KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, saat üçten beri söz almayı nihayet başardım ve sınırsız söz vermiştiniz, dikkatinizi çekerim.

BAŞKAN - Yok, caydım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Evet, öyle dediniz, kayıtlarda var.

BAŞKAN - Caydım çünkü Komisyon üyesi değilmişsiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Hayır, cayamazsınız, söz sözdür. Yani sözünüzü verdiniz ve herkes duydu.

BAŞKAN - Yani epey idare edeceğim ama sınırsız değil.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ben, emin olun, fazla konuşmak yani boş konuşmak... Özür dilerim, uzatmak gayesiyle değil, tümüyle temel noktalarda birkaç ayrıntıyı dikkatinize sunacağım ve hatta söylenen konulara girmek gibi bir niyetim de yok. Buradaki hiçbir arkadaşın da sadece zaman kazanalım, zaman kaybedelim gibi bir derdi yok; bunu şimdi konuşmamda söyleyeceğim.

Şimdi, ben beş dakika sınırını öncelikle söyleyeyim.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; İç Tüzük bizim anayasamızdır yani -bir kez daha söylemiş olayım- biz Mecliste çalışırken bütün milletvekillerinin ilk öğrenmesi, hatta ezberlemesi gereken, bizim anayasamız. Komisyonlar nerede düzenlenmiş? 20'nci maddede başlıyor, sanırım 48'di, 48'e kadar devam ediyor. Bu İç Tüzük'ün ilgili maddelerinde komisyonun nasıl çalışacağı, hangi komisyonların olduğu, parti gruplarının komisyonlarda temsili, tali komisyonların kurulma şekli, tatil ve ara verme sırasındaki yöntemler... Onları geçerek bizimle ilgili bölüme geliyorum, 29'uncu madde "komisyonlarda söz alma" maddesi. Bu maddede şöyle söyleniyor, bir kez daha hatırlamamız lazım: "Komisyonlarda istem sırasına göre söz verilir. Komisyon başkanı ve komisyona katılması halinde Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar, bakan yardımcıları ve üst kademe kamu yöneticileri, söz sırasına bağlı değildir. Komisyonca çağrılmış uzmanlara, komisyon başkanı, gerekli gördüğü zaman söz verebilir." Komisyonda toplantılara girebilecek olanlar da 31'inci maddede düzenlenmiş. İlgili bölümü okuyorum: "Komisyonlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri -biz Komisyon üyesi olmayarak bu sıfata giriyoruz milletvekili olarak- Yürütme adına Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar ve bakan yardımcıları söz alabilirler. Ancak, komisyon üyeleri dışında kimse değişiklik önergeleri veremez ve oy kullanamaz. Her milletvekili üyesi olmadığı bir komisyonun belgelerini görüp okuyabilir." Ben dün de defaatle söylemiştim, Sağlık Komisyonu üyesi olmayan milletvekillerinin diğer arkadaşlarımızdan tek ayrık noktası olarak oy kullanamıyoruz ve önerge veremiyoruz. Bunun haricinde hiçbir sınırlama yapılamaz. Biz bu İç Tüzük'e aykırı bir çalışma yürütemeyiz yani kendi iç anayasamıza göre çalışmalarımızı yürütmeyeceksek o zaman "İç Tüzük yok." deriz çünkü bu yeni Cumhurbaşkanlığı sistemine göre de birlikte çalışıp teknik eklemeler de yapıldı. Komisyonlara dair dünden bu yana yapılan bir tartışmayı bu saatten sonra sürdürmemek adına bir kez daha ifade etmek istiyorum, yani bu beş dakika, yarım saat sınırlaması İç Tüzük'e aykırıdır. Zaten burada bu kanunun can damarını konuşuyoruz, 5'inci maddeyi konuşuyoruz, dünden beri defaatle, defalarca dönüp dönüp bu maddeye geldik ve derdimiz bağcıyı dövmek değil, derdimiz üzüm yemek, mealen söylüyorum.

Nedir o derdimiz? Gerçekten bu 5'inci maddeye ilişkin önümüzde bir teklif var. Sayın Bakan da burada, bakan yardımcıları da burada. Kaç imzayla? 6 imzayla gelmiş. Yeni sisteme göre artık Hükûmet yok ve milletvekilleri yasa teklif edebiliyorlar. Bizler de teklif ediyoruz, kanun teklif ediyoruz. Eski sistemde tasarı vardı, Hükûmet tasarılarını getirirdi, Hükûmet arkasında dururdu ve doğal olarak, bir bütün olarak bu kanun tasarısının karşısında, iktidarla biz tartışırdık.

Şimdi, teklif sahipleri 6 kişi. Ben ilk gün yoktum, yanılıyorsam özür dileyeceğim. Bu 6 arkadaşımızdan sanırım Sayın Demircan, Bakan Yardımcımız sundu, diğer arkadaşların görüşlerini ben kendi adıma henüz duymadım yani iki gündür buradayım, sizlerle beraber mesai yapıyorum. Bunu, gerçekten, eleştirmek için söylemiyorum. Yani ben teklif sahiplerinin... Ki bu, şu anda teklif normuna göre görüşülmüyor, sanki tasarıymış gibi görüşülüyor. Hâlbuki iktidar partisi milletvekilleri de bu 6 milletvekili dışındaki milletvekili arkadaşlar muhalefet bile edebilir yeni sisteme göre. Biz tek tek milletvekili olarak buna dair sözlerimizi söyleyebiliriz.

Şimdi, bu yasa teklifine dair.

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Çok şey istediniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yok yani ben usulü söylüyorum, hani usulen bu böyledir. Diyebilir yani "Şurada bunu önermişsiniz ama ben milletvekili olarak kanunun şu ilgili fıkrasının şu cümlesine bunun eklenmesini istiyorum." diyebilirsiniz. Başka bir milletvekili başka bir şey söyleyebilir çünkü burası mutfak. Biz bu mutfakta yeni bir yasa yapıyoruz ve komisyonların amacı da zaten -yani bu hepimizin bildiği bir mesele- Genel Kurula gitmeden önce gerçekten bütün ayrıntıları tartışmak ve o kanunu artık hazır hâle, deyim yerindeyse ocağa koyacak hâle getirmektir.

Peki, biz ne yapıyoruz? İki gündür, ben en azından, aralıksız buradayım. Anlatıyoruz yani defalarca anlattık, saatlerce anlattık. Ne anlatıyoruz? Döne döne teknik önerilerimiz de oldu 5'inci madde dışında. Ona dair kısmen "Tam yaklaşıyoruz." dedik... Bir makas önerimiz vardı ya "2 bin ila 20 bin"e "2 bin ila 5 bin" dedik. Yani bunun kabul edilmemesi için aslında hiçbir sebep yok ve konuşmalarda desteklendi bile. Bu bile kabul edilmedi. CHP'nin "5 bin ila 10 bin" önerisi vardı, o da kabul edilmedi. Diğer önergelerimizin hiçbiri de kabul edilmedi. Hâlbuki biz burada gerçekten bu önergelerle bu yemeği yenilebilir, bu yasayı toplum yararına bir yasa hâline getirmeye çalışıyoruz çünkü yarın öbür gün biz halkın karşısına çıktığımızda bize diyecekler ki: "Siz milletvekiliydiniz, bu yasa çıkarken şu kelimenin anlamını bilmiyor muydunuz? Şu virgül buradaydı, bilmiyor muydunuz? Anayasa'ya aykırılığını ileri sürmediniz mi?" Hepimizin teklif sahipleri kadar sorumluluğumuz var.

Ama şöyle bir tablo var: Biz muhalefet edenler, ben partim adına söylüyorum, Halkların Demokratik Partisi olarak bu kanunun neden Anayasa'ya aykırı olduğunu, hangi yönlerinin düzeltilmesi gerektiğini ya da neden çekilmesi gerektiğini ayrıntılarıyla, Anayasa hükümleriyle, diğer ulusalüstü sözleşmelerle, tarihsel arka planla, adalet duygusuyla, vicdanla, uluslararası ilkelerle, bütün boyutlarıyla anlatıyoruz ama ben gerçekten bu yasanın savunulmasını istiyorum. Ben karşısındayım ama ben bu teklif sahibi arkadaşlarımızın gelip bu yasayı... 5'inci madde için söylüyorum, ben bunun savunusunu istiyorum. Gerçekten merak ediyorum, 5'inci maddeyi neye göre savunacaklar? Hangi anayasal ilke, hangi hukuk hükmü, hangi evrensel ihtiyaç, hangi yarar, Türkiye toplumunun hangi ihtiyacı ya da Hükûmetin bununla nasıl güçleneceği, nasıl zayıflayacağı... Bunu içtenlikle söylüyorum, merek ediyorum ve bunu bekliyorum çünkü biz bunu hep eleştiriyoruz, diyoruz ki: "Ya siz doktorları öldürüyorsunuz." Medeni "ölüm" demeyi tercih ediyorum, diri diri ölmek, cinayet yani her türlü şekilde, sonuçta sosyal ve ekonomik olarak çalışma hakkını ortadan kaldırmak var ve üstüne üstlük -çok anlatıldığı için tekrara girmeyeceğim- hiçbir yasal dayanak yokken. Bizim takıldığımız nokta o.

Şimdi, bu ne? KHK. Oraya gelmek zorundayım, 5'inci maddedeyiz. KHK neydi? OHAL ilan edildi. Ben, 20 Temmuzda OHAL ilan edildiğinde partim adına OHAL teklifi üzerinde söz almıştım ve o zaman Hükûmet adına yapılan konuşmada -bugün gibi hatırlıyorum, Sayın Kurtulmuş'un açıklamaları da vardı- dediler ki: "Biz OHAL'i devlete ilan ediyoruz, kendimize ilan ediyoruz." Bu OHAL, Fetullahçılarla mücadele etmek, devlet içindeki paralel yapıyı temizlemek, işte, o çöreklenmeyi ortadan kaldırmak vesaire... Çok ayrıntılı açıklamalar yapıldı. Binali Yıldırım Başbakandı, Sayın Başbakan da defalarca dedi ki: "Biz bu sefer OHAL'i kendimize ilan ettik." Buna inanmak istedik, bir süre istedik gerçekten çünkü geçmiş OHAL deneyimlerimiz, geçmiş sıkıyönetim deneyimlerimiz, geçmiş Diyarbakır 5 No.lu Cezaevinde yaşanan insanlık dışı işkence deneyimlerimiz, binlerce faili meçhul cinayet deneyimlerimiz, işkenceleri anlatmadan söylüyorum, topyekûn o dönemleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Beştaş...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ben İç Tüzük'ü anlattım Sayın Başkan, yok ben tekrara girersem kesin. Söz veriyorum, tekrara girmeyeceğim.

Sonra ne oldu? Önce "Fetullahçılar alınıyor." dediler, bir baktık ki iktidara muhalif kim varsa hedefte. Şimdi, bu doktorların kaçı FETÖ'cülükten ya da kaçı başka bir meseleden bilmemekle beraber, tabipler odasının, tabiplerin, eğitimcilerin -çevremizde tanıdıklarımızdan söylüyorum- Fetullah'la, FETÖ'cülükle, terörizmle sıfır ilgiyle ihraç edildiklerini biliyoruz. Demek ki mesele FETÖ'yle mücadele değilmiş ya da sadece o değilmiş, o bir lütufmuş. Nitekim zaten lütuf meselesi artık bu meselenin özünü oluşturuyor "Bu Allah'ın bir lütfu." dendi ve bu vesileyle işte Kaboğlu Hocamız da ihraç edildi, bizim Gülüstan Milletvekilimiz de Semra Milletvekilimiz de Ömer Faruk Milletvekilimiz de. Bu Parlamentoda... 10 kişi ihraç edilmiş ve milletvekili seçilmiştir. Herkese sirayet etti şimdi bu. Sonra ne oldu? Dediler ki: "KHK'yle ihraç ettik. OHAL kalkacak." Anayasal bir kurum OHAL. OHAL'e karşı çıkmak o kadar kolay değil aslında, gerekçelerini tartışırız. Biz her üç ayda karşı gerekçelerimizi sunduk, uzatıldıkça uzatıldı, en son kaldırıldı. Şimdi OHAL gitti ama OHAL kanunları yürürlükte. KHK'ler kanunlaştı. Normal koşullarda OHAL KHK'leri sonradan kalkar, sonuçlarını kaldırır. Hükûmet bunun da tedbirini aldı, OHAL KHK'lerini Parlamentodan geçirdiği için şu anda kalıcı bir OHAL'de yaşıyoruz. Buna karşın, o zaman Sayın Binali Yıldırım şunu söylemişti, çok iyi hatırlıyorum: "Biz ihraç edilenlere büyük bir iyilik yaptık, onlara komisyona başvuru yolunu açtık." Ben hukukçu olarak bunu evde dinlemiştim, gülümsedim, dedim ki ya hani hukuk, toplum bilmiyor ama bu kadar da olmaz, yargı yolunu kapatıyorsun. Zaten yargı yolu açıktır. "Komisyon yolunu açıyorum." ne demek? Bu aslında bir yönüyle toplumla alay etmek. OHAL Komisyonuna olmasa... OHAL Komisyonu yargı yolunu kapatmış bir mekanizmadır. Şu anda ihraç edilenler OHAL Komisyonuna gitmeden yargıya gidemiyor. O yol da kapatıldı. OHAL Komisyonunun verdiği kararlar; işte, 36 bin başvuruyu incelemiş, 33.700 başvuru reddedilmiş. Bugün haberlerden hafızamda yanlış kalmadıysa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi OHAL Komisyonunu davet etmiş ve görüşüyor. Şimdi, bu tabloda 2 bin küsur kişi kabul edilmiş, yüzde... Diğer arkadaşlar anlattı, tekrara girmeyeceğim. Bu mağduriyetin üstüne, bütün bunların üstüne şimdi ne yaşıyoruz? Kalıcı bir OHAL ve bu OHAL sebebiyle ihraç edilenler, doktorlar bu sefer, zar zor, özel sağlık kuruluşlarında mesleklerini icra etmeye başladılar, şimdi de karşımızda diyorlar ki: "Efendim, siz özel sağlık kuruluşlarında da çalışamazsınız." Neden? İşte ben o nedenin peşindeyim. Neden? Bir doktor neden sağlık hizmeti veremez?

Şimdi, her zamanki gibi -artık kanun yapma tekniğini ezberledik- elimizde kaç tarihli bir kanun var; anlaşılmaması için de çok özel bir çaba sarf edilmiş, gerçekten teklif sahiplerini tebrik ediyorum. Yani ben kendimi iyi hukukçu bilirdim ama bu 12'nci maddeyi aradım aradım, buldum, adını ezberleyemedim çünkü çok eski bir kanun; Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun. Teklifte ki arkadaşlar o kadar iyi formüle etmişler ki -tırnak içinde söylüyorum bunu, bu bir eleştiri çünkü- ya kanunun adını vermemişler. Adını da verseydiniz, bu kadar aramasaydık. Gerçekten şöyle Sayın Bakanım, ek maddede kanunun adı yok: "Diş tabipleri sadece 12'nci maddenin ikinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilirler." Tamam da bu hangi kanundur diye gerçekten aradım. Sonra danışman arkadaşla biraz önce -dün baktık tabii- bulduk, bu kanunmuş. 12'nci maddeye bakıyorum ben. Nedir, bu 12'nci maddede gerçekten nerede görev yapabilirler diye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Tekrara girmedim değil mi Başkanım.?

BAŞKAN - Hiç tekrara girmediniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Hiç tekrara girmedim gerçekten.

BAŞKAN - Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - 12'nci maddenin (c) bendi şu, bütün Komisyon üyelerine gerçekten okumak istiyorum: "Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası." Yani ihraç edilen doktorlara mealen -çeviriyoruz- ne diyorlar? Olumlu yazılmış, bu da bir kanun yapma tekniği, iyi bir şey aslında. İlk okuduğunda diyorsun ki: "A, bir hak verilmiş galiba." Sonra bir dönüp bakıyorsun, dayanak madde yasaklanmış, asıl hakları alınmış ve sanki bir hak verilmiş gibi, diyor ki: "Sen (c) bendindeki kurumlarda çalışabilirsin."

Ben ayrıntıyı bilmediğim için yanımdaki doktor arkadaşlara, vekillerimize sordum, şu anda SGK'yla anlaşması bulunmayan 3 tane özel sağlık kuruluşu sayamıyoruz. Yüzde çok küçük bir rakam. Ya da vakıf üniversitesi. Burada doktorlar var. 2-3 diyebiliyoruz. Şimdi binlerce doktora diyorlar ki: "Siz artık çalışamazsınız." "Muayenehane seçeneği" diyeceksiniz, muayenehanecilik öldü. Burada onlarca doktor arkadaş var, ben de biliyorum, hangimiz hastaneye değil de bir muayenehaneye gidiyoruz? Sonuçta, anlaşması olan, benim reçetemin karşılığı olan, güvencemin karşılanacağı bir yeri tercih ederim doğal olarak. Neden gidip doktora ekstra para vereyim. İyi doktorlar da özel hastanelerde var. İşte bu nedenle merak ediyorum. Şimdi bir izahı olmalı bunun yani niye doktorlar özel sağlık kuruluşlarında çalışmasınlar? Yani devletin şu anda on binlerce, yüz binlerce uzman doktor fazlası olsaydı... Ki açık var, rakamları arkadaşlar söyleyecekler, her yerde bu tartışılırken, kişi başına düşen doktor sayısı belliyken ve bu doktorlar şu anda zaten hayatlarının bir döneminde işlerinden edilmişken onların özel sağlık kuruluşlarında çalışmaları Hükûmeti neden rahatsız ediyor? Neden rahatsız ediyor ki bu kadar radikal, bu kadar kökten bir düzenlemeye gidiyor?

Bu konuda benim son olarak... Toparlayacağım.

Şunu istiyorum Komisyon üyesi arkadaşlardan, gerçekten parti ayrımı yapmadan hepsine söylüyorum: Yani bu teklifin 5'inci maddesini, objektif ve parti ayrımı gözetmeden okumalarını istiyorum gerçekten, 1 kere değil 2 kere. Bu maddede doktorlara getirilen bu medeni ölüm, bu cinayet yasası, bu diri diri ölüm, ne dersek diyelim adına yani "Ekonomik olarak çalışamazsın, para kazanamazsın, sen istersen uzman doktor ol, istersen profesör ol, istersen üniversitede master yapmış ol, istersen öğretim üyesi ol, istersen pratisyen ol, sen mesleğini icra etme" dememizin... Ya oy vereceğiz çünkü. Elimizi vicdanımıza koyacağız. Bu arada parantez içinde söylüyorum, bu doktorların bir soruşturmaları yok, bir kovuşturmaları yok, mahkemece verilen bir mahkûmiyet kararı yok. Diğer vekiller örnekleri verdiler, vermeyeceğim. Dün burada bir doktor arkadaşı dinledik, gencecik, daha 25 yaşında, bize hikâyesini anlattı. Oy verirken ve bunu düşünürken lütfen bu binler diye ifade ettiğimiz doktorların her birinin bir ailesi olduğunu, okuma koşullarının farklılığını, Türkiye'de tıp gibi bir eğitimi yapmanın zorluğunu, hele hele tıbbı bitirmekle de yetinmeyip sonra uzmanlık yapmanın, sonra doçentlik sınavını vermenin, sonra profesörlük unvanını kazanmanın insan hayatında ancak 40-45 yaşında ulaşılabilecek bir merhale olduğunu dikkate almanızı istiyorum. Tıp eğitimi yapan bu insanlara... Biz bu teklifi gecenin bu saatinde tartışırken amacını... Biz karşı görüşlerimizi söylüyoruz ama amacını da öğrenmek istiyoruz, sanırım herkes benimle aynı fikirde. Yani -dün anlattığım için girmiyorum- eğer biz hâlâ bu Anayasa'ya bağlıysak -ki öyle sanıyoruz- Anayasa'nın -önergede konuşacağız- onlarca maddesi ihlal ediliyor bu maddeyle. Hukuk devleti olmak hukuka uygun işlem yapmak demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bitiriyorum Sayın Baykan.

BAŞKAN - Bitiriyorsan sana bir izin daha veriyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - O önergede konuşacağım için oraya girmeyeceğim ama şunu söylüyorum: Komisyon üyelerinin dikkatini, üç dakikasını maddeyi okumaya ve... Bu maddeyle, işlerine, çalışma özgürlüklerine, ekonomik özgürlüklerine, sosyal olarak pozisyonlarına, ailelerine dair bir beş dakika düşünün ya, yani biz ne yapıyoruz gerçekten ve bunun hesabını bırakın başkasına vermeyi, kendimize nasıl vereceğiz? Olumlu oy kullanacaklar için söylüyorum. Bu kanun iyi anlaşılsın diye bir kez daha söylüyorum: Bu Tababet ve Şuabatı San'atların Tarzı İcrasına Dair Kanun'un 12/c maddesi olumlu bir düzenleme değildir, sınırlı bir düzenlemedir. Doktorların çalışmasını sınırlayan bir hükümdür ama burada sanki bir hak veriliyormuş gibi yapıyor, hak verilmiyor, yasaklanıyor.

Ben Komisyon üyelerinin yeni sisteme göre, Cumhurbaşkanlığı sistemine göre şu anda sanırım sayın bakanlar da itiraz etmez, herkes kendi kişisel oy verebilir, grup kararı alınabilir ama yine de Komisyonda neticede her birimiz kendimizle bağlıyız. Bu mutfakta bu işi iyice yapalım, süreye takılmayalım, bunu beş gün konuşalım ama yarın öbür gün evlatlarımızın yüzüne bakalım. Diyelim ki: Biz parlamenterlik yaparken gerçekten vicdanımızla hareket ettik, gerçekten adalet duygumuzla hareket ettik ve beş gün uyumadık diyelim önemli değil. Beş dakika, yarım saat sınırlamasına takılmayalım yeter ki şu maddeyi yeniden yazalım eğer bir yazıma ihtiyaç varsa, Hükûmetin amacını bilelim, biz yazıma yardım edelim. Hani asıl amaç nedir onu bilmediğim için, kendi adıma bilmiyorum çünkü henüz böyle bir açıklama yapılmadı.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Beştaş.

Ben sonuna kadar size istediğiniz kadar izin verdim değil mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Hiç tekrar ettim mi?

BAŞKAN - Hayır, etmediniz, teşekkür ediyorum onun için ama bir şey istirham ediyorum: Sizin sorularınıza cevap vermek üzere Sayın Bakan Demircan'a söz vereceğim ama siz de lütfen, aynen onun dinlediği gibi dinleyeceksiniz. Kabul mü?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Tabii ki dinliyorum, hepsini dinliyorum ben.