıyafet gezerlermiş sokaklarda, acaba halkım ne yapıyormuş diye. Ben hepinize öneriyorum yani tanınmadığınız, insanların sizi partili kimliğinizle, milletvekili kimliğinizle, yönetici kimliğinizle tanımadıkları mahallelere gidin, sokaklara gidin, fabrikalara gidin, atölyelere gidin; neler düşünüyorlar, neler konuşuyorlar, sizin hakkınızda gerçekten nasıl bir fikre sahipler, bunu öğrenmeye çalışın. Bizi de dinlerken insanların korku nedeniyle, baskı nedeniyle, saygı nedeniyle, hangi nedenle olursa olsun size söyleyemedikleri şeyleri burada söylediğimizi bilin ve bunlardan ders çıkartmaya çalışın. Neden? Çünkü sevgili arkadaşlar, bakın, bence dün toplantının sizin cephenizden tek verimli tarafı Sayın Bakanın yaptığı açıklamalardı. Yani çok basit bir soru soruluyor dünden beri burada. "Ya, bu 5'inci maddede ne amaçlanıyor? Neden çıkıyor?" Doğrudur, yanlıştır, ayrıca tartışırız ama bunun bir açıklanması gerekiyor. Diyoruz ki: "Neden çıkıyor bu yasa?" Sayın Bakan sağ olsun kendisi anlatmaya çalıştı, gerekçelendirdi, arka planını koydu. Bizim mesela bir itirazımız oldu. Bu nedene ilişkin bir itirazımız yok, bu nedeni anlıyoruz ama "Kim karar verecek?" diye çok basit bir soru var. Kim karar verecek? Bizim iddiamız şu, diyoruz ki: Mahkemeler karar versin. Buna ilişkin de zaten yasa olduğu için bu maddeye gerek yok diyoruz, tartışma bu. Ama bakın, böyle yapmazsak ne olur biliyor musunuz? Böyle yapmaksak kuralsızlık hâkim hâle gelir; gücü olanın, yetkiyi eline geçirenin istediği her şeyi yapabileceği bir ülke hâline geliriz. Bizim itiraz ettiğimiz şey esas olarak budur.

Bakın, arkadaşlar, çok açık bu, dün konuşulduğu için özellikle ifade etmek istiyorum. "Neden?" Sorusuna yanıt olarak, ne dedik? Türkiye'de FETÖ terör örgütü diye bir örgüt var, buna karşı mücadelede önlem anlamak gerekiyor, doğru mu? Bakın, ben açıklıkla ifade ediyorum, Türkiye'de böyle bir tehdit vardır ve bu tehdit tek başına sizin altından kalkamayacağınız kadar da büyük bir tehdittir. O yüzden Parlamentoda grubu olan olmayan bütün partiler sürekli olarak bu tehdide karşı gerçekten nasıl mücadele etmeniz gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Şimdi, sevgili arkadaşlarım, geçen haftalarda defalarca bütün partiler "Gelin, bunların siyasi ayağını araştıralım." diye önerge veriyor, reddediyorsunuz, ondan sonra buna gerekçe olarak aynı şeyi gösteriyorsunuz. O yüzden inandırıcı olmuyor. Bakın, uyarıyorum, dinleyin, lütfen dinleyin. Neden? Çünkü dün AKP grup başkan vekillerinden bir tanesi dedi ki: "2002 yılında Necip Hablemitoğlu bunu yazmıştı." Arkadaşlar, kulaklarınız kapalı olduğu için duymuyorsunuz. 2002'den beri biz bağırıyoruz, daha öncesinden beri... 2002'de siz iktidara geldiğiniz için 2002'den beri de size bağırıyoruz. Diyoruz ki: Devlet içinde devlet olarak örgütleniyorlar, tarikatlarla, cemaatlerle bu devleti ele geçirmeye çalışıyorlar. Paralel devlet kavramını sizden önce başkaları kullandı, dinlemediniz ki. Dinlemediğiniz için 15 Temmuz gibi bir fecaati yaşamak durumunda kaldık ama maalesef hâlâ dinlemiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Vekilim, toparlayabilirsek.

ERKAN BAŞ (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Şimdi diyorum ki arkadaşalar, dinleyin, uyarılardan lütfen faydalanmaya çalışın. Görüntü şudur, bakın ve bu kötü bir görüntüdür: AKP grup başkan vekilleri dün biri giriyor biri çıkıyor, en son akşam saat birde ikisi beraber içerdeler, üzücü. Yani ben dışarıdan bakıyorum, AKP grup başkan vekilleri Komisyon Başkanına baskı yaptı mı? Yaptı. Onun da görüntüleri var. insanların söz hakkının kullanması engellendi mi? Engellendi. Şimdi, bu tabloda nasıl biz iyi bir Meclis, güçlü bir Meclis olduğumuzu iddia edebileceğiz ki? Dolayısıyla, ben rica ediyorum... Dün yaşananlar, bakın dün yaşananlar maalesef kaba kuvvetin, zorun, çoğunluk gücüne sahip olmanın istediği her şeyi yapabileceğini yansıtan bir fotoğraftır. Bir kere derhâl bu fotoğrafı ortadan kaldırmamız lazım. Bakın burada usul açısından bir itirazda bulunuyorum sadece, diyorum ki: Buna sebep olan arkadaşların derhâl düzeltmesi gereken bir yaklaşımdır, bunun ortadan kaldırılması lazım. Usul açısından bunu talep ediyorum. İçerik açısından da diyorum ki: Söylediğimiz sözlerden lütfen faydalanmaya çalışın ve 5'inci maddeyi bence bir bütün olarak geri çekin.

Teşekkür ediyorum.